Haberler

Bir Masumiyet Müzesi nasıl kurulur?

Tarih: 6 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Banu Uzpeder
20 sene önce bulduğu bir denizkabuğunun peşinden giderek Bozcaada Yerel Tarih Müzesi’ni kuran Hakan Gürüney, Orhan Pamuk’un roman kahramanı Kemal’le pekâla kapışır. Bugüne kadar Bozcaada’ya dair 10 binden fazla malzeme toplamış!

Masumiyet Müzesi romanındaki kahramanımız Kemal’i tanıdıkça, ona karşı bir yakınlık hissediyorsunuz, acımayla karışık bir sevgi hatta... Kemal, Füsun’a o kadar âşık ki, onu hatırlatan her objeyi itinayla saklıyor, biriktiriyor ama aslında Kemal’e her şey Füsun’u hatırlatıyor. Kemal’in aşkından kaim Masumiyet Müzesi, o kadar çok incik boncuk dolu ki, insan o müzenin içinde kendini kaybediyor.

Haberlerden biliyoruz, gerçek Masumiyet Müzesi 2010’da açılacak. Ama hayatınızın son bir-iki senesinde Bozcaada’yla haşır neşir olduysanız, belki siz de biliyorsunuz: Türkiye’nin hali hazırda bir Masumiyet Müzesi var!

Baştan başlayalım mı?
İsminizin Hakan olduğunu düşünün. Çocukluğunuzdan beri hep bir şeyler biriktirmişsiniz, onları düzgün paketlere koyup zaman zaman açıp bakmışsınız, dostlarınıza göstermişsiniz. Zıpkınla dalış yaptığınız günlerde, deniz kabuklarına takılıp kalmaktan balık malık vuramamışsınız. Bir süre sonra sadece deniz kabuğu toplamak için dalışlar yapmaya başlamışsınız. 1988 yılından 1991 yılına kadar 220 değerli deniz kabuğu toplayıp onları temizlemek, ayıklamak ve kumlarını elemekle uğraşmışsınız. Ve o günlerde topladığınız kabuklardan birisinin, sadece beş örneği bulunan ‘Trivia Spongicola Monterasato’ kabuğu olduğunu öğrenmişsiniz. İşte son sayfasına kadar heyecanını yitirmeyecek olan hikâyeniz, o gün başlamış.

‘Hayatımızın en doğru kararı’
Küçük bir bilgisayar firması sahibi olan ve hobi için dalışlar yapan Hakan Gürüney, o denizkabuğunu bulmasaydı, Bozcaada Müzesi’nin olduğu yerde bugün yeller esiyor olacaktı. Çünkü Gürüney’in, o denizkabuğunun başka türlerinin Bozcaada’da olduğunu öğrenmesi, Bozcaada’yla tanışmasına vesile olmuş. 1993 yazında, sadece beş örneği bulunan kabuktan, 100’den fazla örnek toplayıvermiş Hakan Bey.

Bu merak, 1997 yılında, onu ve eşini Bozcaada’da ev sahibi yapmış ilk önce. Ev alma kararlarından şöyle bahsediyor: “Bu evi almanın, yaşamımızın en doğru kararlarından biri olduğunu zamanla anladık. Adada evlenmiş son Rum çift olan kadim dostlarımız Panoyat Ovalı ve sevgili eşi Filo bizlere, beraberce avladığımız sinaritlerden nefis buğulama yapmayı, ahtapotlardan salata, kalamardan dolma yapmayı öğrettiler. Eşim İnci’nin kızımız Ada’ya hamile kaldığını da Bozcaada’da öğrendik. Yaşamının 45. gününde Ada, Ayazma’nın keyfine doyulmaz denizine girdi. 2004 yılında, bir yaşındaki oğlum Ege, kendi bağımızdan ilk Çavuş üzümünü tadına baktı.”

