Haberler

Kent Sürgünleri: Tarlabaşı

Tarih: 28 Temmuz 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Gülşen İşeri
Kentsel Dönüşüm projesi adı altında yıkımına karar verilen Tarlabaşı’nda, tapuları olmasına rağmen insanların barınma hakkı da elinden alınıyor. Bir kültür ve bir yaşam yok edilmek isteniyor...

Onlar İstanbul"un "ötekileri" olarak adlandırıldılar. Kimileri köyleri yakıldığı için, kimileri işsizlikten, kimileri ise yaşama alanı bulduğu için sığınacak yer olarak seçmişler Tarlabaşı"nı. Bütün hayatlarını köylerinde bırakıp gelmişler taşı toprağı altın denilen İstanbul’a. Ucuzdu, en azından başlarını sokacakları yerleri vardı. Onlar mimari yapıymış, değerliymiş, Beyoğlu’nun arka sokağıymış aldırmadılar, yaşamak zorundaydılar burayı seçtiler.

Tarlabaşı da diğer ‘ötekileştirilmiş’ mahallelerle aynı kaderi paylaşıyor. Kentsel Dönüşümün odak noktası. Burada biraz daha farklı ilerliyor proje, yasa da “yenilme” diye geçip yıkım kararı çıkartılıyor. Oysa tarihi bir mekândır Tarlabaşı. Biz bu tarihten başlayalım dedik Tarlabaşı’na girerken...

Osmanlılar yokken Cenevizliler tarafından kurulmuş. Cenevizliler Galata kulesindeyken burası onların avlusu ve bahçesiymiş. 1600’lü yıllardan sonra konutlama başlamış. 1800’lü yılların başında, yani Osmanlı döneminde site evlere dönüştürülmüş buralar. Dar gelirli ailelere kol kanat açmış. Tabii bu evler yapılırken her şeyle karışık yapılmış, yani her birinin mimari özelliği farklı. Osmanlı, Rum, Ermeni, Süryani mimarisi iç içe burada.

Her birinin altında 50 metre sarnıçlar var. Kaplamalar... Karma mimarinin en önemli örneğini oluşturuyor Tarlabaşı. Mimarinin bu kadar gelişmesi elbette ki gayrimüslümlerin zanaatkar olmasından kaynaklıydı. Onlar sanatlarını evlerine yaptıkları işlemelerle göstermişler.

Asıl göç ise 1900 ile 1975 yılları arasında yaşanıyor. Çünkü azınlıkların 1970 yılından sonra uğradıkları saldırıdan sonra yeni yerleşimler olmuş. 1985-1995 yılları arasında en büyük göç dalgasını almış. Güneydoğu’da evleri yakılanlar buraya göç ederek yeni bir hayat kurmaya çalışmışlar. Bölgenin yüzde 50’sini Doğu’dan gelenler oluşturuyor. Yüzde 14 Karadeniz ve diğerleri. Azınlıklar ise yüzde 15’ini oluşturuyor.

Belediye Hizmet Vermiyor
Tüm bu yapılanmayı düşünerek çıktık yola. Beyoğlu"nun renkli vitrinlerinin, renkli sokaklarının yanı başında, kimsenin görmek istemediği ve hatta suç unsuru olarak tanımladığı yeri biz görerek anlatmak istedik. Beyoğlu"nun arka sokağıydı Tarlabaşı. Arada cadde vardı. O caddeyi geçtiğimizde farklı bir yaşamın izini sürdük ama önce Kentsel Dönüşüm için mücadele eden derneğe uğradık: Tarlabaşı Mülk Sahipleri Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği. Derneğin danışmanı Erdal Aybek’le konuşuyoruz önce. “Öyle bir kültür var ki aile bir tarafta oturuyor, karşısında siyahı var, travestisi var...” Hoşgörüyle yaşamanın mümkün olduğunu anlatıyor bize. Derneğin 250 üyesi ve 180 tane de kiracı üyesi var. Yaklaşık 3900 kişinin yaşadığı Tarlabaşı’nda 850 öğrenci bulunuyor.

Sokaklara çıkıyoruz Lale’yle Tarlabaşı’nda ki yaşama tanıklık etmek için. Sokaklarda çöpler dolu. Belli ki toplanmıyor. Zaten çöküntü alanı olarak gösteriliyor yıkım için. Belediyenin hizmet getirmediğini söylüyor mahalle sakinleri.

