Haberler

Kyoto'yu onaylama zamanı

Tarih: 21 Mayıs 2008 Kaynak: Zaman Yazan: Haluk Özdalga
Eğer Türkiye BM çatısı altında yürütülen uluslararası iklim değişikliği mücadelesinin sonuna kadar dışında kalmayacaksa, Kyoto onayını daha fazla bekletmek için hiçbir neden bulunmuyor. Bu mücadelenin dışında kalmak ise, Türkiye için gerçekçi bir seçenek değil. Kyoto Protokolü esasen AB'nin çevre mevzuatının bir parçası ve o nedenle kısa bir süre sonra AB-Türkiye üyelik müzakereleri çerçevesinde güçlü bir talep olarak önümüze geleceği kesin...

Güneşten gelen enerji, dünyanın iklim sisteminin temelini oluşturuyor. Bugün yeryüzünde tüketilen enerjinin 10.000 katını bize getiren güneş ışınlarının (radyasyon) yaklaşık %30'u, özellikle çöller, kar ve buzlar gibi parlak yüzeyler tarafından geri yansıtılıyor. Geri kalanı ise dünyanın su ve kara kitlelerini ısıtıyor. Isınan dünya, tıpkı bir güneş gibi ve suya atılan taşın yaydığı dalgalara benzetilebilecek bir şekilde, kendi enerji ışınlarını yayıyor. Yapılan hesaplara göre, yeryüzünü saran ve atmosfer dediğimiz gaz tabakası olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığı -18 derece olacaktı. Çok şükür ki dünyayı saran atmosfer, tıpkı bir battaniye gibi, dünyanın saldığı ışınların önemli bir bölümünü tutup geriye göndermekte, öylelikle ortalama sıcaklık 15 dereceye yükselmektedir. Bunu gerçekleştiren, atmosfer içinde az miktarda bulunan ve doğurduğu sonuç nedeniyle sera gazları adı verilen karbondioksit (CO2) ve diğer başka gazlar. Sera gazları, kısa dalga boyu ile dünyaya gelen güneş ışınlarının çoğunun geçmesine izin verirken, yüksek dalga boyu ile dünyadan yayılan ışınların çoğunu geri gönderiyor.

Avrupa'da imzalamayan tek ülke Türkiye
Mesela komşumuz Mars gezegeninde ortalama sıcaklık -60 derece ve bunun nedeni, güneşe daha uzak olmasına ilaveten, sera gazları pek ihtiva etmeyen incecik bir hava tabakası ile sarılı olması. Buna karşılık yoğun sera gazları içeren bir hava kuşağı ile çevrili Venüs'ün sıcaklığı 470 derece civarında. Özellikle sanayileşmeyle beraber hızla değişen insan faaliyetleri sonunda salınan sera gazları giderek arttı ve atmosferde birikmeye başladı. O nedenle dünyayı saran battaniyenin yoğunluğu arttı ve sıcaklık giderek yükselmeye başladı (küresel ısınma). Isı artışı, son derece karmaşık dengeler üzerine kurulu iklim sisteminin yağış ve hava hareketleri gibi diğer unsurlarını da etkiliyor. Dünya şimdi topyekûn bir iklim değişikliği tehdidi ile karşı karşıya. Aralarında son Nobel barış ödülünü kazananların da bulunduğu çok sayıda bilim adamı ve kurumun 21. yüzyıl için öngördüğü ısınma, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, artan kuraklıklar, seller, kasırgalar ve bütün bunların yerküre üstündeki dengesiz dağılımı (mesela küresel ortalama ısı yükselirken, bazı bölgelerde azalması) gibi konuların somut ayrıntılarına girmeyeceğim. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bugün uluslararası işbirliği alanında en öne çıkmış iki konudan biri terörle, diğeri iklim değişikliğiyle mücadele.

