Haberler

Düzenden Sonra Kaos: TateModern2

Tarih: 11 Ağustos 2006 Kaynak: Spiked Yazan: Karl Sharro Çeviren: Şebnem Şoher


Tate Modern Projesi, Herzog&de Meuron Kaynak: tate.org.uk

Tate Modern’e yapılacak olan yeni ek yapının planları, geçen ayın sonunda yayınlandı. 2000’de, kullanılmayan bir yapıyı dönüştürerek Tate Modern’i oluşturmalarının ardından İsviçreli mimarlar Herzog ve de Meuron, yeni tasarımlarını, başkalarının zigurat ya da piramit kavramlarını yakıştırmalarına karşın, “Kutular Yığını” olarak adlandırıyorlar. Genellikle, mimarlarla, yapılarını tanımlamaları konusunda asla uzlaşmam, fakat bu kes söylemeliyim ki, “yığın”, gerçekten de önerilen ilave için kullanılabilecek en uygun ifade.

Bir yandan tasarımcıların yaratıcı özgürlüklerinden yanayken, aynı zamanda günümüzün trendi olan biçimsel düzensizliğin, mimarların inanılmaz, garip işleri olarak düşünülmek için fazlasıyla tekrarlandığını düşünüyorum. Bunun yerine artık biçimsel düzensizlik bugün mimarların kendilerini ve mesleklerini nasıl gördüklerini ifade ediyor. Daha da önemlisi, bu mimarlığın günümüzde, dünyaya düzen empoze etmek konusundaki isteksizliğin parçası olduğunu gösteriyor. Kendisini, sosyal bilimlere ait meta-kuramların terk edilmesi ve politikadaki ”yerelleşmiş” direnişlere doğru değişimle ortaya koyan bu duruş, mimarlıktaki yansımasını kaos ve düzensizliğin benimsenmesinde buluyor.

Mimarlıktaki ve sosyal bilimlerdeki gelişmeler kesinlikle rastgele değil. 1980’lerde, özellikle Amerika’da, mimarların Fransız düşünür Jacques Derrida’nın teorilerini benimsedikleri yapıçözüm oldukça rağbet gören bir yaklaşımdı. Derrida’nın aydınlanma karşıtı söylemi mimarları Modernizm’in takip ettiği sosyal sorumluluktan kurtaracak gibi görünüyordu. Derrida’nın ilerleme olasılığını inkar etmesi, Modernizm tarafından hayalkırıklığına uğratılmış ve aynı zamanda mimarlığa geri dönmekte olan tarihselcilikten kopmuş bir nesil mimarda yankı buldu. Yapıçözüm, biçimsel olarak tümüyle yeni olan ve tasarımcıları Modernizm’in taleplerinden kurtaran yeni bir mimarlığı olası hale getiriyordu.


Galicia Kültür Kenti ve Guandong Müzesi Yarışma Projeleri, Peter Eisenman Kaynak: eisenmanarchitects.com

Bununla birlikte, Peter Eisenman gibi mimarların işleri Derrida’nın kavramlarıyla güçlendirilmişti ve Modernizm’in tutkularından ayrılmasına karşın, hala entellektüel olarak katı olduğu tartışılabilirdi. Eisenman, Derrida’nın “orada olmamakla orada olma” kavramını, bir alanın, Modernistlerin yaptığı gibi, bir “tabula rasa” olarak görülemeyeceğini, bunun yerine, geçmişinden, mimariyle bütünleştirilebilecek izler içerdiğini önermekte kullanmıştır. Eisenman, muhtelif projelerinde, bu tarihsel referansları, görsel ve uzamsal olarak heyecan verici, çok katmanlı biçimsel kompozisyonlar oluşturmak için kullanıyordu. Bu süreçte mimar hala mimarlığı oluşturan biçimsel ilişkileri kontrol ediyordu ve mekanın tarihinin hangi yönlerinin vurgulanıp biçimsel tesirlere dönüştürüleceğini seçebiliyordu.

Buna karşın, bugün yaygın olan biçimsel eğilimler, mimarın kontrolden feragat etmesi ve tasarımı yöneten herhangi bir örgütlenme prensibi olmadan hareket etmesinin sonucu gibi görünüyor. Herzog ve de Meuron’un Tate Modern ilavesi, bu eğilimin belirgin bir örneği. Mimarların projeyi “kutular yığını” şeklinde tanımlamaları hiç bir biçimsel prensibi benimsemediklerini beyan ediyor. Projede ve tanımda, Eisenman’ın işlerini karakterize eden entellektüel iddiadan bir iz bile bulunmuyor ve mimarlar bu örnekte yalnızca rastgele bir oluşumu betonla gerçekleştirebilen, teknik mümkün kılıcılar haline geliyorlar.

