Haberler

Karadeniz’in doğası ve belası

Tarih: 7 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Murat Selçuk
Türkiye’nin sadece güneş potansiyeli yıllık enerji tüketimini karşılayabilecek düzeyde. Rüzgar ve jeotermal enerji de cabası... Ama birileri Karadeniz derelerine ‘ithal’ kömürle çalışacak 426 hidroelektrik santrali ve nükleer santraller yapma peşinde...

Canlı ve cansız çevrenin tamamı olarak adlandırılan ekosistem, hassas dengeler içerisinde sürüyor. Karadeniz’i görenler bilirler:?Bir ressamın tuvalindeki bembeyaz pamuk bulutların altında yatan yemyeşil bir pastoral tablo gibidir. Buralarda ülkenin en yaşlı ormanlarını seyredip karlı zirvelerinin önünde kendinizi bir film kahramanı gibi hissedersiniz.

Bu atmosferde Karadeniz platolarında dönen filmlere beraber bir gözatalım. İlk olarak hükümet 2007 yılında derelerin satışını imzalayarak, 426 HES (Hidro Elektrik Santrali) projesine onay verdi. Ancak çevrenin korunması yönetmeliğini unuttuğunu fark ettiğinde HES’lerden 42’sinin inşaatı başlamıştı bile. UNESCO tarafından Türkiye’nin ilk biyosfer rezervi olarak koruma altına alınan Macahel’e bile santral yapılmak isteniyordu. Bölgede planlanan 106 HES ile birlikte Artvin Cerattepe altın madeni de işin cabasıydı. Ekolojistler bu girişimleri dünyada sadece 100 tane kalan doğal ormana tecavüz olarak nitelendiriyor.

Çoruh nehri üzerine ise toplamda 27 tane baraj yapılması planlandı ve 280 metrelik gövde yüksekliği ile sanki doğaya meydan okur gibi yükselecekler. Oysa dünyanın bu en hızlı akan akarsuyunun taşıdığı alüvyon ve çöpler, 50 yıllık ortalama baraj ömrünü 30 yıla çekiyor. Görünen dehşet manzara o kadar büyük ki... Bu işler yapılırken tüketilen para ve enerjinin üretimden daha fazla olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Mesela törenle açılan Borçka barajında yaz aylarında suyun debisi az olduğundan ancak iki gün çalışabiliyor. Diğer günler çalışması için çevredeki derelerden su getirilerek faaliyetin sürdürülmesi planlanıyor. Mühendisliğin daniskası... Ayrıca eski yolun baraj altında kalacağı unutulduğu için de, yeni yol maliyetleri milyar dolarcık daha artırmış. Bu barajların toplam enerji içindeki payları ise yüzde 5. Ekolojik yıkım ise işin en vahim boyutu. Bilinçli olarak coğrafya belleğinin yok edilişine şahit oluyorsunuz.

Fırtına vadisinin içlerine girelim. Vahşi yaşamın sürdüğü bu ekosistem az kalsın elden gidiyordu. Baraj mahkeme kararıyla durduruldu ama halen şirketin şantiyesi dere yatağı üzerinde ve doğayı katletmek için fırsat kolluyor. Bulutların ülkesinde Pokut ve Sal yaylalarındayız. Yüzlerce yıldır burada yaşayan az sayıdaki insana devlet ihtar göndermiş. 300 yıllık evler kaçakmış!.. Aslında, “Holdinglerimiz buraya kayak merkezi yapabilir, bu yüzden sizden çıkmanızı rica ediyoruz” da diyebilirlerdi. Bunun gibi 80 yayla ile devletin mahkemelik olduğu söyleniyor. Ayrıca yaylaların yollarla birbirine bağlanması projesinde, açılan davaya ve yürütmeyi durdurma kararına rağmen dozerler çalışıyor ve binlerce yıllık patikalar doğal orman dokusu ile beraber çirkince yok ediliyor. Ayder Yaylası da doğanın katledildiği bir başka yer. Bölge hem sit alanı hem de turizme teşvik veriliyor.