Uluslararası iklim değişikliği mücadelesi hukuki ve diplomatik zeminde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması altında yürüyor. Bu çerçeve anlaşmanın en ünlü eki ise, sanayileşmiş ülkelerin atmosfere saldığı sera gazı miktarlarında azaltma öngören Kyoto Protokolü (KP). 1997'de imzalanan ve 2005 başında yürürlüğe giren bu Protokolü bugüne kadar 179 ülke onayladı ve taraf oldu. Bu ülkeler arasında Brezilya, Çin, Hindistan dahil 140 kadar gelişmekte olan ülke bulunuyor. Az sayıda henüz onaylamamış ülkelerden en büyüğü ABD ve büyük ölçüde o nedenle küresel iklim değişikliği mücadelesinin öncülüğü AB tarafından yürütülüyor. KP'yi hâlâ imzalamamış bulunan ABD dışında 16 ülke var. Bunların en büyüğü Türkiye; diğerleri Çad, Timor, Zimbabwe, Irak, Afganistan gibi küçük veya derin siyasi sorunları olan ülkeler. Avrupa kıtasında Türkiye dışında Kyoto'ya taraf olmayan ülke yok. KP'nin uygulaması 2012 yılında son bulacak; fakat onun yerine halen müzakere edilmekte olan ve büyük olasılıkla 2013-2020 dönemini kapsayacak yeni bir protokol Aralık 2009'da yapılacak Kopenhag konferansında kabul edilerek yürürlüğe girecek.

Kyoto'nun maliyeti yanlış anlatılıyor
Artık Türkiye de Kyoto'yu onaylamalı ve bunu hızlı bir şekilde yapmalı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bazı yetkililerin zaman zaman yaptığı "Kyoto'nun bize maliyeti şu kadar milyar dolar" açıklamaları kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Türkiye'nin bir yükümlülüğü yok ve imzalasa dahi olmayacak. Yükümlülük olmadığına göre, bir maliyet de söz konusu değil. Uluslararası hukuk açısından durum açık ve Kyoto'yu onaylamakla Türkiye, söz konusu protokolün yürürlük dönemi olan 2012 sonuna kadar hiçbir sera gazı emisyon azaltma yükümlülüğü almayacak. O nedenle, Kyoto'yu imzalamanın maliyeti sıfır. Bugüne kadar ileri sürülen maliyet tahminleri, ciddi bir araştırmaya dayanmıyor. Kaldı ki, böyle bir durumda yapılması gereken maliyet hesabı değil, maliyet-fayda hesabı.

2012 sonrası dönemde hangi ülkenin nasıl yükümlülükler alacağı henüz bilinmiyor. Yükümlülükler içinde bulunduğumuz şu dönemde devam etmekte olan ve Aralık 2009 konferansına kadar tamamlanması beklenen müzakerelerde belirlenecek. Ne var ki Türkiye, Kyoto'yu onaylamadığı için, yürütülen bu müzakerelere etkili bir şekilde katılamıyor. Kyoto'yu onaylamakla Türkiye, daha aktif ve etkili bir müzakere zeminini de elde etmiş olacak ve 2012 sonrası için kendi stratejisine daha uygun bir pozisyon yakalayabilmesi kolaylaşacak. Şunu unutmamak gerekir ki, bu müzakerelerde kendisinin uygun bulmadığı hiçbir koşulun Türkiye'ye dayatılması mümkün değil. Ancak bu müzakerelere etkili bir şekilde katılmayarak, kendimiz için daha riskli bir durum yaratıyoruz.

Türkiye'nin Kyoto'ya taraf olması için gerekli hukuki süreç, düğmeye basıldığı andan itibaren, en iyimser ihtimalle bile aylarca sürecek. Önce ilgili TBMM komisyonlarından geçmesi, sonra Genel Kurul'da görüşülerek kabul edilmesi gerekiyor. BM'ye gönderilecek onay belgelerinin ardından, 90 günlük bir bekleme süresi var. 2012 sonrası yeni rejimin müzakere edileceği önemli zeminlerden biri, bu yıl aralık ayında Polonya'da toplanacak konferans. Türkiye'nin bu konferansa resmi taraf olarak katılmasında büyük fayda var. Bunu temin etmek için, temmuz ayında tatile girmeden Kyoto Protokolü'nün TBMM tarafından onaylanması gerekiyor. Eğer Türkiye BM çatısı altında yürütülen uluslararası iklim değişikliği mücadelesinin sonuna kadar dışında kalmayacaksa, Kyoto onayını daha fazla bekletmek için hiçbir neden bulunmuyor. Bu mücadelenin dışında kalmak ise, Türkiye için gerçekçi bir seçenek değil. Kyoto Protokolü esasen AB'nin çevre mevzuatının bir parçası ve o nedenle kısa bir süre sonra AB-Türkiye üyelik müzakereleri çerçevesinde güçlü bir talep olarak önümüze geleceği kesin. Şimdi BM çerçevesinde daha rahat yoluna koyabileceği bir konuyu çözümsüz bırakırsa, Türkiye yakın gelecekte aynı konuyu daha çetin koşullar altında AB ile müzakere etmek zorunda kalacak. Bu açıdan Kyoto herhalde, yıllardır BM çerçevesinde çözülmediği için şimdi AB ilişkilerinde ayağına dolanan Kıbrıs sorununa benzetilebilir.

