Köşe Yazısı

Kudüs, İstanbul: İktidar, Mimarlık, Mekan-Kırım ve Kamusalın Erozyonu

Yazan: Orhan Esen Tarih: 5 Mayıs 2006

Pelin Tan’ın Eyal Weizmann ve Rafi Segal ile yaptığı söyleÅŸide mimarlık, mekanı kontrol ve düzenleme iÅŸinin know-how'unu üreten disiplin sıfatı ile kritik bir sorgulamaya tabi tutuluyor. Mimarlığın siyasal sorumluluÄŸu konusu, resmi politikanın bir tür apartheid fikri üzerine ÅŸekillendiÄŸi karmaşık bir çifte-ülkenin, Ä°srail/Filistin’in mimari/planlama pratiÄŸi üzerinden konuÅŸuluyor. Devlet politikalarının bu denli baskın olduÄŸu bir ortamda mimarın rolü, hali ile "kabak gibi" ortaya çıkıyor, eleÅŸtirel söylemin konusu haline geliyor. "Kolaylıkla geliyor" yine de dememeli, özünde kolay söylenebilir bir sözün bile dolaşıma girmesi, anlaşıldığı kadarı ile hayli zahmetli olabiliyor. Arkienal ertelenmese idi, kendilerini/iÅŸlerini burada görebilecek, tartışmayı daha sıcak bir ÅŸekilde sürdürebilecektik. Åžimdilik bir baÅŸka bahara kaldı.

Peki, ayrımcılığın etnik/siyasal kodlar üzerinden üretilmiÅŸ bir apartheid mertebesinde, o kabalık ya da çıplaklıkta ÅŸekillenmediÄŸi, daha rafine kültürel, ideolojik ya da ekonomik bir çerçevede hayat bulduÄŸu durumlarda mimari pratiÄŸin hali nice? Bunu düÅŸünmek için bölünmüÅŸ kent Kudüs’ün alternatif tarihsel geliÅŸme senaryoları üzerinden bir fikir cimnastiÄŸi yapmak, ya da Ä°stanbulun halihazırdaki kentsel mekanı üretme pratiklerine gözatmak anlamlı olabilir mi? Deneyelim.

Kudüs’ün ve Batı yakasının mekansal geliÅŸimini belirleyen temel dinamik Filistin/Ä°srail ikilemi haline gelmiÅŸ olmasa idi, Yahudi ve Arap nüfus devlet güdümlü bir zorunlu ayrışmaya tabi tutulmuÅŸ olmasa idi nasıl bir geliÅŸme ile karşı karşıya kalabilirdik? Tarihsel bir temrin yapıp bir varsayımda bulunalım: Bir an için "mekan-kırım" ve "devlet-kurucu sürgün" temelinde ÅŸekillenmiÅŸ bir Israil devletinin hiçbir zaman kurulmadığını, Weizmann’ın tematize ettiÄŸi, bunun mantıksal devamı niteliÄŸindeki mekansal pratiklerin üretilmediÄŸini, baÅŸka bir deyiÅŸle, burda "iki halk - üç din" temelinde bir post-kolonyal devletin oluÅŸtuÄŸunu düÅŸleyelim... 20. yüzyılın egemen trendleri ışığında bu Yahudi/Filistin devletinin de, diÄŸer post-Osmanlı devletler gibi, erken dönem Osmanlı modernleÅŸmesinin ürünü batı yönelimli finansal, siyasal ve kültürel elitler tarafından kurulmuÅŸ ve yönlendirilmiÅŸ olabileceÄŸini varsayabiliriz. Filmi hayli spekülatif bir ÅŸekilde daha da gerilere sarmak mümkün elbette: Dilerseniz yörenin hala majestelerinin mandası hatta memalik-i Osmani statüsünde kalmışlığını da varsayabilirsiniz... Söz konusu batılılaÅŸmış, modernleÅŸmiÅŸ elit, ülkenin bağımsızlığı peÅŸinde koÅŸmuÅŸ, siyasal bir önderlik rolü üstlenmiÅŸ olmasın da ancak yörede sosyal, kültürel ve ekonomik hegemonyasını tesis etmiÅŸ bulunsun. Her halükarda ÅŸu ya da bu siyasal senaryo içinde, çıkışında bir yanda elitler, öteyanda her iki halkın daha geleneksel, mahalli, "doÄŸulu" kesimlerinin yanyana varolacağı alternatif, "optimist" bir ikinci senaryoyu bir çıkış koÅŸulu olarak varsayalım.

