Haberler

Yüksekleri aşağıda tutun!

Tarih: 15 Kasım 2007 Kaynak: Sabah Yazan: Menekşe Ataselim


Kartal Kentsel Dönüşüm Projesi'nin mimarı Hadid, İstanbul'un doğal engebesinin çıkış noktası olduğunu belirterek, "Yüksekteki binalar alçak, alçak alanlarda yapılanlar yüksek olursa şehrin silueti yumuşar" dedi.

Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi ilk kadın mimar olan ve Türkiye'de 555 hektarlık Kartal Kıyı Kesimi Kentsel Dönüşüm Projesi'ne imza atan Zaha Hadid, TOKİ ve ULI'ın (Urban Land Instutue) desteği ile düzenlene Uluslararası Yarıyıl Konferansı Forum İstanbul'da konuşma yapmak üzere İstanbul'a geldi. Bugüne dek yaptığı tasarımlarla mimariye radikal değişiklikler getirdiği ifade edilen Hadid, kariyerinin 25'inci yılını kutluyor. Kent planlamadan otomobil tasarımına, terminalden müzeye birçok farklı projede imzası olan ve dünyanın dört bir yanında çalışmalar yapan Hadid ile İstanbul'u ve Kartal projesini konuştuk.

* Kariyeriniz yarışmalar ve ödüllerle dolu. Sizi Türkiye'de düzenlenen bir yarışmaya katılmak için cezbeden faktör ne oldu?

Birincisi, ben İstanbul'u çok seviyorum. İkincisi, Kartal-Pendik hattındaki o yer çok büyük bir alan ve birkaç farklı segmentten oluşuyor. Endüstriyi, binaları ve altyapıyı bir araya getirebileceğimiz çok kapsamlı bir proje olduğu için son derece ilginçti. Bir de yer çok enteresan. Hem deniz kenarı hem de söylediğim gibi endüstri alanına kadar uzanan bir yer. Bu da çok çekici oldu benim için. 'Planlama kavramı değişti'

* Kartal'dan sonra Türkiye'den başka projeler için de teklifler aldınız mı?

Birtakım başka projeler ve yerler için de birlikte çalışmak istediler ancak bunlardan bir şey çıkmadı. Çünkü somut öneriler değildi.

* İstanbul'un genel planması konusunda ne gibi önlemler alınabilir?

İki hafta önce 25 sene sonra ilk kez Mısır'a gittim. Bir de baktım ki uçaktan, eskiden tek başına duran piramitlerin hemen dibinden binalar başlıyor. Bir şehir oluşmuş. Bütün o yapılar kaçak. 10 sene sonra elektrik, 15 sene sonra su verilecek oraya. Yani, bir anda binaların arkasından fırlamış piramitleri görünce 'acaba coğrafyamı mı şaşırdım' diye düşündüm. Demek istediğim, bir stratejinizin olması lazım. 60'larda 'planlama' deyince insanların tüyleri ürperiyordu. Fakat şimdi planlamanın içeriği de anlamı da değişti. Eskiden planlama zonlama' idi. Şurada oturma, şurada endüstri, şurada çalışma yeri gibi... Şimdi öyle değil. Çok fonksiyonlu binalar ve mahalleler yaratılınca çalışma alanları, okuma alanları, hepsi bir yere toplanmaya başladı. İstanbul, Hong Kong gibi çok engebeli bir yer ve doğal engebesini bir çıkış noktası haline getirebilirsiniz bu şehirde. Mesela, Pera'dan bakıldığı zaman cami kubbeleri yeni dağlar gibi görünüyor. Onların önünde çok da yüksek olmayan binaları yapıp çok da yoğun bir nüfusu şehir içinde tutabilirsiniz. Diğer yandan, şehir çok fazla inişli çıkışlı olduğu için İstanbul'da üst kısımlarda yapılan binalar çok daha alçak, ama alt kısımlarda yapılan binalar yüksek olmalı. Böylece şehre çok daha akışkan ve yumuşak bir silüet kazandırılabilir. Yani, söz ettiğim şey yüksekleri aşağıda tutmak. Mutlaka stratejik planlama olmalı. 60'lardaki gibi zonlama planlamalar artık demode oldu, yapılmıyor.

'Damarlarıma girmiş esin perileri var' 
*İstanbul'u çok sevdiğinizi söylüyorsunuz? Hiç bu şehirden esinlendiniz mi?


Bir işi çizmeye oturduğum zaman genellikle bir esin perisi beklemiyorum. Damarlarıma girmiş esin perileri var. Ve dünyanın bir sürü şehrini geziyorum. Mutlaka onlar damarlarıma giriyordur, beni esinliyordur. Benim en çok dikkatimi çeken şey, şehirlerin kendi topografyasıdır. İstanbul'un büyüsü ise şehrin topografyasının yanı sıra bu kompleks yapısı. Yani bütün çağlardan gelen binaların bir arada yaşaması. Büyü burada saklı. Başka yerlerde dönemleri ayırabilirsiniz ama burada bütün tarih bir araya gelmiş. Rokoko bir sarayın yanında 60'lardan bir bina var. Dokusu özellikli ve İstanbul'u onun için seviyorum.

