Haberler

"Ölçü toplumuna geçmek şart"

Tarih: 3 Mart 2009 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Özlem Yüzak
Yapı Merkezi'nin kurucusu ve onursal başkanı Dr. Ersin Arıoğlu: Her şeyi denge ve ölçü içinde yöneten "sorumlu" bir siyasi yapıya sahip ve sürekli öğrenebilen bir toplum gerekli. Yeni yönetim biçimi ancak bilim ve siyasetin ulusal ve küresel planda tam işbirliği ile sağlanabilir. Sosyal demokrasi kavramı ilk oluşturulduğunda bu amaca hizmet ediyordu. Ancak ne yazık ki evrimsel süreç içinde bilgi tabanlı sosyal demokrasiyi yeniden tanımlayamadık...

Hem başarılı bir iş insanı hem de bir dönem siyasetçi olarak görev yapmış bir kişi Ersin Arıoğlu. 1965 yılında daha 25 yaşında bir gençken Köksal Anadol ile birlikte kurduğu Yapı Merkezi'nin bünyesinde, bugün, inşaat, raylı sistemler, hafif metro, boru, köprü yapım, restorasyon, su borusu üretimi ve prefabrikasyon alanlarında faaliyet gösteren 7 şirket ve eğitim alanında ise Irmak Okulları bulunuyor. Ulaşım sektöründe toplu taşıma/hafif Raylı Sistemler sıralamasında 1998 yılında dünyanın 4'üncü, 1999 yılında ise 3'üncü en büyük şirketi unvanını kazanmış.

Ersin Arıoğlu, toplumsal sorunlarla yakından ilgilenen bir kişi. Yaptığımız söyleşide gerek sorunları ortaya koyma, gerekse çözüm üretme konusunda farklılığı dikkat çekici. Özellikle de önerdiği kavramları kendi şirketler grubunda da uyguluyor olması....

Hâlâ dalga dalga yayılan bir küresel kriz içindeyiz. Ekonomik boyuta sosyal ve siyasi çalkalanmalar da ekleniyor. Siz, gerek Uluslararası Kriz Grubu'nda (ICG) 12 yıl boyunca yaptığınız çalışmalar ve gözlemler, gerek siyasi kariyer döneminiz, gerekse başarılı profesyonel yaşamınızın gözlüğünden baktığınızda bugün nasıl bir dünya görüyorsunuz?

İsterseniz önce birkaç somut gerçeği art arda sıralayıp ortaya çıkan tabloya bir bakalım.

- Dünyada her gün ortalama 4 trilyon dolar değerinde varlık ve para ülkeler arasında dolaşıyor. Bu yılda yaklaşık 1200 trilyon dolar eder. Buna karşın dünya ticareti yılda yalnızca 15 trilyon dolar. Hadi kabaca bir hesap yapıp bir o kadar da internet üzerinden ticareti, kayıt dışı ya da kaçağı koyalım, 30 trilyon dolar. Sonuçta dünya ticareti ile dolaşan para arasında 40 misli fark var. Bu bir üretim değil yalnızca bir köpük.

- ABD 1990'lardan beri hipergüç. İyi tasarlanmış yönetim ve siyasetle bu konumunu hâlâ sürdürüyor.

- Dünya üzerinde 230 devlet var

Ve 2. Dünya Savaşı'ndan beri büyük güçler büyük güçlerle savaşmadı. Buna karşın küçük çatışmalar sürüyor. Küresel bir istikrarsızlık var ve artıyor.

- Uluslararası Kriz Grubu'nun kayıtlarına göre dünyada sıcak kriz bölgesi kapsamında 72 ülke var. 72 noktada sıcak kriz var. Fakat sıcak kriz potansiyeline sahip 30 ülke daha var.

- İhracatının yüzde 30'dan fazlası enerji kaynaklarına dayanan 34 ülke var. Bunların yüzde 80'inde demokrasi yok.