Kıyı şeridinde ise, ‘dünyanın en zeki mühendislerinin’ yaptığı, maliyeti öngörülen rakamın on katına çıkan ve avukat Cihan Eren’in katledilişine şahit olduğumuz otoyola ulaşıyoruz. Denizle bağı hiç kopmamış bir halkın arasına giren asfalt ve beton bariyer, eski doğal plajları da yok etti. Bazı belediyelerin Son Kumsal belgeselini engellemesi o yolun siyasi rant için yapıldığı bilgisini hiçbir zaman değiştirmeyecek. Yakın zamanda o yolda ilginç bir tabela vardı, “denizden taş gelebilir” diye. İnsanların olmasa da dalgaların şiddeti, bakalım bu yolu ne zaman yok edecek?

Karadeniz’in mahfının resmidir
Çayeli’ne 20, İkizdere’ye 16 olmak üzere Rize’de toplam 64 tane HES planlanıyor. Derelerini şirketlere kaptıran halk ayaklanmış durumda. Siyasiler, 460 çeşit çiçekten aldığı özlerle Anzer’in balını yaratan ve siste dahi uçabilen o arının gözünden bakabilseler sanırım her şey hallolacak! Samsun’dan Adapazarı’na kadar olan bölgeye ise 12 adet termik santral yapılması planlanıyor. Kömürün kalitesi uygun olmadığı için hükümetimiz bu santralleri Rusya’dan alınacak kömürle çalıştırmayı planlıyor. Asıl komik olan ithal girdi ile üretilecek enerji de dışarıya ihraç edilecekmiş. Halen belleğinden ve vücudundan kanseri atamayan bir coğrafyaya dalga geçer gibi yeni belalar veriliyor.

Çernobil patladıktan sonra Karadeniz’de kanser vakaları hızla arttı. Sağlık Bakanlığı Karadeniz’de kanser konulu araştırmasında, bölgedeki kanser vakalarının nedeninin “sigara ve alkol” olduğunu söylüyor. Her şey gizlendiği gibi bu da görünsün istenmiyor. Bugün Sinop’a yapılmak istenen nükleer santralin radyasyondan en çok etkilenen Karadeniz’de olması da başka bir ironi. Tüm bunlara fındık ve çayı da katarsak Karadeniz’i mahvetmek için uğraşan bir ekonomi ve enerji politikamızın olması ne garip değil mi?

Meslek odalarının ve enerji analistlerinin verilerine göre, Türkiye’nin sadece güneş potansiyeli bile yıllık enerji tüketimimizi karşılayabilecek düzeyde. OECD kaynakları, Türkiye’de yılda tüketilen elektriğin en az iki mislinin rüzgârdan karşılanabileceğini gösteriyor. Ayrıca Türkiye jeotermal zenginliği ile dünyada yedinci sırada. Avrupa’da enerjiyi en kötü kullanan ülkeyiz. İnsanlar daha az enerji harcayarak daha çok iş yapmayı öğrenirken nedense Türkiye tam tersini yapıyor. Ülkemizde 1000 dolarlık bir girdi yaratmak için 0,38 TOE (Ton Eşdeğeri Petrol) harcanmaktayken, bu oran OECD ülkelerinde bizim yarımız kadar (0,19 TOE).

Karadeniz’in doğası milyarlarca yılda oluşabildi. Karadeniz’in insanı ise, özgün yaşam biçimleriyle bu coğrafyaya ait ve hep orada olacak. “Sohbetlerimiz azalacak” diyerek yaylasına elektrik ve televizyon istemeyen bir halkın duyarlılığını, tarım üretimine dayalı yerel bir ekonomi içinde yaşayan ve kendisinin kullanmadığı enerjiyi ona yıkmak isteyen bir politikayla karşılaştırabiliriz.

Oralarda barajlar için konuştuğumuz yaşlı bir hala “Ha puraya bisey tikenin ayidan da mi korkusi yok?” diyor. Temizi varken kirlisi için ısrar etmenin bir anlamı var mı? Doğanın ticari işgali, benim gibi daniska olamayan bir çevreciye Gandi’nin şu sözlerini hatırlatıyor; “Açgözlülük hariç, insanların tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek her şey dünyada var”.

* Gezgin, yazar, Yeşiller Partisi PM Üyesi
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.