Birleşmiş Milletler'in hayati önem atfettiği en önemli çevre sözleşmesini tanımamış olmak, önümüzdeki dönemde Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliklerinden biri için yoğun çaba gösteren Türk diplomasisinin bu hedefe ulaşma şansını da herhalde artırmıyor. Diğer taraftan kasım ayında yapılacak seçimlerde kazanma ihtimali bulunan üç adayın hangisi yeni ABD başkanı olursa olsun, Kyoto ve iklim değişikliği konusunda mevcut Bush yönetiminden daha olumlu bir çizgi izleyeceği belli. Yeni başkan döneminde ABD büyük olasılıkla Kyoto'ya katılacak veya en azından daha aktif ve Avrupa Birliği'yle güçlü uyuma dayalı bir yol izleyecek. Böyle bir gelişmeyle beraber Türkiye, iklim değişikliği mücadelesi dışında kalmış dünyanın en büyük ülkesi konumuna düşecek, karşılaşacağı uluslararası baskılar önemli ölçüde artacak.

Müzakere stratejisi oluşturmak şart
Kyoto'ya taraf olmadığı için Türkiye'nin başka kayıpları da var. Temiz Kalkınma Düzenekleri (CDM, Clean Development Mechanisms) adı altında daha az karbon emisyonuna dayalı yatırımları teşvik eden milyarlarca dolarlık fon, mesela Çin'e bol miktarda gidiyor ama Türkiye bu yatırımlardan faydalanamıyor. Benzer şekilde Türkiye kaynaklı karbon sertifikaları, uluslararası karbon borsası içinde uygun değer bulamıyor. Atmosfere salınan atık gazlardaki karbonun yakalanması ve yeryüzünde depolanması için şimdiden önemli teknolojik ilerlemeler sağlandı ve yakın gelecekte uygulamaların başlaması bekleniyor. Enerji üretimi önemli ölçüde fosil yakıtlara dayanan ve elverişli jeolojik formasyonlara bol miktarda sahip Türkiye, mevcut durum devam ettiği sürece, bu yeni teknolojiden de yararlanamayacak.

Kyoto'nun onaylanmasıyla iş bitmeyecek; aksine daha disiplinli, organize ve hızlı bir çalışmanın başlaması gerekecek. Türkiye'nin en önemli uluslararası politika sorunu olmasa da, Kyoto ve iklim değişikliği çalışmaları önümüzdeki en çetin konulardan biri. Sorunun gerçekten karmaşık teknik, uluslararası hukuk ve diplomatik boyutları bulunuyor. 170'ten fazla ülke arasında müzakereler fiiliyatta, değişik ülkelerin oluşturduğu çeşitli gruplar arasında yürütülüyor. Türkiye, geçtiğimiz aralık ayında Bali'de ortaya koyduğu performansı hızla daha yükseğe taşımalı.

Yapılması gereken ilk iş, bir müzakere stratejisinin oluşturulması ve müzakere gruplarından biri içinde yer aramak olmalı. Türkiye AB grubu içinde yer almadan, fakat "ucu açık" adaylık konumunu dikkate alan bir koordinasyon içinde bulunmayı gözetmeli. Müzakerelerin başında, adı açıkça konmuş bir siyasi sorumlu bulunmalı. İklim değişikliğinden sorumlu ve sürekli görev yapan bir birim oluşturulmalı. Hızlı işlemesi gereken ve zaman içinde iklim değişikliğinden sorumlu milli kuruma dönüşecek bu birim, özel sektör ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katkılarından azami ölçüde faydalanmalı. Kyoto Protokolü onay sürecinin önümüzdeki günlerde resmen başlamasını, yaz tatilinden önce TBMM'de çıkmasını diliyor ve temenni ediyorum. Türkiye'nin küresel iklim değişikliği mücadelesine ve insanlığın sürdürülebilir çevre koşulları arayışına katkısını daha üst düzeye çıkaracak böyle bir adıma, öyle umut ediyorum ki TBMM'de temsil edilen bütün partilerimiz destek verecek ve hepsinin ortak katkısıyla olumlu bir sonuç elde edilecektir.

* TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.