Haberler

Av. Selami Öztürk, Beşinci Kez Kadıköy Belediye Başkanlığı’na aday

Tarih: 26 Mart 2008 Kaynak: Kadıköy Life Yazan: Fatma Canan Toprakkaya

“Ben aday adayıyım. Bu konuda ben de, ailem de kendimizi hazır hissediyoruz. Bunun ötesinde ilk önce partinin, daha sonra yurttaşların o kararı vermesi gerekiyor.”

Türkiye’nin gündeminde önemli konular var. Türban tartışması ile yalnızca içeride değil, dünyada aktüalitemizi ülke olarak korurken, sınır ötesi kara harekatı ile de olumlu, olumsuz eleştirileri üzerimize çektiğimiz günleri yaşıyoruz. Ayrıca Vakıflar Yasası, başbakanın kendisini eleştirenlere “Seçkinci” sıfatını kullanması ve son günlerde biraz da sinirli olması gazete manşetlerini oluşturuyor.

Bunların yanında AKP’nin “İkinci ajandası”na ilişkin kuşkular ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yönelik kaygılar, insanlarımızın yaklaşmakta olan yerel seçimler ile pek de fazla ilgilenmemesine neden teşkil ediyor. Örneğin, tüm Anadolu Yakası dergimizin ilgi alanında olmasına rağmen, ayrıcalıklı bölgemiz ve gözbebeğimiz Kadıköy ilçesinde, “Yeni belediye başkanı kim olmalı ve yeni dönemde ne hizmetler bekleniyor?” konulu bir araştırmamızda, karşımıza çıkan durum oldukça şaşırtıcı. Halen işbaşında olan CHP’li Av. Selami Öztürk için “Alıştık”, Kadıköy’deki belediye hizmetleri için ise, “Aslında çok da yapacak bir şey yok” cevabını alınca, şaşkınlığımıza kaygının da eklendiğini ifade etmeliyiz. Ülke sorunları insanımızı öyle bunaltmış ve cumhuriyetimize yönelik sıkıntılar o kadar artmış ki, mahallesinin kaldırımları, ya da diğer belediye hizmetleri Kadıköylüleri pek de ilgilendirmez olmuş.

Peki, Kadıköy Belediye Başkanlığı koltuğundan memleket meseleleri nasıl görünüyor? Ülke genelinde ve ilçe bazındaki gelişmelere Başkan Selami Öztürk’ün değerlendirmeleri neler? Bu soruların cevapları da makamında ziyaret ettiğimiz Selami Öztürk’te… İlk sorumuz ise yerel yönetimler yasa taslağı üzerine…

Fatma Canan Toprakkaya: AKP hükümetinin hazırladığı yeni ilçeler kurulması ve bazı belediyelerin kapatılmasına yönelik yasa tasarısını dergimize yorumlar mısınız? Bildiğiniz gibi bu çerçevede Ataşehir’in Kadıköy’den ayrılması öngörülüyor…

Selami Öztürk:
Bölünmeler, birleşmeler, olabilir, çok doğaldır. Ancak bunun için muhakkak şekilde genel bir kriteriniz olmalı ve hem sivil toplum örgütleri, hem bölge halkı, hem de uluslararası kriterlere uymalı.

Yerelleşme derken, siz kent yönetimlerinin en ufak birimlere kadar taşınmasını hedefliyorsanız, ona göre uygulama yapmalısınız. Yani muhtarlıkların ve belediye meclislerinin yetkilerini artırmalısınız. Kentle ilgili belirli kararları alırken o sivil insiyatiflerin görüşlerini almalısınız. Ve buna göre de bir standardınız olmalı. Hükümetin bu konuda hazırlamış olduğu bir şablon yok. Öyle bir uygulama var ki, her bölgeye göre farklı bir şablon yaratmışlar. Oysa şablon tek olmalı.

