Haberler

ArkiPARC 2008’de İlk Gün Heyecanı

Tarih: 16 Ekim 2008 Yazan: Burcu Karabaş, Burcu Öztaşkın, Deniz Boran, Gökçe Aras, Gül Keskin, Özlem Yılmaz, Pınar Seyrek

Fotoğraf: Belgin Çöleri

Türkiye’nin gayrimenkul, mimarlık ve inşaat sektörlerini bir araya getiren tek etkinliği ArkiPARC 2008, ilk gününü geride bıraktı. Arkitera Mimarlık Merkezi’nin VitrA, Siemens Ev Aletleri ve Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı ana sponsorluğunda, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde gerçekleştirdiği etkinlikte, Nezih Eldem, Sedad Hakkı Eldem ve Şevki Balmumcu Salonları’nda tüm gün farklı konu başlıklarıyla paneller düzenlendi. Açılış Konuşmaları’ndan ve Ana Konuşmacı Murat Güvenç’in konuşmasından sonra başlayan panellerde, yerli ve yabancı pek çok önemli kurumun temsilcileri, gayrimenkul profesyonelleri, planlama uzmanları ve mimarlar konuşmacı olarak yer aldı.


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Çevre Dostu Binalar
Nezih Eldem Salonu’nda gerçekleştirilen ilk panel “Çevre Dostu Binalar”, William J. Clinton Vakfı Direktörü moderatör Duygu Erten’in yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Türkiye için henüz yeni sayılabilecek bir kavram olmasına rağmen sürekli tartışılan “yeşil” ve “sürdürülebilir” gibi tanımlamaların alanlarında uzman konuşmacıların deneyimleriyle daha anlaşılır hale gelmesini umduğunu belirten Erten, panelin bu kavramlara farklı anlamlar yüklenmesi nedeniyle oluşan kavram kargaşasını sonlandırmasını dilediğini belirtti ve sözü ilk konuşmacı olan Soyak Holding İletişim Koordinatörü Fatma Çelenk’e bıraktı.

Konuşmasında şirketlerin marka değeri oluşturma sürecinde “yeşil” bakış açısının önemine değinen Çelenk, kavramın sadece bina ölçeğinde değil, yaşam biçimine temel oluşturacak bir sürdürülebilirlik anlayışı olarak algılanması gerektiğini söyledi. Bu anlayışı hayatın her alanına yerleştirebilmek için şirketlerin kurumsal anlayışlarına “çevre dostu” ve “sürdürülebilirlik” kavramlarının katılması gerektiğini söyleyen Çelenk, çevre dostu binalar söz konusu olduğunda üç aşamayı dikkate aldıklarını ekledi.

Fatma Çelenk’ten sonra söz alan Çaba Tasarım’dan mimar Çelik Erengezgin, konuşmasına çevre dostu uygulamaların sadece kalite amacına yönelik faaliyetler değil, insanlığın var olma savaşı olduğuna dikkati çekerek başladı. Türkiye’nin her yıl enerjiye harcadığı 52 milyar Dolar’ın 2020 yılında 150-200 milyar Dolar’a yükselmesini öngören Erengezgin, Türkiye’nin bu masrafı karşılamasının imkansız olduğunun altını çizdi. Bu olumsuz durumun, devam etmesi halinde, ülke için önemli bir tehlike anlamına geldiğini, fakat çeşitli siyasi olaylarla bu tehlikenin kamudan gizlenmeye çalışıldığını anlattı ve ekledi: “Kendi enerjisini üretmek, Türkiye’nin hayati ihtiyacıdır. Yaptığım konuşmadan sadece bu cümlenin akıllarda kalmasını rica ediyorum.” “Manzaraya göre mimarlık” anlayışının ise yapılan en önemli yanlışlardan biri olduğunu belirten Erengezgin, binalar konumlandırılırken kuzey – güney doğrultularının değil de manzara ve yolların temel alındığını söyledi ve sözlerini şu şekilde bitirdi: “Bu sorunların tek çözümü, insanların ve devletin bilinçlenmesidir.”


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Sözü alan Braunschweig Teknik Üniversitesi’nden Prof. Norbert Fisch, konuşmasına mimar değil, bir mühendis olduğunu belirterek başladı. Mimar ve mühendislerin uyum içinde çalışarak gelecğin binalarını oluşturacağına inandığını söyleyen Fisch, bu bağlamda Avrupa genelinden ve Almanya’dan örnekler vereceğini ekledi.

