Haberler

Biz belediyeyiz, içki içmeyen vatandaşa da mekân lazım!

Tarih: 29 Eylül 2008 Kaynak: Sabah Yazan: Şirin Sever
Bu yağmurlu günlerden çok önceydi; güneşli bir günde buluştuk Başkan Topbaş'la. Bizi belediyenin Florya'daki tesislerine davet etti.

Belli ki Florya sahilinde başardıklarını görmemizi istedi! Kendi adıma söylüyorum: İyi ki gördüm o sahil dönüşümünü...
Muazzamdı görüntü, Florya sahili başka bir şeye dönüşmüştü.

Golf arabasına atladık, Başkan kullandı. Uzun uzun dolaştırdı, dört bir köşeyi gösterdi. Yemyeşil park alanları, sahilde Cannes'daymışsınız duygusu yaratan upuzun bir kumsal, soyunma kabinleri, güneşlenenler, koşanlar. 'Allahım neredeyim?' diyorsunuz ister istemez.

Arabadaki sohbetimizi iltifatlar, sevgi gösterileri, "Başkanım nasılsınız?" sesleri kesti sık sık. Herkese aynı cevabı verdi, gülerek: "İstanbul gibiyim!" 'Ne güzel laf bu' dedim içimden; İstanbul gibiyim...

O sırada Faik-Safiye ikilisine rastladık parkta; "Başkanım çatımız akıyor ama izin vermiyorlar yaptırmamıza," dediler, anında işlerini hallettiler! Geçtik tesisin kafesine uzun uzun konuştuk sonra...

Hemen uyarayım; bu röportajın sebebi eskiye oranla iyi şeylerin de olması İstanbul'da. Okullar açıldığında nispeten azalıyor trafik kaosu, yağmur yağdığında eskisi gibi sık sel haberleri almıyoruz artık, metrobüs yolculuğu çoğunluğu memnun ediyor, metro ağı her gün biraz daha genişliyor.

İstanbul'u neler bekliyor, Başkan Topbaş anlattı...

Belediyenin elindeki köşklerde içki yasağı en çok tartışılan konuların başında geliyor. Herkesin sorduğu soruyu sorayım ben de; dünya kenti denilen İstanbul'a yakışıyor mu bu görüntü?
Bir kere yasadan gelen bir sorumluluk var. 'Kamu kuruluşları kendi hizmet alanı içerisinde bu tip şeyleri yapamaz' deniyor. Dersiniz ki yasal düzenleme yapılsın. O ayrı bir şey. Ama bir kentin huzurlu ve güvenli hale gelmesinin yolu o kentte yaşayan insanların yaşam alanlarını paylaşmasına bağlı. Burası (Florya belediye tesislerini kastederek) mesela bir kafeterya, burada alkol yok, çünkü dışarıda yemek yeme alışkanlığı olmayana da, kucağında çocuğuyla gelene de hitap eden bir yer. Ama belediye kendi mekânlarının bazılarını kiraya verdi, verirken de 'buralarda alkol satamazsınız' şartı koymadı. Galata köprüsünün altı mesela... Şu anda çoğu içkili lokanta. Ama burayı kendimiz işlettiğimiz için alkol yok. 

Belediye neden içki veremez?
Bir, yasadan gelen bir sorumluluk var. İki, alkol sattığımız takdirde halkın bazı kesimleri gelmeyecek. Buraları sadece belirli kesimlerin değil, herkesin kullandığı alan haline getirmek gerekiyor.

Son günlerde Moda'da içki eylemi yapıldığını göz önünde bulundurursak; bu durum size yerel seçimlerde oy kaybettirir mi, kazandırır mı sizce?
Bu hesapları yaparlarsa ben üzülürüm, böyle bir hesap yapılmaz.
Bu kente ne katmış bu başkan, ne katmamış ona bakılmalı. Moda'daki vapur iskelesi, bir kere iskele! Yasa 'garlarda, istasyonlarda içki satışı olmaz' diyor. Burası bir vapur iskelesi, her tip insanın gelip gittiği bir yer. Burada daha önce lokanta vardı, kiracısı bırakmış; belediye de restore etti. Sanat galerisi yapacaktık vazgeçtik, gelen simitini yesin, çayını içsin istedik. Halkın bazı katmanı her tip insanla yan yana gelmek istemeyebilir, içkili ortamda bulunmak istemeyebilir, buralar da öyle mekânlar. Biz belediyeyiz, bu tür insanların da buralara gelmesini sağlamalıyız. Belediye olarak sosyalleşmeyi sağlıyoruz. 

