Haberler

Eskiden de tüneller yapardık...

Tarih: 6 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Avni Özgürel
Boğaz’ın üstünde bugün için iki köprü var, üçüncüsü yolda. İstanbul’un iki yakasını deniz tabanından geçen yolla birleştirecek Marmaray da tamamlanmak üzere, ayrıca şehir içinde trafiği rahatlatmak için şimdilik projelendirilen yedi tünel var, Ankara- İstanbul arasında Bolu Dağı engel olmaktan çıktı, oto yollarda dizi dizi viyadük mevcut.

Bütün bunların yapımında dünyada mimari ve mühendislik alanında kaydedilen mesafe var ama yanı sıra ileri teknolojinin sunduğu imkânlar da.

Osmanlı’nın mimari tarihine baktığımızda bugün yeterince bilinip kıymetlendirilmese de çağına göre aynı ölçekte iddialı projeler mevcut. Sinan’ın Süleymaniye ve diğer anıt eserlerini bir yana koyuyorum, hala çalışan 40 kilometrelik su kanalı sistemine bakmak dahi bu hükme varmak için yeterli. Kanuni döneminde inşa edilen kanal sistemi o asırda gerek mimari gerekse mühendislik ve işçilik açısından herhalde günümüzde ancak Ay’a seyahatle kıyaslanabilecek çapta bir girişimdir.

Bazı meslek ve sanatlar ulusların karakterinde olmalı diye düşünüyorum. Dokumacılık mesela. Asırlar öncesinden taşıyıp getirdiğimiz sanat, bugünün dünyasında da dünyada iddialı olduğumuz bir alan. Aynı şeyi mimari ve mühendislik için de söyleyebiliriz. Türk firmaları dünyanın dört bir yanında büyük projelere imza atıyorlar.

Dünün dünyasına baktığımızda Keban Barajı’yla başlayan GAP ve Boğaz Köprüsü’ne gelene kadar son büyük projemiz Bağdat ve Hicaz demiryolları. İmkânsızlıklar ve büyük paylaşım savaşının ayak sesleri arasında başarıldı bu iki demiryolu hattının inşası. Şam’da başlayan Hicaz bölümü sabotajlar dolayısıyla asıl hedefi olan Medine’ye kadar uzatılamamış olan yolun en çetin kısmı hiç şüphesiz Doğu Toroslar’ın aşılmasıydı.

İnsan ve hayvan gücü
Genelde Alman mühendisliğinin eseri gibi algılansa da projeyi gerçekleştirenler Türk mühendis ve işçilerdi. Elbette Alman mühendisler de vardı inşaat sırasında ama onlar gerek hattın belirlenmesinde, gerekse inşaat sırasında hesaplamaların doğrulanması alanında destek hizmeti verdiler. Sultan 2. Abdülhamid ile Alman İmparatoru Kaizer Willheim II arasında 1888 yılında yapılan anlaşmayla başlayan Bağdat Demiryolu inşaatının baş mühendisinin Nicolas Mavragordato’nun İstanbul’da doğmuş tahsilini Türkiye’de yapmış daha sonra Almanya’ya göç etmiş bir Rum olduğunu kaydemeliyim.

İnşası yaklaşık 20 yıl süren Toros Tünelleri silsilesinde Ulukışla’daki Gümüş İstasyonu’yla Adana’daki Durak İstasyonu arasında 37 tünel 14 viyadük yapıldı. Güzergâh üzerinde en zorlu bölüm olan Belemedik-Hacıkırı arasındaki 15 kilometrelik yolda 12 tünel vardı ve toplam uzunlukları 12 bin 500 metreyi buluyordu. Yani güzergâhın neredeyse tamama yakını tüneldi.
En uzunu 3 bin 794 metre, en kısası 34 metre olan tüneller birbirine viyadüklerle bağlıydı.

Vakıflar ve müzecilik
Anıt yapılar ve ören yerlerinin tümü tarihi eser ve koruma altında. Ancak bunların içinde bulunan objeler konusunda duyarlılık yeni yeni gelişiyor. Demek istediğim, Süleymaniye, Selimiye, Sahip Ata Külliyesi gibi eserler kıymetli ancak onlarla birlikte çatıları altındaki şamdan, levha, halı, kitaplık v.s. de aynı oranda kıymetli.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu eserleri koruma, bakım onarım, sergileme yoldaki çabaları müzeciliğin vakıfların işi olmadığı düşüncesiyle yadırgansa da gelişerek sürüyor. Artık gerek İstanbul’da gerekse Ankara’da tarihi halıların yıkanması için özel havuzlar, konservasyon atölyeleri mevcut, yıllarca depolara atılıp çürümeye terkedilmiş berat, ferman, vakfiye, hüccet gibi belgeler gün ışığına çıkıyor.