'Mimaride sınırlar kalktı ben bunun temsilcisiyim'
Mimaride eski sınırların kalktığını dile getiren Zaha Hadid, binaların her birinin kendi tipolojisinin bulunduğunu belirtti. Hadid, kendisinin bu akımı temsil ettiğini söyledi.

* 'Modern mimar' olarak tanımlanıyorsunuz. Siz kendinizi nasıl ifade edersiniz?

İşin başında mimariyi, modernizmi bir şeyi yapıp bitirmek olarak görürdük. Ben de böyle bakıyordum. O bir şeyin büyüyüp başka alanlara taşacağını eskiden, eski mimari konseptlerde bilemezdik. Sonra çok radikal değişiklikler oldu. Binalar büyüdü, tek başına bir bina olmadı. Başka alanlara sarktı ve o binanın kendi başına bir site, bir yaşam merkezi oluşunu, çoklu bir hale gelişini, hatta bir şehrin, ülkenin markası gibi bir hale geldiğini gördük. Ben de bu akıma ayak uydurdum. Yani, eski tip modernizmin takipçisi değilim. Tipolojiler çağı bitti modern mimaride. Yani her ev, her kütüphane, her konser merkezi kendine özgü. Mesela operadan söz edildiğinde akustik öne çıkar. Her biri kendi tipolojisini yarattı binaların. Bir tiyatronun illa bir tek şekilde yapılması gerekmiyor. Bütün bu gerekliliklerin yeniden ifade edilmesi sayesinde çok daha akışkan hale geldi mimari. Ve bu mimariyi planlayan insanların sayısı arttı. Çok daha fazla hareket kabiliyeti sağlıyor bu akışkanlık. Mimaride eski sınırlar kalktı. Ben de bunun temsilcisiyim.

'Şehir ölçeğinde minimalizm anıtsal kalır, faşizmi hatırlatır' 
* Bir şehrin planlaması nasıl olmalı?

Minimalizm, ev gibi küçük ölçekli işlerde geçerli ve güzeldir. Ama şehirlerde aynı şeyi söylemem. Çünkü şehirlerin tarihi gelişimi önemlidir. Şehirlere mimarların gerçekten müdahale etmesi lazım. Minimalist çizgilerin şehir planlamasında kullanılması 2'nci Dünya Savaşı'ndan önce faşist mimariye ait örneklerde vardır. Ama savaştan sonra Avrupa'da insanlar evsiz kaldı. Sokakta kalmasınlar diye bir sürü ev yapıldı. Evler çirkin oldu ama onlar da tarihin bir parçası. Şimdi bu bilinçle yeni çirkin şeylerin yapılmayacağını düşünmüyorum.

'Kartal'ı tek bir ağ içinde bütünleşme eksenine oturttuk'
* Sizin ağzınızdan Kartal projesini dinleyebilir miyiz? Nasıl tarif ediyorsunuz?

Öncelikle, işin başında orada parçalı bir toprak yapısı olduğunu, farklı mülk sahipleri olduğunu biliyorduk. Ama mülk sahiplerinin kimler olduğunu ve arazinin bu kadar da bölünmüş halde olduğunu bilmiyorduk. Tabii ki, küçük parsellerin sahipleri başka, büyüklerinki başka... Burada mühim olan hepsini tek bir fikir ekseni etrafında bir araya getirebilmek ve bir ağ kurmaktı. İşte bu yüzden benim için çok enteresan bir proje.

'Kuleler strateji gereği dikiliyor, hepsi hızlı gelişmenin göstergesi'
* Binalardaki yükselme olgusunu ve kuleleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuleleri sevmem. Son zamanlarda projelere kule eklenmesinin sebebi, strateji. Yani bu bir strateji gereği yapılıyor. Manhattan gibi... İhtiyacın belirlediği kulelere ihtiyaç varsa o zaman bu binalar en azından güzel yapılmalı. Mesela Levent- Maslak hattında kuleler var. Bu da çok hızlı gelişmeye bağlı. Hızlı gelişmek yukarı doğru yükselmek demektir. O zaman çok güzel yapılmalılar ve belli bir yerde olmalılar. Yani gelişmenin ve kalkınmanın bir stratejisi olmalı ve ona göre yükseğe çıkılmalı. Manhattan'daki gibi. Burada da Levent öyle bir bölge.

* Levent'teki kuleleri nasıl buluyorsunuz?

Çok iyi bilmiyorum hepsini ama genel olarak söylemem gerekirse müthişler diyemeyeceğim. Başka yerlerde de yüksek bina yapılabilir. Bu isteğe göre değişir ve hiç de göze batmayabilirler. Levent'te bir bant üzerinde o binalar. Çok da özellikli olduklarını düşünmüyorum.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.