Åžu soruyu sorabiliriz: devlet destekli etnik gerilim ve ayrışma baÅŸat dinamik haline gelmiÅŸ olmasa idi, basit dikotomik bir etnik ayırım yerine daha karmaşık bir sosyo-ekonomik ayrışmalar dizgesi toplumda belirleyici olsa idi, bunun mekansal izdüÅŸümü nasıl bir ÅŸey olabilirdi? ÖrneÄŸin varolan gerçeklikte de çok önemli yer tutan mikro aidiyetler – Filistin tarafında klan aidiyeti, Yahudilerde gelinen ülke temelinde "hemÅŸehrilik baÄŸları"- ya da sınıfsal konum, ya da ideolojik duruÅŸ (ortodox/reformist/seküler gibi) gibi ayrımlar, ortak bir devlet çatısı altında en azından Yahudi ya da Filistinli olmak kadar önemli ayrımları oluÅŸturuyor olsa idi, nasıl bir yerleÅŸim düzeni ile karşılaşırdık? Bir ÅŸekilde ayakta kalmış bir "iki halklı" elit ve yine iki halktan diÄŸerleri, fiziksel mekanı ne ÅŸekilde temellük ediyor ve üretiyor olurlardı? MilliyetçiliÄŸin basit ak/kara ÅŸemasının yegane açıklayıcı paradigma, rahatça sığınılabilir bir kale olmadığı koÅŸullarda, bu kompleks sosyal gerçekliÄŸin unsurları, farklı gruplar, mekanla iliÅŸkilerini nasıl kurguluyor, hangi terimlerle ifade ediyor olurlardı? Bu soruyu yanıtlamak için Ä°stanbul kentinin bugünkü pratikleri bir yardımcı araç saÄŸlayabilir mi? Tarihsel çıkış koÅŸullarının benzerliÄŸi böyle bir fikir jimnastiÄŸine izin verirdi sanırım. Tersten de sormak mümkün elbette: günümüz Ä°stanbulu ve yakın periferisinin mekansal üretim pratikleri ve bunun yarattığı sorunlar konusunda Kudüs/Batı yakası iliÅŸkisi zihin açıcı olabilir mi? Toptan sorarsak, mimarlık/planlama disiplininin sorumluluÄŸu devletin dayatmaları yerine toplumsal trendlerce belirlenen bir piyasanın tek belirleyici olduÄŸu koÅŸullarında nice olur ?

19. yy da yaÅŸanan erken modernleÅŸme süreci her iki kentte -Osmanlının baÅŸka coÄŸrafyalarına koÅŸut olarak- benzer mekansal dönüÅŸümler ortaya çıkarıyor: ModernleÅŸmiÅŸ, batılılaÅŸmış elitler etnik ve dinsel ayrımların ötesine geçen bir ortak tavırla eski-kenti terkederek kendilerini topluca toplumun arkalarında bıraktıkları "geleneksel" ve kuÅŸkusuz ekonomik manada daha güçsüz bölümünden mekansal olarak ayrıştırıyorlar. Bu dönemde etnik ayrışma her iki kentte de baÅŸat eÄŸilimi oluÅŸturmaz, tersine, kozmopolit eÄŸilimler öne çıkar, resmi söylem "Osmanlıcılık" eÄŸer bir nebze tutmuÅŸsa, öncelikle Fransız devriminin idealleri tarafından motive edilen aydınlanmış elitler arasında tutmuÅŸ, yeni oluÅŸan modern ve kozmopolit semtlere yansımıştır. Buna paralel, ‘geleneksel mahalle’nin de giderek millet sisteminin sınırlayıcı kalıplarının dışına taÅŸtığını biliyoruz.