İçinde bulunduğumuz bilgi toplumu yeni uygarlığın sürekli kullanabilecek temel enerjisini henüz keşfedemedi. Tarım toplumu hayvan gücünü kullandı, endüstri toplumu buhar gücünü ve fosil yakıtı kullandı. Şimdi enerji ne olacak sorusunun yanıtı yok. Evet elimizde teknoloji var, 5-6 santimetrekarelik alanlara yüzbinlerce bilgi işleyebiliyoruz. Saniyede trilyonlarca işlem yapabiliyoruz, insan ömrü uzadı, yeni alanlar açıldı ama tüm bunlar insanlığa ve uygarlığa nasıl yansıdı?

Sonuçta bunları peşpeşe sıraladığımızda dünyada işlerin hiç de iyi gitmediğini görüyoruz. İçinde bulunduğumuz küresel kriz yalnızca yansımalardan biri...

Bugün insanlığı yönlendirmekte olan paradigma siber-canlı yaşamın evrimi ile yakından ilintili. Siber-canlı kavramını şöyle tanımlayabiliriz: insanları, toplumları, makineleri ve bilgisayarları kapsayan biyolojik/mekanik/elektronik melez bir organizma. Çağımızın düşünürlerinden Joel de Rosnay, siber-canlının küresel finansman, sanayi ve ekonomi yoluyla enerjiye ve maddeye egemen olmak istediğini; tarım, biyoteknoloji ve kentlerle ekolojiye müdahale ederek onu değiştirmeye yöneldiğini; medya, bilgisayar ve iletişim ağları ile de bilgiyi kuşatmakta olduğunu söylüyor. Bugün siber-canlının evrimine devam edeceği anlaşılmıştır. Ancak bu evrimin insanlığı sürüklemesinin önüne geçilmesi ve insanlık tarafından yönetilmesi şart. Bu yönetim biçimi ise bilim ve siyasetin ulusal ve küresel planda tam işbirliği ile sağlanabilir ancak. Sosyal demokrasi kavramı ilk oluşturulduğunda bu amaca hizmet ediyordu. Ancak ne yazık ki evrimsel süreç içinde bilgi tabanlı sosyal demokrasiyi yeniden tanımlayamadık...

Sorunu bu kadar net ortaya koyduğunuza göre, kafanızda şekillendirdiğiniz bir çıkış yolu da olmalı...

Ben toplumların faaliyetlerini kabaca 2 grupta topluyorum:

1- Yeterli ölçüde üretim yapmak...

2- Üretimin nimetlerinin adil olarak paylaşılması...

Birinci faaliyetten teknokratlar, ikinciden siyasiler ve onların bürokratları sorumlu. Teknokratların üretimdeki başarısı takdire değer. Oysa ki siyasiler üretimden doğan nimetlerin adil dağıtımında ve gelecek kuşakların haklarının korunmasında hiç de başarılı değil.Yerküre tarihi siyasilerin etik ve bilim anlayışlarındaki yetersizliklerinden doğan utanç verici sonuçlarla dolu. Bu noktadan çıkış bana göre, ölçü toplumu diye tanımladığım bir kavramın yaşama geçirilmesiyle mümkün.

Ölçü toplumu ile ne kastediyorsunuz?

Ben ölçü toplumu kavramıyla, nelerin ölçülüp ölçülemeyeceğini bilen her şeyi denge ve ölçü içinde yöneten "sorumlu" bir siyasi yapıya sahip ve sürekli öğrenebilen bir toplumu kastediyorum.

Topluma liderlik edecek böyle bir siyasetin 5 temel bileşeni var. Aslında bu beş temel bileşen yalnızca siyasette değil, şirketlerin yönetilmesinde hatta bireyin kendini geliştirmesinde bile uygulanabilir. Bu temel bileşenler:

1- Bilgi işlemeyi hedefleyen bir eğitim politikası ile yeni kuşaklar yetiştirmek

2- Bilimin öncülüğünde doğru fikir ve eylemleri bulmak;

3- Ar-Ge yatırımları ve teknoloji yoluyla, yeterli bollukta ve kaliteli üretim sağlamak;

4- Bireysel ve toplumsal sorumluluk ilkeleri içinde, üretimin nimetlerini adil dağıtmak;

5- Estetik tutum yargısı ile her çözümde doğru veya verimli fikirlerin iyi uygulandığını göstermek.

