Haberler

Alışveriş - Harvard’dan Şehir Üzerine Projeler

Tarih: 27 Aralık 2006 Çeviren: İrem Çağıl


Tae-Wook Cha, Chuihua Judy Chung, Jutiki Gunter, Daniel Herman, Hiromi Hosoya, Sze Tsung Leong, Kiwa Matsushita, John Mcmorrough, Juan Palop-Casado, Markus Schaefer, Tran Vinh, Srdjan Jovanovich Weiss and Louise Wyman.

Harvard Tasarım Okulu’nun şehir üzerine gerçekleştirdiği projeler, mimarların içinde bulunduğu, müdahalede bulunmalarının beklendiği, olası müdahalelerin ise asla anlaşılmadığı ve takdir görmediği mimarlık pratiğinin kayıtsız durumuna bir cevap olarak başlamıştır. Bir mimarın ilgi alanları, projeler ve müşteriler yüzünden, bağımsız araştırmalar yerine bir seri rastlantısal tesadüf tarafından belirlenmektedir. Bu yüzden mimarlar dış dürtülere göre hareket etmekte; bağımsız analiz, araştırma ya da soruşturma yapma yetileri ise mimarlık repertuarlarının dışında kalmaktadır. Fakat en basitinden, şehrin ve mimarlığın gelişmesini etkileyen olayları kavramak için, mimarların bağımsız bir mimarlık seviyesinde çalışması gerekmektedir ve bu durum günümüzde giderek daha da önemli hale gelmektedir.



“Şehir Üzerine Projeler” kentsel durumla ilgili bir takım konuların sorgulanmasını içerir. Bu konular, şu anda dünyayı meşgul eden kentsel değişimleri ve bu değişimlerin yarattığı çeşitli alışılmadık durumları yansıtmaları için özel olarak seçilmiştir. Proje, her sene özel bir konuyu ele alan tez öğrencilerinin yürüttüğü katıksız bir araştırma projesidir, tasarımla bir ilgisi yoktur.

Havaalanı = Alışveriş Merkezi
Kilise = Alışveriş Merkezi
Hükümet binası = Alışveriş Merkezi
Müze = Alışveriş Merkezi
Askeriye = Alışveriş Merkezi

Alışveriş -tartışılabilir biçimde- kalan son sosyal aktivitedir. Yağmacı durumların giderek artmasının verdiği itici güçle, alışveriş, kentsel yaşamın neredeyse her alanını işgal etmektedir. Tarihi kent merkezleri, varoşlar, caddeler, tren istasyonları, müzeler, hastaneler, okullar, internet ve hatta askeriye, alışveriş mekânları ve mekanizmaları tarafından şekillenmektedir. Kiliseler yandaşlarını çekmek için alışveriş merkezlerine öykünmekte, havaalanları yolcuları tüketicilere dönüştürmekte, müzeler ayakta kalabilmek için alışveriş mekânlarına dönüşmektedir. Avrupa’nın geleneksel şehri, başta alışverişe karşı durabildiyse de, şimdilerde Amerikanvari tüketiciliğin bir aracı olmuştur. “Yüksek” mimarlar, ticari dünyayı hor görseler de, müzeleri ve üniversiteleri tasarlamak için alışverişin getirdiği şekillenmeleri kullanmaktadırlar. Planlamaları alışveriş merkezlerine benzetilerek ruhsuz şehirlere canlılık verilmektedir.

Alışveriş, tüketici hareketlerini teşvik etmek amacıyla inşaat dünyasına sistemli bir şekilde eklenen bir seri buluş olmadan, kentsel değişime bu derece etki edemezdi. Havalandırma, iç mekânlara yeni derinlikler kattı, alanları alışveriş için daha uygun hale getirdi ve tüketiciyi sunduğu konforla sarmaladı. Yürüyen merdiven alışverişçiye, ticari mekânların geniş mesafelerini ve yüksekliklerini zahmetsizce aşma imkânı verdi. Doğa bile yapay olarak yeniden yaratılarak, bu yeni sonsuz iç mekâna dâhil edildi.

Şimdilerde, alışveriş bizim hakkımızda daha çok veriye sahip olarak yayılma alanını daha da genişletiyor. Alışveriş, teknolojik buluşlarla beraber gelen yeni dalgalanmalarla; hayatımızın renkli ayrıntılarını kaydeden kredi kartları, akıllı kartlar ve sayma makineleri sayesinde gündelik hayatımızın her alanına nüfuz ederek ölçeğinin ve çapının ötesinde yayılıyor. Çoğunlukla durağan olan diğer programların aksine, alışverişin değişimi sınırsız; sürekli olarak yenilenip, cazip hale getirildiğinden dolayı, kendine her zaman genişleyecek ve diğer toplumsal aktiviteler içinde yer açacak alanı yaratıyor.

