Köşe Yazısı

"Müphem Haller"

Yazan: Aysim Türkmen Tarih: 8 Eylül 2010
İstanbul'da büyük bir kültür endüstrileri yatırım hamlesine şahit oluyoruz. İstanbul bienalinin Dünya'daki başarısı ve Türkiye'nin en güçlü sermayelerinin bienale verdiği destek, son yıllarda gene özel sektörün açtığı sanat müzeleri, İstanbul'un 2010'da kültür başkenti olması ve bu etkinliklerin şehrin her tarafına yayılmış afişleri, özel sektörün ve devletin İstanbul'daki kültür-sanat alanını müthiş bir gösteri şeklinde doyasıya şehirde yaşattığını ve dünyaya sergilediğini gösteriyor.

Dünyayla birlikte kutlanan bu kültür hamlesini yapan İstanbul'da kültür politikalarına baktığımızda ne görüyoruz? Bu gösterinin aktörleri ve seyircileri olan sanatçılar ve kentliler bu cazibeli kent sahnesinin neresinde duruyor?

Müphem Haller Sergisi
5-30 Nisan 2010 tarihlerinde Yüksel Sabancı Sanat Galerisi'nde Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Rıfat Şahiner ve öğrencileri tarafından Müphem Haller isimli bir sergi düzenlendi. Sergi ve özellikle de başlığının Müphem Haller olması, şehirdeki kültür politikaları ile sorduğumuz sorularla ilgili ipuçları veriyordu. Asu Aksoy'un da belirttiği gibi kültür sanat politikalarının kentsel dönüşüm projeleriyle ilişkisini gündeme getiriyordu.

Bu sergi, sanat ve tasarım fakültesinin eğitime devam ettiği kampüsten bir başka kampüse gönderilmesiyle ilgili bir durumun müphemliğine dikkati çekiyordu1. Sanat atölyelerinin altyapı çalışmalarını 11 senede ancak tamamlamakta olan fakültenin, hızla alınmış bir kararla, sanat eğitimi için hiç bir altyapısı olmayan Davutpaşa Kampüsü'ne gönderilmesi, bu fakültenin yokedilmesi anlamına geliyor. Şehirde süregelen kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan durumlarla aynı tarzda bir yerinden edilme söz konusu.

Kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı Sulukule, Tarlabaşı, Ayazma, Fener-Balat gibi semtlerde de ansızın bir gün kapınıza gelen bir uyarıyla evinizi belirlenmiş bir süre içinde terk etmeniz ve yaşadığınız yerden bir kaç kilometre uzakta bir yerde artık hayatınızı sürdürmeniz şart koşuluyor. Eğer bunu kabul etmezseniz tapulu evinizden mahrum olarak evinizin rayiç bedeli olarak biçilen bir kaç bin lirayla sokakta kalma durumunda kalıyorsunuz. Fakültenin öğrencileri ve öğretim görevlileri de yerinden edilme ile ilgili direnç gösterirlerse disiplin cezası alabilir ve okuldan kovulmaya kadar gidebilecek bir duruma düşebilirler.

Bu durumlarla ilgili serginin başlığı olarak kullanılan “müphemiyet” kavramı şehirdeki ışıltılı kültür sanat hamlelerinin arka planında kalan durumlarla ilgili politikaların/politikasızlığın farklı tezahürlerini ortaya koyuyor. Müphemiyet kelimesinin sözlük anlamları bulanık, belirsiz, muammalı, muğlak. Bu tezahürleri şöyle özetleyebiliriz: Şehirdeki kentsel dönüşümler kararları neden ve nasıl alınıyor sorusunun cevabı bulanık, ne zaman taşınılacağı bildirildikten sonraki direnişle başlayan süreçler belirsiz, mekanın kullanıcıları burayı terk ettikten sonra yerine gelecek projelerin ne gibi mekanlar yaratacağı muammalı, terk ettirilenlerin gidecekleri yerde ne yaşayacakları çok muğlak ve bu tezahürlere yol açan kamu politikası ise tamamen müphem.