Sonuçta bu siyasetle eğitim, bilim, Ar-Ge, teknoloji, sürekli öğrenme toplum katmanlarında hızla yaygınlaşabileceği gibi; sorumluluk, adil dağıtım ve estetik de toplumsal yaşamla bütünleşecek ve ölçekler içinde kalkınmayı sağlayacak...

Bu fikirlerin gerek dünyada, gerekse Türkiye'de uygulanabilirliğini nasıl görüyorsunuz? İçinde bulunduğumuz düzen bu denli paradigma değişikliğine ne kadar hazır?

Aslında bu söylediğim yapıyı üç aşağı beş yukarı uygulayıp toplumsal refahı sağlayan ülkeler var. Dünya genelinde bu anlaşıyın benimsenmesi kolay değil, ama yapılamaz da değil. Dediğim gibi bu 5'le bileşen yalnız devlet ve siyaset için değil, şirketler hatta bireyler içinde geçerli. Örneğin biz Yapı Merkezi'nde bu yapıyı gerçekleştirdik ve başarı ile uyguluyoruz.

Yapıda bilim bizim işimiz
Biz sürekli gelişmeye açık bir sistem oluşturduk. Darboğazları ve belirsizlikleri yok etmek için süreçleri sürekli olarak gözden geçiriyoruz.

Yapı Merkezi raylı sistemlerde lider bir kuruluş. Türkiye'de İstanbul Boğazı Tüp Geçit projesi, Ankara-Konya Hızlı Tren Projesi, Kadıköy-Kartal raylı hattı, Toscana Vadisi projesi; Yurtdışında ise Dubai Metrosu ve Cezayir demiryolu projeleriniz halen sürüyor. Ekonomik kriz sizi nasıl etkiledi? Nasıl aşıyorsunuz sorunları?

Yapı Merkezi'nin iki önemli stratejisi var. Biri Yapıda bilim; ikincisi ise çağımıza ve topluma karşı sorumluluk. Bu ilk kurulduğu yıldan beri uyguladığımız bir strateji. Yapı kurma sanatını çevre, toplum ve birey ile uyumlu bir şekilde yürütüyoruz.

Faaliyetlerimiz bu iki felsefe doğrultusunda yürüyor. Türkiye'de 1500 kişiye istihdam sağlıyoruz. Yürüttüğümüz projeler doğrultusunda bu sayı artıyor.

Örneğin Dubai'deki inşaatta şu an 30 bin kişi çalışıyor. Su borusu üreten Subor şirketimiz cam elyaf

takviyeli plastik CTP boru üretimi ve ticareti alanında, Türkiye'de kurulmuş ilk teknolojik tesis olma özelliğine sahip. İkisi Adapazarı biri Urfa'da olmak üzere üç üretim hattı bulunuyor.

Biz sürekli gelişmeye açık bir sistem oluşturduk. Darboğazları ve belirsizlikleri yok etmek için süreçleri sürekli olarak gözden geçiriyoruz. Sorun çıkaran bir şirket olmadığımız ve başladığımız bir işi asla ve asla yarım bırakmadığımız için dışsal dalgalanmalardan ya fazla etkilenmiyor ya da hemen alternatifler yaratıyoruz.

Portre: Ersin Arıoğlu
Ersin Arıoğlu 1940'ta İstanbul'da doğdu. 1963 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden inşaat yüksek mühendisi olarak mezun oldu. 1969 yılına kadar aynı fakültenin yapı statiği kürsüsünde öğretim görevlisi ve asistan olarak akademik hayatını sürdürdü ve doktorasını yaptı. Arıoğlu 1965 senesinde İstanbul'da Yapı Merkezi İnşaat ve Sanayi AŞ'yi kurdu. 1969'dan Kasım 2002 yılına kadar bu şirketin başkanlığını yaptı. Kasım 2002'de TBMM'ye milletvekili olarak seçildi ve bir dönem CHP İstanbul Milletvekili olarak görev yaptı. 12 yıl boyunca Uluslararası Kriz Grubu'nda tek Türk üye sıfatıyla çalışmalar yaptı. Temmuz 2007'den itibaren Yapı Merkezi İnşaat ve Sanayi AŞ'de kurucu ve onursal başkanlık görevini yürütüyor.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.