Takip eden bölümler, Harvard Tasarım Okulu’nun hazırladığı, insanların, tekniklerin, ideolojilerin, buluşların, mekânların ve alışverişin umutsuz bir biçimde yeniden cazip hale getirdiği şehirlerin, bir düzine deneme, istatistik analiz ve yorum üzerinden resmedildiği “Guide for Shopping” (Alışveriş için Rehber) adlı çalışmadan alınmıştır. Belki de yirminci yüzyılın sonu, kentin alışveriş olmadan anlaşılamadığı noktada gelecek…

Alışveriş havalandırma olmaksızın, nefes almak kadar kolay bir hale gelemez. Sadece havalandırma, penceresiz, sürgüsüz, yapay çevrelere böylesine bir rahatlık ve konfor sağlayabilir. Mekanik olarak yönetilen hava şartları, iç mekân derinliğinin dağılmasını olanaksız kılarken, artan bir biçimde, her çeşit ve büyüklükteki insan aktivitesine olanak tanıyan mekânlar yaratmaktadır: pazarlar, pasajlar ve en sonunda da alışveriş merkezleri, dış şartlardan bağımsız ve kendi kendini kontrol edebilen alanlar haline geldiler. Son olarak havalandırmanın keşfiyle, doğal ışık ve hava gereksizleşti, böylelikle “ideal” ve tamamen yapay alışveriş ortamlarına halkın kolaylıkla uyumu sağlandı. Alışverişe ayrılan zaman, mağazaların ve alışveriş merkezlerinin toplumsal aktivitelerin önüne geçmesiyle daha da artmaya başladı. Daha fazla konfor, iç mekânlarda daha fazla zaman harcama isteğiyle birleşti ve bu da daha çok harcama yapılmasını olanaklı hale getirdi. Rahatlık yerine satışları arttırmak, savaş sonrası dönemde havalandırma endüstrisinin felsefesi haline geldi, bu noktada da mekanik havalandırma kaçınılmaz bir gerekliliğe dönüştü. Soğuk havanın temel bir gereksinim olmasıyla beraber hava sıcaklığını kontrol etmek alışveriş merkezlerinin en önemli ihtiyaçlarından birine dönüştü…

Havalandırma = Sınırsız İç Mekânlar
İç mekân koşulları, havalandırma tarihinin ilk yılları boyunca, o kadar mükemmel hale getirildi ki, dışarısı giderek daha da önemsiz olmaya başladı. Bunun sonucunda, ilk defa olarak –yıllar boyunca mimarinin en temel elemanlarından biri olmuş olan- pencere kullanışsız hale geldi. 1929’da “Isıtma, Tesisat ve Havalandırma Dergisi”, hâlihazırda planlanmakta olan ve havalandırmayla beraber yapay aydınlatmayı mümkün kılan penceresiz binaların, kesinlikle gerçeğe dönüşeceğini açıkladı:
“[…] Bırakın da, dışarıya açılan pencerelerden gelecek olan “temiz” hava için ağlayanlara, bunun şehirde var olmadığını hatırlatalım.[…] Havalandırma, doğanın kontrol edilemez bir biçimde sunduğu atmosfer şartlarının her gün istenilen ve belirlenen şekilde olmasını sağlayacaktır.

Doğaya alternatif olarak sunulan yapay çevre, giderek daha çok kabul görür hale geldi. 1938’lerden kalma bir açıklamada, penceresiz bir mağazanın, satış alanını “zayıf günışığından ya da doğal havalandırmadan kurtararak tozdan arındırdığı ve sonucunda da iyi, kaliteli bir mekanik havalandırma ve daha homojen, hoşa giden yapay bir aydınlatma sağladığı belirtilmiştir. […] Birçok şekilde, pencerelerin satış alanından çıkarılması, mağazalara bir çeşit estetik ve satış verimi katmaktadır.”

= Penceresizlik
1950’lerin ortalarında, alışveriş merkezlerinin keşfiyle, havalandırma ve alışveriş arasındaki ilişki kuruldu. Büyük mağazaların aksine, alışveriş merkezleri havalandırma sayesinde var olabilen ilk ticari alan şeklidir: daha önce hiçbir mekân, iç hacimde böylesi bir derinliğe ve kontrol edilebilen yapay iklim şartlarına sahip değildi.

Kapalı alışveriş merkezi fikrini ilk ortaya atan ve aynı zamanda dünyadaki ilk kapalı alışveriş merkezi olan, Minneapolis Southdale Alışveriş Merkezi’nin tasarımcısı Victor Gruen, havalandırma konusunda vardığı noktayı şöyle açıklıyor: “Ne zaman Minnesota’ya gitsem, hava ya dondurucu bir şekilde soğuk ya da dayanılmaz bir şekilde sıcak oluyordu. Zamanında çok acısını çektiğim bu kişisel deneyimlere dayanarak, uç noktada hava şartlarına sahip açık alanlarda tam bir başarı sağlanamayacağı görüşüne ulaştım. Buradan yola çıkarak, Dayton’lar [Gruen’in müşterisi] için hava şartlarından tamamen arındırılmış, kendi iklimini yaratan, titizlikle planlanmış kapalı iç mekânlar fikrini ortaya attım.”

