Haberler

Deprem!..

Tarih: 7 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Erdal Doğan
Felakete doğru yol alan İstanbul için alınmayan önlemleri vicdanında duyumsayan kaç yerel ve merkezi yönetici vardır acaba? Varsa da parmaklarını dahi oynatmamanın nedeni kendilerinden herhangi bir hesap sorulmayacağının rahatlığı mıdır?

İnsanların korkuları üzerinden senaryolar yazıp komplo teorileri üretmeyi her zaman için sevimsiz bulmuşumdur. Beklenen Marmara/İstanbul depreminin mevcut halle yaratacağı manzaraları ve sonuçları şimdiden tasavvur etmek sanırım hem senaryodan hem de bir panik atağın hezeyanlarının ötesinde anlamlar taşır. Ne kadar farkındayız veya umursuyoruz bilemiyorum ama, deprem ile ilgili tartışmaların şu an için kilitlendiği konu başlıkları; depremin hangi vakte kadar ve kaç şiddetinde olacağı ile ne kadar insanın öleceği çevresinde dönmektedir.

Düşünce ve ifade özgürlüğü, sanat ve bilim alanındaki gelişmeler, adil yargılanma, halkın toplumsal barış ve ekonomik refah gibi taleplerin ülkemiz idarecilerinin gündemlerinin ne ilk ne de sonraki sıralarını işgal ettiğini görmekte ve yaşamaktayız.

Siyasi iktidarların siyasi ve bürokratik her türlü dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki gelen taleplere karşı gösterdikleri yoğun direnç ise, keyfilikleri, yolsuzlukları, vurgunları her geçen gün daha da profesyonelleştirmekte ve örgütlemektedir. Halkın bu duruma karşı giderek azalan refleksi ve kanıksaması kanserli bu dokunun her katmana sirayet etmesini hızlandırmaktadır.

İnsanlığa karşı bir suç
Mevcut siyasi ve toplumsal atmosferde, milyonlarca kişi ve canlının ölümüne, sakat kalmasına, evsiz ve işsiz kalmasına neden olacak bir yıkımın arifesinde söz ve kelimelerin anlamlarını yitirmesi kaçınılmazdır. Fakat deprem arifesinde alınması gereken zorunlu önlemleri almayan, kayıtsız ve umursamazlıkla mevki işgal edenler aynı zamanda insanlığa karşı işlenmekte olan suçun icrai hareketlerini gerçekleştirdiklerinin farkındadırlar mı bilemiyoruz? Özellikle son on yıl içinde görev almış hükümetlerin ve yerel yöneticilerin kayıtsızlıkları doğrudan bu yargılamanın gündem ve konusunu teşkil etmektedir?

Felakete doğru yol alan İstanbul için alınmayan önlemleri vicdanında duyumsayan kaç yerel ve merkezi yönetici vardır acaba ? Varsa da parmaklarını dahi oynatmamanın nedeni kendilerinden herhangi bir hesap sorulmayacağının rahatlığımıdır?

Çok değil daha 9 yıl önceki Gölcük ve Düzce depremlerinin sonuçları halen ortadadır. Gelmekte olan depremin yaratacağı yıkımın boyutları daha büyük beklenirken, sayın hükümet ve muhalefet üyelerinin günlük politikalarla gün geçirme lükslerine ve parti liderleri gölgesindeki varlıklarına ne zaman son verip, üzerlerine düşen çalışmalara başlayacaklardır? Ya belediyeler ve TOKİ ‘kentsel dönüşüm’ (halk arasında rantsal dönüşüm olarak da adlandırılmakta) projeleri ile daha ne zaman kamuoyunun gözünü boyamaktan vazgeçip, İstanbul için acil deprem öngörülü imarlara girişeceklerdir ? Tapuları verilip daha sonra ellerinden alınmaya kalkılan o tek katlı kaçak gecen kondu evleri, yerine yapılan o vasat toplu konutlardan daha güvenli değil mi?