Çöp toplanmadığı, güvenlik sağlanmadığı, restore edilmediği zaman bir alan her gün çürütüle çürütüle çöküntü alanı haline getirilebilir. Biz bunu Tarlabaşı"nda dolaşırken gördük.

Bir Rum amcayla karşılaşıyoruz. 30 yıldır yaşadığı mekanını açıyor bize. Önceleri kaldığı apartmanın merdivenlerini silerek yaşamını sağlıyormuş rahatsızlanınca iş yapamaz olmuş.

Tek göz oda da yaşama sıkı sıkı tutunmuş. Buralar yıkılacakmış dediğim de: “Bilmiyorum ne yaparım sokakta kalıp ölürüm, ne olacak ki” diyor. “Gerçekten de yıkacaklar mı?” diye de ekliyor yanından ayrılırken.

Saniye Çakmak güler yüzüyle sokağın başında karşılıyor bizi. Evine buyur ediyor. Eski binanın merdivenlerini adımlarken eski hayatların kokusunu alıyoruz. Saniye Çakmak’ın eşi 5 yıldır felçli bir hayat sürüyormuş. 5 yıl öncede simit satarak geçimini sağlıyorlarmış.

Niğde"den gelmişler ekmek parası için. Hayat düşledikleri gibi gitmemiş tabii. Bütün sıkıntılara katlanarak. Başlarını sokacakları bir evleri olmuş ama burada da mutlular.

“Burada mutluyum, memnunum.” diyor. “Daha önce ev işleri yapıyordum. Şimdi şeker hastasıyım nasıl çalışayım ki...”

Konu yıkıma geliyor: “Yıkılırsa ne yapacağımı bilmiyorum. Kaç nüfuslu aileyiz, bize bir daire veriyorlar, nasıl yaşayacağız. 5 binaya bir daire olur mu ki... Uzağa da gidemeyiz, 30 yılımı verdim nasıl gideyim...” Sonra o bize soruyor nerede oturuyorsunuz diye, samimi bir sohbet gelişiyor. Sarıyer dediğimizde bir kahkaha atıyor: “Siz havalı yerde oturuyorsunuz yani... “diyor.

Torununa bakmış yıllarca Saniye teyze. “Babası ölünce ben aldım yanıma, bir torunum, felçli eşim, yaşayıp gidiyoruz, başka da çaremiz yok” diyor.

Sadece Yaşamak İstiyoruz
Mahalle aralarında çocuk sesleri, hayatın ritmi sanki burada. Kapı önlerinde kadınlar el işi yapıyor bir yandan da koyu bir sohbet. Usulca yaklaşıyoruz yanlarına aralarında Kürtçe konuşma geçiyor. Bizi tanımak istiyorlar önce... Sevda Türkçe konuşuyor bizimle. Mardin’den gelmişler. Köyleri boşaltılmış. “Canımızı zor kurtardık” diyorlar anlatırken.

Sevda kendi hikâyesini anlatıyor önce. 27 yaşında ve üç çocuk annesi. Batman’dan gelin olarak gelmiş buralara. Şimdi onlara gidin diyorlar.

“Küçükçekmeceye gitmek istemem. Alışmışız, hepimiz yan yana yaşadık. Şimdi gidin demek nedir ki?” Yarınla ilgili kaygıları büyük en çokta çocuklarının geleceğini düşünüyor. “3 çocuğum var. Ben okumadım ama onları okutmak istiyorum” diyor mağrur bir şekilde...

Onlar mahalle kültürüne alışmış, yaşamları, anıları hepsi burada. “Böyle evlere alışmışız, apartmanlarda nasıl yaşayacağız ki. Ayrıca bir daire de 15 kişi nasıl yaşar Allah aşkına”

Sevda isyan ederek. “Burası yıkılsa sokakta kalacağız tabii. Eşim 400 YTL maaş alıyor bu parayla nerede yaşanılır sizce? “ Hiçbir yerde demek istiyoruz onlara, hiçbir yerde... “Batmana gideriz diyor eşim buralar yıkılırsa, ama ben gitmek istemiyorum. Çocuklarımın geleceği için burada yaşamak istiyorum.” İnsani bir istek Sevda"nın ki ve diğerlerinin ki: Sadece yaşamak.

Yıkıntılar arasında yaşama umudu
Ve Felek Teyze. Ağır bir yaşam onun ki... Yaşam alanını açıyor yıkıntılar arasından. Engelli bir kızı var Felek Teyze’nin, adı Esra. Evden dışarı çıkartamıyor. Balkondan gelip geçen insanları seyrediyor, belki de hayal kuruyor kendi yaşamına dair, kim bilir...