Siz Kadıköy’de “750 bin nüfusu fazla görüyorum, bölüyorum” diyorsunuz. Tamam… O zaman Eminönü’nü niye Fatih ile birleştiriyor, 1 milyonluk ilçe yapıyorsunuz? Çünkü “Eminönü’nü CHP alacak. Bu yüzden Fatih ile birleştirelim” diyorsunuz. Diğer yandan, “Kadıköy’ü AKP alamayacak. Ondan belli bir parça ayırıp, başka ilçelerden gelecek olanlarla yoğurup, acaba alabilir miyim?” mantığıyla hareket ediyorsunuz.

Bunlar çok basit ve biraz önce anlattığım o genel ilkelere dayanmayan bir yaklaşım tarzı. Böyle olunca da sıkıntı doğuyor. Siz hiçbir hazırlık yapmamışsınız o bölgede… Kaymakamlık, belediye, adliye, maliye, milli eğitim, tapu binanız yok. Dünya kadar kamu binası lazım. Bırakın binayı, orada arsa bile yok… Bunları nereye ve nasıl yapacaksınız?

Ne olacak? Oraya gelecek olan belediye başkanı arkadaş; ilk beş, hatta on yılını bunlarla geçirecek. Bakın, Kadıköy Belediyesi Şube Müdürlüğü olduğu halde Osman Hızlan ve Cengiz Özyalçın dönemleri, yani bizim on yılımız, hemen hemen Kadıköy Belediyesi’nin kuruluş dönemi olarak geçmiştir. Şimdi siz yeni bir ilçe kuruyorsunuz. Hiçbir alt yapısı yok. Hiç olmazsa o bölgeyi ayırsaydık. Şube müdürlüğü kurup, üç yıl süreyle çalışmış, alt yapılarını hazırlamış olsaydı… Onun üzerine siz bir belediye ve kaymakamlık inşa etseydiniz.

Bunlar olmayacak şeyler değil. Ama yapılış tarzı son derece yanlış ve demokrasiye uygun değil. Avrupa Yerel Şartnamesi’nin 5. maddesi çok açık bir şekilde şöyle diyor: “Yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel toplumlara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz.”

Siz, şimdi diyorsunuz ki, “Ben yaptım, oldu…” Bizim itirazımız buna. Yap referandum, bölge halkı ayrılmak mı istiyor. Hay hay… Tabiî ki ayrılsınlar…

Dönüyoruz yasa taslağının diğer yüzüne… Türkiye’de yaklaşık 21.850 kişiye bir belediye düşüyor. Yerelleşiyoruz diyoruz ya… Peki, Fransa’da 1700 kişiye bir belediye düşüyor. İtalya’da 7300, İspanya’da 6800 kişiye… İran’da 77.000 kişiye… Şimdi hangi tarafa doğru gidiyoruz?.. Bu rakamlar ortaya koyuyor… Biz yerelleşmiyoruz, tam tersi AB’nden uzaklaşıyoruz. Siz birçok belediyeyi kapatıyorsunuz. O belediyeleri kapatma yerine işlevsel hale getirseydiniz. Bu neye benziyor? Milli Eğitim Bakanı’nın zamanında dediği “Ah şu okullar olmasaydı, ne güzel idare ederdim” mantığıyla yaklaşıma benziyor. Kapat bunları, sorun ortadan kalkar... Hayır, sorunu çözseydiniz… Sorunu çözme yeteneğiniz yoksa çözenlere bırakmak zorundasınız.

Sonuçta bu kararın siyasi olarak alındığı çok ortada. Ama evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Çünkü zamanında rahmetli Özal bunu yapmıştı. O zamanlar ilçeler kurdurup, ayırıp, birleştirmişti. Fakat 1989 yılında birdenbire SHP iktidarı dönemi geldi. Bütün Anavatan Partili belediyeleri tam tersine SHP aldı. İstanbul’da hatırlıyorum ANAP’ın elinde Büyükçekmece, Adalar ve Şile kalmıştı. Sürprizdi… Bu bakımdan burayla oynayanlar, bu sonucu beklesinler!..

