19. yüzyılda başlayan kentsel değişim sürecinde büyük ölçüde farklılaşan kentlerin, sadece sunumlarına konu olan kentlerle sınırlı olmadığını vurgulayarak konuşmasına başlayan Çelik, dönemin genel çerçevesini çizmeye öncelik verdi. "Teknoloji ve iletişim alanlarındaki gelişmeler ile basılı yayınlardaki artış, 'dünyanın küçülmesine' neden oluyordu," diyen Çelik, endüstrileşmenin söz konusu olduğu bu yıllarda, kentsel dönüşüm dendiğinde akla kalkınma ve altyapıyı içeren büyük ölçekli master planlar ile modernite yaklaşımını ve gücü yansıtan "kent imajı yaratma" çabalarının gelmesi gerektiğine değindi.
1853 yılından itibaren bir değişimin gerekli olduğu kanısına varılan Paris, Çelik'in anlattığına göre "modern kent" konseptine uygun olarak yeniden inşa edildi. Süreç boyunca, dönemin Seine bölgesi valisi Baron Eugène Haussmann ve Fransa lideri III. Napoléon, sosyal ve ekonomik yaşamı doğrudan devletin yönettiği otoriter bir yaklaşım çerçevesinde birlikte çalıştı.
"Tipik bir Haussmann cephesi"
Fotoğraf: Thierry Bézecourt
"En önemli sorunlardan biri, nüfustaki artış ve yaşam koşullarının yetersizliğiydi," diyen Çelik, sözlerine 17. yüzyıldan itibaren giderek genişleyen Paris'te, döneme ilişkin koşulları açıklayarak devam etti. Var olan konutlardaki sağlıksız koşullar ve hektara 900.000 kişinin düştüğü yoğunluğa; yetersiz hava akımı, sıhhi altyapı eksikliği ve siyasi anlaşmazlıklardan kaynaklanan isyanlar ve huzursuzluklar da eklenince günlük yaşamın işkenceye dönüştüğü bir kent tablosunu canlandıran Çelik, sunumunu dönemin önde gelen ressamlarının tabloları ve yazarlarının izlenimleriyle destekledi. Emile Zola'nın romanlarında sık sık tasvir ettiği, Paris sokaklarındaki bitmek bilmeyen çamur, kötü koku ve gürültülere de değinen Çelik, günümüz "modern" Paris'ini meydana getiren bu yeniden planlama sürecinde, sağlıksız koşullar sonucunda ortaya çıkan kolera ve veba salgınları ile kentin birden fazla yaşadığı ihtilallerin oldukça önem taşıdığını vurguladı.
Değişimin Habercileri
Andre Le Notre Portre: Carlo Maratta Versailles Sarayı bahçesi Planı büyütmek için üzerine tıklayın. |
Birlikte çalışan mimarlar Pierre François Léonard Fontaine ve Charles Percier'nin çalışmalarını da aynı kapsamda ele alan Çelik, Paris'in en önemli caddelerinden biri olan Rue de Rivoli'nin düzenlenmesinden söz etti. Çelik, Napoléon Bonaparte'ın ardından inşa edilen Rue de Rivoli ve Vendôme Meydanı'nı, boş alanların aksine yapılaşmış bir çevrede gerçekleştirilen projeler olmaları nedeniyle, büyük ölçekli değişimden önceki önemli aşamalar olarak değerlendirdi.
1793 yılında hazırlanan ve "Artist's Plan" olarak adlandırılan projenin de 1789'daki Fransız Devrimi'nin hemen ardından hazırlandığına dikkat çeken konuşmacı, "İhtilalden önce kiliseye ait olan topraklar, bu planda devrimci mimarlar tarafından yeni bir tasarımla ele alındı," dedi.
Rue de Rivoli
"İlerleyen yıllarda gerçekleşecek yeniden planlama aşamasında sık sık Londra'nın örnek alındığını görüyoruz," diyen Çelik, "Londra'daki büyük yangının ardından mimarlar plan önerilerini sunmuştu. Aynısını Paris'teki mimarlar da yaptı," dedi. Bu bağlamda Christopher Wren'in 1666 yılında hazırladığı kent planının ve John Nash'e ait Regent Caddesi ve Regent Park tasarımlarının da Paris'e ilham veren önemli gelişmeler olduğunu belirtti ve ekledi: "Cezayir ise, kolonyal deneyimin edinildiği kentti."
"Bir Makine Olarak Kent"
Tüm kentin modernite ideolojisiyle yeniden yapılanmasından önceki koşulları anlatarak sunumunun ilk bölümünü tamamlayan Çelik, III. Napoléon ve Baron Eugène Haussmann'ın çalışmalarına geri dönerek hayata geçirilen yenileme planını anlatmaya başladı.
Haussmann'ın yıkarak bulvar oluşturma metodu.
Kaynak: DK Images
Kapsamlı bir kent yaklaşımının teknokratik temeller üzerine oturtulduğu modern kent konseptine göre Haussmann tarafından ele alınan değişim planında kent, bir makine olarak algılanıyordu. Çelik, bu durumu "Herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve cadde ağlarının dikkat çektiği bu planlama yaklaşımında mimar, karar alan bir birey değil, bir takımın sadece önemsiz bir üyesi olarak dikkat çekiyordu," cümlesiyle açıkladı.
