Haberler

Güzel ve Çirkin: Kuşadası

Tarih: 6 Ekim 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Ersoy Soydan
Bu hafta Ege’nin tarih boyunca önemini sürdürmüş bir liman kentine; Kuşadası’na gidiyoruz. Kuşadası; 20 kilometreyi bulan kumsalları, ormanları, limanı ve tarihi eserleriyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden. Ancak bu güzelliklerin kıymeti bilinmiyor; hoyrat ellerin elinde alabildiğince çirkinleştiriliyor.

Antik dönemde Kuşadası’nın bulunduğu bereketli topraklarda Anaia adında bir kent vardı (yakın zamana kadar Soğucak köyü Anya olarak adlandırılıyordu), Roma döneminde Neapolis olarak adlandırılan Anaia’nın limanı ise Güvercinada’nın biraz ilerisindeki Yılancı Burnu’nda kurulmuştu. Burada birkaç duvar kalıntısı görülüyor. Kuşadası’nın 3 kilometre kadar kuzeyinde Kuştur’un yanındaki kalıntılarında Pygale Antik Kenti’ne ait olduğu biliniyor, ancak burada da görülecek pek bir şey kalmamış. Neapolis, 1261’de Cenevizliler’in eline geçmiş ve Scala Nuova (İtalyanca’da Yeni İskele) adı verilmiş. 1413’te Osmanlı topraklarına katılan kent limanın güneyindeki Güvercin Adası nedeniyle Kuşadası olarak anılmaya başlanmış. Sadrazam Öküz Mehmet Paşa 17. yüzyıl başında surlarla çevirttiği Kuşadası’na görkemli bir kervansaray ve cami inşa ettirmiş. Limanın karşısında bulunan ve aynı zamanda bir içkale işlevi de taşıyan Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı, kentin Osmanlı döneminden kalma en önemli yapısı. Bir diğer tarihi yapı ise Cenevizlilerin Güvercin Adası’nda inşa ettikleri kale. Kuşadası’nın hemen kıyısında yer alan küçük ada 1834’te kıyıya bağlanmış. Kervansaray da, kale de restore edilmiş ve turistik amaçlarla kullanılıyor.

19. yüzyıl sonunda Kuşadası önemli bir liman kentiymiş. Bu yıllarda kentte 3.754 Müslüman, 2.751 Rum, 59 Ermeni, 200 yabancı ve 140 Yahudi olmak üzere 6.901 kişi yaşıyor; beş cami, bir Rum kilisesi, bir Ermeni kilisesi ve bir sinagog bulunuyormuş. Kentte İngiltere, İsveç-Norveç, Avusturya-Macaristan, Fransa, Yunanistan, Hollanda ve İtalya’nın konsoloslukları varmış. Kuşadası Limanı’nın önemi günümüzde de sürüyor, büyük yolcu gemilerinin önemli duraklarından biri, bu yüzden limanın çevresi aynı zamanda ilçenin ticaret merkezi. İlçenin çarşısı cıvıl cıvıl, geceleri ise özellikle Barlar Sokağı tıka basa doluyor. İlçenin içinden de, çevresindeki kumsallardan da denize girilebiliyor. Şimdilerde yabancıların gözdesi haline gelen ilçeye birçok yabancı ev alıp yerleşmiş. Buna rağmen eylül ayı geldiğinde bütün tatil merkezleri gibi sessizliğe bürünüyor.

Unutulmuş Bizans Manastırı: Kurşunlu
Kuşadası 1960’larda turizmle tanışmış; önce yabancılar keşfetmiş, sonra yerli turistler. Tatil köyleri, yazlıklar peşi sıra inşa edilmiş, ardından büyük rantların döndüğü bir yer olmuş. Bu yüzden kimi zaman silahlar çekilmiş, kan dökülmüş, mafyası, iti, uğursuzu ilçeyi parsellemeye kalkmış. Öte yandan müteahhit mi, seri katil mi oldukları tartışılacak olanların eline düşen ilçe tam bir çarpık yapılaşma cenneti haline gelmiş. Öyleki 20-30 katlı uydukent inşaatları bile sürüyor ilçede, insan bu çirkinlikleri görünce şaşkına dönüyor. Oysa doğa bütün güzelliklerini sunmuş buraya, durumun vahameti biraz yükseklere çıkıldığında daha iyi anlaşılıyor, siteler kumsaldan yamaçlara kadar uzanmış, kim dur diyecek bu işe gerçekten merak ediyorum.

Kuşadası’ndaki bir başka tarihi yapı ise ilçeye 10 kilometre uzaklıktaki Kadıkalesi. Venedikliler tarafından kilometreler boyu uzanan kumsala hâkim bir tepeciğin üzerine inşa edilen kalenin restorasyonu ve arkeolojik kazılar sürüyor.

Davutlar kasabasının içinden başlayan toprak bir yol ise (12 km) yörenin en önemli ve unutulmuş bir Bizans manastırına kadar gidiyor. Panagia Kurshuniatissa (Kurşunlu) Manastıra Güzelçamlı’dan da (11 km) ulaşılabiliyor. Ancak mutlaka yolu sormak, hatta yöreyi bilen birini bulmak gerek. Tabelalar var ama bunlar da ormanda kaybolmanızı engellemiyor, çünkü onlarca yol ayrımı var ve hepsinde tabela yok, öte yandan ormanın içinde arıcılar dışında kimse yok. Yürüyerek gitmeyi asla denemeyin.

