Rufus Wainwright şakır şakırdı; çağladı, coştu, aktı... Gece, pek çok kişinin geçen seneki Antony and the Johnsons’la kıyaslayacağı kadar iyiydi; biraz ruh, biraz da hasbıhal eksiğiyle...
Rufus, şarkıların aralarında bol sayıda iyi niyetli espri girişiminde de bulundu, artık bir Aya İrini klasiği olarak sahneye fırlayan kedi filan, zemin de elverişliydi. Ama esprilerin çoğu, o ne dese sevip sevinip alkışlamaya hazır kitle tarafından baş tacı edildiyse de, vasatı geçmezdi. Biri hariç.
Pembe ceketi ve haşmetli takılarıyla da, yüz vermeyen çocukluk aşkına yazdığı şarkıyla da, konuşurkenki bebek halleriyle de eşcinselliğini cilveli bir gururla açık eden Rufus, İstanbul’u çok beğendiğini anlatırken “Boğaz Köprüsü de ne kadar gay öyle” dedi, “Işıklı, pembe...”
Ortalık kahkahadan yıkıldı.
Rufus zarifti tabii, köprünün bu yanardöner ışıklı, janjanlı, kitsch, rüküş, pavyon haline ‘gay’ demek iltifat sayılmaz mıydı? Gay kültürde daha üst düzey bir görsel beğeni ve tasarım kaygısı yok muydu?
Ben mesela gay’den ziyade, daha travesti gibi görüyorum Boğaz Köprüsü’nün son halini. Üstünde akan makyajıyla, fazla cafcaflı cart renkleriyle, kendinden başka biri gibi görünmeye kalkmasıyla hüzünlü bir travesti...
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!