Bulanıklık
Neden yerlerimizden çıkarılıp başka yerlere gönderiliyoruz? Fakültenin taşınması gündeminde olduğu gibi kentsel dönüşüm projelerinde de öne sürülen en geçerli mazeret, mekanın depreme dayanıksızlığı ve yapının restore edilmesi gerekliliği oluyor. Ancak mesela “fakültenin diğer bölümleri için aynı durum söz konusu değil mi?” ya da “Fener-Balat dönüşüm bölgesinin dışında kalan arka sokakta da aynı aciliyet geçerli değil mi?” soruları sorulduğu zaman, şehirdeki bazı bölgelerin “itibarlı” özelliklerinden dolayı dönüştürüldüğü anlaşılıyor. Bazılarımızın bu “itibarlı” bölgelerde yaşamaya ya da okumaya/okutmaya layık olmadığı hissettiriliyor. Niye gönderildiğimizin cevabı gitgide bulanıklaşıyor.

Belirsizlik
Ne zaman gönderiliyoruz? Kullanıcılar zorla yerinden edilmeye direnç göstermeye başlamasıyla süreçlerin dondurulduğuna şahit oluyoruz. Bu donma süreçleri yıllarca sürebildiği gibi bazı durumlarda hiç beklenmedik hamlelerle ansızın yıkımlar ve sürgünlerle karşılaşılıyor. Örneğin fakültenin geçen sene taşınması kesin denilirken bir sene daha aynı kampüste derslerin devam etmesi ve bir sonraki dönem dersler başladığında nerede olunacağıyla ilgili bilginin belirsiz olması her an gidebiliriz ama belki de kalırız hissiyatı çok tedirgin bir hissiyet yaratıyor. Tam bir arada kalma durumu oluşturuyor.

Muamma
Bizim mekanımız üzerinde nasıl bir proje gerçekleştirilecek? Bizim yerimize kimler gelecek? Bize layık görülmeyen mekanlarda yaşamaya, yaratmaya, kültür almaya kimler layık? Bu soruları sorduğumuzda cevap olarak söylentilerle yetinmek durumunda kalıyoruz. Fakülte için duyduğumuz burasının bir prestij mekanı olacağı söylentisinin gerçekliği nedir bilmiyoruz. Prestij mekanı ne demek onu da zaten anlamıyoruz. Ancak politikacıların ve proje yaratıcılarının kafalarında projelerin gayet net olduğunu da hissediyoruz ama açıklamaların muğlak olması rahatsızlıkları artırıyor.

Muğlaklık
Oraya” gidince ne olacak? Kendi mekanlarımızdan atıldıktan sonra başımıza ne gelecek? Altyapısız bir sanat fakültesi nasıl varolabilir? Yıkılmış olan Sulukule’de 500 yıldır varlığını sürdürmüş Roman kültürünün akıbeti ne olacak? Türkiye’deki eğlence dünyasının ünlü isimlerini çıkarmış müzik ve dans kültürü mekanını yokettikten sonra yerine yapılacak otel ve sitenin bir bölümünde dans ve müzik kültürünü yeniden yaşatılacağını konuşmak gülünç değil mi? Sulukule’nin 40km uzağındaki Taşoluk’ta tutunmak için hayat anlayışlarını değiştirseler bile, alt orta sınıf bir hayatı bile sürdüremeyerek Taşoluk’taki haklarını devredip, devir parasını şimdiden harcayanları hayatta neler bekliyor? Ayazma’da vaat ettiklerini bile gerçekleştiremeyerek yerinden ettikleri insanları sokakta bırakan bir yönetim anlayışı şehirde ne gibi yaralar açmakta? İstanbul bu şekilde eşitsiz, adaletsiz ve politikasız dönüştükçe artan güvenlik görevlileri, kapalı sitelerde oturamayacak kentlileri de koruyacaklar mı? İstanbul’un şıkır şıkır sahnesinin kıyısına atılan sanatçılar ve kentliler de kültür-sanat ortamının yeni global hamlelerini kutlayabilecek mi?

