Aman dikkat! İstiklal'de yürürken dalıp giderseniz hızla geçen bir kamyonetin altında kalabilirsiniz! Ve eminim, kamyonet sürücüsü değil, siz suçlu çıkartılırsınız! Çünkü yayasınız! Baştan kaybetmişsiniz! İstiklal Caddesi'nde bile...
Ayasofya ve Sultanahmet civarındaki otopark rezaleti hakkında bir okurum şöyle diyor... "En ayıbı, en çirkini ne biliyor musunuz?.. Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin bulunduğu İbrahim Paşa Sarayı Sultanahmet Camii'nin tam karşısındadır ve bazı zamanlar müzenin kapısında durup karşınıza baktığınızda cami görünmez. Çünkü sıra sıra dizilmiş turist otobüsleri bütün manzarayı kapatır."
Bir başka okurum yakın zamana kadar turist otobüslerinin Bab-ı Hümayun kapısının duvarlarına sürte sürte Topkapı Sarayı'nın avlusuna girmesine izin verildiğini hatırlatıyor.
Sonra da hafiften dalgasını geçerek şunu ekliyor: "Otobüslerin sarayın içine park etmesinin yasaklanması kararı sarayı ve tarihi kapıyı korumak için mi, yoksa otobüslere zarar verdiği için mi alındı, emin değilim!"
Sultanahmet Meydanı bir Avrupa şehrinde olsaydı araç trafiğine açık olması düşünülemezdi bile. Hele meydanın hemen dibinden raylı sistem geçiyorsa... Kaldı ki, Sultanahmet Meydanı derken aynı zamanda Etiler'de bir caddeden değil, Bizans devrinin ünlü Hipodrom'undan da söz ettiğimizi bilmeliyiz. Yani orası bir arkeolojik alan. Ve biz o arkeolojik alanı her gün araçlara çiğnetiyoruz. Haydi bunları da bir yana bırakıp peyzaj açısından bakalım... O zaman da durum facia!
Geçen gün hazır Selim Usta'da köfte yemeye gitmişken oralarda biraz dolaşayım diyen bir arkadaşım "yahu Alman Çeşmesi'ni göremedim, müthiş bir curcuna vardı; ondan mı, yoksa çeşme başka bir yerde miydi?" diye sormaz mı!.. Gülemedim! Tutuldum kaldım!