Etnik gerilimlerin Osmanlı kentlerinde görünür hale gelmesi görece daha geç, 1. Dünya Savaşı ile alakalı bir dönemin ürünü. Ä°stanbulda nihai adım ulusal devletin kurulması ile birlikte Halicin kuzeyinde kalan elit-ÅŸehrin geri-kazanımı ÅŸeklinde gündeme gelecektir. Kudüste yerleÅŸim düzeninin etnik köken temelinde ayrıştırılmaya baÅŸlaması ise modernite öncesi Osmanlı kalıplarını (millet sistemi) tutucu bir tavırla yeniden-ihya eden Ä°ngiliz manda yönetimine maledilir. Burda bile 20li yılların ilk yarısı göçlerle sayısı giderek artan Yahudi nüfusu da içeren çok etnili/çok dinli bir ayan kozmopolitizminin kısa sürmüÅŸ son altın çağı olarak kayda geçer. 1948'de tek yönlü bir mekan-kırım (spacio-cide) eylemi ile Ä°srail ulusal devletinin kurulması kentin doÄŸu-batı eksenindeki etnik ayrışma eÄŸilimlerini kemikleÅŸtirerek bölünmeyi bir kentiçi devlet sınırıyla resmileÅŸtirmiÅŸtir. EÅŸzamanlı Ä°stanbul ise 30'lardan 70'lere uzanan bir süreçte ulusal sorunu yörede yaygın "Balkan Modeli"ne uygun olarak kökünden "çözmüÅŸ", milli bakış açısından temel "sorun"u oluÅŸturan Rum azınlığını hayli uzağındaki bir sınırın ötesine kaybetmekle, (ve yoksanabilir hacme küçültülmüÅŸ diÄŸerlerini kamusal alanda tümü ile görünmez kılmakla) ulusal dikotomi içermeyen bir kent mekanı kurmayı becermiÅŸtir. 1948’te bölünen Kudüsün 68 savaşı ile "yeniden-birleÅŸtirilmesi", daha sonra geniÅŸletilecek beledi sınırları çerçevesinde tekyönlü bir karar ile resmen Ä°sraile iltihak edilmesi ise yeniden kaynaÅŸmış bir kent ortaya çıkarmak bir yana, kentsel mekanda derinleÅŸen yeni yarılmaların kaynağı olmuÅŸtur. Bugün fiili bir sınır kentin orta yerinden, tek yönlü ilan edilmiÅŸ bir belediye=devlet sınırı ise kentin hemen çeperinden geçmektedir: Batı yakasındaki doÄŸal hinterlandından bu sınır ile kopartılan Filistinli doÄŸu-Kudüs giderek sönen bir azınlık yerleÅŸimi görüntüsü vermektedir.

Eyal Weizmann’ın bakışı bu hattın ötesinde ya da hattın 80'lerden bu yana fiilen daha da ötelenmesinde yoÄŸunlaşıyor: Batı yakasında arazinin sofistike bir jeostratejik konsept çerçevesinde kolonize edilmesi ve bu iÅŸin içinde mimari/planlama’nın rolü, incelemesinin odağında yeralıyor. Batı yakası diplomatik, demografik, siyasal, sosyal ve ekolojik deÄŸer ve nitelikleri ile kolonize edilmesi son derece sorunlu bir bölgedir; ancak buraya topografik özelliklerinin de yardımı ile yerleÅŸime açılabilir boÅŸ peyzaj muamelesi yapılmıştır ve yapılmaktadır. Vadilerdeki Filistin yerleÅŸimlerine hakim sırtlar tahkim edilerek yeni yerleÅŸimlere mekan yaratılmaktadır. Bunlar viyadük ve tünellere oturtulmuÅŸ bir özel otoyol ağı ile birbirlerine ve dışsal uzantılarını (exclaves) oluÅŸturdukları kente doÄŸrudan baÄŸlanırken arada/altta kalan ve çepeçevre sardıkları Filistin yerleÅŸimlerine hiç deÄŸmezler bile. Filistin yerleÅŸmeleri arasındaki ulaşım ağı ise vadi tabanından iÅŸler, bitmez tükenmez güvenlik kontrol noktaları olmasa bile son derece sorunlu, "ağır" iÅŸler. Mekansal planlama, yeni güvenlik seddinin de katkısı ile tam bir mekan-kırıma dönüÅŸürken, egemenlik kavramını konvansiyonel sınırlara dayanan ‘iki boyutlu’ biçimi ile kavranabilir olmaktan çıkarır, ancak topoÄŸrafyayı içeren üçüncü bir boyutun katkısı ile kavranabilir hale getirir.