Bir kamu politikası olarak müphemiyet
Yeni global kentin oluşması/oluşturulması ile ortaya çıkan kentsel yenileme söyleminde bütün kentlileri kapsayıcı kamusal bir vizyonun varolduğuna inanmak istiyoruz. Aslında bu vizyonun eksikliğinin yerini müphemiyet politikaları dolduruyor.
Kentsel dönüşümle ilgili çok ağır yaptırımlar içeren yasaları çıkartırken tüm ağırlığını kullanan devlet, kamu politikası oluşturması gerektiği noktada sadece vahim müphemiyetler üretiyor. Uzunca bir süre bu müphemiyet dönemi geçirilip kamu kaynakları tükenmeye yakın hale geldiği noktada ise özelleştirmekten başka bir seçeneği olmadığı söylemine sığınıyor. Bu noktada müphemiyetler ortadan kalkarak yerine uzmanlar, mimarlar ve reklamcılar tarafından çok keskin hatlı, hiç bir belirsizliğe yer vermeyecek kapalı site, alışveriş merkezi, kongre merkezli kültür kompleksi veya son dönemde bunların hepsini birden kapsayan projeler geliştiriliyor. İşine geldiğinde devlet kamu politikaları üretiyormuş gibi yaparak bazı ideolojik ya da teknokratik politikaları dayatıyor, işine gelmediği noktada devlet burada olmasa da olur, zaten simdiye kadar çok büyüktü küçülmesi lazım diyerek kamusal alanları özel şirketlerin at oynatacağı ortamlara bırakıyor.

Neoliberal kentte müphemiyet politikaları, yani kamusal politikasızlık, kültüre de gayet sınırlıyıcı bir rol biçiyor. Ulus devlet dönemi kamu politikalarında, ideal vatansever vatandaş kurgulama/yetiştirmenin ideolojik aracı olarak kullanılan kültür, kapsayıcı kamu politikalarının olmadığı bu kentte ticari bir işlev gördüğü ölçüde kaale alınıyor. Böylelikle İstanbul’la ilgili kültürel-endütriyel vizyonlarını, reklamcılar ve şehrin yeni reklam araçları haline gelmiş olan mimarlar oluşturuyorlar ve şehri bir marka olarak pazarlıyorlar.

Yıldız Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Oğretim üyesi Doç. Dr Rıfat Şahiner’in öğrencileriyle birlikte açmış olduğu Müphem Haller sergisi, kendi içine düştüğü müphem halin de adını koyarak şehirdeki kamusal politikasızlık durumunu deşifre etti. Modern gündelik hayat gailesinin, uzman kimliklerin, ideolojik duruşların, ticari yaklaşımların dışında bir yerde duran sanatçı gençler, yaşadıklarına yeniden bakarak kültür ve sanatı yaşamın içine yerleştirdiler. Şehrin soyutlanarak oluşturulan ve pazarlanan sahnesinin maskesini düşürerek politikacıları ve kentlileri, yaşadıları kente kapsayıcı politikalar üretmek üzere çağrıda bulundular.

Ancak görülen o ki bu çağrı yerine ulaşmadı ve fakültenin bir kısmı Davutapaşa Kampüsü’ne gönderiliyor. 12 senede oluşmuş altyapıyı Davutpaşa’ya taşıyabilecek kaynağın olmamasına rağmen, kararda direten müphem kamusal anlayış, fakülteyi pek müphem bir geleceğe yönlendiriyor.

1 28 Eylül 2009 Pazartesi günü Yıldız Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi güz dönemine başladı. Yıldız Kampüsü’nde başlanan eğitim dönemine15 Ekim’den itibaren Davutpaşa Kampüsü’nde devam edileceği kararı, 4 Eylül’de fakülteye bildirilmiş. Bu karar Sanat ve Tasarım Fakültesi yönetimine hiç danışılmadan alındığı gibi, daha üniversite senatosunda da karara bağlanmamış durumdaydi. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun rektörlere verdiği yetkiyi kullanan Yıldız Üniversitesi rektörü, fakülte öğretim görevlileri ve öğrencilerin karşı çıkışlarına rağmen ısrarla binaların boşaltılacağını söylüyordu. O dönemde fakülte yerinde fakülte öğretim görevlileri ve öğrencilerin direnişıyle yerinde kaldı. Şu an fakültenin taşinacağı bilgisiyle hareket ediliyor ancak halen daha altyapı çalışmalarıyla ilgili kayda değer bir gelişme yok.

 

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
Mesleğiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

PUCU: kk harf "r", byk harf "J", byk harf "K", byk harf "N", kk harf "p", say be

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız