Sanat

Resim yaparken kimseyle konuşmadan günler geçirebilirim

Tarih: 17 Kasım 2008 Kaynak: Vatan Yazan: Sanem Altan


"Bir insanın sesi ve gözleri benim için önemlidir. Merak ettiğim ne varsa cevabını onlarda bulurum..."

Zerrin Tekindor çocuksu bir heyecanla konuşuyor, sorduğum her soruda biraz daha açılacağına biraz daha içine kapanıyordu. Gözlerinde ise aradığım herşeyi görüyordum. Aşk-ı Memnu’nun güçlü, hüzünlü, güzel matmazeli karşımda oturuyordu aslında. Bu röportajda bulamadığınız her şey matmazelin gözlerinde saklı, umarım bir gün siz de benim gibi o gözlerle karşılaşırsınız...

- Tiyatrocusunuz ve bildiğim kadarıyla dizilerde oynamayı çok tercih etmiyorsunuz. Ama bu sezon Aşk-ı Memnu dizisinde “Matmazel Deniz” rolünü kabul ettiniz. Ve ben bu değişimi merak ediyorum. Sizi kim ikna etti?
Aşk-ı Memnu’nun senaryosu geldi. Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu harika bir senaryo yazmışlar. Zaten Ece benim çok iyi arkadaşımdır. Sumru Yavrucuk’la birlikte oynadığımız “Mars Kapıdan Baktırır” dizinde yine Ece’yle birlikte çalışmıştık. Bu yüzden hiç tereddüt etmedim. Ay Yapım olması da çok önemliydi. Tabii bu sezon bir oyunum olmaması da işimi kolaylaştırdı. Ankara Devlet Tiyatrosu’ndayım. 

- Ne zaman geldiniz İstanbul’a?
Yaklaşık altı sene oldu. Bütün hayatım Ankara’da geçti. Üniversite için gelmek istemiştim, annem izin vermemişti. 

- Neden?
Yedi yaşımdan beri ressam olmak istiyorum. Ama Ankara’da resim öğretmenliği vardı o zaman, akademi tipi bir okul yoktu. Ben de İstanbul’da güzel sanatlarda okumak istedim. Annem İstanbul’a gelip yurtta kalmamı istemedi, “Asla izin vermem” dedi. 17 yaşındayım. Babam ben 7 yaşındayken motosiklet kazasında öldü. Bir yaş büyük ablam var. Sanırım annem bizleri tek başına büyüttüğü için gözünün önünde olalım istedi. Gezmemize falan da izin vermezdi. Akşam bize hiç misafir gelmezdi mesela. Annem kabul etmezdi çünkü. Biz üçümüzdük hep. Evlenmeyi bir daha hiç düşünmedi annem. “Ahmet benim için ölmedi” derdi. Zaten 19 yıllık evliliğin bütün anılarını biz oradaymışız gibi biliriz ablamla, annem hep anlatırdı. 

- “Resim olmuyorsa tiyatro olsun” mu dediniz?
Tiyatrocu arkadaşlarım vardı, “Yeteneklisin sen” derlerdi. Hiç ilgimi çekmezdi. Aklım fikrim resimdeydi. Hiç durmadan resim yapardım. O boyaları yemek isterdim, ellerime bulaşmasına bayılırdım. Ama İstanbul’a gidemeyince tiyatro sınavlarına girdim ve ilk denememde başardım. Sonra da sahnede olmayı çok sevdim. Resmi hiç bırakmadım ama. Konservatuvardan sonra Bilkent’te resim okudum. Hayatım boyunca bana “İkisinden birini seç” dediler. Bense tiyatroyla resmi hiç ayrı düşünemedim. Dekorlar sahneler bana hep resim gibi geldi. 

- Ama yine...
Resim... Tiyatro yapmazsam ölürüm diyemem ama resim yapmamayı düşünemiyorum. Tiyatro yaparken çok güzel. Tiyatro yapayım diye yanmıyorum. Bazı arkadaşlarımız vardır “Tiyatro için çocuk bile doğurmadım” derler. Ben onlardan değilim. Tiyatro karşıma çıkan şanslardan biri. Resim bana yapışmış gibi bir şey. Hiç resim yapmadığım gün yoktur benim. 

- Çetin Tekindor’la evlendiniz ve bir de oğlunuz var... Hira...
22 yaşında evlendim, 1987’de. Gerçi biz Çetin’le iki kere evlendik. Konservatuvar son sınıftayken hocamız Semih Sergen bir oyun sahneye koyuyordu, Çetin de başroldeydi. Bizler de küçük küçük roller alıyorduk o oyunda, o sırada tanıştık ama aramızda hiçbir şey yoktu. Ben Adana’ya gittim staja. Sonra bir gün görüşmek istediğini söyledi ve aniden evlenme teklif etti. Ben de “Olur” dedim. Görücü usulü gibi bir şey oldu. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. 

- Ama oyun sırasında beğenmişsiniz demek ki...
Tabii canım çok yakışıklıydı. Çok iyi bir oyuncu, hepimiz bayılırdık. Çok hayranı vardı. Bir çok kız beğenirdi onu.

Çetin çok ciddi durur ama aslında komik ve eğlencelidir 
- İlk ne zaman ayrıldınız?

Evlendik sonra hemen ayrıldık. Öyle duruyorduk biz. Kavga falan ettiğimiz için değil. Sonra tekrar evlendik, Hira’yı doğurdum. 24 yaşında. Ayrılık acele bir karar gibi geldi herhalde ayrıldıktan sonra, bir daha denedik. Hiç pişman olmadım.

- Sonra tekrar ne zaman ayrıldınız?
Hira 10 yaşındaydı. Hira’yla ilgili her şeyi Allah için bana teslim etti Çetin, hiç zorluk çıkarmadı. Ben çocuğun hem orada hem burada evi olsun fikrini sevmiyorum. Hoşuma gitmiyor ayrılan ailelerde annenin evinde odan var, babanın evinde odan var durumu. Bir tane evin, bir tane odan olur. Baba gelecekse buraya gelir. Çetin’e bunu anlattım, “İstemiyorum, sen buraya gelebilirsin” dedim. Ve öyle oldu. Çetin gelir Hira’yla vakit geçirirler. Sürekli beraberler. Şimdi 19 yaşında oldu. Londra’da sinema yönetmenliği okuyor. Babasıyla bir reklamda oynadı. Şimdilerde yayınlanıyor. Çok hoşuna gitmiş babasıyla oynamak. Umur Turagay çekti, ondan çok etkilenmiş.

- Sizin Çekin Tekindor’la aranız nasıldır?
Çetinle sohbet etmeyi her zaman çok severim. Çok komiktir bir kere. Çok ciddiymiş gibi durur ama çok eğlencelidir. İnanılmaz bir espri gücü vardır. Aramızda çok iyidir ama evlilik farklı bir şey tabii. Gelen senaryoları da beraber okuruz. Bana çok defa üşendiğinde özellikle “Okusana bi” der. Sezgilerim iyidir, yanılmam. Ben de ona sorarım.

- Yakında bir serginiz olduğunu okudum internet sitenizde...
Dokuzuncu sergim. 25 Kasım’da Arnavutköy Galeri Selvin’de. Bir ay sürecek. 15 tane falan resmim olacak. Fantastik figüratif diyebilirim tarzım için. Teatral bir yaklaşımla, figürleri kuvvetli tutarak görselliği ön plana çıkarmak istiyorum. Resmin ilk bakan için çok çarpıcı olması benim için çok önemli. Her tablonun mutlaka ismi vardır. Bayılırım isim koymaya. 

- Kadın yüzü yapıyorsunuz genellikle. Kabarık saçlı, takma kirpikli, bol makyajlı... Size benziyor yaptığınız kadın yüzleri sanki...
Öyle diyenler oldu hakikaten. Farkında değilim ben. Bu kadınlar özgüvenli, müdanasız, esprili, merak uyandıran, duygularını uluorta belli etmeyen kadınlar. Bu da tamamen kendi seçimleri.

- Siz de anlattığınız bu kadınlara benzer misiniz?
Kendimi anlatmayı sevmem hatta tuhaf bulurum “Ben daha ziyade şuyumdur buyumdur” demeyi. Ama benzerim herhalde.

- Mutluluğu insanın zamanı ve ölümü unuttuğu an olarak tarif ediyorlar, ben de bu tarifi çok seviyorum. Mutlu gözüken birisiniz, gerçekten öyle misiniz?
Mutluyum. Asık suratlı ya da kafası karışık dolaştığım hiç olmaz. Canımı sıkan ne varsa onu hemen konuşarak halletmeyi isterim. Biriyle aramda tatsızlık geçmişse onu hemen çözmeliyim. Bakışımdan anlasın falan yapamam, imalardan hiç hoşlanmam. Net bir şekilde halletmeyi tercih ederim. Konuşarak çözmek çok önemli benim için. Kafamda neye sıkıldıysam onu evirip çevirip düşünmeyi sevmem. Başım ağrır bir kere. Daima rahat mutlu ve huzurlu olmak isterim. Sakinimdir, sinirlenmem. Ama ayıp olmaz diye düşünülen şeyler, umursamazlık canımı sıkar, uzaklaşırım. Dertlerimi de anlatmayı sevmem. Ablama bir kaç arkadaşım var onlara anlatırım ama öyle elim telefonda vır vır anlatmam. Çok az telefonla konuşurum zaten. Anlatacaksam da yüz yüze olmayı isterim. Kuliste, orada burada hiçbir zaman beni canı sıkkın göremezsiniz.

Hayata oyunculuğu katarsanız, sahnenin tadı kalmaz 
- Her sahneye çıkışta insanın kendi hayatından vazgeçmesi bunu daha kolay yapmanızı sağlıyordur değil mi? Oyuncular kendilerini saklama konusunda sanki bizlerden daha şanslılar...

Tiyatroda tekstin söyledikleri, kendiniz, gözlemleriniz, hayal ettikleriniz vardır. İnandırıcı birini oluşturmaya çalışırsınız, sonuçta bir oyundur o. Gerçek hayatta sen de ne oyuncusun denmedi hiç bana. Ama sahici olduğum söylendi. Oyunları, numaraları hayatıma geçirmeyi tercih etmem. Hayatınıza oyunculuğunuzu katarsanız sahnenin tadı kalmaz. Gerçekten anlatmadığım için anlatmam ben. 

- Sahici olmayı istemek ve sahnede her defasında başka bir hayata bürünmek... İç içe zor olmuyor mu?
Sadeliği çok severim. Belki de sahnede bambaşka birileri olmaktan dolayı bende ki bu sadelik sevdası. Oyunculuk bana şizofrenik gelmiyor. Uçuşa çok açık gelmiyor. Uyanıklık, matematik, disiplin gerektiriyor. Çok aklı başında olmak gerekiyor. Oyunculuk çok zevkli bir şey. Sahneye çıkmak, bir karakteri var etmek heyecan verici. Hele tam istediğiniz duyguyu, sesi, zamanlamayı, ifadeyi yakalamışsanız o an tiyatronun dünyadaki en güzel iş olduğunu düşünürsünüz. Ama benim için Allah’tan hayat bundan ibaret değil. Tiyatro sahnesini seviyorum ama hayatımın merkezi değil. Beni koruyan bu.

- Sade bir hayat sevdiğinizi söylediniz, bu tam ne demek?
Sade hayat işini yapmak, sevdiğin bir arkadaşınla bir yerde kahve içmek, Bach dinlemek, yürümek, evdeki fazlalıkları, işe yaramayanı, kullanmadığın her şeyi başından atmak, gittikçe azalmak. Yalnız kalmayı çok severim. Resim yaparken mesela hiç konuşmadan günler geçirebilirim tek başıma.

- Zayıf olduğunuzu hissettiğiniz anlar var mıdır?
Ben güçlüyüm çok güçlüyüm diye bir iddiam yok ama zayıflığa, acizliğe, yerli yersiz ağlamalara kızarım. Kuvvetli olmaya çaba gösteririm. İnşallah bana kontrolümü kaybettirecek kadar büyük, çaresiz bir durumla karşılaşmam. Altından kalkamayacağım bir şeyse Allah korusun bilmiyorum ne yaparım. 

- Zaaflarınız ortaya çıkacak diye korkar mısınız?
Yok aksine zaaflarımı söylemek eğlenceli gelir. Ne korkarım ne utanırım.
Sanat
Takvim
<<Ağustos 2019>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
      1 2 3 4
5 6 7 8 9 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31  
Sanat Haberleri Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.