Haberler

Kent - Yorum: Isıtılıp Yenen Gündem

Tarih: 29 Eylül 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Seval Kalkan
Ülkemizde gündem o kadar sık değişir ki, sıkılıp, yorulup bir hafta kendinizi bunların dışına atsanız, döndüğünüzde adeta bambaşka bir atmosfere giriş yapmış gibi hissedersiniz. Ama çok uzun sürmez bu şaşkınlık hali çünkü kısa süre içinde gündem bıraktığınız yere dönüverir, siz de kendinizi çabucak tanıdık konuların içinde buluverirsiniz. Gündem adeta bir çember etrafında dönmektedir: 360 derecenin ara değerlerinde belirli konular yerleştirilmiştir, o konular zaman zaman, kitle iletişim araçlarıyla önümüze sunulur, tabi her bir dönüşte ya hızından dolayı kendinden bir şeyler yitirmiş ya da dönerken süründüğü yerlerden çeşitli parçalar toplamış, neredeyse başka bir şeymiş gibi çıkmıştır karşımıza.

Bir de bu gündem çemberinin varlığından ciddi biçimde haberdar olan ve hatta onun hızına müdahale edebilenler vardır ki, aramızda en şanslıları (ve en tehlikelileri) onlardır. Müdahale imkânı ve farkındalığının birleşimiyle yapılamayacaklar listesi büyük ölçüde kısalır. Kendi kendine dönüveren gündemin hızı, duruma göre artırılır ya da azaltılır, ısısı yükseltilir ve gündemimiz çeşitli baharatlarla zenginleştirilerek sofralarımıza kadar gelir, bizler de bunu afiyetle yeriz.

Kent - Siyaset İlişkisi
Yumurtayla tavuk arasındaki ilişki aslında kent ile siyaset arasında da gözlenmektedir. Siyasette -duruma göre- dalgalanma ya da durulma olduğunda birilerinin parmağı kente uzanır ve aynı şey bunun tam tersi için de geçerlidir. Siyasetin içinde büyük bir skandal patlamak üzeredir, ama birdenbire hemen evimizin üzerinden, her gün işe/okula gittiğimiz yolun en güzel kısmından, hafta sonları yürüyüş yapıp, balık tutup rahatladığımız yerden, korumak için uğraştığımız ormandan ya da gelecekte yaşama hayali kurduğumuz semtin tepesinden bir köprü geçeceğini öğreniriz. Oysaki daha birkaç ay önce ve hatta ondan da birkaç ay önce, hatta son yıllarda defalarca kez bu konuyla mücadele edip kazandığımız yanılgısına düşmüşüzdür. Birden başka konuları düşünemez oluruz. Bu sırada hükümet kocaman bir krizi atlatır, biz gündemin içinde boğuluveririz. Ya da kentin bir parçasında, birilerine çok büyük kazanç, daha çoklarınaysa büyük bir yıkım getirecek kararlar alınacaktır. Tam da o sırada haber bültenlerinde, gazetelerde en az iki siyasinin çatışması ardı ardına yayımlanır, bir saatlik bültenlerin 45 dakikası bu tartışmaların altyazılarla tekrar tekrar gösterilmesine, geri kalan sürenin de yarısı, bununla ilgili yorumlara ayrılmıştır. Asıl konuysa, belki diğerlerine göre daha az okunan bir gazetenin bir köşe yazısına takılmış kalmıştır. Kentlerimiz yine birilerine satılmış, kaymağı satanlar tarafından yenmiş, acısıysa asıl sahibine bırakılmıştır.

Kenti Yaratanlar
Sunulanı yemeyi reddedip asıl gündemle mücadeleye girişen azınlık ise -ki içlerinde bu asıl gündemin uzmanları sıklıkla bulunur- “temsili demokrasi” olduğu ileri sürülen yönetim biçiminin kucağında yok edilir. Tabii bu sırada aslında ülkeye çoktan monarşi gelmiştir, ama gündem temsili demokrasiyi var göstermeye devam etmektedir. İşte bu gibi nedenlerle bir gün uyandığımızda birinin Sulukule’yi sabahın köründe yerle bir ettiğini öğreniriz. Yıkılmasın diye mücadele ettiğimiz yaşam alanının yıkılacağı çoktan kararlaştırılmış, kimse ne olduğunu anlayamadan birdenbire harekete geçilmiştir. Başka bir gün ise, üçüncü köprünün olası güzergâhlarının birileri tarafından belirlendiği ve kesin yerinin yine biri tarafından kararlaştırılacağını okuruz. Yapılmasının doğru olmayacağı yönünde bir sürü rapor yayımlanmış olması durumu değiştirmez, çünkü biri yapılmasını uygun görmüştür ve hatta içinde köprü bulunmayan, üstelik kendi yaptırdığı kent planını iptal ettirmiş, geçerli hiçbir sebep sunma ihtiyacı bile duymayarak amacına doğru ilerlemektedir.

Şimdi bir an gündemden uzaklaşıp kente dönelim. Kenti yaşayanlar, bu kenti çalışanlar, bu kent için kafa yoranlar, bu kentin hayalini kuranlar bir yanda… Bu kenti yönetenler ise diğer yanda… Peki, bu kenti yaratanlar aslında onu yaşayan, çalışan, ona kafa yoran, onun hayalini kuranlar mıdır, yoksa onu ve gündem çemberini bir şekilde yönetme şansını yakalamış olanlar mı? Acaba demokratik olduğu iddia edilen ülkelerde kentlerin gündemi, kendilerini oluşturan milyonlar(*) tarafından mı belirlenir, kararlar o milyonlarca mı verilir, yoksa tekil kişiler tarafından mı? Kentlerimizde gerçekten hiç söz hakkımız yok mu?

(*)Bahsi geçen “milyonlar” yerli ya da yabancı herhangi bir para birimini değil, insanı temsil etmektedir.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.