“Yığın” teriminin kullanılmasıyla ve tasarıyla ilgili bugüne kadar yayınlanan imajlarla ilgili olarak bana ilginç gelen, bu projenin ne denli değiştirilebilir olduğu... Bu yığın, bir çok farklı biçimde yeniden düzenlenebilir ve dışardan bir kişi için olası oluşumlar arasındaki farkı bulmak oldukça zor olur. Başka bir deyişle, “yığın” hiç bir net düzen prensibine sahip değil ya da Eisenman gibi birinin diyebileceği gibi, bu yığının bir “öykü”sü yok.

Ben, şahsen, bugünlerde mimarlık çevrelerinde oldukça modası geçmiş olan şu kelimeyi kullanmaktan kendimi alamıyorum: bütünlük. Herzog ve de Meuron’un tasarımı, herhangi bir bütünlük hisinden tamamiyle yoksun. Bütünlük, mimarın projenin fikirden, uygulamaya, özgün amaçlar yitirilmeden geçişini kontrol etmesine olanak sağlayan bir niteliktir. Yığın, bunun yerine, farklı talepler sonucunda uzlaşmalara açık olacak ve bunun gibi yüksek prestijli bir kamu yapısında, toplumun katılımından, çevresel etmenlere kadar sayısız talep olacaktır.


Yeni öneriye ait perspektif ve kesit Kaynak: tate.org.uk

Tate Modern’in tasarımındaki en önemli sorunsa, projenin bu yeni mimari yaklaşıma tek örnek olmaması ve tam tersine, bu eğilimin günümüzde standart hale gelmesi. Modernizm’in en üst seviyede olduğu dönemde bile, oldukça korkunç yapılar inşa edilmişti, ki bu durum Modernist projenin deneysel doğasıyla mükkemmel bir şekilde uyum gösteriyor. Buna karşın, bugünün gelişigüzel biçimsel yaklaşımı her yere yayılıyor, her yeri kaplıyor ve mimarlık eğitiminin doğasının nesnel proje değerlendirme kriterlerinin terk edilmesinin sonucu olarak dönüştüğü mimarlık okullarına giriyor.

Bazıları, bu ifade özgürlüğünün mimarlıkta daha heyecan verici olasılıklara katkıda bulunduğunu iddia edebilir, fakat bu sav yalnızca mimarlık bir sanat formu olarak kabul edilirse doğru olabilir. Gerçekte, mimarlık, programla ilgili gereklilikler ve inşa teknolojilerini de içeren, çok çeşitli durumlara cevap vermesi gereken karmaşık bir önermedir. Mimarlığın mekansal ve arkitektonik yönleri, öğretmek ve üzerinde hemfikir olmak için fazlasıyla karmaşıktır. Bu yönler, farklı toplumlar ve dönemlerde farklı karşılıklar bulabilir. Bugün mimarlığın bulduğu karşılık, dünyanın aşikar karmaşıklığından bir anlam çıkartmaktaki yetersizliğimizin mimarlığa yansıması.

Şüphesiz, Tate Modern ilavesini, benim eleştirdiğim nedenlerin tam olarak tersi olan nedenler yüzünden eleştirenler olacaktır. Birileri kesinlikle tasarıyı mimarların egolarının tezahürü olmakla suçlayacak ve diğerleri de “kahramanca” doğasını kötüleyeceklerdir. Bu iki eleştiri, farklı arayışlar içinde olan tüm mimari projelere yapılan standart suçlamalar haline geldiler. Ancak bu eleştiriler, tate Modern tasarısı ile ilgili asıl noktayı tamamen gözden kaçırmış olacaklar.

Proje, kahramanca ya da egoistçe olmaktansa, yalnızca alçakgönüllülük konusunda sıradan bir deneme. Herzog ve de Meuron’un kutu yığınları analojisiyle söylüyormuş gibi göründükleri, bu fikrin, ahşap kutularla oynayan bir çocuğun bile benzer bir kompozisyon elde edebileceği olduğu. Yine, bu fikir, mimarların kendilerini toplumda gördükleri yer konusunda bulgusal olmasaydı, bu kadar sıkıntı verici olmayabilirdi. Bugün mimarlar, yaygın olan, dünyaya yeni bir düzen empoze etmekten geri çekilme hareketine katılarak, tasarımlarıyla dünyanın düzensizliğini ifade etmek adına, mimarlığın dönüştürücü gücünden feragat ediyorlar.

Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.