“Ticari binalarla, yani ofisler ve üretim binalarıyla daha çok ilgileniyorum. Konut ve rezidanslar ilgimi çekmiyor, çünkü bunlar bir mühendisi üzerinde fazla düşünmeye zorlamayan alanlar,” diyen Fisch, birçok ünlü mimara ait yeşil bina tasarımlarını ise “çılgın” olarak nitelendirdi ve eleştirisini şöyle sürdürdü: “Bu binaların neden ‘yeşil’ olarak nitelendirildiğini anlamıyorum. Gerçeklerden yola çıkmamız gerekiyor. Gerçek hayatta bu binaların işlevlerini yerine getiremediğinden eminim.”

Bina Bilgisi ve Güneş Enerjisi Enstitüsü Direktörü Fisch, konuşmasının bundan sonraki bölümünde danışmanlığını yaptığı birçok ofis binası projesinde, analiz sürecindeki aşamaları dinleyicilerle paylaştı. “Sürekli dile getirilen ‘akıllı bina’ kavramına ise inanmıyorum,” diyen Fisch, bir binanın çevre dostu olarak nitelendirilebilmesi için konsept enerji tasarımının hazırlanması, performans denetiminin yapılması ve son durumunun bütünsel bir bakış açısıyla kontrol edilmesi gerektiğini vurguladı.


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Sözü alan Feniş Teknik Ürünler Genel Direktörü Nuri Celal Toroğlu, sunumuna günlük hayatta farkedilmeden boşa harcanan enerji miktarını konu alan kısa bir film göstererek başladı. “Sürdürülebilir Medeniyet” başlıklı sunumuna bu tamlamanın anlamını izleyicilerle paylaşarak başlayan Toroğlu, kenti binalarla doldurmak ve buna bağlı olarak yaşam kalitesini düşürmenin medeniyetle ilgisi bulunmayan eylemler olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin kullandığı enerjinin %73’ünün ithal olduğunu belirten Toroğlu, sürdürülebilir kentleşmenin çevre dostu binalarla ulaşılabilecek bir hedef olduğunu belirtti. Bu bağlamda, güneş mimarisi, yalıtım, ısıtma ve çatı sistemleri başlıkları altında gereklilikleri açıkladı.

Siemens Gayrimenkul Enerji ve Konstrüksiyon Direktörü Cemil Yaman ise, Türkiye’nin ilk LEED setrifikalı binasını inşa eden Siemens’in çalışmalarından bahsetti. Çevreye saygılı, sağlıklı ve tasarruf kriterleri gözetilerek inşa edilen binalara verilen LEED sertifikasının özelliklerini açıklayan Yaman’ın sunumunun ardından söz alan AEB Design’dan mimar Peter Backer, sürdürülebilirlik ve çevreye duyarlılık konularında örnek teşkil edebilecek projelerinden bazılarını dinleyicilerle paylaştı.

Kentsel Kalite için Mimarlık Kültürü
Aynı saatlerde Sedad Hakkı Eldem Salonu’nda ise “Kentsel Kalite için Mimarlık Kültürü” başlıklı panel düzenlendi. Arkitera’nın kurucu ortaklarında Ömer Kanıpak'ın moderatörlüğünü üstlendiği bu oturumda mimarlık kültürü için çalışmalarda bulunan, 3 isim bir araya geldi.

Panele, Londra tabanlı formasyon Urban Age’in Projeler Koordinatörü Pamela Puchalski’nin sunumu ile başlandı. 2002 yılında kurulan Urban Age’in bu süre zarfında gerçekleştirdiği konferanslar ve toparlanan verilerden bahsederek söze başlayan Puchalski, günümüzde dünya nüfusunun % 50’inin artık şehirlerde yaşadığını ve bu şehirlerin bu yoğunluk dolayısıyla şimdiye kadar olandan daha farklı bir şekilde ele alınması gerektiğine inandıklarını, bunun için çalışmalarını sürdürdüklerini dile getirdi. Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimleri Okulu’nun girişimi olarak ortaya çıkan Urban Age’in aslında dünyanın farklı şehirlerinde, bu şehirlerin sorunlarını ele alan konferanslar düzenlediğini anlatan Puchalski sunumuna geçtiğimiz Nisan ayında piyasaya çıkan “The Endless City” isimli kitaptan bilgilerle devam etti.

