Haberler

"Kentsel dönüşüm"de nasıl bir insan hakları savunuculuğu...

Tarih: 21 Kasım 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Cihan Uzunçarşılı Baysal
"Kentleri biz inşa ederiz, sonra kentler bizi dönüştürür ve sonuçta nasıl insanlar olduğumuzu inşa ettiğimiz kentler tayin eder." Bugün inşa ettiğimiz beton blokların arasındaki mağduriyet ve ihlal çığlıklarını duyamıyorsak, göremiyorsak, öncelikle kendimizi sorgulamamız gerekiyor...

Yıkımından önce kenarında bulunduğu kent ile ilişkisi asgari düzeyde seyreden, yanı başından geçen çevre yolundan bakıldığında bile ‘görünmez' olan, kente ait bir yerleşimden çok kırsal bir yerleşime benzeyen Küçükçekmece ilçesi Ayazma mevkiinin sakinleri, 1999'da yapımına başlanan ve dünyanın en büyük ve önemli statları arasında yer alacağı iddia edilen Olimpiyat Stadyumu ile yaşamlarının altüst edilerek ikinci bir travmatik göç yaşayacaklarını tahmin edemezlerdi. Onlar, 80'lerin ortaları ile 90'lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan hak ihlalleri ve baskılar sonucu ya da iş/aş bulabilme kaygıları ile Ayazma'yı mekân bellemiş ve geride bıraktıkları kırsal yaşamlarının benzerini Ayazma'da inşa ederek yaralarının bir kısmını sarmaya çalışmışlardı.

K.Çekmece Gölü, E5/TEM, Başakşehir, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi'ne yakınlığı nedeniyle arazi değeri zaten giderek artmakta olan bölgeye yapılan 120 milyon dolarlık stadyum, Ayazma'da yıkımlara doğru giden süreci hızlandıracak ve mahallenin kaderini tümden değiştirecekti. Uluslararası bir büyük etkinlik, spor/ kültür/sanat projesi, hatta bir güzellik yarışması... Herhangi birinin belirli bir bölgede gerçekleştirileceği ne zaman telaffuz edilse, o bölgenin yoksulları ve yoksunları titremeye başlar, der Mike Davis. Çünkü yoksullar ve yoksunlar bilirler ki o andan itibaren mekânlarından ve bağlı bulundukları tüm ilişkilerinden kopuşu tetikleyecek bir yerinden edilme süreci başlatılacaktır. Ayazma'ya baktığımızda ve bugün boşaltılan bölgede Olimpiyat Stadı etkinliklerine yönelik beş yıldızlı oteller ile prestijli villaların inşa edileceğini yetkili ağızlardan dinlediğimizde küresel sürecin dışında kalınmadığını görebiliyoruz; kent arazisi artık her yerde sermayenin hizmetindedir.

"Çöküntü, ötekiler ve prestij"
"Bu alan (Ayazma) Hazine mülkü üzerine illegal olarak yapılmış, ağırlıklı olarak tek katlı konutların bulunduğu teknik ve sosyal altyapı açısından herhangi bir donatısı bulunmayan, sosyo-ekonomik olarak da çöküntü bölgesi olarak kabul edilebilecek bir niteliğe sahiptir. 'Ötekiler' olarak sayılabilecek bir nüfus profiline sahip olan bu bölge kentin varoşunda kentle bütünleşememiş İstanbul Metropoliten Alanı içinde gelecekte en prestijli olabilecek bir alt bölgede son derece ilkel yaşam şartları koşutunda kente, daha doğrusu yaşama tutunmaya çalışan bir alt bölgedir."

Yukarıdaki alıntı, Küçükçekmece Belediyesi'nin Tepeüstü-Ayazma Bölgesi Kentsel Dönüşüm Projesi için bastırttığı 2004 yılı tanıtım kitapçığından. İlk göze çarpan sözcükler ‘çöküntü', ‘ötekiler' ve ‘prestijli'. Kentsel Dönüşüm Projeleri gündeme geldiğinden beri projelerin uygulanacağı bölgeler ‘çöküntü' olarak adlandırılıp, dönüşüme giren bölgelerde gerçekleştirilen tahliyeler bu kavram üzerinden meşrulaştırılmakta ve kamuoyu da ikna edilerek, kent ötekilerden ‘temizlenip' prestijlilere yer açılmaktadır. Öyleyse, insan hakları savunucuları, dönüşüm mahallelerinde yaşanan mağduriyet ve ihlalleri görünür kılıp, ‘öteki' olarak inşa edileni insani bir dil ile yeni baştan inşa etmek ve kentsel dönüşümün tüm o cafcaflı tanıtım reklamlarının en dibinde yatan dramı ortaya koymak zorundadırlar. Süreç boyu yaşanmakta olan mağduriyetler silsilesini açık etmek için ilk örnek olan Ayazma örneğinin incelenmesi, ama ondan öte görünür kılınarak kamuoyuna anlatılabilmesi bu yüzden önemlidir.

"Ucuz iş gücü"ne dönüşen hayatlar
Bugün, Ayazma'dan TOKİ Blokları'na yerleştirilen aileler konut kredilerinin taksitleri, apartman aidatları, su, elektrik ve doğalgaz faturaları yüzünden eğitim, sağlık, gıda, giyim gibi temel masraflarından kısarak katmerleşen bir yoksullukla baş etmeye çalışmaktadır. Hatta bir kısmı belirli yaşa gelen çocuklarını eğitimden alıp işe vermekte, böylece dar ve zor Ayazma koşullarında bile okullu olabilen çocuklar, görünürde daha iyi bir yaşam sunması gereken toplu konutlarda eğitim hakkı elinden alınmış ucuz işgücüne dönüşmektedir. Banka kredilerini ödeyemedikleri için icra bekleyenler, evlerini satılığa çıkaranlar ya da evlerini borçları ile satıp gidenler ise üçüncü kez göç mağdurudurlar. Civardaki emlak büroları ‘borcu ile satılık ev' ilanları ile doludur. Bloklara yerleşmeleri üzerinden daha 2 sene geçmeden evlerini satanların oranı yüzde 30'dur.

Ekonomik zorluklar bir yana, yemyeşil Ayazma'nın, geride bırakılan memlekete benzer havası ile beton bloklar arasındaki yaşamın tezatlığı hemen hemen hepsinde bir içeri tıkılma/hapsedilme duygusu yaratmış, bir sakinin dillendirdiği gibi ‘kümese tıkılan tavuklar' misali dar alanlara kıstırılmışlık ile baş etmek zorunda kalmışlardır. Ayazma'da çocukları gönül rahatlığı ile ‘dışarı salıp' kapılarının önünde sohbet edebilen kadınlar bloklar arasındaki yaşamlarda ortalıktan çekilmiş, açık alanlara alışkın çocuklar ise 72 metrekare (net) konutlara sığamaz olmuşlardır. Komşuluk ilişkileri darmadağın olmuş, ‘herkes kendi derdi ile uğraştığından' Ayazma'daki destek ve dayanışma yok olmuştur. Belediyenin reklam kitapçığında vurgulanan ‘güvenli, çağdaş ve kaliteli fizik mekânın oluşturulması' ise sözde kalmış, rutubet çeken duvarlar, alt dairelere akan banyo suları, hala inşaat halindeymiş hissi veren apartman merdivenleri ve girişler ile Bezirganbahçe konutları henüz yeniyken bile aşınmış, yıpranmış ve şimdiden eski yüzlü olmuştur. Ekonomik ve sosyal mağduriyetlere yeni gelinen bölgedeki kültür farkı ve dışlanma nedeni ile kültürel mağduriyetler de eklenince Bezirgan'a taşınanlar için Ayazma belki de hiç olamayacağı kadar özlemle anılan bir ‘Yitik Ülke' haline dönüşmüştür.

Duyulmaz, görülmez mağduriyetler
Bezirganbahçe TOKİ konutlarında yaşanmakta olan ve yukarıda sadece özetini geçebildiğimiz mağduriyetler ve ihlaller silsilesi ne yazık ki kamuoyunca duyulmaz ve görülmezdir. Görünür olan, albenili reklamlar ve ‘Şimdi yaşamınızda yepyeni bir pencere açılıyor. Ayazma-Tepeüstü Kentsel Dönüşüm Projesi hayallerinizi gerçeğe dönüştürüyor' gibi klişe sloganlarla pompalanan sanal mutluluklar silsilesidir. Kamuoyu için gecekondu bölgeleri halkının cicili bicili rengârenk modern bloklara yerleştirilmeleri, üstelik de çok cüzi (kimlere göre?) sayılan miktarlarla ev sahibi olabilmeleri; ‘işte ne güzeldir'! Toplum zaten gelir seviyesine göre ayrışıp renk renk bloklaşmaktadır: En tepedekiler buyurun Bosphorous City, bir alt kademe hazır olun Soyak Olympia Kent, gecekonducular arş marş TOKİ Kentsel Dönüşüm Blokları... Süreç olağandır, kanıksanmıştır ve cennet artık blokların arasındadır. O yüzden gecekonducuların çığlıkları bloklar arasından duyulmazdır. Herhangi bir gazetenin ‘Emlak' ekine bakarak, okumaya gerek kalmadan sadece bakarak dahi nasıl bir yaşam stili bombardımanı altında olduğumuzu rahatlıkla anlayabiliriz.

"Başkalarının acısı"na bakmak
Kentleri biz inşa ederiz, sonra kentler bizi dönüştürür ve sonuçta nasıl insanlar olduğumuzu inşa ettiğimiz kentler tayin eder, der David Harvey. Bugün inşa ededurduğumuz beton blokların arasındaki mağduriyet ve ihlal çığlıklarını duyamıyorsak, göremiyorsak, önce kendimize bakıp ne tür insanlara dönüşmekte olduğumuzu sorgulamamız gerek. Ve işte bu yüzden, tam da bu yüzden, insan hakları savunucularının kentsel dönüşüm projelerini kamuoyu önünde duyulur ve görünür kılmaları ve iktidarca kurgulanan sanal mutluluklarla dolu bloklar dünyasının aslında kent yoksullarını daha da yoksul ve yoksun ederek hiçbir sorunu çözemediğini, sadece ve sadece sermayeye hizmet ettiğini sergilemeleri gerekir.

Akademik çalışmalardan beslenen ancak kamuoyunca anlaşılabilecek inceltilmiş yalın bir dil ile ‘ötekilerin' acılarının ve mağduriyetlerinin kamuoyuna açık edilmesi hatta bu çabanın yanında görsel sanatlar da kullanılarak ‘başkalarının acısına' bakılmasının sağlanmasıdır amaç.

Bir ilk olan Ayazma'nın önemi de tam bu noktada yatmaktadır; Sulukule için, Başıbüyük için, Mamak için, Dikmen için ve bilcümlesi için... Kamuoyunu ardımıza alıp, bir temel hak olan ‘Barınma Hakkı'nda buluşabilmek için.

Takip
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.