Fatma Canan Toprakkaya: Sayın Başbakan’ın son günlerde kendisini eleştirenlere bir “Seçkinci” söylemi var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Selami Öztürk:
Başbakan kendine göre doğru bir kelime kullanıyor aslına bakarsanız. Başbakanın seçkinci zümre olarak gördüğü kesim, eğitimli kesimdir. Yani gazete okuyan, televizyon izleyen, dünyayı takip eden ve özgürce karar verme yeteneğine haiz olanlardır. Bunlar özgür beyinleri, seçkinci olarak görürler. Özgür beyin, benim dediğimi kabul etmek zorunda değil. Benimle tartışabilen, eleştirme yeteneğine sahip beyindir. Oysa sayın başbakanın aradığı beyin öyle bir beyin değil. Genel bazda bunları tartışmayan, her söyleneni olduğu gibi kabul eden, belli yapılanmalar içerisinde hiç sesini çıkarmayan bir toplum istiyorlar ki, kısmen başardılar. Sayın başbakan, partide yıllarca dini kullanarak, Türkiye’de kendine göre bir kitle yarattı. Şimdi tahammül edemediği şey, eleştiridir. Kimden gelirse gelsin… Yurttaş sokakta eleştirdiği zaman da, bir basın mensubu kendisini eleştirdiği zaman da inanılmaz tepkiler veriyor. Özgür insana tahammülleri yok…

Fatma Canan Toprakkaya: Türban konusunda da yorumunuzu almak isteriz. Fakat mensubu olduğunuz parti tarafından… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, türban takmanın Kuran’ın emri olmadığını söylüyor. Laik ve demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde konuya bu yaklaşım şekli doğru mudur?

Selami Öztürk:
Herkesin dini bilgiler üzerine söz söyleme hakkı olduğunu düşünüyorum. Ama düzenlemeyi ona göre yapamazsınız. Söylersiniz ama düzenleme yapamazsınız. Türban dinde var veya yok, bunu söyleyebilirsiniz. Ama var veya yok oluşa göre düzenleme yapmazsınız. Sayın Baykal’ın yapmak istediği, aydınlatmak; “Böyle bir şey yok.” Ama arkasından da söylediği şu var; “Siz dine göre düzenleme yapamazsınız!” Olsa da yapamazsınız. Çünkü laik, hukuk devletinde dinlere göre düzenleme yapılmaz.

Türbanın nasıl bağlanacağı ile ilgili bir derdimiz yok bizim. Biz; laik, hukuk devletinde, dine dayalı bir düzenlemenin yapılmasını yanlış buluyoruz. O zaman toplum bölünür. Herkes dinini özgürce yaşamalı. Din, devlet işine müdahaleci olmamalı, devlet de din işlerine belli ölçülerde yardımcı olmalı ama müdahaleci olmamalı…

Fatma Canan Toprakkaya: Osmanlı bunu başarmıştı, biz arap saçına çevirdik…

Selami Öztürk:
Bu başka bir senaryo. Türkiye demokrasiye geçerken başlarda belli sıkıntılar yaşadı. Ancak 60’lı yılların hemen bitiminde Türkiye’de sağ-sol olayları başlatıldı. 80’li yılların başından itibaren Türkiye’de etnik ayrımcılık hemen akabinde de dinsel ayrımcılık veya dinsel müdahale getirildi. Türkiye’de bu olaylar sadece içten organize edilen ve içten tetiklenen olaylar değildir. Bunların önemli bir bölümü yurt dışındaki sermayeye, siyasete dayanmaktadır. Bunların kökünü incelediğinizde Almanya ve Amerika’da bulabilirsiniz…

Fatma Canan Toprakkaya: Yerel seçimler yaklaşıyor. Kadıköy’den belediye başkanlığına yeniden aday olacak mısınız?

Selami Öztürk:
Ben aday adayıyım. Bu konuda ben de, ailem de kendimizi hazır hissediyoruz. Bunun ötesinde ilk önce partinin, daha sonra yurttaşların o kararı vermesi gerekiyor.