Bundan sonra söz alan yine Londra’dan CABE’in başkanı Matthew Bell, kurumundan bahsetti ve çalışmalarını anlattı. CABE’e göre yapısal çevrenin iyileştirilmesi için şart olan hükümet desteğinin sağlanması için mimarlık ve şehircilik disiplinlerinin yasalarla olan ilişkilerinde iyileştirmeler yapılabileceğinden anlattı. Devlet destekli, fakat bağımsız bir kurum olan CABE’in en önemli hizmetlerinden biri olan Tasarım Eleştirisi (Design Review) çalışmalarından örnekler vererek sunumuna devam etti. Amacı tasarımları objektif olarak değerlendirmek ve tavsiyede bulunmak olan Tasarım Eleştirisi yaklaşımının geçtiğimiz 9 yılda meyvelerini vermeye başladığını dile getirdi.

Son olarak söz alan NSMH’den mimar Nevzat Sayın, diğer iki konuğun sunumlarından yola çıkarak mimarlık kültürü konusunun Türkiye’de ne anlam ifade ettiğinden ve önündeki engellerde bahsetti. Türkiye’ye has bir problem olduğuna inandığı kacak yapı sorununun yetkililer tarafından oluşturulduğunu, bunun kendi başına incelenmesi gereken bir başlık olduğuna inandığını söyledi. Türkiye’de özellikle 1950’lerden itibaren kaydı olmayan mimarlık aktivitelerinin olduğunu, bundan sonraki her 10 yılda, bugün bizim için farklı sonuçları olan farklı uygulamalara yer verildiğini, bunların araştırılması ve anlaşılması için Ataköy örneğinin incelenmesinin Türkiye’deki mimarlık kültürüne büyük katkıda bulunacağını ifade etti.

Mimarlardan Gelecek Öngörüleri I
“Çevre Dostu Binalar” Paneli’nden sonra Nezih Eldem Salonu’nda dünyaca ünlü iki mimarın konuşmacı olarak yer aldığı Mimarlardan Gelecek Öngörüleri I isimli konferans düzenlendi.

ArkiPARC 2008’de, Amerika’dan Danimarka’ya dek uzanan farklı coğrafyalardan 8 ünlü mimarın kentlerin ve mimarlığın geleceğine dair öngörülerini paylaşacakları Mimarlardan Gelecek Öngörüleri konferans serisinin ilkinde SOM Architects’den Mustafa Kemal Abadan ve LAB Architecture’dan Peter Davidson deneyimlerini ve analizlerini izleyicilerle paylaştılar.

Öncelikle sözü alan Mustafa Kemal Abadan, kentlerin yoğunluğu hakkındaki analizlerini grafik anlatımlarla destekleyerek, bu yoğunluk bağlamında öncelikle altyapılar hakkında düşünülmesi gerektiğini belirtti. SOM Architects’in beş farklı karmaşık kullanımlı binasının tasarım kriterlerini kentsel, strüktürel, fonksiyonel ve tarihi bağlamda ele alış şekillerinden bahsetti. SOM Architects olarak yüksek kuleler için yaptıkları optimizasyon çalışmalarını örneklerle anlattı. Binalarda sürdürülebilirliği ele alış biçimlerinin yanı sıra bu optimizasyon çalışmalarını kentsel çözümlere nasıl uygulamalıyız sorusunun cevabını aradıkları Seul’deki dönüşüm projesiyle ilgili verileri ve önerileri izleyenlerle paylaştı. Bu projede düşünülen ulaşım sistemiyle toplam enerji tüketimini %50 oranında azaltmayı öngördüklerini söyledi.

Abadan, kentlerde artan yoğunluğun İstanbul’a nasıl yardımcı olabileceği konusundaki düşüncelerini ise şöyle özetledi; “Marmaray, İstanbul için çok büyük bir fırsat. Marmary tamamlandığında Dünya’da 3. en yoğun toplu ulaşım kullanımı İstanbul’da yapılıyor olacak. Fakat Marmaray’ı destekleyecek tasarımlar henüz yok. Bunun yanın sıra İstanbul’un korunması gereken bir kültürel mirası var. Yoğunlaştırma çalışmalarını ve ulaşım sistemlerini bütün bu kültürel mirası ve çevreyi dikkate alarak yapmak lazım.”