Mekânın dışarıyla bağlantısını kuran bütün diğer mimari elemanların aksine, müşterinin olmasını istediği ve beklediği, pencere, sonunda işlevsiz sayılmaya ve hatta ticaret için bir engel olarak görülmeye başlandı. Gruen’e göre, tam da o sıralarda, tüccarlar, “sadece hava sıcaklığını değil aynı zamanda havanın nemini ve temizliğini de kontrol etmeye yarayan havalandırmanın, sürekli olarak toz ve kir yaratan pencere açıp kapama prosedürüne nazaran daha çok tercih edilir buldular. Bu yüzden, mağaza sahipleri, penceresi ve açıklığı olmayan yapılar talep etmeye başladılar.”

Bu esnada, resmi olarak “dışarısı” olarak adlandırılan şey, tamamen yalıtılıp, kontrol edilebilir hale sokulduktan sonra iç mekâna dâhil edilmeye başlandı. Ve bunu da kentsel aktiviteler takip etti. Gruen sadece “etraftaki iklimden yalıtılmış en geniş mekânı” tasarlamadı, yapay iklim sayesinde bir buluşma noktasına dönüşen alışveriş merkezinin aynı zamanda, özellikle akşamüstü saatlerinde, en önemli kentsel etkinliklerin gerçekleştirildiği alan” haline gelmesini sağladı.

= Alışveriş Merkezi
Havalandırma sayesinde tüketicide açığa çıkması beklenen enerjinin faydalarını deneysel olarak kanıtlamak yerine Gruen, “çeşitli ortam şartlarında gönüllü olarak yürüyen ortalama bir insanın” kat ettiği mesafe ve zamanı gösteren bir grafik hazırladı. Buna göre ortalama bir insan; hayli çekici, tamamen iklim şartlarından arındırılmış, yapay olarak havalandırılan çevrelerde 5,000 feet’lik bir mesafe kat ediyor ve 20 dakika harcıyorken, hayli çekici, sadece yürüme yollarının güneş ışığı ve yağmurdan korunduğu çevrelerde 2,500 feet’lik bir mesafe kat ediyor ve 10 dakika harcıyor. Çekici ama sert iklim şartlarının geçerli olduğu dönemlerde, bu şartlardan korunmayan çevrelerde ise 381 m’lik bir mesafe boyunca yürüyor ve 5 dakika harcıyor. Park alanları, garajlar, sıkışık trafiğe sahip caddeler gibi çekici olmayan çevrelerde ise ancak 2 dakika harcıyor ve 183 m yürüyor.

= Daha Fazla Alışveriş…

Yürüyen Merdiven = Rahatlık
Havalandırmayla birlikte, diğer hiçbir buluşun alışveriş üzerinde yürüyen merdiven kadar etkisi ya da önemi olmamıştır. Kısıtlı sayıda insan taşıyan, farklı katlar arasında hareket eden ve mekanizmasından dolayı mekân bölünmesi yaratan asansörün aksine yürüyen merdiven, her türlü mekân katmanını çeşitli şekillerde birleştirirken, kişiye ait alanlar ve farklı katlar arasındaki ayrımı da ortadan kaldırıyordu. Yirminci yüzyılın başında, büyük mağazaları kullanışsız hale getiren, yürüyen merdiven, kullanılmayan alanları ticari mekâna kolaylıkla dâhil edebilmesiyle iktidarını ilan etti. Rahatlığın bir aracı olarak yürüyen merdiven, gerçek ölçeğinden ve işleyişinden bihaber biçimde, neredeyse düşünmeden ve otomatik olarak içinde yaşıyor olduğumuz binaların yapılabilmesi için gerekli olan yeni inşaat sektörleri yarattı. Böylece, paradoksal bir biçimde, en az dikkat çeken ve en popüler mimarlık en radikal mimarlık haline geldi.

Maksimum Dolaşım=Maksimum Satış Hacmi
Yürüyen merdiven ile daha önce kopuk olan alanlar yumuşak bir şekilde birbirlerine bağlanarak, bütün bir mekânsal deneyime olanak tanır hale geldiler, farklı hatta uyumsuz mekânların birbirlerine eklenmesiyle neredeyse sonsuz bir hacim elde edilebilir oldu. Etkili bir geçiş elemanı olarak yürüyen merdiven, parçalanmanın dışına çıkarak bir tutarlılık sağladı, şehrin büyük parçalarını bir araya getirdi ve alışveriş merkezleriyle kullanılmayan, geniş alanlara fiziksel bir görünüm verdi.

= Daha Fazla Alışveriş…
Yakın zamanda, yürüyen merdivenin yumuşatıcı etkisi, alışveriş alanlarının genişletilmesiyle birleşti. Sadece mekânlar değil, aktiviteler de ayırt edilemeyecek şekilde birbirine benzemeye başladılar. Okulların ve havaalanlarının alışveriş merkezlerine dönüşmesi gibi, müzeler ve varoşlar da birer alışveriş merkezleri haline geldiler ve sonucunda da, yürüyen merdiven bütün aktiviteleri ve mekânları birbirine kolay ve çekici bir şekilde bağlayan, tanıdık, her yerde karşımıza çıkan, etkili bir ikona dönüştü. Yürüyen merdiven, kullanımımız için sadece yeni ölçekler, alanlar ve mekânlar yaratmakla kalmadı, -yalnızca çok azımızın dayanabildiği- bir kuvvetle şehirlerimizi şekillendirir oldu.