Hakan Gürüney yazları gelinen bu evde, bir süre sonra, Bozcaada tarihi hakkında araştırmalara başlamış:

“Engelleyemediğim biriktirme duygum, bu sefer de Bozcaadalılar tarafından ve Bozcaada için üretilmiş kültür varlıklarını toplamaya yöneldi.”

6 Haziran 1998’de İstiklal Caddesi’ndeki bir sahaf dükkânından Bussiere’nin Tenedos gravürü ile 1915 yılından kalma dört adet kartpostal almış ve bu tarihten sonra Bozcaada’nın B’siyle ilgili gördüğü ne varsa hepsini edinmiş.

Daha sonra sistemli olarak, fosil, arkeolojik eser, sikke, gravür, kartpostal, posta tarihine ilişkin belgeler, fotoğraflar satın almış. Bu sistemli çalışmanın sonucunda Bozcaada’yla ilgili 10 binden fazla malzeme edinmiş. Adaya gittiği zamanlarda da boş durmayıp Bozcaadalılar ile saatler süren röportajlar yapıp bu görüşmelerin hepsini kaydetmiş.

Fransız askerlerden mektup var
Müze fikri, işte bu sıralar aklına düşmüş Hakan Gürüney’in. 2005 yılında, Bozcaada’nın merkezinin dışında, Ayazma’da bir bina satın alarak malzemelerin hepsini buraya doldurmuş. Ancak Ayazma, ziyaretçilere uzak geldiği için Bozcaada’nın içinde ‘kandırabildiği’ insanları arabasıyla müzesine taşıyormuş o günlerde.

2006’da ise “Bu böyle olmayacak” diyerek Bozcaada’nın merkezinde, müzenin şimdi bulunduğu binaya ‘göz koymuş’ ve aynı günlerde Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi’ni kurmuş.

Müzenin bulunduğu bina, 1874 yangınından hemen sonra Bozcaada’da yapılan binaların en görkemlilerinden birisi. 1917 yılında, Bozcaada’da bekâr olarak ölen Dimosten Tulmidi tarafından üç katlı olarak yaptırılmış. Gürüney, yaptığı görüşmeler sonucunda, 7 Haziran 2006 tarihinde, Bozcaada Kaymakamlığı’yla imzaladığı protokolle müze binasını almış.

Müze, klasik ve ‘akademik’ bir müze anlayışına sahip olmadığı için, gerçekten de Orhan Pamuk’un kitapta tasvirini yaptığı Masumiyet Müzesi’ne çok benziyor. Her yerde kişisel eşyalar bulunan binanın iki katı ziyarete açık. İlk katta 1874 Bozcaada Yangını, 1915 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Bozcaada ziyaretiyle ilgili belgeler ve Ara Güler’in Bozcaada fotoğrafları var.

Osmanlı, İtalyan ve Fransız Odaları’nda en ilgi çeken, Çanakkale Savaşı sırasında, 75 bin askerle adayı askeri üs olarak kullanan Fransız ordusu mensuplarının, ailelerine yazdıkları mektuplar... 1915’in başında yazılan mektuplardaki coşkuyla, bir sene sonraki mektuplar arasındaki umutsuzluk dikkat çekici.

Beşinci odada, Hakan Gürüney’in adaya gelme vesilesi olan deniz kabuğu koleksiyonu, 1977 yılına kadar adada ticari faaliyet yapan süngercilerin eşyaları ve ismi Bozcaada ile özdeşleşmiş, yakın zamanda hayatını kaybeden Yakar Kaptan’ın fotoğrafları var.

Banka yerine kasa
‘Anılar’ odası, müzenin en acıklı odalarından birisi. Keza burada, Bozcaadalı ailelerin, birçoğu hayatta olmayan fertlerine ait kravat, takı, parfüm şişesi, fotoğraf, ayakkabı, el işlemesi ve daha birçok kişisel eşya bulunuyor. Adada yaşayan Rum ve Türk ailelerin, beraberce cenazelerde, meyhanelerde ve düğünlerde çekilen fotoğrafları, ‘anlayana’ gözyaşartıcı geliyor hakikaten. Burada, adada bir zamanlar terzilik yapan Nico Bey’in bir mektubu var. Kendisine elbise diktiren ve dostluk yaptıkları ada eşrafından Hayati Talay’ın ölümünü öğrenerek mevlit okutulması için yurtdışından 50 avro göndermiş Nico Bey.