Batı yakasındaki yeni yerleÅŸimler ilk bakışta bu tanımlanan ÅŸekilde, bir devletin üzerinde rekabet edilen topraklarda kendi unsurlarını askeri/mimari bir bakışla yerleÅŸtirmesi, stratejik olarak konumlandırması olarak görülüyor. GerçeÄŸin özü, biraz daha karmaşık, nüanslı. Bir alt katmana bakışla, yeni kolonilerin kendi içinde yaÅŸam tarzı, ideoloji, kimlik, aidiyet, gelir durumu, gibi kriterler baÄŸlamında homojenleÅŸmiÅŸ birbirlerinden ise kalın çizgilerle ayrışık cemaat yapılarını barındırdığı farkediliyor. Askeri/stratejik boyutundan arındırarak baktığımızda, bunlar klasik anlamı ile birer gated community/nizamiyeli cemaatten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Bu cemaatlerin herbiri, çok yüksek bir olasılıkla ortada bir etnik çekiÅŸme, çatışma olmasa da birbirleri ile aynı kentsel kamusal mekanı paylaÅŸmaktan zerrece hazzetmeyecek, kendi yaÅŸam tarzlarına, kimliklerine kıskançca sahip çıkan gruplaÅŸmalardan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Dışsal çeliÅŸkiye karşı geliÅŸtirilen "çözüm" olarak, kolonizasyon, aynı zamanda içsel farklılaÅŸmaların mekansal ayrışma yolu ile birbirinin ayağı altından çekilmesi gibi ikincil bir amaca hizmet ediyor, böylelikle de modern anlamı ile kamussalık fikrinin altını oyuyor. Mimari pratik açısından konuÅŸursak, yerleÅŸim tasarımı süreci aynı zamanda da aynı etnisitenin kendi içindeki yeniden-cemaatleÅŸme eÄŸilimlerini desteklemekte, öne çıkarmakta.

ÇaÄŸrışımlar kuÅŸkusuz yerinde: Giderek cemaatleÅŸen, kamusal alanı daralan bir büyükÅŸehir fikri ve realitesi artık bizim de hiç yabancımız sayılmaz. Bu kentin kendi (ekolojik) sorunlu hinterlandına agressif bir ÅŸekilde yeni-dış-yerleÅŸimler ekleyerek yayılmasını artık yadırgamıyoruz; bu dış-cemaatlerin merkezi iÅŸ alanları ile iliÅŸkilerini tümü ile kuzey yönündeki yarı-legal (kentin masterplanında yeri bile olmayan) otoyol eklentileri üzerinden kurgulamalarını tümü ile kanıksadık; bu uzantılarin üçüncü bir kuÅŸak (ve haliyle, köprüsü) ile baÄŸlanması tartışmasını basireti baÄŸlanmış "blaze" bir ÅŸekilde izlemekle yetiniyoruz. Kafalarımız karışık. Kentin giderek derinleÅŸen ikili/dual bir yapıya bürünmesini, yayalar ve motorize olanlar için iki farklı kamusal alanın oluÅŸmasını kabullendik; bunların birbirlerine deÄŸmeden altlı/üstlü kurgulanmasını artık doÄŸal buluyoruz. Bir kentsel kamusal alan olarak otoyolun herÅŸeyden önce enformel yerleÅŸimleri by-pass etmeye yarayan, "oraları" viyadüÄŸün altında kalan bir peyzaja dönüÅŸtürmesinden ÅŸikayetçi deÄŸiliz.