Alışveriş = Hareket
Hiçbir şey, alışverişin var olmaya devam etmesi için tüketici ve ürün akışı kadar temel bir gereklilik değildir. Devinime ve alışverişe dair problemlerin birbirinden ayırt edilemez olması, satış hacmi ve trafiği miktarı arasındaki oran yüzündendir. Yürüme rotalarının, yol sistemlerinin, metro istasyonlarının halihazırda var olan altyapılara eklenmesiyle ve yürüyen merdivenin, yürüme bantlarının yarattığı mekanik hareketle alışveriş, şehirdeki devinimi derinden etkilemeye ve yönetmeye başlamıştır.

Doğa≠Doğal Olan
Yirminci yüzyılın sonunda, alışverişin, ölçeğini, yoğunluğunu ve yayılma alanını arttırarak mimari üzerinde peyzajdan daha etkili bir hale gelmesiyle beraber, alışveriş merkezleri, tüketiciden beklenen tepkileri almak üzere sesin, havanın, ışığın ve hatta bitkilerin değiştirildiği, baştan çıkarıcı mekânlara dönüştüler. Doğa, artık, tüketimin ortaya koyduğu mekanikleşmenin bir parçası olmanın yanında tüketiciyi cezbetmek için kullanılan ilk tercihlerden olmaya başladı. Bu noktada doğa, ticari ecstasy’leri karşılama yüzünden oluşan mecburi karmaşayı gidermeye ve yapay üretimin işleyişini gizlemeye yarayan, yeri doldurulabilir bir araç haline geldi.

Bir alışveriş getirisi olarak, yeri doldurulabilir olan, tüketim potansiyeli yaratmak için çevreyi değiştirmeye yarayan diğer stratejilerle beraber kullanılmaktadır. Duyumsal şaşırtmacalara alışkın hale getirilen alışverişçinin, eleştirel yargılaması bozulmakta, harcamaya karşı olan direnci kırılmaktadır. Bu alışveriş peyzajında, –kültürün ideolojik olarak tersi olan- doğa, artık değişmiştir ve uygunsuzdur. Yeni bir doğa artık teknoloji tarafından değiştirilerek ya da doğal olmayan formlar altında mümkün olmaktadır. Bu yeni doğa, peyzajı yeniden yaratmak için orijinal olanı taklit etmektedir ve bu peyzajın teknoloji kullanılarak çoğaltılmış bir kopyası olarak düşünülebilir. Yeri yeniden doldurulabilir olana benzer biçimde, elde edilen bu yeni doğanın bileşik bir yapısı vardır, yarısı gerçek yarısı sentetiktir ve organik malzemenin teknoloji tarafından geliştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Doğa – Gerçek
Bunlar "yalancı" değil, 60’ların, 70’lerin plastik bitkilerinden bahsediyoruz… Alışverişçiler onları "yalancı veya yapay" olarak görmezler. Ama gerçekte, gördükleri ve dokundukları bütün palmiye parçaları gerçektir. Gördükleri, görkemli, yüksek kaliteli palmiye ağaçlarıdır ve alışveriş merkezinin açılış gününden, yani ilk defa görüldükleri günden yıllar sonra dahi ilk günkü gibi kalmaya devam ederler. Dennis E.Gabrick, Başkan / CEO, Uluslararası Korunmuş Ağaç gövdeleri Promosyon Mektubu, Şubat 1, 1996

Bu palmiye ağaçları, genellikle kontrollü ortamlarda yetiştirilmiş olan gerçek ağaçlardır, istenilen boy ve çapa ulaştıktan sonra kesilirler ve bir cenaze evinin oturma odasını andıran laboratuarlarda dikkatli bir şekilde parçalanırlar. Kütüğün her parçası ve yaprağı palmiyeden ayrılır, içeriklerindeki su kurutulur, balmumuna benzer bir sıvıyla kaplanır ve kurumaya bırakılır. Daha sonra "yetenekli zanaatkârlar", kurumuş parçaları delikli bir PVC borunun üzerine dikerek ağacı yeniden yaratırlar.

"Demirden yapılmış alıcılar", sayısı 40’a kadar çıkabilen tutmaçlarıyla yaprakların eklenmesine hazır hale getirilirler, en alt bölüm ise, bir daha bahçıvana gerek duyulmayacak biçimde, yere sürgülenir.

Alışveriş = Ekoloji
Alışverişin kendi içinde bir ekolojisi vardır. Bu, organizmaların ve onların alışveriş ortamlarının neredeyse biyolojik denilebilecek hareketlerine dayanan karmaşık ve interaktif bir sistemdir. Eğer alışverişin yapısı bir büyütecin üzerinden görülebilseydi, içinde var olan esnekliğin, karmaşıklığın, çeşitliliğin getirdiği inanılmaz düzeni ortaya çıkardı ve böylelikle de alışverişin kendi iç dinamizmini anlayabilirdik. Alışveriş alışverişçilerin, malların, bilginin, insanlığın ve paranın olduğu akıntıyla oluşan sonsuz bir ağdır. Akışkanlık ve esneklik, birleşme ve devamlılık, bu kendine has ağın can alıcı noktalarıdır.