Bu odada bulunan para kasasının üstündeki açıklama, bir zamanlar adada nasıl ütopik bir hayat yaşandığının göstergesi gibi: “Bozcadada’da banka ve benzeri kurumlar yok iken, Bozcaada eşrafından Hasan Yakar tarafından 1928 yılında satın alınarak ticarethanesine konmuş, adanın her türlü kıymetli eşya ve parası bu kasada muhafaza edilmiş ve bu amaç doğrultusunda 1982 yılına kadar ada halkına hizmet etmiştir.” Kasa ‘Aslında birbirimize güvenmememiz için bir neden yok’ der gibi duruyor işte o odanın bir köşesinde.

Merdiven bölümü ise Bozcaada’dan çeşitli sebeplerle göçenlerin eşyalarına ayrılmış. Hakan Gürüney, buraya dünyanın her yerinden, bir zamanlar Bozcaada’yla ilişkisi olan 100’e yakın kişinin obje gönderdiğini söylüyor.

Müzede, adada bugün sadece beş hanesi kalmış Rum nüfusuna da bir oda ayrılmış; burada da daha çok dini eşyalar sergileniyor. Zemin katta ise adada gündelik yaşamı anlatan objeler bulunuyor. Adada bir zamanlar yaygın olan mesleklere ait objeler sergileniyor burada. Şarap üreticisi, terzi, varilci, ayakkabıcı, tavernacı ve marangozlara ait eşyalar bunlar...

Müze için “Çok gayrimüslim kokuyor” diyenler oluyor Hakan Bey’e. O öyle düşünmüyor: “M.Ö. 550 yılına kadar uzanıyor buradaki yaşam. Türkler Bozcaada’ya 1450’lerde gelmiş. Adadaki durum neyse, ben onu yansıttım” diyor.

Bir diploma ne ki Nico Bey!
Hakan Gürüney, tanıdığınız kimselere benzemiyor pek. “Benim halimi bir tek koleksiyoncular anlar, karşınızdaki adam istediği fiyatı çeker, onu almak zorundasınız, yoksa geceleri gözünüze uyku girmez,” diyor. Bu uğurda eşine ettiği ‘eziyeti’ de öğreniyoruz: “Eşim 100 milyona bir ayakkabı aldığında ona kızdığım bile olmuştur, koleksiyonumuzun parasını harcıyor diye, ama ben bir kartpostala gözümü kırpmadan 300 avro verebilirim, sorun değil.”

Zaten Hakan Bey’in sahibi olduğu bilgisayar firması, neredeyse sadece müzeye çalışıyor. Şu anda yayında olan ‘Bozcaada Harita ve Gravürleri’ isimli kitabından sonra kartpostal arkası yazılarını da yayına hazır hale getiren Gürüney, müze uğruna kaç lira harcadığını bilmiyor, ama şunu gönül rahatlığıyla söylüyor: “Kazandığım bütün parayı oraya gömdüm, şu anda hiç param yok!” Bunu söylerken sesinde çıngıraklar çalıyor, ileride kazanılacak paralar da durduğu yerde durmayacak, anlaşılıyor o sesten.

Dostu Hayati Talay’ın mevliti için 50 avro gönderen Nico Bey, geçenlerde adayı ziyaret etmiş. Müzeyi gezdikten sonra şöyle demiş Hakan Gürüney’e: “Hayattaki en büyük diploman bu oğlum.” Bir diploma ne ki Nico Bey, diplomaların beş tanesi toplanıp gelse Hakan Gürüney’i alt edemez.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.