Çok sayıda akademik seminer, konferans, panel, sempozyum ve kültür gezisi düzenlemiş, daha da önemlisi, burs vererek yüzlerce öğrencinin rahat ve verimli bir tahsil hayatı yaşamasını sağlamıştır. Geçen hafta Eminönü Belediyesi'yle birlikte gerçekleştirdiği Süleymaniye Sempozyumu da, genel merkezinin bulunduğu Süleymaniye semtini tarihî kimliğine kavuşturma faaliyetlerine ciddi bir katkı niteliği taşıyor.
Süleymaniye, bilindiği gibi, bir zamanlar daha çok ulemanın ve kalem erbabının ikamet için tercih ettiği seçkin, asude bir semtti; Sinan'ın muhteşem eserini gölgelemeyecek ölçekte, fakat her biri mücevher güzelliğinde zarif konaklarla bezeliydi. Kültür Ocağı Vakfı'nın restore ettirerek kullandığı konağın da büyük bestekâr Hacı Arif Bey'e ait olduğu söylenir. Cumhuriyet devrinde ne yazık ki bu konaklardan bir kısmı yerlerini çirkin betonarme binalara bırakırken bir kısmı oda oda kiraya verilerek hoyratça kullanıldı ve semtin beşerî dokusu tamamen değiştirildi.
Sadece Osmanlı-Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin en önemli mimari âbidelerinden biri olan ve titizlikle korunması gereken Süleymaniye Külliyesi'nin böyle barbarca kuşatılıp tabii çevresinden tecrit edilmesine devlet tarafından göz yumulması anlaşılır gibi değildir. Yılan hikâyesine dönen koruma ve düzenleme projelerinin hiç değilse "2010 Kültür Başkenti" faaliyetleri çerçevesinde hayata geçirilmesini temenni etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok!
Açılış oturumu dâhil yirmi bir oturumdan oluşan Süleymaniye Sempozyumu, bu külliyenin ve çevresinin tarihimiz ve kültürümüz açısından ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gündeme taşımış olması bakımından önemliydi. Külliye'nin -halen Darüzziyafe adıyla Türk yemeklerinin ikram edildiği bir lokanta olarak hizmet veren- imaret binasında, üç gün boyunca, kısaca özetlemeye çalıştığım meseleler enine boyuna konuşuldu, tartışıldı.
Sempozyuma katılanlara armağan edilen çantanın içinde de hoş bir sürpriz vardı: Turgut Cansever'in Albaraka Türk tarafından geçen yıl yayımlanan Mimar Sinan adlı kitabı. Cansever Hoca, fotoğrafları kızı ve damadı tarafından büyük bir titizlikle çekilen bu nefis kitabında, Sinan'ın sanatının sırlarını keşfetmeye çalışıyor. Cevap aradığı belli başlı sorular şunlar: Sinan, eserlerinde nasıl bir mekân ve hareket anlayışını yansıtmış; yapılarını oluşturan unsurları mekân içine yerleştirirken hangi ilkelerden hareket etmiş; yapılarla hayat arasında nasıl bir ilişki kurmuş; mimari vasıtasıyla nasıl bir güzellik duygusu yaratmış?
Sinan'ın eserlerini "hendeseden âbide"ler olarak gören sanat tarihçilerinin ve mimarların aksine, onu yaşadığı kültür ortamının, dolayısıyla zaman, mekân ve hayat telâkkisinin içinde anlamak ve eserlerinde ortaya koyduğu ibda gücünün arkasındaki zihniyet dünyasına nüfuz ederek bugüne taşıdığı mesajı çözmek isteyen Cansever Hoca'nın şu tespiti, koruma ve düzenleme çalışmaları yapılırken mutlaka göz önünde tutulmalıdır:
"Bütün Osmanlı eserlerinde olduğu gibi, Sinan'ın eserlerinde de düzen, eserleri çevreleyen konut dokularının ölçüleri ve atektonik yapı özellikleriyle desteklenir. Bir fermanla Süleymaniye çevresindeki evlerin boyasız ve zamanla kararacak ahşap yapılar olması emredilmiş, böylece geçici malzemeyle vücuda getirilmiş koyu renkli ahşap evlerden oluşan mahalleler arasında külliyenin kalıcı niteliğiyle farklılaşması sağlanmıştır. Evlerin küçük ölçüler ve narin mimari dokularıyla Süleymaniye'ye daha yüce bir âbide hüviyeti kazandıracak tedbirler alınmış ve bu tedbirler 20. asır başlarına kadar devam ettirilmiştir."
Süleymaniye Sempozyumu'na bizzat katılmasa da, katılımcılara hediye edilen kitabıyla yeni ufuklar açan Turgut Cansever Hoca, seksen altı yaşında olmasına rağmen hâlâ üretiyor, düşünüyor, düşündürtüyor. Aziz hocamıza saygılarımı iletirken KOCAV'ın da başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
Takip