Alışveriş = Dönemsel İnsan Aktivitesi
Market, pasaj, mağaza ve alışveriş merkezi gibi tipolojileri geliştirmekle geçen yüzyıllardan sonra, alışveriş, son on yıl içinde, hayal edilebilen her türlü programa dâhil olabilir hale gelmiştir: havaalanları, tren istasyonları, müzeler, askeri yerleşimler, kumarhaneler, oyun parkları, kütüphaneler, okullar, üniversiteler, hastaneler.

Havaalanları ve alışveriş merkezleri birbirlerinden ayırt edilemez halde, müzede geçirdiğimiz zaman, alışveriş merkezindekine benzer hale geldi hatta şehirler alışveriş merkezlerine göre tasarlanmaya başladı. Ortaya çıkan manzara varoşları andırmıyor mu? Peki, alışveriş, bu kurumsal otonomluğun kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya yarayabilir mi? Ne kadar harcarsak veya harcamaya karşı dursak da, alışveriş artık toplumsal aktiviteden anladığımız yegâne şeydir ve çoğunlukla tek başına bir kurumun veya şehrin kimliğini belirleyebilmektedir.

Bu durum da kent yaşamında var olan farklı kimlikler arasında yumuşak geçişler sağlarken, alışverişi toplumsal yaşamın kaçınılmaz bir parçasına dönüştürmektedir. Sonuç olarak, insanların gündelik aktiviteleri alışveriş tarafından artarak istila edilmekte ve kuşatılmaktadır.

Alışveriş > Havaalanı
BAA, bilinen adıyla British Airport Authority, Heathrow, Gatwick, Stansted, Glasgow and Edinburgh’un içinde bulunduğu yedi İngiliz havaalanını; Pittsburgh, Newark, Indianapolis ve Harrisburg’un içinde bulunduğu altı Amerikan havaalanını; artı Napoli, Melbourne ve Loungeston’da birer havaalanını yönetmektedir.

Bu şirket, gelirinin %60’ını ticari aktivitelerden kazanmaktadır ve bu sebepten dolayı taşımacılıktan çok ticari bir şirket olarak sınıflandırmaktadır.

Havaalanı = Alışveriş Merkezi
Heathrow Havaalanı ortalama bir alışveriş merkezine göre metrekare başına10 kat daha fazla kar getirmektedir.



Şehir = Alışveriş
Şehir, banliyöler tarafından iki kere aşağılanmıştır: İlk önce banliyölerin daha fazla tercih edilmesi ve daha sonra bu seçimin tersine dönmesi ile.

Bu kıymet bilmez kentliler, beraberlerinde tahmin ve kontrol edilebilirlik gibi dönüşüme uğramış banliyö geleneklerini getirmişlerdir.

Alışveriş > Müze
1992’den beri, Amerikan müzelerinin sergileme alanları %3 artarken, müzelerdeki alışveriş alanlarının artışı %29’dur.

Alışveriş Merkezi = Kamusal Alan
“Alışveriş merkezleri ‘uzun yıllardan beri özgür ifadenin yurdu’ olmuş olan parkların ve meydanların yerini almıştır… Ticaret merkezlerinin, alışverişin şehir merkezinden banliyölere kaydığını fark etmesiyle, şehir içindeki iş noktalarını ticari ve sosyal aktivitelerin merkezi olmaktan uzaklaştırmıştır… Bu alışveriş merkezlerinin gündelik kullanımının en baskın karakteristiği, her şeyi içermesindedir.

Bu alışveriş merkezlerinde en çok, insanların ev dışında yapabilecekleri aktivitelere rastlanır. Kapalı alanlar sadece her çeşit ve büyüklükte mağazaları değil aynı zamanda kamuya açık geniş alanları da kapsarlar ve çok çeşitli şekillerde kullanılabilirler. Buralarda dolanmak, oturmak ve konuşmak için alanlar bulabilirsiniz.” New Jersey Supreme Court Başkanı Justice Robert N.Wilentz (1994). Alışveriş merkezini kamusal alanın birşekli olarak tanımlayan bir resmi karardan alıntı.