Fatma Canan Toprakkaya: İsteklisiniz yani…

Selami Öztürk:
Aynen öyle. Ailem geçen seneler belki bu kadar istekli olmamıştı. Ama Türkiye’nin bu konumunda eşim ve çocuklarım daha fazla cumhuriyete sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyor. Ben de aynı görüşteyim.

Fatma Canan Toprakkaya: Sizinle görüşmeye gelmeden önce konuştuğumuz Kadıköylüler, “Alıştık Selami Başkan’a” dediler. İlçemizde yeni dönemde neler yapılmalı?” sorumuza ise, “Pek fazla da bir şey yok galiba” yanıtları geldi…

Selami Öztürk:
Türkiye’de gündem o kadar yoğunlaştı ve gelecekle ilgili öyle kaygılar doğdu ki, artık insanımız kaldırımdaki taşın iyi mi, kötü mü oluşuna, sokağındaki olumsuzluğa çok fazla bakmadan, dikkatinin büyük bir bölümünü buraya vermeye başladı. Dolayısıyla orada da bizi koyduğu yer farklı olduğu için “Aman sen yerinden kıpırdama, seninle beraber olayım” diyor. Çünkü kendisi için bir güvenç noktası ve bir sözcü arıyor. Biz toplum önderi gibi her yerde Kadıköylülerin dileklerine yerine getiren, yeri geldiği zaman yargılarda onları savunan bir yapıya büründük. Böyle olunca da Kadıköylünün bizde kendini görmesi veya bulması kadar doğal bir şey olamaz. Bu da benim hoşuma gidiyor doğrusu, mutlu oluyorum…

Fatma Canan Toprakkaya: Sorunlar pek dillendirilmiyorsa ama ilçemizde bazı gelişmeler var. Gözle henüz görülmese de kulaktan kulağa duyulan birtakım sesler bunlar... Özellikle Göztepe Oto Sanayi Sitesi’nden Hasanpaşa’ya kadar olan bölgede bir yenilenme hareketinden söz ediliyor…

Selami Öztürk:
Büyükşehir; Fikirtepe, Eğitim, Dumlupınar mahalleleriyle ilgili özel plan sahası aldı Fakat bir plan yapmadılar hala. Aynen duruyor. Bizim plan yapma yetkimiz yok. Olsaydı şimdiye kadar planlarını yapmış ve bitirmiştik.

Bu bölgedeki vatandaşın kaygısı şu: “Buralar TOKİ’ye verilir, bizi çıkarırlar mı?” Ama öyle bir durumda devrede biz varız. Onun için böyle bir şans yok. Büyükşehir Belediye Başkanımız ile bu konuyu birkaç kere görüştük, biz de bekliyoruz.

Fatma Canan Toprakkaya: Bölgedeki vatandaşlar tarafından çokça konuşulur oldu…

Selami Öztürk:
Vatandaşlar son derece endişeliler. Ben bölgede biner kişilik salonlarda üç toplantı yaptım. Yurttaşlara şu anda hiçbir tehlike olmadığını anlattım. Ama bu demek değildir ki, olmayacak. Çünkü kentsel dönüşüm projeleri Büyükşehir Belediyesi’ne veya TOKİ’ye belli alanları kamulaştırma, onları değerlendirme hakkı veriyor. Bu yerinde kullanıldığı zaman doğru bir şeydir. Yerinde kullanmazsanız son derece riskli bir olay. Bizim iddiamız şu; Fikirtepe, Eğitim, Dumlupınar mahallelerinde oturan 100 bin vatandaş bulundukları yerde konuşlanmalılar. Hiçbir yere nakledilmemeliler. Bu bölgede plan yapılmalı. Ve onlar kendi yerlerini müteahhide vermeli, değerlendirmeliler. Bunu başka bir kurum üstlenmemeli, vatandaşı devreden çıkarmamalı… Yoksa vatandaşın bugüne kadar orada çekmiş olduğu çile bir anda silinir, atılır.