Peter Davidson
Fotoğraf: Kaan Verdioğlu

Abadan’ın konuşmasının ardından sözü alan Peter Davidson konuşmasına konuklara “Tasarımlarında bilgisayar programlarını kullanan var mı?” sorusunu yönelterek başladı. İlk projeleri olan Melbourne’deki Federasyon Meydanı Projesi’nde kullandıkları bilgisayar programıyla oluşturdukları yeni tasarım paradigmalarından ve aynı şekilde oluşturdukları farklı desenlerden bahsetti. Bu projenin açılışında 90 yaşındaki bir kadının bu binaya bakarak geleceği hayal edebildiğini söylemesinin kendisini çok mutlu ettiğini belirtti. Davidson, “Bağlantılar”, “Yapışmalar”, “Flamentler” ve “Düzenli – Karmaşık” başlıkları altında tasarımlarından örnekler gösterdi.

Dünyadaki iklim ve kentleşme sorununu ele alan Davidson, Çin ve Hindistan’daki inşai gelişmelerin altyapısız yapıldığını ve bu yapım sürecinin ekolojik bağlamdaki etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceğini söyledi. Bu altyapısızlığa bir cevap niteliği taşıyan Çin’deki kentsel tasarım projelerinden bahseden Davidson, bu bağlamda şehirleşmenin evrimiyle, çeşitliliğin de artırılabileceğini örneklerle gösterdi.

Kentsel Kalite ve AVM Yatırımları
Eş zamanlı olarak Sedad Hakkı Eldem Salonun’da ise Kentsel Kalite ve AVM Yatırımları başlıklı panel düzenleniyordu.

KREA Gayrimenkul Geliştirme İcra Kurulu Başkanı Hakan Kodal’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Öncüoğlu Mimarlık Şehircilik’ten Enis Öncüouğlu alışveriş merkezlerinin gelişimi ve değişiminden bahsederken, AVM’leri GSM operatörlerine benzetti. Birinci jenerasyon AVM’lerde yalnizca tek tip hizmet verildiğine değinen Öncüoğlu, ikinci jenerasyon AVM’lerde eğlence, sinema gibi ek servislerin de bulunduğunu, yaşam merkezi denilen üçüncü jenerasyon AVM’lerin ise tüm sosyal gereksinimlere hitap ettiğini sözlerine ekledi.

Torunlar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, AVM’lerin özellikle Anadolu’da gelişen şehirlerin modern yüzü olduğunu söylerken, bu merkezlerin eğitim ve sosyalleşmeye de katkılarının büyük olduğunu belirtti. Torun, AVM gelişimlerinin kayıt dışı ekonomiyi de ortadan kaldırdığına dikkati çekti.

Abdullah Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı ise, perakendeciliğe nasıl geçtiklerini anlatırken, AVM’lerde en önemli konulardan birinin mağaza karması olduğuna değindi. Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının, hayal satarak oluştuğunu belirtirken, Türkiye için faydalı olduğunu ekledi. Kiğılı, kent merkezine yapılan outlet merkezlerinin ciddi bir tehlike yaratacağından dıyduğu endişeyi dile getirdi ve yeterli analiz yapılmadan yer seçimi yapılmış AVM gelişimlerini eleştirdi.

Kiğılı’nın ardından söz alan Cenor Group Başkanı Anthony Khoi, Türkiye’de sektörün yavaş yavaş doygunluğa ulaştığını bu nedenle de rekabetin arttığını söyledi. Khoi, 1.000 yıl önce en önemli mimari yapıların katedrallerken şu anda AVM’ler olduğuna dikkat çekti. Oyun kuralına göre dahi oynansa hükümetin ortam yaratmasının gerekli olduğunu vurgulayan Khoi, Haramidere ve Balıkesir Carrefour projelerindeki sıkıntılara nasıl çözümler bulduklarını anlattı.

Yapı Sektöründe Geliştirici - Tasarımcı İlişkisi


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Öğleden sonra oturumlarına Şevki Balmumcu Salonu’nda bir workshopla başlandı. "Yapı Sektöründe Geliştirici - Tasarımcı İlişkisi" başlığını taşıyan etkinlik, inşaat sektörünün aktörleri; yatırımcı, geliştirici ve tasarımcıyı bir araya getirdi. Moderatörlüğünü, Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. Candan Çınar Çıtak ve Yrd.Doç.Dr. Almula Köksal'ın üstlendiği yuvarlak masa toplantısı, bu aktörlerin birbirleri ile olan ilişkilerinin yeniden tanımlandığı günümüzde yeni diyalog zeminleri için adım atmayı hedefliyordu. 90'lı yıllar öncesinde mimar, müteahhit ve mal sahibi üçgenindeki inşaat sürecine, 1990'lı yılların başından itibaren yeni katılımcıların da dahil olduğuna dikkat çeken Köksal, konuşmacılardan bu sürece ilişkin deneyimlerini aktarmasını istedi.

Konuşmacılardan, Ertun Hızıroğlu, 1990'lardan önceki dönemi, mimarlık mesleğinin kendi diğer mesleklerden soyutladığı bir dönem olarak nitelendirilebilceğini, oysa günümüzde bu inşaat sürecinin disiplinlerarası işbirliklerle ve farklı bileşenlerle var olma zorunluluğunun altını çizdi.

Toplantının tasarımcı ayağını temsil eden Mar Mimarlık'tan Osman Elliiki ve Öncüoğlu Mimarlık Şehircilik'ten Ebru Aras ise 1990'lardan sonraki sürece ilişkin deneyimlerini aktardı. TAIB Yatırım Bank Başkan Yardımcısı İlhami Akkum, bu ilişkiler zincirinde en önemli eksikliğin tasarımcı ayağında, bazı yazılı şartların yerine getirilememesi olduğuna dikkat çekti.

Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı sürecini tanımlayan İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'ndan Kaan Özsoy ve Gökhan Temel, tasarımcılarla anlaşma sürecinde, kendi içinde çeşitli yan disiplinleri de barından kurumlardan yana tercih yaptıklarını ifade etti.

Mimarlardan Gelecek Öngörüleri II

Dünya çapında tanınan ve başarılı işlere imza atmış mimarların gelecek öngörülerini aktardıkları konferansın yine Nezih Eldem Salonu’nda gerçekleştirilen ikinci oturumunun konuşmacısı, yaklaşık 40 yıl önce Norman Foster tarafından kurulup sadece İngiltere’nin değil, dünyanın en üretken ve öncü mimarlık ofislerinden biri haline gelen Foster and Partners mimarlık ofisinin ortaklarından Nigel Dancey'di. Dancey, sürdürülebilir tasarımın önemini vurguladığı sunumunda, dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilmiş projelerinden bazı örneklere yer verdi.

Berlin'deki Alman Parlamentosu Binası (1992-1999), Londra'nın ilk ekolojik yüksek binası olma ünvanına sahip Swiss Re (1997-2004), 53 katlı Avrupa'nın en uzun binası ve dünyanın ilk ekolojik ofis kulesi Commerzbank Merkez Ofisi (1991-2007), Calgary'nin alt bölgesindeki Centre Street'in doğusunda yer alan ve tamamlandığında ilk dikkat çekici karma kullanım yapısı olacak The Bow (2005-2010) ve Abu Dhabi'de geleneksel planlama ilkeleri kullanılarak, sıfır atık üretimi ve tamamen yenilenebilir enerji sistemlerinin kurgulandığı 6 milyon metrekarelik alana sahip sürdürülebilir yerleşim birimi Masdar, Dancey'in izleyicilere aktardığı projeler arasındaydı.

Kentsel Kalite ve Ofis Yatırımları
Sedad Hakkı Eldem Salonu’nda gerçekleşen günün son panelinin konusu bir önceki oturumu takiben, “Kentsel Kalite ve Ofis Yatırımları” oldu. Moderatörlüğünü DTZ Pamir & Soyuer Genel Müdürü Firuz Soyuer’in üstlendiği panelde, Giz Yapı Harita & Emlak Danışmanlığı Yönetim Kurulu Başkanı Can Elgiz, Türkiye’de hemen her konuda olduğu gibi, uygulamanın plandan önde gittiğini belirtti. Parayla para kazanılan bir ortamda, gayrimenkul yatırımlarının artamayacağına değindi.

Doğuş GE Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdür Hakan Eren, ofislerde kira mertebelerinin şu anki sıkışıklıktan ötürü yükseldiğini, ancak tıpkı AVM’lerde olduğu gibi bu değerlerin düşebileceğini söyledi. Eren, Levent-Maslak hattı üzerinde bulunan sanayi sitesinin de MIA’ya katılması gerektiğini ekledi.