Azıcık ‘refah’ düzeyine öyle veya böyle kavuşup hemen ‘elitleşen’ halk zümresi de farkında mıdır bilinmez ama bu kez deprem yalnız alt gelir sınıfındaki işçi veya işsizleri değil aynı gemide yol alan ve kaybedecek mülk sahiplerini de hedefe almış gözükmektedir? Öyle ki; kişi hak ve özgürlüklerini bir tarafa bırakıp mülkiyeti kutsayan mülk temelli adaletin, depremde olabilecek ve akla hayale gelmeyecek gasp ve yağmalar karşısında by pas olma hali kendilerine ‘güvence’ olmaktan çıkabilir ?

Dünyanın kendi evrimi için basit bir doğa evresi olarak yaşadığı depreme hazırlıklı olmak o kadar mı zordur? Kendi faşizan idaresinin yollarının döşemek için vahşi cinayetler işleyen Gladyo nasıl ki bir insanlık dışı yapılanma olarak kabul edilmekteyse, toplumu ve ülkeyi depreme doğru hazırlıksız yakalatan ve kıyımların yaşanmasına sebebiyet veren yetki sahibi idarecilere ne demeli peki?

Hadi diyelim ki öleceklerin kimseden hesap soramayacağından onlar umursanmıyor, ya geride kalanlar? Deniz kumu ve ince inşaat demirleri ile harmanlanan inşaat yıkıntıları arasından sağ kurtulanlar, burun ve ciğerlerine yapışacak o keskin kesif ceset kokuları arasından “Orda kimse var mı?” haykırışları ile yaralı bir hayatın yarı umutlu peşine düşenlerin, ömür boyu yaşayacakları travmaları hangi hükümet ve muhalefetin gündemine girmektedir? Girmez, çünkü din ve milliyetçilik üzerinden politika yapmak varken kısa zamanda oya tahvil edilmeyecek bu ciddiyetteki memleket meseleleri Tanrı’ya havale edilir.

Deprem, fırsatçılık ve cezaevleri
Eğer bu ülkede yaşıyorsanız bırakın yukarıda alınması gereken önlemleri, depremden hemen sonra halkın aleyhine olabilecek daha beterlerinin yaşanmamasını da umut ederseniz !

Hatırlarsanız; 17 Ağustos depreminden hemen sonra 1999 yılının en unutulmaz bir başka olayı da, halk yıkımın getirdiği acılarla boğuşurken dönemin hükümetinin daha önce kamuoyunun yoğun biçimde karşı çıktığı mezarda emeklilik olarak da adlandırılan sosyal güvenlik yasasını jet hızıyla meclisten geçirmesidir. Deprem haftasında yasanın mecliste çıkartılmasında yoğun mesai harcayan dönemin çalışma ve sosyal güvenlik bakanı Yaşar Okuyan aynı zamanda seçim bölgesi Yalova’da kriz masasında boy göstermeyi de ihmal etmemişti. Hükümet ve meclis o kadar duyarlıydı ki ölmeyip kalan sağların emekli olma gibi romantik düşlere kapılmamaları için deprem gibi daha uygun başka bir zaman seçememişti. Bunla yetinmeyip geçici olarak getirdiği deprem (özel iletişim vergileri gibi)vergileri halen tahsil edilmekte ve toplanan bu vergilerin nerelere harcandığı da bilinmemektedir.

Marmara/İstanbul depreminde görünen odur ki en hazırlıklı yapılar 9, 10 şiddetindeki depremlere dahi dayanaklı olarak inşa edilen F tipleri ve diğer yeni cezaevleridir. Bu nedenle depremin sonuçlarını televizyondan izleyecek olan tutuklu ve hükümlüler büyük bir güven içinde geleceğe bakabilirler !

Ülkemizde kişilerin yaşam hakkı tutuklu ve mahkumların firar edeceği kaygısına üstün geldiğinde, en sağlam yapılar her yönüyle hayranlık ve saygınlık uyandıran okullar, sağlık kuruluşları, adliyeler ve yaşam konutları olduğunda, depremler de hayatlarımızda sıradan birer doğa olayına dönüşecektir.

O zaman çok rahatlıkla denilebilir ki yukarıdaki satırların sahibi ya korku senaryosu yazmayı çok seven ya da 17 Ağustos depreminde kurtarma çalışmalarında yaşadığı travmayı atlatamayan bir meczubun sayıklamalarıdır.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.