Bizim bölgemizde kalanlar için bu tehlike yok. Kendi bölgemizdekiler için belli ölçüde yasal önlemleri alır, sigorta görevini yaparız. Ama bizden ayrılan Yeni Sahra, Barbaros, Küçük Bakkalköy’de bu tehlike doğacak. Yarın, öbür gün, eğer farklı bir yönetim oralara gelirse, TOKİ’nin hemen dibi zaten, Merkez Bankası da oraya geliyor… “Bu kadar kötü evler olmaz bu bölgede, temizlenmesi lazım, yeni bir kent yapacağız” dedikleri zaman, yurttaşların bütün mülkiyet hakları yok olur. Bu risk ciddi şekilde Yeni Sahra, Barbaros ve Küçük Bakkalköy’de var. O bakımdan bu bölgelerdeki vatandaşlarımızın dikkatli olması gerekir…

Fatma Canan Toprakkaya: Siz bu bölgelere ilişkin Büyükşehir tarafından plan yapılmadı diyorsunuz ama kitaplara basılmış bir plandan söz ediliyor…

Selami Öztürk:
O koca kitaplar, sadece kentli planlama bölgelerindeki stajyer grupların yaptığı çalışma olabilir. Bize iletilmiş hiçbir plan yok. Çünkü biz mahalle muhtarları ile de toplantılar yaptık. Onlara da iletilmiş hiçbir şey yok. Eğitim Mahallesi’ndeki Bayraktar Cami’nin alt katında yaptığımız bir toplantıda Büyükşehir’den arkadaşlar geldi. Onlar da, “Henüz bu bölgede bize yapılması için bir talimat verilmedi” dediler.

Fatma Canan Toprakkaya: Peki, söylentileri bir yana bırakalım. Kadıköy’ün daima gündeminde olan meşhur “Salı Pazarı Projesi” yaz aylarının başında start alıyor. Büyükşehir tarafından Hasanpaşa civarında yeni Pazar yeri oluşturuldu. Taşyapı’nın sahibi Emrullah Turanlı’nın gerçekleştireceği alışveriş merkezi ise pazardan boşalan tarihi Kuşdili Çayırı’nda başlıyor…

Selami Öztürk:
Salı Pazarı’nın yerine yapılacak olan kütle (Alışveriş Merkezi) çok büyük. Ben Kuşdili’nden giren trafiğin S çizerek, bu tarafa verilmesine taraftar değilim. Bir tünelle Kuşdili Caddesi’nin Salı Pazarı girişinden, Evlendirme Dairesi’ne bağlanarak, minibüs yoluna aktarılması gerekir. Masraflı ama sonuç itibariyle rantabl. Gerçekleşirse Kadıköy’den gelen trafik, yapılacak çarşının oluşturacağı trafik etkisine girmeden bu tarafa ulaşabilecek. Aksi takdirde inanılmaz kaos doğacak.

Fatma Canan Toprakkaya: Sizi endişelendiren sadece trafik mi? Bu alışveriş merkezinin yapılacak olması Kadıköy adına olumlu bir gelişme midir?

Selami Öztürk:
Hayır, aslına bakarsanız orası tarihi Kuşdili Çayırı. Keşke o şekilde kalsa… Ama şu anda Salı Pazarı ile o kadar büyük sorun yaşıyoruz ki; görüntü, gürültü kirliliği, akşamları çöp imar sahasını andıran inanılmaz manzaralar… Bu kadar olumsuzluk içerisinde Büyükşehir’in yapmış olduğu projeye karşı “Pazarı kaldırmayın” deme cesaretini bulamıyoruz işin doğrusu. Bizde olsaydı, yerin altını kullanırdık ama üstünü muhakkak şekilde yeşil bırakırdık.

