Haberler

Haliç’te değişenler

Tarih: 17 Eylül 2008 Kaynak: Taraf Yazan: Murat Belge
Pazar günü Zeyrek’teki sarnıçtan söze başlamıştım. Bugün de bu restorasyon çalışmalarından edindiğim izlenimlere devam edeceğim. Bugünün yazısına Anemas’tan başlayayım.

Abdullah ziya romanlarında ve benzerlerinde adı çokça geçen bu “mekân”ı bir rastlantıyla üniversite öğrenciliği yıllarımda görmüş, gördüğüm bu deliğin kitaplarda anlatılan “o yer” olduğunu tahmin etmiş, ama keşfetme cesaretini –nedense- göstermemiştim. Seksenlerde Mustafa Kemal’in (yani, Ağaoğlu!) fikriyle “İstanbul Kültür Gezileri”ne Haliç’ten başlayınca, daha alıcı gözle bakmak üzere yeniden gittim. Baktım, içinde gezilebiliyor –bir miktar. Ama biraz kazalı olabilir, karanlıkta insan kayabilir, ayağı takılabilir. Biraz cambazlık gerektiren yerleri var. Ama gerçekten görülesi bir yer! Müthiş!

Bu gezileri yaptığım sürece hep gittik Anemas’a. Tabii hep konuştuk da... “Böyle bir yer bu halde bırakılır mı?” falan. Bu aslında muhataralı bir konu, benim için. Örneğin Pazar günü Ayrancı sokağını yazmıştım. Aklımın ucunda, bir yerlerde, “Ya şimdi herkes oraya akın ederse” düşüncesi de var. Başkaları bilmediği sürece orası yalnız benim, sanki, ama sonra herkesin. Ama ne yapalım ki zaten “paylaşmacı” bir ideolojinin savunucusu olmuşuz. Güzellik paylaşmak, mal mülk paylaşmak kadar önemli.

O zaman Anemas’ı da öyle bırakmamalı. Peki, bırakmayıp ne yapmalı? Onun pek içinden çıkamazdık. Şimdi restore edenler de, gördüğüm kadar, sorunun cevabını bularak işe başlamamışlar. “Hele bir toparlayalım, düşünürüz” hesabı.

Zaten kocaman bir yer, toprakaltı kısmıyla, topraküstü kısmıyla, terasıyla, İsak Angelos Kulesi’yle. Hem gezilen, hem oturulan, çay kahve içilen ya da yemek yenen bölümleri olabilir. Ama dehliz karakterini, zindan karakterini unutturacak bir dekorasyon tarzından da kaçınmalı. Anemas’ın yarattığı toplam etkinin içinde bir miktar “ürperti” mutlaka gerekiyor.

Gördüm ki şimdi buradan kamyon kamyon toprak atılmış. Eskiden görmediğimiz, varlığını şöyle böyle tahmin edebildiğimiz mekânlar, odalar ve koridorlar temizlenerek ortaya çıkarılmış. Atlayıp zıplamadan, tırmanmadan bütün mekânı gezebiliyorsunuz. Ama yapacak daha çok iş var, sırf kabasını bitirmek için bile çok iş var.

Oradan gittik Tekfur Sarayı’na. Burada arkeolojik kazılar yapılmış, esrarengiz mezarlar çıkarılmış. Sarayda mezarın ne işi var? Hani, mezar olduğu unutuldu, sonradan üstüne yapıldı, desek... Temel taşlarının indiği düzeyde mezarlar, görülmemiş olamaz.

Buranın da, ne olacağı beli değil şimdilik. Ama çalışma devam ediyor. “Saray” dediğimiz pavyondan çok sur boyunca.

Derken Fener-Balat projesinin son durumuna bakmaya gittik. Buralara ara sıra gene yolum düşüyordu. Onun için, örneğin Cantemir’in evinin onarımının bitmek üzere olduğunu biliyor, kısmen de görebiliyordum. Şimdi iyiden iyiye bitmiş, bahçesine çiçek bile dikilmiş. Binanın bir bölümünü Romanya müze haline getirmiş. Sergilenecek fazla eşya yokmuş. Zaten kapı kapalı. İçini göremedik. Romanya üstlendiği şu işi daha bir ciddiye alsa, hem sergi nesnelerini çoğaltsa, hem de açık tutmaya özen gösterse iyi olacak. Cantemir dolayımıyla Romanya, Mickiewicz dolayımıyla Polonya, Kilise ve Eksarklık yoluyla Bulgaristan ve muazzam miktarlarda eseriyle Yunanistan, tarihlerinin önemli “enstantane”leri İstanbul’da gezilip görülebilecek. Belki o zaman, bütün tarih boyunca böyle kendi içimize kapalı, kendimizden başka hiçbir şeye ilgi duymadan, görmeden ve işitmeden yaşamadığımızı, kendimiz de anlarız.

UNESCO projesi çerçevesinde onarılmış birkaç eve baktık. Balat’ın içlerinde bir sokak var: Merdivenli Yokuşu. Sol koldaki evler hepsi onarılmış, badana edilmiş, pırıl pırıl duruyorlar. Sağ koldakilerde böyle bir şey yok.

Oralarda bir ev sahibi, birilerinin, “evlerinizi elinizden alacaklar! Bunları Patrikhane alacak!” diye söylentiler çıkardığını, birçok kişinin bu korkularla projeden uzak durduğunu anlattı.

İşte, bildiğimiz hikâye. Türkiye! Avrupa Birliği de bize bunu yapacak! İçimize “post-modern tabakalar” sokup bizi bölecek! Onun için “ecnebi”ye güvenme, hiçbir şeyini emanet etme!

Böylece, o sağ koldaki evler gibi, perjmürde, konforsuz evinde otur. Karşı sırada evini onartan vatan hainlerine nefretle bak, onlar gibi olmadığın için şükret.

Tabii, “Patrikhane alacak” diye propaganda yapanlar öyle evlerde oturmuyor.

Bu konulara devam edeceğim.
Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.