Haberler

Yeni sitelerden birine yolum düştü. Türkiye'de mesken kavramı yenileniyor

Tarih: 21 Nisan 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Hakkı Devrim

Kendinden bahset biraz, dediklerinde söze hemen her zaman «Ben memur çocuğuyum» diye başlarım. Çocukluğumu şartlandıran en önemli özelliğim budur, diye düşünüyorum. Yeni tanıştıklarıma bazen:
– Memur çocuğu musunuz, diye sorduğum da olur.
Bu dediğimin, belki de Türkiye'mizdeki ayrı bir vatandaş türü olduğunu sanıyorum, kimbilir! Sorduklarımdan, çoğu zaman «Evet, memur çocuğuyum» cevabını aldığımı da söylemeliyim.

Memur ailesi deyince, hiç değilse benim çocukluğumda akla nelerin geldiğini, lafı uzatmadan söylemeye çalışayım.
(Cumhuriyet tarihimizin ilk otuz yılında, bilhassa büyükşehirler dışında, taşrada, varlığı daha çok hissedilen bir zümreyi oluşturur, memur ailesinin insanları. Bu alanda güvenilir bilgilerden çok, kendi hayat tecrübemden hatırlayabildiğim kadarını söylemeye çalışıyorum. Derli toplu bir sonuca varabilmiş de değilim.)

Benim babamdan bildiğim memur, bu devletin kuruluş savaşına katılmış, babasından devralacağı bir düzeni, bir geliri olmadığı için, savaş ertesi ne iş yapabileceğini kara kara düşünmüş, sonunda tek çarenin devlet memurluğu olduğuna inanmış, kurtarıcıların bulunduğu Ankara'ya iş aramaya, bulmaya, olmazsa istemeye gitmiş ve kısa ifadesiyle, emekli olacağı yaşa kadar başını dik tutmaya çalışmış, büyük çoğunluğu rüşvet almayı beceremediği için emekliliğini de kira evlerinde geçirmek zorunda kalmış bir çilekeştir.

1921-1961 arası kırk yıldan söz ediyorum. Sonrasını son kırk-elli yılın memur (mümkünse kendilerine değil) çocuklarına sorun.

Dur demeseniz, pazar sohbetimiz sosyal, ekonomik ve dahi siyasal nutka dönüşecek. Aslında mesken, konut, ev derdimizden söz edelim, istemiştim. Neden icap ettiğinden başlayalım.

Geçen hafta sonu, karşı kıyıda Ataşehir semtine gittik. İki aile bir arada. Evliliğe hazırlanan çocuklarımız var. Kiralamayı düşündükleri evi, biz de görelim istediler.

Bu sayede, gazetelerdeki reklamlarını, doğrusunu isterseniz hayranlık yanında biraz da hayretle uzun uzun seyrettiğim o sitelerden birini yakından görmüş oldum.

Doğrusu etkilendim de...
Bu memlekette mevcut mesken çeşitlerinin en çoğunu görmüşlerden biri olduğumu söyleyebilirim. (Memur çocuğunun başlıca özelliklerinden biridir.) Ataşehir'de gördüğüm apartman dairesine bakın ben nerelerden geldim.
Çok kere yazmışımdır, Anadolu'da, kısa süreler için de olsa, şehirden şehire, semtten semte nereleri gezdiğimizi. Sırayla tekrara çalışayım: İstanbul ('da Kartal, Kızıltoprak, Aksaray. Daha sonra Şehzadebaşı, Arnavutköy, Gedikpaşa, Beşiktaş, Ortaköy, Kurtuluş, Osmanbey, Cağaloğlu, Yeşilköy, Basınköy, Levent, Çatalca, Akatlar, Etiler), Eskişehir, İzmir, Denizli, Bursa, Ankara, Samsun, Adapazarı, Adana.

Atladığım oldu mu bilmiyorum. (İnanır mısınız, sorabileceğim kimse de kalmadı artık.) İstanbul'da 18 semt, Anadolu'da 8 ayrı şehir. Yazlıkları saymasanız da, demek ki en azından 26 ayrı evde, eski deyişle ikamet etmiş bir kulunuzum.

Bu demektir ki, mağara ve çadır hariç, bu memlekette insan barınağı olan evlerin hemen her çeşidini bilirim. (Eski izci olarak çadırı da bilirim, ama mesken niteliğiyle değil.)

Kapıdan bir köprüye çıkılan, yani önünden dere geçen; helası evin dışında bahçenin de öbür ucunda bulunan; banyo odası olmadığı için hela aralığında leğende yıkanılan (Ortaköy); elektrik olmadığı için gaz lambalarıyla aydınlatılan (Adapazarı); toprak, kerpiç, ahşap evler; akaret tipi ev (Beşiktaş), köşkler (Kızıltoprak, Yeşilköy); yalılar (İzmir, Değirmendere, Eskişehir, Kanlıca); bahçeli evler (Denizli, Samsun, Adapazarı, Kızıltoprak, Yeşilköy, Değirmendere, Levent, Basınköy); çiftlik evi (Çatalca); çok katlı kârgir evler (Şehzadebaşı, Ortaköy) ve apartman daireleri (Gedikpaşa, Osmanbey, Cağaloğlu, Yeşilköy, Akatlar, Alkent).

Kayda kuyda bakmadan yazıyorum aklımda kalanları; unuttuklarım olabilir. (Yeter uzatma artık, demişsinizdir siz de.)
Söz gelişi edilmiş laflar sanılmasın diye böyle bir bir sayıyorum.

Ataşehir'deydik. Yan yana kurulmuş geniş sitelerden biri. Adı (İngilizce olmazsa olmaz ya!) Uphill Court.
Yüksek katlı binalara, gökdelen derdik eskiden, New York'ta gördüm ben. Sonra Avrupa şehirlerinde. Derken efendim Ankara'da, İstanbul'da.

Bu açıdan Levent ve Maslak, son yıllarda Manhattan'ı hatırlatır oldu.
Ataşehir'deki binalar Manhattan boyunda değil; ama çatı katını görmeye davranırsanız, oralarda olduğu gibi başınızdaki fes yere düşebilir.

Yüz daireden fazlasını içeren binalar var, bir iki değil pek çok. Bence çok daha önemlisi çevre güzelliği ve ferahlığı. Yüzme havuzuna kadar sosyal tesisler. Güvenlik tedbirleri. Hizmet organizasyonu. Bina ve dairelerde malzeme ve işçilik kalitesi.
Torunlar adına sevindim elbette. Bütün Türkiye ve gelecek nesiller için de. Bu demektir ki, sıra pek yakında kaliteli ve kolay sahiplenilir sosyal daire sitelerine de gelecek.

Çünkü mesken meselemiz artık, el ve tabiat değiştirmiş. Karadenizli müteahhit ile inşaat usta ve kalfaları (Allah onlardan da razı olsun!) işi, büyük sermaye ile mimarlara devretmişler.
Geç kalmış olsak da, sevinilecek haldir.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.