İstanbul Boğazı başka bir ülkeye ait olsaydı, İstanbul’a gelecek döviz miktarı ihracat gelirimizden fazla olurdu. Ancak biz bunu yeterince kullanamıyor ve hakkını veremiyoruz.

İstanbul’un nice güzel tarihi eser niteliğini taşıyan yalıları turizme açılacağına yıkılıp dökülmesi için kaderi ile baş başa bırakılıyor. Restore edelim diyen sahiplerine o kadar çok zorluk çıkarılıyor ki, sahiplerinin binalarını kaderi ile baş başa bırakmaktan başka çareleri yok.

19. yüzyıldan kalma tarihi bir Osmanlı sarayı olan Atik Paşa yalısı bunlardan biri. Beşiktaş’ta DGM ile Çırağan Sarayı arasında kalmış ve yok olmak üzere iken Turgut Özal tarafından devlet konuk evi yapılmak üzere restorasyonuna başlanmış. Ancak daha sonraki yıllarda ödenek yokluğundan tıpkı Tarabya Oteli, İzmir Büyük Efes Oteli, Maçka Oteli, Büyük Ankara Oteli gibi kaderi ile baş başa bırakılmıştı. Anadolu’nun bağrından Mesut Toprak adlı bir iş adamı çıktı, Osmanlı’nın mimarisini yansıtan Atik Paşa Yalısını aldı, restore etti ve önümüzdeki günlerde “Four Seasons Hotel İstanbul at the Bosphorus” adıyla turizme kazandırıyor. Yıllardır önünden geçerken her gördüğümde üzüldüğüm bu güzelim eserin Türk turizmine kazandırılması için restore edildiğini görünce çok duygulandım.

Boğaz kıyısında muhteşem bir konumda olan yeni Four Seasons Hoteli’ni görmek istedim. Halkla İlişkileri Direktörü Zeynep Çiftçioğlu inanılmaz bir misafirpervelik örneği göstererek 19. yüzyıldan kalma tarihi Osmanlı sarayı ve Türk mimarisinden ilham alınarak tasarlanmış iki yeni binadan oluşan oteli gezdirdi. Bir Türk olarak gurur duydum.

Keşke İstanbul Boğazı’nın etrafını süsleyen tarihi binaların hepsi bu otel gibi restore edilip Türk turizminin emrine tahsis edilse.

Büyük Tarabya Oteli, İzmir Büyük Efes Oteli, Büyük Ankara Oteli, Maçka Oteli gibi muhteşem otelleri yıllarca mezbelelik halde tutan zihniyeti kınıyor, Four Seasons Oteli’ni bu konuma getirmeye katkı sağlayanları ve sahibini de kutluyorum. Herkese bu güzel oteli görmelerini tavsiye ediyorum.