Fatma Canan Toprakkaya: Hemen Kadıköy Belediyesi’nin projelerine ışık yakalım isterseniz…

Selami Öztürk:
Kadıköy Belediyesi hiç bir şeyi önceden “Ben planladım” demiyor. Çünkü talepler her geçen gün farklılaşabiliyor ve öncelikler değişebiliyor. Biz yurttaşın ve kentin istemlerini önde tutan bir belediyeyiz. Örneğin Süreyya (Bahariye Caddesi’ndeki tarihi opera binası), bizim beynimizde yoktu. Ama arkadaşlar geldiler, Süreyya’yı bu şekilde yapmak gerekir dediler, hemen devreye soktuk.

Belli caddeler gündeme geliyor. Mesela Moda Caddesi… Büyükşehir iki kez bizi iptal ettirdi, “Ben yapacağım” diye. Yapmadı, şimdi bu caddenin düzenlemesini ihale ettik. Veya bir yurttaş, yurt dışında bir uygulama görüyor, bakıyoruz haklı. Hemen devreye sokuyoruz. Dolayısıyla bizim Kadıköy’deki amacımız yaşam kalitesini arttırmak. Zaten bir belediyenin görevi yüksek bina yapmak, heykel yapmak, benim adım olsun demek değil. Bana hep söylüyorlar; “Öyle bir şey yap ki, adın anılsın.” Benim adımın böyle anılması gerekmiyor. Şöyle anılmalı: Selami Öztürk döneminde insanlar rahat bir kent yaşamı buldular.

Bizim temel felsefemiz yurttaşın rahat yaşabileceği bir kent yaratmak! Kadıköy buna hızla ilerliyor. Kentlinin inanılmaz katkısı var. Dönün 15 yıl öncesine… Denizler ve hava kirliydi, yeşil bu kadar yoktu. Lokantalarımız, tiyatrolarımız yoktu, herkes karşıya gidiyordu. Bırakın, sizin yaptığınız dergi gibi kaliteli bir dergi mi vardı Kadıköy’de! Hiçbir şey yoktu. O zamanlar bir yerel gazete çıkartmanın zorluklarını siz yaşadınız…(1982-1995 yılları arasında Kadıköy Gazetesi’ni çıkartıyorduk.)

Geriye doğru baktığınızda kent yaşamında 15-20 yıl çok uzun zaman değil. Nereden nereye gelindiğini insanların görmesi lazım. Ben 15 yıl sonra ki Kadıköy’ü bugünden tahayyül edemiyorum.

Fatma Canan Toprakkaya: Yalnız bir yıl öncesine göre ülke genelinde oldukça gerilemiş (!) resimler veriyoruz…

Selami Öztürk:
Türkiye bu sıkıntıları aşacak. Türkiye 80 yıldır demokrasiyi tatmış bir ülke. İktidardaki siyasal partiye oy vermiş liberal kesimde ve iş kesiminde arkadaşlarımız var. Onlarla çeşitli toplantılarda, sosyal kulüplerde bir araya geliyoruz. Şu anda onların hepsi inanılmaz bir kaygı içerisinde ve bizden daha fazla seslerini yükseltmeye başladılar.

Türkiye’de bu yükselen sesler olduğu müddetçe ülkemiz daha fazla bir başka yere gitmez… Çünkü direnç gösteriyor. Evet, tehlikeli bir gidişimiz var, herkes uyanık olmak zorunda. Ama Türkiye’de bu direnç olduğu müddetçe, ülkemiz 80 yıllık demokrasisini; laik, hukuk devletinden vazgeçmeyerek, ortaya koyacaktır.

Türkiye’yi bu tartışmaların içine sokmaya gerek yok. Türkiye Demirel’den kuşku duymadı. Mesut Yılmaz’dan kuşku duymadı. Hatta Erbakan’dan kuşku duymadı. Bu da iktidarların görevidir. Ben Kadıköy’de iktidarım. Benim temel görevim Kadıköy’de huzuru bozmamak. Hükümetin görevi de Türkiye’de huzuru bozmamaktır. Mecliste sertleşmeden bu işleri daha ılımlı, herkesin fikrini alarak, bir konsensüs ile götürmektir. Türkiye hızla bu anlayış dönmeli diye düşünüyorum.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.