Adana"dan işsizlik yüzünden göç etmişler. Yine ortak sorun: Yoksulluk onları buraya mahkum etmiş. Ama yine de yüzü gülüyor. “Burada yaşamak mutlu ediyor” diyor. Koca bir aile olmuşlar bu mahallede... Eşi inşaat sektöründe çalışıyormuş Felek Teyze’nin. Hayalleri o kadar da büyük değil.

Tek derdi diğer iki çocuğunun okutup Esra"ya yardımcı olmaları. “Tek hayalim bu” diyor mağdur olmanın yüküyle...

Yine mi Sürgün
Gülşah Kaya katılıyor sohbetimize Kürtçe konuşuyor Sevda tercüme ediyor. Bir hayli öfkeli Gülşah teyze: “Köylerimizden atılarak bir sürgün yaşadık, şimdi ikinci sürgünü yaşatıyorlar. İstemez miydim köyümde yaşayayım. Ama yaktılar, yıktılar bir kendimi getirdim, bir de evlatlarımı” diyor. Gözleri dolu dolu oluyor. “şimdi sadece köyde korucular kaldı” diye de ekliyor. Mardin’den gelmiş 11 yıl önce Gülşah Teyze. “Buralar yıkıntıydı insan oturamazdı ama biz buraları yaşanılası hale getirdik, oturduk. Emek verdik burası için. Fakirdik ne yapabilirdik ki, burası ucuzdu yerleştik.” diyor.

Sonra devletten dem vuruyor Gülşah Teyze: 9 yıldır buraydım, hiçbir yardım getirmediler. Ama zenginlere her şey var. Bizi yok sayıyorlar. Biz insan değil miyiz? Aç perişanız ama kimsenin umurunda değil. Devlet hepten yok saymış bizi. Hayatımızı sürdürmeye razıyız bizi buradan sürmesinler artık, yeter.’

Sonra birkaç cümle daha ekleyeyim diyor biz ayrılırken: “Tarlabaşı denilince insanların aklına kötü şeyler gelir ama bir insanı aç bırakırsan her şeyi yapar diyor. Yoksulluktan yapılıyor burada kötü şeyler. Açız ne yapacağız. Yoksulluktan başka yollara sapıyor gençler.”

Mahalle arasında dolaşırken çok şeye de tanıklık ediyoruz. Hatta öyle konuşmalar oluyor ki şaşırıp kalıyoruz. Mesela devlet yemek yardımı yapıyormuş mahalleye ancak ekşimiş yemekleri veriyormuş... “Bize yiyin diye veriyorlar biz de köpeklere veriyoruz” diyorlar. Bu ülkede kimler yaşar diyoruz, hep ‘soylulular’ mı olacak. Bu ülkede mücadele eden yoksullar ama sefasını süren zenginler... İstanbul’u karış karış dolaşırken geçiyor bu cümle aklımızdan...

Yokluk ve yoksulluğun sonucu acılar, yaşananlar, sürgünler. Rant için binlerce insanı yok sayan firmalar… 50 metre yerde 7 kişi yaşıyor. Belediye çöp toplamıyor, ‘araba girmediği’ gerekçesiyle. Çöpler haftada bir gün toplanır diye tabela asılıyor ama Tarlabaşı’nın az ilerisinde her gün çöp toplanıyor. Belediyenin bakış açısı belli: Taksimin arka sokağı Tarlabaşı’nı çöküntü alanı olarak gösterip yıkıma zemin hazırlamak. Onlar sessiz sedasız yaşamlarını sürdürüyor, elbette düşleri var ama onlar o düşü kurmaya bile vakit bulamıyor. “Burası tarihi bir mekân, siz buraya uygun değilsiniz sizi uzak yerlere süreceğiz” diyerek yaşam haklarını ellerinden alıyorlar.

Holdingler Rant Peşinde
Kentsel Dönüşüm projesi dedikleri projenin altında yatan büyük rantın peşinde holdingler. İnsan yaşamı hiçbir şey için onlar için. Burada yaşayan insanları kent sürgünlüğüne mahkûm ediyorlar. Aldıkları her nefesin hesabını yapıyorlar. Burada Süryani’si de, Kürt’ü de, Ermeni’si de, Rum’u da, mültecisi de ve travestisi de bir arada yaşayabiliyor. Onlar bir yaşam bulmuşlar, bu yaşamı da kaybetmek istemiyorlar. Arkamızda koca bir aileyi bırakıp Tarlabaşı"ndan Taksim’in renkli dünyasına çıkıyoruz. Işıl, ışıl vitrinler, kalabalık sokaklar ve ‘beyaz yakalılar...’ Oysa hayat bu sokağın hemen arkasında, çok yakınımızda...