Saint Denis Bulvarı'nın hatlarının, yıkılacak alanların üzerine çizildiği plan.
Haussmann'ın planının, Paris'in sorunlarına "korumak yerine kenti yıkmak" yaklaşımıyla çözüm getirmeyi amaçladığını vurgulayan Çelik, söz konusu yenileme projesinin ana hatlarını açıkladı: "Kent dokusunu düzenli hale getirmek, dolaşım ve ulaşım sistemleri oluşturmak, planlı bir şekilde bitkilendirilen bulvarlar inşa etmek Haussmann'ın planının önemli parçalarıydı," diyen Çelik, önemli alanları birbirine bağlamanın da bir yöntem olarak göze çarptığını vurguladı. Concorde Meydanı, Louvre Müzesi ve Opera Binası'nı bağlayan tasarımı bu nedenle dinleyicilere örnek olarak sunan Çelik, alınan tüm kararlara rağmen sağlıksız koşulların hüküm sürmeye devam ettiği kentte, çıkarılan "seçkin bölge" kanunu ile bu yeni bağlantı bulvarının yaratıldığını anlattı: "Kanunla birlikte alandaki tüm evler yıkıldı, oturanlar dışarı atıldı. Bulvar 'temizlenmiş' oldu." diyen Çelik, oluşturulan yeni bulvar planında bazı caddelerin olduğu gibi bırakıldığının, bazı parsellerin ise şaşırtıcı biçimde "kırpıldığının" dikkat çekici olduğunu sözlerine ekledi.
Camille Pissarro'nun "Avenue de l'Opera" başlıklı tablosu. Tipik bir "Haussmann usulü" Paris Bulvarı.
Kaynak: The Yorck Project: 10.000 Meisterwerke der Malerei. DVD-ROM, 2002
Dinleyicilerin, bu dönüşüm sırasında evlerinden atılan kentlilerin ne yaptığını merak etmesi üzerine konuşmacı, Paris eteklerindeki gecekondu mahallelerinin temellerini bu "temizliğin" attığını belirtti. Çelik, "Haussmann'ın çeşitli suçlamalara verdiği yanıtın ise 'Evet çok ev yıktık ama bir o kadar da yaptık' olması da ilginç," dedi.
Paris "Ters Yüz Ediliyor"
Haussmann'ın planına göre oluşan yeni kentte, ana caddelerin kuzey - güney ve doğu - batı doğrultularında uzandığını söyleyen Çelik, "Bulvarlar ise diyagonal hatlar taşıyordu, örneğin Opera Bulvarı gibi. Ana bulvarları, önemli yapılarla bağlayan ikincil sokaklar ve dış meydanlar oluşturuldu. Place de la Nation ve Place de l'Étoile bunlar arasında sayılabilir," dedi.
Mimar Charles Garnier tarafından 1862 - 1875 yılları arasında inşa edilen Opera Binası.
1861 - 1875 yılları arasında yapılan Opera Binası'nın kentin yeniden inşa sürecinde önem taşıdığını vurgulayan Çelik, yapının adeta "oluşan yeni sınıfın ve yeni modern yaşam tarzının vitrini" haline geldiğini, döneme ait birçok reklamda ve ilanda modernitenin simgesi olarak kullanıldığını sözlerine ekledi.
Sunumunda, Paris'in önemli bölgelerinin III. Napoléon'dan önceki ve Haussmann'ın deyimiyle "binaların etrafındaki pisliğin temizlendiği" sonraki hallerine ait görüntüleri dinleyiciyle paylaşan Çelik, binaların sadece caddeye bakan cephelerinin tasarımı için mimarların görevlendirildiğini, bu yolla ana caddelerde anıtsal bir etki oluşturulduğunu, ancak arka sokakların göz ardı edilerek bakımsız bırakıldığını söyledi. Bu bağlamda daha önce Paris'te bulunmuş olan dinleyicilere, "Sizce Paris'i bu denli etkileyici kılan nedir?" sorusunu yönelten Çelik, bu sorunun cevabının tam anlamıyla "mimari" olamayacağını vurguladı.
Haussmann Bulvarı
Fotoğraf: Thierry Bézecourt
Haussmann'ın Paris'i yeniden ele aldığı bu dönem için sık sık yapılan yorumlardan birinin "Kent adeta ters yüz edildi" olduğunu dile getiren Çelik, dönüşüm kapsamında önceden kentin merkezinde yaşayanların dışarıya itildiğini, giderek daha görkemli hale gelen merkezdeki bulvarların ise her kesimden insanı kendine çekmeye başladığını belirtti.
Zeynep Çelik, sunumunda Gustave Caillebotte'un "Paris Sokakları: Yağmurlu Bir Gün" başlıklı tablosunun, "café kültürü"nü gözler önüne seren önemli bir örnek olarak gösterdi.
Yine, romanlarında dönemi çarpıcı özellikleriyle aktaran Emile Zola'dan örnek veren Çelik, "erkeklerin metresleri ve eşlerinin birbirini gözetlediği, insanların herhangi bir iletişim kurmadan bir arada bulunduğu, birlikte yürüyen çiftlerin birbirlerinden çok etrafla ilgilendiği" bu yeni bulvarlarda bir "café kültürü" oluştuğunu vurguladı.
"Ve İşçilerin de Parkı Olmalı"
Eugène Haussmann |
1889 yılında Paris'te yapılan Dünya Sergisi'nin afişi. |