Madison Avenue = Alışveriş Merkezi
“Alışveriş caddesinde hassas bir ilişkiler ağı vardır. Bu ağı bir ya da iki alan olarak ayırın, bütün ticari bölge ölebilir. Banliyödeki alışveriş merkezlerinin, küçük mağazaların daima büyük mağazaları birbirine bağlayacak yollar üzerinde konumlanacak şekilde planlanmasının sebebi budur. Bu kuralı ihlal eden alışveriş merkezleri genellikle başarısız olurlar; aslında, alışveriş merkezlerindeki mağazalarının kiralarının düzenlenişi, başarı ve başarısızlık arasındaki farkın göstergesi olabilir.” Jonathan Barnett, Urban Design as Public Policy,1974

1971’de, Kentsel Tasarım Grubu (Urban Design Group), Madison Avenue’yü Madison Alışveriş Merkezi’ne çevirmeyi teklif etti. Bu, New York için Van Ginkel Ortaklığı tarafından önerilen, bir müdahaleler serisi sonucu şehir merkezindeki araç trafiğini ortadan kaldırabilecek daha geniş bir planının parçasıydı. Amaç, caddenin bir kısmını yaya ve bisiklet kullanımı için ayırmaktı fakat ilk bakışta yayaları cezbeden itici güç alışveriş oldu. Madison Alışveriş Merkezi veto edildi fakat dikkat çekici olan Madison Avenue’nün alışveriş merkezine dönüştürülmesi için en ateşli desteğin dükkân sahiplerinden çok validen, sivil gruplardan ve hatta The New York Times’tan gelmiş olmasıydı.



Barcelona Pavillion = Alışveriş

Mies (1) bile alışverişe boyun eğdi.

Emirler
1987’de Orlando’da gerçekleştirilen 50. Geleneksel Amerikan Mimarlar Derneği Kongresi’nde, katılımcılara, Disney vari bir mimari kavram olarak “eğlence mimarisi” Disney’in tasarım ve geliştirme başkanı Peter Rummell tarafından sunulmuştur. Imagineering bölümünün başkanı olan Martin Sklar (kendisi Disney’e Disney Park’ın açılışından hemen önce katılmıştır), “imagineer*”ları mimari tasarım konusunda yönlendirecek bir taslak sunmuştur. Mickey’nin* On Emri, “binaları ve mekânları deneyimleyen insanlar için mimariyi daha uysal kılacak” bir takım kriterlerdir:

• İzleyicini tanı.
• Misafirinin ayakkabısını giy, insan faktörünü unutma.
• İnsanların ve fikirlerin akışını organize et.
• Görsel bir çekim alanı yarat.
• Görsel dünyanın verilerini kullanarak iletişim kur.
• Çok fazla yüklenmekten kaçın, arada duraklamalar yarat.
• Her seferde tek bir hikâye anlat.
• Çelişkilerden kaçın, şahsiyet içer.
• Her parça ikramda birçok sürpriz barındır.
• Hep uyanık tut.

Şema
Alışveriş mimarisi katı bir biçimde, şemaya indirgenerek değersizleştirilmiştir. Bu çok temel, sıkıcı işlevleri içeren bir şemadır. Bizim mimarlar olarak trajedilerimizden biri bu durumla başa çıkamıyor ve bu noktada yeni ilgi alanları yaratamıyor oluşumuzdadır. Şemaların temsil ettiği üzere mimari hayal gücümüzün inanılmaz biçimde kısırlaşmaktadır ve daha endişe verici olarak, buna karşı bir alternatifimiz de yoktur. Bu noktada mimari zekâmız iki kere aşağılanmaktadır.

Tarif
“İdeal bir şekle sahip 100 dönüm düz arazi alın. Bu araziyi başka hiçbir alışveriş olanağına ulaşması mümkün olmayan 500.000 tüketiciyle çevreleyin. Araziyi hazırlayın ve ortadaki parçayı 1.000.000 metre karelik alanı kaplayan binalarla doldurun. Bu binaları da, daha iyi malları düşük fiyatlarla çekici bir biçimde pazarlayan birinci sınıf tüccarlarla doldurun. Bütünden 10.000 arabalık park alanını çıkarın ve bütün yönlerden birinci sınıf yollarla ulaşım sağladığınıza emin olun. Son olarak eserinizi saksıda bitkiler, çeşitli çiçeklendirmeler ve küçük heykellerle süsleyin ve tüketiciye sıcak olarak servis edin.” Victor Gruen, “Recipe for the Ideal Shopping Center”, 1963

Mimari=Alışveriş
Dünyanın genelinin alışverişle gereğinden fazla yüklenmesinin mimari yansımalarının olması kaçınılmazdır.

Biz namuslu kalsak ve bu duruma dâhil olmasak da, alışveriş estetiği, şimdilerde mimarlara bazı beklentiler dayatmaktadır. Post-Modern üzerinden giderek Decon’dan Minimalizme, bütün bu mimarlık alışveriş eksi logo olarak okunabilir. En deneysel, en öncü mimarlar bile sadece alışverişin bahsedilmeyen ve belirsiz değerler dizisini taklit etmektedir; yumuşaklık, karmaşıklık, hüküm verilmezlik.

Las Vegas = Madde
Venturi’nin Yale Studio’sunun, Scott-Brown ve Izenour’un Las Vegas’ı ziyaret etmesinden beri geçen 30 yıllık bir süreçte, şehrin dönüşümü bunaltıcılığın ötesindedir. Las Vegas artık çok katılaşmış bir durumdur, nesnelerin ölçeğinin maddesellikle daha da bunaltıcı hale geldiği insanlıktan uzak bir kütle yığınıdır; buradaki her şey bu yığının altında ezilir.