İstanbul için en kâbus gün okulların açıldığı ilk gün oluyordu genellikle. Bu yıl da herkes kaos beklentisiyle uyandı ama korkulan olmadı sanıyorum. Sebep metrobüs müydü, uyarılar mıydı?
Çok keyif aldım ve gurur duydum ben. Yöneticiler halkla diyalog kurabiliyorsa, halk yöneticilerine güveniyorsa o kentte mutluluk artar. Bunu zaman zaman İstanbul'da denedik biz, olağanüstü hallerde mesela kar yağdığı zaman anonslar yaptık, kentli de buna dikkat etti, sıkıntı yaşanmadı. 2004'teki kaos, 2006'da aynı ölçekte kar yağmasına rağmen yaşanmadı. Su konusunda çağrı yaptım bir yönetici olarak, insanlar tasarruf yaptı, yapıyorlar. Yine aynı şekilde, üç yıldan beri eğitim yılı başlangıcında anons yapıyoruz, insanlar araçlarını kullanmıyor, dikkat ediyorlar, trafikte rahatlık oluyor. Buna halk katılmasa başarılı olmazdık; araç kullanmadılar, otobüse bindiler, mecbur olmadıkça dışarı çıkmadılar... 

Bir dünya kentinde, medeni bir şehirde 'trafikte kaos olmasın' diye dışarıya çıkmamak da biraz garip bir durum değil mi?
Hayır, Avrupa'nın birçok ülkesinde, ders başı yapıldığı hafta trafik yoğunluğu yaşanır. Yalnız İstanbul'a has bir şey değil bu.
Eğer Anadolu'da herhangi bir kasabadaysanız olmaz bu! Bütün metropollerde tedbirler alınır, medeni bir şehirde de insanlar anonslara, uyarılara dikkat eder.

Belediye başkanı olarak en zor günleriniz hangisidir, okulların açıldığı ilk gün mü, kar yağdığı zaman mı, sel olduğunda mı? Hangisidir en korktuğunuz şey?
Bütün samimiyetimle söylüyorum ki; iki yılın verdiği tecrübeyle artık okullar açılacağı zaman hiç endişem olmuyor. Kar yağdığında da olmuyor çünkü bütün hazırlıklarımızı yapmış oluyoruz. En büyük endişem; deprem olmadığı halde çöken binalar! Başkan olarak böyle kötü bir haberle uyanmayı istemiyorum açıkçası.

Yorulmuyorum çünkü İstanbul'la uğraşmaktan zevk alıyorum...
12.5 milyon nüfusu yönetmek, affınıza sığınarak soruyorum, akıllıca bir iş mi?

Doğru bir iş, çok zevkli bir iş! Şunu söyleyeyim; sevildiğimin, takdir edildiğimin farkındayım, bu benim yorgunluğumu alıyor.
İnsanların bana olan sempatisini görüyorum.

En son yoruldum dediğiniz zaman?
Yoruldum kelimesini hiç kullanmadım.
Ben meşguliyet değiştirerek dinleniyorum.

Dinç kalmak için takviyeniz var mı?
Hiçbir şey almam; doğal besleniyorum.

Tansiyon ya da kalp hastası olmadınız mı bu işi yaparken?
1945 doğumluyum, hiçbir şeyim de yok! Gözlük bile kullanmadım. İlaç prospektüsü verin, gözlük kullanmadan okuyayım.
Elhamdülillah sağlığım yerinde, hiçbir problemim yok, yorulmuyorum, zevk alıyorum, çünkü bu kente hizmet etmek bambaşka bir şey.

Bir mimar olarak 'İstanbul'a bakınca acı çektiğinizi' söylemiştiniz bir röportajınızda. Acınız azaldı mı arttı mı?
Azaltıyorum acıyı çünkü çözümler getiriyoruz. Ama zamanında planlı kullanılmamış bu kent; gecekondular oluşmuş, kentin tarihi dokusu arasındaki bahçelerde apartmanlar yükselmiş, geçmişten kalan mimari yok edilmiş...