Ankara’da Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt’ın Rahmi Koç’la el ele verip ortaya çıkardığı Çengel Han’ı gezdim. Müzecilik açısından herhalde tek bir şey söylenebilir: Muhteşem! Han/Müze’de sergilenen onlarca eser var... Ama bunları yanı sıra mekân Koç ailesinin kendi tarihi açısından da önemli. Zira yanlış bilmiyorsam rahmetli Vehbi Koç ilk dükkânı burada açmış. Girişin solunda dipte küçük bir bölme.

Bu yüzük taşı eserin bütün Çıkrıkçılar Yokuşu’nu etkilemesi kaçınılmazdı, nitekim öyle de olmuş. Samanpazarı’ndan çıkışın çehresi değişivermiş bir anda. Restorasyon, tarihsel geçmişe uygun dış cephe düzenlemeleri, toptancı ağırlıklı dükkânların yerini antikacıların, galerilerin almaya başladığı bir süreç. Bir çiçekle bahar olur mu denebilir elbette ama bunu söylerken herhalde o tek çiçek açmadan da bahar olmayacağını unutmamak lazım. Yusuf Beyazıt Edirne’de de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün desteğinde güzel şeyler yapıyor. 4. Mehmed’in minyatür zerafetindeki Av Köşkü’nden Tunca ve Meriç köprülerinin onarımına kadar. Kutluyorum.

Kültür işlerinde para önde değil
Kültür meselesi eskiden Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde sınırlı bütçesi olan, Ankara’da İzmir Caddesi’ne yakın binalardan birinin iki katında çalışan müstakil bir ‘müşteşarlık’ idi. Rahmetli Adnan Ötüken’i, onun Türk kütüphaneciliğine kazandırdığı Müjgan Cumbur Hanım’ı orada tanımıştım. Siyasetin kültür konularına ilgisinin artışı 1970 sonrasıdır. Kültür kâh müstakil bir bakanlık olarak, kâh turizmle birlikte mütalea edile geldi. Bu zaman zarfında pek çok bakan geldi geçti elbette... Başarılı olanlar, makamın protokoldeki sırasına bakıp siyaseten geriye itildiği duygusuyla bakanlığı hafife alanlar, ya da meseleye sadece turizm diye bakanlar oldu.

‘At sahibine göre kişner’ ata sözünün geçerli olduğu bir makam Kültür Bakanlığı. Zira o koltukta oturan bakanın önemsemesi oranında önemsenen bir yer. Ayrıca kültür meselelerine yaklaşımda ve çözümde anahtar sözcük kanun, para vs. değil. Sır işin heyecanını hissetmekte. Bu açıdan baktığımda Kültür Bakanlığı makama gelen isimler içinde ‘en heyecanlısı kim’ derseniz cevabım, tereddütsüz Ertuğrul Günay. Yıllarca siyasette ön safta yer alan Günay’ı yıllardır tanıyan bir gazeteci olarak ruh halini anlayabiliyorum. Olanca birikimine rağmen bunca seneden sonra ilk kez proje ve hizmet üretme mevkiinde bir görev aldı Günay. Eskiden yoğun siyasi tartışmaların içinde, sert eleştiri ve çıkışlarıyla gündeme geliyordu; oysa şimdi gündelik siyaset ve gündemdeki polemiklere fazla ilgili görünmüyor. Her yere yetmeye, her işe müdahil olmaya çalışması, her arkeolojik kazıyı izleyip ortaya çıkarılan her eserlerle ilgilenişi bunda. Ne sorarsanız sorun ağzından İstanbul’a kazandırdığı Kitap Hastanesi’yle, Topkapı Sarayı ve çevresini yeniden ele alıp araziyi mezbelelik haline getiren işgalleri ortadan kaldırma çabası ya da Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun yenilenmesiyle ilgili sözler çıkıyor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.