Avrupa Alışveriş’e Karşı
Kimlik ve ekonomi arasındaki mücadelede, Amerikanvari alışveriş ile çekişen Avrupalılar, bölgesel ekonominin finansal desteğine ya da ulusal kimliğin sembolik korunmasına mecbur kalıyorlar. Direnç gösterenler “yüzyıllar kadar eski, şehir merkezli yaşamın kalitesinden ödün vermeden büyümenin nasıl teşvik edileceğine” dair bir karar vermek zorundalar. Bu aslında garip bir istek zira ticari buluşları ve hatta nüfus fazlalığını getirdiği tıkanıklığı açmak için önerilen kentsel planlamaları bile yüceltmiyor. Fakat kentsel alışkanlıklar ve aktiviteler üzerinde etkili diğer olaylarda olduğu gibi, seçimler çoğunlukla yabancı ve yaralayıcı oluyor. Her ne kadar elektrik, telefon, metro, hatta modern mimarlık gibi bir önceki döneme ait modernleşme çabaları, şehir merkezlerini yoğunlaştırıp kentsel deneyimleri artırarak fiziksel dokuya dahil edilmiş olsalar da, geniş formatlı, bir yandan da modern ticaret, insanları çok yüksek bir geri dönüşüm alacaklarına dair ikna etmektedir. Neredeyse yavan bir kolaylıkla, büyük kara kutu*, şehir dokusunu yeniden şekillendirmek, yapısını yeniden düzenlemek ve son olarak da Avrupa’nın kültürel kimliğini yeniden oluşturmak gibi tamamen finansal sebepler dayanarak Avrupa’nın ekstra kentsel alanlarına doğru ilerliyor.

Singapur = Alışveriş Merkezi
Singapur kendini bir alışveriş merkezi gibi görür. Ulusun, kendine dair olan bu bakışı, adaya zorla kentsel bir kavrayış kabul ettirir. Kentsel planlamayla geçen 20 yıldan sonra, artık Singapur kendini geleneksel anlamda planlanabilecek bir şehir olarak değil, ekonomik girişimler ve alışverişlerin yeni bir derecesine sahip kentsel bir durum olarak görüyor. Son zamanların ekonomik kavramlarından cooperation(2) ı da bünyesine dâhil eden Singapur, alanını en uygun ve geniş hale getirmek için yeni bir kentsel model oluşturuyor. Şehir geleneksel kent planlamasını cluster network (3) denilen ve ulusal büyüme için, çeşitli programların, altyapıların ve tüketim ürünlerinin dinamik bir modele bağlanmasını öneren bir planlama şemasını içeren işletim kümeleri yararına bir kenara bırakıyor.

Tokyo = Depato (4) 
Toplu taşıma sistemleriyle işbirliği yapmanın faydaları, depato’ların erken dönem gelişimlerine bakılarak hatırlanabilir. Japonya’da çoğunlukla trenleri ve yeraltı ulaşımını kapsayan toplu taşımacılık, şehirlerin ana akışını kontrol eder. Tokyo ve Osaka gibi kent merkezleri, gerçekten de bir yerden bir yere yürümek için çok geniş, arabayla hareket etmek içinse fazlasıyla tıkalıdır. Şehir için muğlâk olmakla beraber verimli yaşama alanları sunan toplu taşıma sistemiyle ve bu sistemin yönlendirmesiyle mağazalara hatırı sayılır bir insan ve para akışı sağlanır. 1926’da Tokyo’da, Mitsukoshi’nin (5) bir metro istasyonu inşası için ödeme yapmayı önermesiyle, ilk defa bir depato toplu taşımayla birleştirilmiştir, ve sonucunda da mağazaya doğrudan bağlanan metro hattının adı verilmiştir. 1932’de Mitsukoshi Mae istasyonunun Japon metro hattı boyunca ilk örnek olarak açılması, diğer depato’ların da alanlarını aynı şekilde genişletmesini destekleyerek şehrin de benzer biçimde ve eş zamanlı olarak yeniden yapılandırılmasına yol açmıştır. 1934’e gelindiğinde ise farklı duraklardaki farklı depato’ların görüntülerini içeren metro haritası, şehrin altyapısının alışverişle birlikte anılmaya başlamasını zorunlu kılar haldedir.

Tokyo = Şehircilik
Tokyo’nun belirsiz bir şekle sahip olan kentsel çevresinde, alışveriş mekânsal ve işlevsel bağlantılar, alan tanımlamaları yaratarak bir çeşit yapıştırıcı işlevi görmektedir. Alışveriş karşılaşma için gereken malzemedir ve içinde neredeyse sınırsız bir esneklikle geniş bir geçiş hakları anlaşması, gelir dağılımı, alan hakları ve mahalle ilişkileri çeşitliliğini barındırır. Alışveriş kazanç yaratır ve bu ulusal gelire yansır. Japonya’da 436.000 toptan satış ve 16.000.000 perakende satışı vardır.

Bu iki rakam da, Japonya’dan iki kat daha fazla nüfusa ve 25 kat daha fazla toprak alanına sahip olan Amerika’dan daha yüksektir. Son dönem tarihi düşünülecek olursa, Tokyo, geleneksel olarak Liberal Demokratik Partinin destekçisi olan bağımsız mağaza zinciri sahiplerinden dikkatli bir biçimde korunmuştur.