E-5'te diyelim otomobilinizle ilerleyip etrafı seyre daldığınızda manzara içinizi sıkmıyor mu, 'Çok işimiz var daha,' demiyor musunuz?
Çok iş var diyorum kesinlikle. Ama şunu da görüyorum; insanlarda şehirlilik olgusu oturdukça, kültürel olarak geliştikçe estetik duyguları da değişecek. Kılık kıyafetinden, binasının cephesini boyamasından çatısının örtüsüne kadar, pencere doğramasına kadar, bu bir kültürel değişimdir. Bunlar zaman gerektiriyor.

Başkanlık biterse mimarlık yaparım
Yerel seçimler için önemli başka adayların ismi de geçiyor, bir sürpriz olur mu İstanbul'da?
Olmaz! Öyle bir problem yok. Bu şehre hizmet ediyoruz, takdir vatandaşın.

'AKP'yi doğuran faktörlerden biri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'dır; Erdoğan'a yolu açan bu görevdir,' derler. Sizin buradan sonra Meclis hedefiniz var mı?
Belediye başkanlığıyla hizmetimi tamamlarım diye düşünüyorum. İstanbul'u seviyorum, Bebekliyim, çocukluğum burada geçti, yürümeyi, konuşmayı bu şehirde öğrendim. Bu şehre bir şeyler katmak isterim.
Mimarım, sanat tarihi doktoruyum, bu işlere bir hazırlık sürecinden geçerek gelmişim, iyi bir şeyler de yaptığıma inanıyorum, şehirde çok şey değişti çünkü. İnsanlar dile getiriyor bunları...

Bir gün başkanlık biterse mimarlık üzerine mi, sanat tarihi üzerine mi çalışırsınız? Yoksa bir muhallebici dükkânınız var, oraya mı dönersiniz?
Mimarlık yaparım. Dünyada bazı projelere imza atmayı çok isterim. Size şunu da söyleyeyim; şu anda dünyaca ünlü bir mimardan çalışma teklifi aldım.

Kim?
Söylemem. Teklifte bulundu ama başkanlığım var.

Başkanken yapamaz mısınız?
Yapabilirim, buna mani yok. Tokyo belediye başkanı aynı zamanda yazar; roman yazıyor. Güzel bir projeye imza atmak mesleki tatmindir ama başkanlığımda da bu mesleki tatmini yaşadığımı söyleyebilirim ben.

Londra uygulaması için toplu taşıma yaygınlaşmalı
Londra'daki gibi paralı caddeler veya araçta tek kişiyle trafiğe çıkma şartı gibi tepki çeken öneriler de gündeme geldi. Bir gün uygulanır mı bunlar?
Bu uygulamaları yapmak için o yolların alternatiflerini koymuş olmanız, toplu taşıma araçlarıyla rahat ve konforlu ulaşım sağlamış olmanız lazım. Esasında ulaşımla ilgili yaptığımız planlarımızda İstanbul'u beş bölgeye ayırdık. Birinci öncelikli bölge, gelecekte ücretler uygulayacağımız alanlar. Ama o alana toplu taşımayı konforlu ve kaliteli boyutta sunmalıyız önce. Bunun hazırlıklarını yaptık ama zamanı var. Burada iki şey önemli: Erişim ve trafik. Erişim için fiziki altyapıya ihtiyaç var. Yol ve diğer imkânları kapsıyor bu. Biz, İstanbul'da 161 tane kavşak yaptık, yolları disipline ettik. Trafik denetimi de şart tabii...

Trafik polisleriyle ilgili hep şikâyet var; çoğu yerde polis bulunmaması, olanların da görevlerini iyi yapmaması hep eleştiriliyor?
Trafik polisi yeterli değil, kadro lazım, kadro verilmiyor. Biz de 'Denetimi bize verin, biz bunu Londra gibi çözeriz,' diyoruz. Mesela güvenlik şeridinin kullanılmasını önlemek adına EDS diye bir uygulama yaptık, çok başarılı oldu.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.