İdare yaşam alanımızı yok ediyor
Tarlabaşı Mülk Sahipleri Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Danışmanı Erdal Aybek derneğe girdiğimizde bize çarpıcı şeyler anlatıyor. Tarlabaşı"ndan ve Kentsel Dönüşüm’den söz ediyor uzun uzun. Sonra bir kataloğa takılıyor gözümüz belediyenin çıkardığı. Tarlabaşı"nın yeni ve eski görüntülerini karşılaştırmışlar. Tarihi binaları villalara dönüştürüp insanları "modern" yapmışlar.

Biraz bize gelişen süreçlerden söz eder misiniz?

Dokuz adayız her bir adada 30-40-50 bina bulunmakta. Belediyenin şuan yapmak istediği proje otel alış-veriş merkezi. Bu ada içinde 278 tane binamız var. O kadar enteresan gelişmeler oluyor ki burada. Bakın, biz yüz yıldır burada yaşayanlar evlerimizin dışına boya yaptık diye belediyenin ihbarı ile anıtlar kulunun 1000 ile 2000 arasında cezaya tabii tutulduk. Ama ne gariptir ki aynı belediye bu binaların yıkımı için uğraşıyor. “Bize boya yaptınız, tarihi binayı bozdunuz” diyenler şimdi yıkım kararı çıkartıyor. Kendi koruma kararlıyla tescil ettikleri dokunulmaz dedikleri yapıları yıkılır ve otel yapılır diyorlar. Bu Tarlabaşı’na özgü bir karar. Sulukule ve Ayazma’da farklı işliyor. Bizim düştüğümüz durum bu.

Peki “acele kamulaştırma” kararı nedir? Bu bölge için böyle bir karar çıktı değil mi?

Evet acele kamulaştırma kararını çıkarttılar. Yasa 2005 yılında çıktı. Arkasından yönetmelik çıkıyor, arkasından yenileme kararı çıkıyor ve arkasından da 6 Temmuz 2006 günü resmi gazetede bakanlar kanunun acele kamulaştırma kararı yayımlanıyor.

Aslında acele kamulaştırma kararı uzlaşma tıkandığında uygulanması gereken bir karar değil mi?

Tabii ki. Aynen öyle. Ama garip olan acele kamulaşma kararı bu projeden bir yıl önce alınmış. 1 yıl sonra her bina sahibini çağırtıp konuşalım dediler. “Projeyi alan firmayım gelin konuşalım.” gittik. Binanıza bir değer verdik 100 bin YTL. İki, yerine sizin binanızın 1/5’ine 30 metre kare daire veriyoruz. Bunları kabul etmiyorsanız acele kamulaştırma kararını alacağız” dediler.

Burada acele kamulaştırma kararıyla, otel yapıp satacağım diyor. Ama bakın firma ne diyordu bize: “Biz fakirler için varız.” Aynı Firma burada 16 Mayıs’ta bina satın aldı, bir gün sonra ihtarname çektiler, 500 milyon kira istiyorlar, hani fakirlerin yanındaydın? Bu adalet mi peki?

Yasalara aykırı bir uygulamalarla karşılaştınız tabii...

Elbette öyle. Görüşmelere giderken hukuk sistemine aykırı durumla karşılaştık. Bir de görüşmelere sadece sizi istiyorlar. Kandıracaklarar! Tabii bu görüşmelerde bir şeyi fark ettik. Kimlik bilgilerimiz izin alınmaksızın orada duruyor. Oysa bu bir suçtur.

Biz tapu sahibiyiz, toprak bizim. Bizim vergilerimizle bizim malımızı elimizden çalmak istiyor Çalık holding’e bağlı GAP.

Burada bir örgütlenme sağlıyorsunuz. İnsanları nasıl bilinçlendiriyorsunuz?

Bizim 278 binamız var, 250 üyemiz var. Hepsinin vekaleti var. Bu parçalanmaya müsait değil. Sulukule’de sağlam bir örgütlenme olsaydı durumları bu olmayacaktı. Belediye kamuoyuna, belediyeye açıklama yapınca, Tarlabaşı çöküntü alanıdır diyor. Sulukule içinde Çingeneler var deyip yok ediyorlar.