Kurşunlu Manastırı Samsun Dağı’nın üzerinde, yaklaşık 600 metre yüksekliğinde ve bölgeye hâkim bir noktada bulunuyor. Eskiden kilisesinin kubbesi kurşunla kaplı olduğu için Kurşunlu Manastırı olarak adlandırılmış. 11.yüzyıla tarihlenen manastırın etrafı duvarlarla çevrili, büyük avlusunun merkezinde kubbeli bir kilise yer alıyor. Bizans yapısı olduğu hemen anlaşılan kilisenin çatısında kocaman çam ağaçları çıkmış. Kilisenin dışında keşiş odaları, iki katlı bir yapı yatakhane ve yemekhane gibi yapıların kalıntıları görülüyor. Manastır, çam ormanları arasında gözlerden ırak olması nedeniyle definecilerin talanına uğramış. Manastırın bulunduğu yamacın üstünde buz gibi suyun aktığı bir pınar var. Çınar ağaçlarının gölgelediği bu alan tam bir mesire yeri. Manastırın bulunduğu yere Davutlar Belediyesi’nce bir teleferik hattı yapılması düşünülüyormuş, manastır da restore edilecekmiş.

Davutlar’dan sonra Güzelçamlı kasabasına ulaşılıyor. Dilek Yarımadası Milli Parkı’ndan önceki son yerleşim olan Güzelçamlı eskiden Hıristiyan Çanlı olarak adlandırılıyormuş ve 656 kişinin yaşadığı bir Rum köyüymüş. Rumlar 1922’de köyü boşaltıp Sisam adasına kaçmış, iki yıl boş kalan köye 1924’te Kavala’nın Leftere köyünden Türkler yerleştirilmiş. Jandarma Eğitim Merkezi’nin içinde Rumlar’dan kalma sağlam bir kilise var. Güzelçamlı’ya 13 kilometre uzaklıkta ve 950 metre yüksekliğindeki Kaplankayası mevkii ise yamaç paraşütü meraklılarının merkezi olmuş.

İonia'nın Kalbi Panionion
Güzelçamlı Jandarma Karakolu’nun karşısındaki orman yolu 300 metre kadar izlendiğinde antik dönemde İonia’nın ünlü toplanma ve tören alanı Panionion’a ulaşılıyor. Aralarında İzmir’in de (Smyrna) bulunduğu 12 İon kenti (Milet, Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos, Lebedos, Erythrai, Klazomenai, Phokaia ve Samos ile Chios adaları) Panionion (tüm Helenlerin yeri) olarak adlandırılan politik ve dini amaçlı bir birlik kurmuşlardı. Panionion Birliği, Samsun (Mykale) Dağı’nın eteğinde koruyucu tanrıları Poseidon Helikonios’a adanmış kutsal alanda toplanıyor, geleceklerine ilişkin kararlar alıyor, ayinler düzenleniyordu. Bu birlik sayesinde İonialılar dünya tarihinin en büyük uygarlıklarından birini yarattıkları gibi, etki alanlarını da genişletmişler.

Dilek Yarımadası Milli Parkı
Güzelçamlı’yı geçtikten sonra bölgenin en güzel doğal alanına ulaşılır. 10.995 hektarlık Dilek Yarımadası doğal alanı, 1966’da Milli Park ilan edildi. Milli Park’a 07.00-20.00 saatleri arasında girilebiliyor.

Milli Park’ın giriş kapısının solunda, 200 metre içeride Zeus Mağarası yer alıyor. Mağaraya Tanrı Zeus ile, güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in suyunda yıkandığına dair söylence nedeniyle Zeus Mağarası deniyor. Dağdan gelen tatlı suyla ve denizden gelen tuzlu su karışarak 10-15 metre derinliğinde bir havuza dönüştürmüş burayı. Söylenceye göre Zeus, kardeşi Poseidon’u kızdırdığında elindeki üçlü yabasını kaldırarak dalgaları kabartıp, denizi altüst eden Poseidon’un gazabından kaçıp sakinleşmesini beklerken bu mağaraya sığınır, dinlenir ve yıkanırmış. Günümüzde de dalgalı günlerde denize giremeyenler Zeus gibi bu mağarada yüzüyor. Mağaranın sağındaki ve solundaki ağaçlara dileklerinin gerçeklemesini isteyenlerce bez parçaları bağlanmış, Yarımada Dilek adını buradan almış olmalı.

Milli Park sınırlarına girdikten 1 kilometre sonra İçmeler Koyu, 5 kilometre sonra Aydınlık Koyu, 11 kilometre sonra da Aydınlık Koyu karşınıza çıkar, bu koylarda piknik yapabilir, parkın içinde yürüyüşler yapabilirsiniz. Zengin bitki örtüsüne sahip Milli Park Anadolu Parsı gibi nesli tükenme aşamasına gelmiş bir türün yanında, Akdeniz Foku, yaban öküzü, yaban domuzu, vaşak, tilki, sansar, yabani at ve tavşan gibi memelilerle; kartal, şahin, akbaba gibi yırtıcı kuş türlerinin sığınaklarından biridir.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.