Mal satın alınan bir alan olmasının ötesinde, alışveriş sosyal değiş tokuş, eğlence ve çeşitlilik bölgesidir de. Tokyo hala yeni davranış şekillerinin ve heyecan verici olayların geliştiği ve tecrübelendiği bir arenadır. Kısaca, alışveriş yapıların ve olasılıkların şaşırtıcı bir karışımını içeren bir alan yaratmaktadır. Bu karışımın ne olduğu Manhattan’ın işine yararken, alışveriş alanı Tokyo’ya yarar.

Dünyadaki toplam satış alanı = 33 x Manhattan’ın yüzölçümü (1.998.171.000 m²)

Tokyo = Konbiniler
Japon konbini (6) leri, marka kimliğinin, tam zamanında teslimin, mağaza envanteri ve tüketici profilleri için gereken, bilgisayara dayalı bir sistemin meziyetlerini dağıtım noktalarından oluşan bir şebekenin içinde biraraya getirir. Satış noktası verileri mahallenin tercihleri üzerinde ince ayarlar yapmaya, tamamen esnek verilerin ve algılanabilir bir Gestalt’ın sağlanmasına olanak tanır. Bu döngü içinde, her mağaza kendini tekil şehir parçalarının ihtiyaçlarına göre şekillendirir: Envanteri, gündelik hayatın düzenli görüntüsü içinde, güven tazeleyen ve keyif veren bir zırhtır. Konumu da, görece düşük yatırıma bağlı olarak yüksek hareketlilik gösteren bir mahalle talebinin fonksiyonudur.

Neredeyse Her zaman Modası Geçmiş
Alışveriş hayatımızın her anında varolma noktasına ulaşsa da, gündelik hayatın doğal bir parçası olsa da ve diğer aktiviteleri sayıca ve alan olarak bastırsa da, aynı zamanda hareketli ve kısa ömürlüdür. Gerileme ve demode olma tehdidine karşı da hassastır.

Okullar, üniversiteler ya da kiliseler gibi katılımın zaten kendiliğinden olacağı ya da hastaneler gibi katılımın temel insan gereksinimleriyle garanti altına alındığı programlardan farklı olarak, alışverişin yoğunluğu ya da sıklığı garanti edilemez. Alışveriş ekonomi, moda ve hatta hava gibi dış etmenlere çok bağımlı olduğu için, katılım aylık hatta saatlik devirlerde şiddetli iniş ve çıkışlar gösterebilir.

Neredeyse Hep Modası Geçmiş
Ülkedeki 2000 kadar yerel alışveriş merkezinin 600 kadarı, gelecek yıllarda kapanabilir ya da farklı kullanımlar için dönüştürülebilir.

Yeni Topoğrafya
Sınır haritaları artık jeolojik özellikleri yerine paranın rakımını tanımlar hale gelmiştir. Zirveler ve çukurlar artık arazideki fiziksel değişiklikler değildir, gelir ve harcama seviyelerini gösteren pazar potansiyelinin topografyasını temsil eder.

Yeni Plan
Codem mağazası tarafından üretilen Tracker kızılötesi vericilerle bezenmiş alışveriş kartlarından oluşan bir sistemdir. “Alışveriş yapan kişi kartını makineden geçirdiğinde tavandaki alıcı şebekesi karttan sinyali alır ve bu şebeke konumun her saniye bilgisayar tarafından kaydedildiği bir sistemle iletişime geçer.”

Bu veri kasa bilgisiyle ilişkilendirilerek şunlar öngörülebilir: “Alışveriş yapanın anlık rotası, harcamaları, harcadığı dolarlar, kasada harcadığı zaman, ürünler karşısında geçirdiği vakit. Bu sistem sıcak ve soğuk noktaları tespit ederek satış katının termal haritasını dahi çıkarabilir.

"Bu verici aynı zamanda çalışanları takip etmek için bir yaka kartı olarak da kullanılabilir.”

Mutations Stefano Boeri and Multiplicity, Rem Koolhaas and Harvard Design School Project on the City, Sanford Kwinter and Danieala Fabricius, Hans Ulrich Obrist, Nadia Tazi - 2001, ACTAR, Barcelona

(1) Mies Van Der Rohe (ç.n)
(2) Rekabet ederek uzlaşmak (ç.n)
(3) Birbirine eklenerek çoğalan işletim sistemi ağı (ç.n)
(4) Japonya’da metro istasyonlarına direk bağlantısı olan mağazalara verilen özel ad (ç.n)
(5) Mağaza zincirleri sahibi Japon işadamı (ç.n)
(6) Convenience Store’un kısaltılmış hali, Japonya’ya has 7 gün 24 saat hizmet veren bir dükkân çeşididir. Bu tip dükkanlarda en temel ihtiyaçlar bulunur, telefon faturaları dahi ödenebilir. Türkiye’de “7 eleven” gibi benzerleri vardır (ç.n)
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.