Tarlabaşı Beyoğlu’nun arka sokağı, sadece bir cadde ayırıyor. Dolayısıyla da büyük bir rant var burada. Aslında kentsel dönüşüm alanlarına baktığımız zaman yoksul bölgeler, geçim derdinde olanlar.

Bunlardan kim rahatsız biliyor musunuz; soylular, yakası beyazlar. Buradan yürürken rahatsız oluyorlar biz burada yaşıyoruz diye. Gerekçe bu. Biz onları rahatsız ediyoruz, onlara göre çöküntü alanı ya burası. Burada yanı başımızda emniyet müdürlüğü var, şimdi bu binaların önünde suç örgütleri varsa, alenen bir şey yapıyorsa, emniyette bunu görüp ses çıkartmıyorsa bunun sorumlusu biz değiliz. Görevini yapmayan kolluk güçleridir.

Eğer esrar satıyorsa adam müdahale etmesi gerekir. Benim görevim suçla mücadele değil. Çöküntü alanını devletin kendisi yaratıyor zaten, sizlerde gördünüz, buralar çöp dolu. Çöp arabası gelmiyor.

İnsanların yaklaşımı nasıl?

Bu projeye aniden önümüze çıktığı için camii çalınıp kılıf uydurulduğu için, bir anda tehlikeye düştük, sonra insanları bilgilendirdik. Bir gerçeğe parmak basmak istiyoruz: Kentsel dönüşüm ya da yenilme projeleriyle, bir alanda yaşayan bütün kültürel dokuyu, mimariyi yok ediyorsanız, talan ediyorsanız bu suç değil mi?

Onlar diyor ki; Manhattan Adası yaratıyoruz, ama Manhattan Adası’nda atom bombasının yapıldığını ve insanlık suçunun işlendiği yer olduğunu bilmezler. Bizde diyoruz ki, kentsel dönüşüm projeleri bu alan üzerine oturmaz.

Bu aslında örtülü bir mimardır. Belediye mülkiyeti olmayan yerlere TOKİ’yi sokmaktadır. TOKİ de sosyal konut yapmak zorundadır ancak bizim TOKİ şuanda villa satmaktadır.

İdare her projede bir hileye başlıyor. Diyorlar ki TOKİ projenin yükleyicisi oldu. TOKİ’nin sattığı villalar 300 metre daire. Hangi dar gelirli bu dairelerde oturur. Biz 50 metre de yaşıyoruz çünkü. Aslında TOKİ ihaleyi alıyor ama aşağıda başka firmalar var.

Takmışlar bir Roman vatandaşa. Benim bir romandan bir Romanın benden farkı yok. Bu proje hepimize uygulanıyor. İdare bizim yaşam alanımızı yok ediyor. Yaşam alanı yok olan bir Türkle, bir Kürtle, bir Ermeni’yle aramızda fark yoktur.

Tabii Tarlabaşı’nı suç unsuru olarak gördükleri için burası üzerinde daha çok oyun oynanıyor değil mi?

Evet öyle görüyorlar, gereksiz insanlar olarak, kapkaç yapan, esrar satan kişiler olarak ama polisle birlikte yapıldığını da kimse söylemiyor.

Ama biz şunun farkındayız travestiler bu bölge dışında yaşayamazlar Fatih’te yaşarsa kan gövdeyi götürür. Buradaki yaşam tarzı hoşgörüyü de beraberinde getiriyor.

Yasada “yenileme” geçiyor değil mi?

Biz yetkimizi açık kullanıyoruz, biz bu projeye karşıyız ve şunu bekliyoruz: Firmalara diyoruz ki ya da idareye “siz de söyleyin.” Ama yetkileri yok ki. Piyonlar onlar.

Mesela Dünya bankası destek veriyor Süleymaniye’de, Eyüp’de aynı şekilde. Her yerde farklı projeleri var. Yenilme deniliyor ama yenilme yerine yıkım yapılıyor. Yasaya aykırı davranıyorlar zaten. Yasalarda yıkım yok, “yaşatılarak kullanılması” diye ibare geçiyor ama uyguladıkları bu değil. Uygulama da yıkım var. Yazdıkları ve yaptıkları çelişkili. Yenilme varsa, yasa bana kendi binamı yapma hakkı tanımış demektir.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.