(Bir de, Ä°srail devletinin ve mimarının ilgi alanının kısmen dışında kalan, lüksümüz oluÅŸmakta: kentsel dönüÅŸüm çerçevesinde, geleneksel olarak mesleki gözle dönüp bir bakmayı zül addettiÄŸimiz bu informel kenti de, elimizde buldozer ve cetvelle keyfimizce "sıfırdan" yeniden düzenleme ihtimali giderek somut bir gerçekliÄŸe, bir iÅŸ potansiyeline dönüÅŸüyor. Orda hiç deÄŸilse "gerektikçe yıkım" dışında bir ilave mimari müdahele yok)

Bu gözlemler bizi hali ile yeniden çıkış sorularımıza getirdi, kısaca bakalım: Evet, etnik polarizasyon ve devlet destekli kolonizasyon politikaları olmasa, (ya da bu göze çok batan politikaların gölgesinde kalmasa) idi de Kudüs kentinin kendi iç cemaatleÅŸme eÄŸilimleri, bugünküne benzer bir agressif merkezkaç ve kamusallığın erozyonu eÄŸilimine yolaçacaktı. Yukarda deÄŸinilen "iyimser senaryo"nun varsayımsal iki etnili – üç dinli – çok kültürlü Yahudi/Filistin devletinin de 80'ler sonrasının dünyasında ortak bir kamusallığın inÅŸasından çok cemaatsel fragmenterleÅŸmeye ve bunun mekansal/mimari izdüÅŸümlerine teslim olmuÅŸ olabileceÄŸini öngörmek, uçuk bir kehanet sayılmasa gerek. UzaÄŸa gitmeÄŸe pek gerek de yok: aynı çoklu post-Osmanlı mirasını devralmış, güreÅŸmeye doyamayan pehlivanlar beldesi komÅŸu Lübnan, bu yeni-feodal toplumun en uç noktalara varmış, mükemmel bir canlı örneÄŸi olarak hemen oracıkta duruyor. Öyle ise, Kudüs ve hinterlandının siyonizmin özgün kolonizasyon politikası eksik de kalsa, 150 yıl önceki erken modernleÅŸme eÅŸiÄŸinde benzer bir konumda durduÄŸu Ä°stanbul ile yeniden paralel bir noktada buluÅŸması ÅŸaşırtmayacaktı.

Bir de bu cenahtan bakarsak: Bir kentin sorunlu yayılması ya da kamusal düzeninin kırılması için illa ki sorunlu bir devletin doÄŸrudan arkaik türden mekansal politik tasarruflarda bulunmasına pek de gerek yok. Toplum/inÅŸaat sanayi etkileÅŸimi ya da talep/arz mekanizmaları da farklı ama çok benzer sonuçlara yolaçabiliyor. Ortaköy Vadileri, Göktürk/Kemerburgazlar, Beykoz, Sarıyer Sırtları, Çekmeköyler, Ömerliler ve daha niceleri bir soluk alıp üzerinde yeniden düÅŸünmeyi gerektirecek örneklerle dolup taşıyor.

Kudüs/Batı yakası örneÄŸinde Weizmann’ın iÅŸi sonrası açılan yeni tartışmalar sonucu, genç bir mimarlar kuÅŸağının politik/etik nedenlerle giderek sürece katılım ve iÅŸbirliÄŸini red noktasına geldiÄŸini öÄŸreniyoruz. Kendi mekan üretim politikalarımızı, cemaatleÅŸmeye teslim olmuÅŸ, kendi içine kapanarak kimlik politikalarına kilitlenmiÅŸ ve çıkışı kendi cemaati için mekan tasarımı ve üretiminde arayan bir toplum ile onun ihtiyaçlarına basit ticari reaksiyon vermekten ötesini düÅŸünemeyen bir sektörün "vizyon ve insafına terketme" eÄŸilimi ise burda henüz ciddi bir tartışmaya açılmadı.

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "M", büyük harf "M", küçük harf "e", küçük harf "b", büyük harf "U", sayý altý

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız