Haberler

"Sürdürülebilirlik Artık Moda"

Tarih: 25 Kasım 2008 Yazan: Derya Karadağ

Fotoğraf: Belgin Çöleri

Ecosistema Urbano, sürdürülebilir gelişim üzerine yenilikçi ekolojik projelere ve araştırmalara odaklanmış bir mimarlık ve mühendislik ekibi. Genç bir profile sahip olan ekip, 2000 yılından bu yana 30'un üstünde ödülün sahibi oldu. Yaptıkları işler, pek çok ulusal ve uluslararası enstitüde sergilendi.

Ecosistema Urbano'dan Jose Luis Vallejo, ArkiPARC 2008 etkinlikleri kapsamında gelecek öngörüleri üzerine bir konferans verdi. Konferans sonrasında bir araya gelme fırsatı bulduğumuz mimarla, Ecosistema Urbano ekibi, sürdürülebilirlik, kentsel dönüşüm ve ikonik yapılardan bahsettik.

Derya Karadağ: Ecosistema Urbano, çok genç bir kadroya sahip. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Jose Luis Vallejo:
Ecosistema Urbano olarak çok büyük bir mimarlık ofisi değiliz ama küçük de değiliz. İspanya'da çok fazla küçük ofis bulunuyor. On kişilik bir ekibimiz var ve ekibimiz Avrupa'nın ve dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen kişilerden oluşuyor.

DK: Uluslararası projeleriniz var mı?

JLV: Evet, şu anda Şangay'da Expo 2010 için çalışıyoruz. Bunların dışında Philedelphia ve Meksika gibi dünyanın farklı yerlerinde de projelerimiz var.

Bununla birlikte, Madrid'de alışveriş ve farklı işlevlerin bir arada bulunduğu tarihi bir sokakta gerçekleştirilen kentsel canlandırma süreci içinde çalışıyoruz. Bu sokak, tarihi kentin bir parçası ve bölgede yöntem olarak soylulaştırmayı doğru bulmuyoruz. Projemizde, soylulaştırmadan kaçınmaya ve bölgeyi bu kavramdan uzak tutmaya çalışıyoruz.

DK: Sürdürülebilirlik, Ecosistema Urbano'nun projeleri için önemli bir bağlam ve bu konu üzerinde pek çok proje ve araştırmalarınız var. Günümüz mimarlığını bu bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

JLV: Sürdürülebilirlik, günümüz mimarlığı için konuşulduğunda halen gelişmeye devam ediyor. Fakat sürdürülebilirlikten sadece mimarlık alanında bahsetmek yanlış olur. Herkes bu konu üzerine odaklanmış durumda. Bu bir tür moda. Fakat eskiden moda olan kavramlara baktığımızda, bu tip bir modayı tercih ederim.

Her şey değişiyor. Böyle ilginç bir dönemde çalışmaktan mutluyum aslında. Genç insanların önü daha açık ve bizleri güzel şeyler bekliyor. Bunun nedeni, son zamanlarda bilginin daha açık bir şekilde paylaşılması. Birdenbire 30 yaşında ya da 15 yaşında birinin fikirleri, çok güzel gelişmelerin kaynağı olabiliyor. Herkes görüşlerinde daha açık.

Bizler modern dünyada yaşıyoruz ve sürdürülebilirlik aslında mimaride ve diğer disiplinlerde projeden bağımsız olarak düşünülmüyor. Muhteşem bir strüktür yapıyorsanız, sürdürülebilirlikle ilişkisinin olmaması söz konusu değil. En basiti, yapının kesinlikle enerji tasarrufu düşünülerek inşa edilmiş olması gerekiyor. Binayı kullanacak olan insanlar da bir şekilde eğitilmeli ve yeniliklere açık hale getirilmeli.

DK: Peki dünyanın pek çok yerinde karşımıza çıkan ikonik yapılar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

JLV:
İkonik yapılar, moda şekillerle bağlantılıysa, bu tip işlerle hiç ilgilenmiyorum. Çünkü bu, kesinlikle işlevsiz bir projelendirme biçimi. Yapılar hiçbir bağlamı olmadan ortaya konuyor. En önemlisi de kentle hiçbir bağı olmayan bu yapıların, şehir içinde de yanlış konumlandırılmaları. Bu tip yapıların, ortaya konmasının ardında yalnızca tek bir düşünce tarzı var. Megalomanyak politikacıların, gelecekte kendilerinden söz edilmesi için yüzyılın yeni piramitlerini inşa etme istekleri, yapıların ardında yatan fikri tanımlıyor. Bizler mimarlar olarak ikonik değil, yüzyıllarca kullanılacak yapılar inşa etmeliyiz.

DK: İstanbul'u nasıl buldunuz? Burada proje yapmak ister miydiniz?

JLV: İstanbul, büyük ve yoğun bir kent. Aslında pek çok kentin sahip olması gereken hayat dolu bir hali de var. Burada gördüğüm önemli bir konu ise, kamusal alanların mobiliteye çok fazla bağlı olması. Arabalar kentin kralları olmuş durumda, fakat bu konuda da iyimser olacağım. Kolayca yeniden yapılandırılabilecek gibi görünüyor.

Burada bir proje yapmaktan keyif alırdım. Madrid gibi kamusal alan kullanımının fazla olduğu kentleri severim. İstanbul da hayat dolu hali ile kamusal alanların daha yoğun olarak kullanılabileceği gerçekçi bir bakış açısı edindirse, herhangi bir yıkıma gerek duyulmadan, doğru ve güçlü kararlarla çok fazla şey değişebilir. Kentsel tasarımcı ve mimar Jaime Lerner'in çalışmaları bu duruma örnek alınabilir.

Bence İstanbul'da kimse mobilite kavramı için başka çözümler bulmaya çalışmamış. Belki araştırıyorlardır ama büyük değişiklikler yapılmamış. Aslında, öncelikle düşünce tarzları değişebilmeli. Yalnızlığı değil sosyal toplum içinde varolmayı daha çok sevmek lazım.

DK: Sizin de konuşmacı olarak yer aldığınız Gelecek Öngörüleri 3 Konferansı'nda Dubai'den bahsedildi. Mimarlık ve inşaat alanında çok fazla konuşulan bu kent hakkında neler düşünüyorsunuz?

JLV: Gördüğüm en çılgın kent, fakat aslında bir hiçliğin ortasında Romalılar gibi davranmaya çalışıyorlar. Kent aslında başlıbaşına bir çöplük. Fakat mimar olarak, belki de dünyanın en kötü bölgelerinde de işler yapıp, bu bölgeleri de düzene sokmamız gerekiyor.

Konuyla İlgili Linkler
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.