ERIA Gayrimenkul Yatırım’ın ortağı Frithjof Fuchs ise, ekonomideki iyi gidişin devamlılığının ve nüfus artışının talebi daha da arttıracağına değindi. Dünyada yaşanan krizlerin Türkiye’de birkaç ay sonra hissedildiğini şu anda bu gecikmeyi beklediklerini belirtti. Enerji yönetimi konularının ileride şart olacağının altını çizen Fuchs, yeşil enerjiye harcanan bütçenin, toplam yatırımın %2’sini kapsadığını söyledi.

Fuchs’dan sonra sözü alan YKS Tesis Yönetim Hizmetleri Genel Müdürü veYönetim Kurulu Üyesi Taman Sinan Fındıkoğlu, tek parçalı mülkiyet ve trafik sorunlarının yanında, proaktif olarak planlama yapışamadığını söyledi. Tesis yönetimi, Gayrimenkul yönetimi ve varlık yönetimi konularına da değindi.

Fiziksel Çevrenin Oluşumunda Yarışmalar


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Şevki Balmumcu Salonu’nda, birinci günün son panelinde, moderatör Haydar Karabey, Arkitera Mimarlık Merkezi'nin “Tüm Kamu Yapıları Yarışma ile Yapılsın” kampanyasını yürüttüğü sırada Şehir Tiyatroları Beyoğlu Sahnesi Mimari Proje Yarışması ile ilgili Arkitera Forum’da “kanlı-bıçaklı” tartışmaların sürdüğünü hatırlatmak suretiyle konunun ne derece sorunlu bir alan olduğuna dikkat çekerek söze başladı. Büyük oranda ödül alanların dışında konuyla ilgili tarafların sonuçtan memnuniyetsizliği ile sonuçlanan yarışma olgusunun farklı aktörlerin temsilcilerini bulunduran böylesi bir ortamda tartışılmasını çok anlamlı bulduğunu da sözlerine ekledi.

Daha sonra sırasıyla Türkiye´de gerçekleştirilen mimarlık yarışmalarında aldığı ödüllerle adından sıkça bahsettiren mimar Hasan Özbay, yatırımcı kanadı temsilen TSKB Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'ndan Yatırım Müdürü F. Aslı Yılmaz ve konunun en önemli coğrafyası sayılabilecek Almanya'daki yarışmalarda 1960'li yıllardan bu yana aldığı ödüllerle gündeme gelen Hans-Georg Brunnert söz aldı. Ayrıca Stuttgart'taki ASP Architecten’in kurucu ortağı mimar Mete Arat ve yine yarışmalarda adını sıkça duyduğumuz Yavuz Selim Sepin’in konuya getirdiği açılımlar oldukça dikkat çekiciydi.

Mimar Hasan Özbay Almanya’da her yıl açılan 300–350 yarışmaya karşılık 1930'lu yıllardan günümüze değin Türkiye’de sadece 572 ulusal yarışma gerçekleştirildiğine dikkat çekerek sözlerine başladı. 1952’den bu yana yarışmalarda tarafların haklarının çerçevesini çizen bir dizi yetersiz yönetmeliğin oluşturulmasının ardından 80 sonrasında oldukça kapsamlı hale getirilmiş yönetmeliğe rağmen uygulama aşamasının içselleştirilememesi nedeniyle yarışmaların çoğu zaman yarışmacıların haklarının ihlali ile sonuçlandığını örneklerle belirtti. Hali hazırdaki yönetmeliğin jüriyi yarışma sonrası süreci de yönetmekle sorumlu tuttuğunu ayrıca başta ilan edilen ödüllerin konuyla ilgili olabilecek “en ideal” projeye değil, gönderilen projeler arasında en ideal olanlara dağıtmakla yükümlü olduğunu bu nedenle ilan edilen ödüllerin verilmesinin zorunlu olduğunu da ekledi. Yarışma sonrası uygulamanın da sağlıklı bir denetim altında ilerlemesi gerektiğini ekleyen Hasan Özbay yarışma sonrası taraflar arasında gündeme gelen hukuki mücadelenin benzerlerinin sürekli yaşandığını da örneklerle hatırlattı.

Hasan Özbay´in ardından söz alan F. Aslı Yılmaz, temsilcisi olduğu TSKB Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği davetli Alışveriş Merkezi Proje Yarışması’nı sunmasıyla “davetli yarışmalar” içerik ve uygulama açısından “yarışma” olarak nitelendirilebilir mi sorusunu tartışmaya açmış oldu. F. Aslı Yılmaz “neden davetli yarışma?” sorusuna, temsil ettiği kurumun ilk kez bir alışveriş merkezi yapısı inşa edecek olmasını ve söz konusu arazinin zor bir bağlamda olmasını sebep gösterdi. İyi bir yapı elde etmek için iyi bir yaklaşım ve iyi çözülmüş bir projeye ihtiyaç duyduklarını belirtti. Birinci seçilen projenin işveren kurumun üst düzey yöneticilerinden oluşan bir jüri tarafından giriş-çıkış, fonksiyonellik, iç mekan, uygulanabilirlik gibi temalardan oluşturulmuş bir listeyi notlandırarak seçilmiş olması konuyu "Tasarım sayısallaştırılabilir mi?" gibi esasen oldukça felsefi bir soruya getirdi. Moderatör Haydar Karabey bu soruyu dile getirdikten sonra işverenin istediği kişiye, istediği yöntemle iş verebilecek sonsuz özgürlükte bir kurum olup olmadığının ve bu türden davetli yarışmaların “yarışma” olarak nitelendirilmesi konusunun da önemli bir tartışma alanı olduğunu belirtti.

F. Aslı Yılmaz´ın ardından söz alan Hans-Georg Brunnert söze kendi kariyerinde yarışmaların ne derece önemli bir payı olduğunu belirterek başladı. Bu konunun açılımları ile ilgili yaklaşık 20 yıldır iyileştirme amaçlı çeşitli etkinliklerde bulunduğunu ve tüm dünyada yarışmalarla ilgili anlaşmazlık konularının Türkiye’dekiyle hemen hemen aynı olduğunu ancak anlaşmazlıkların yarışmalarda bağlayıcılık sağlayacak kuralların oluşturma ve içtenlikli uygulamasıyla çözüme kavuşturulabileceğini ekledi. Almanya'daki mimari proje yarışmalarını düzenleyen ilk yönetmeliğin 1867 yılında oluşturulduğunu ve bu yönetmeliğin şeffaflığı ve yolsuzluğa engel teşkil etmeyi hedef aldığını belirtti. Uzunca bir süre her Avrupa ülkesinin konuyla ilgili kendine has uygulamasının devam ettiğini belirten Brunnert, günümüzde Avrupa Konseyi tarafından üye ülkeleri bağlayıcı bir prensipler bütünün oluşturulduğunu ve gecen yıl Türkiye'nin de üye olması ile birlikte aynı prensiplerin Türkiye’deki yarışmalar için de artık bağlayıcılık teşkil ettiğini dile getirdi. Yayınlandığı tarihlerde Avrupa ülkelerinde bir şok etkisi yaratan bu prensipler temel olarak ihalenin şeffaf olması, jürinin bağımsız üyelerden oluşması, alınan kararlara itiraz edilebilecek bir muhatap kurum teşkil edilmesi ve itirazın, taraflardan dileyen herkesin kullanabileceği bir hak olması zorunluluğunu şart koşuyor.

Günümüzde Avrupa'daki yarışmaların %20 ye varan bölümünün kentsel ölçekte yenileme (ya da kentsel dönüşüm) projelerinden oluştuğunu ifade eden Brunnert, eleme yönteminin de sonuç ile direkt ilişkili bir konu olduğunu belirtti. Davetli yarışmalarda işveren tarafın iyi fikirler üretebilecek genç ekiplerin katılmasına ön yeterlilik gözeterek engel olması ya da yol açmamasının genç mimarlar adına fırsat eşitsizliği yaratacağını da sözlerine ekledi.

Tartışma genel olarak yönetmelik ve yönetmeliklerin uygulanması üzerine eleştirel ancak son derece olumlu bir havada geçti. Hans-Georg Brunnert konuşmasının bir noktasında yarışmaların kullandığı bütçelerin, projelerin toplam yatırım bedellerinin yalnızca %6’sına mal olduğu bilgisini verdi. Bu bilginin de işaret ettiği üzere yarışmaların mali yönden caydırıcı olmamasından güç alarak, gerekli düzenlemeler ve yaptırımlar uygulanarak sayısının artırılmasının olumlu olacağı katılımcıların ortak görüşüydü.İmaj Galerisi
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.