Haberler

Sürekli Barışın Anahtarı Banliyölerde mi?

Tarih: 30 Haziran 2009 Kaynak: Terraplexic.org, Subtopia, Imakegoodtea.com Derleyen: Burcu Karabaş
Banliyö ve savaş ruhu, uzun zamandır yakın bir ilişki içinde. Scheffield Üniversitesi'nden Tom Vigar, hazırladığı yüksek lisans tezinde ortaya koyduğu konsept projeyle bunu bir kez daha hatırlatıyor. Vigar'ın önerisi, banliyönün mekansal oluşumu ile militarizmi bir araya getirerek, potansiyel bir savaş makinesinin ihtiyaç duyabileceği en iyi koşullara sahip olan yaşam mekanını yaratmak. Mimarın, bu iki oluşumun birbirine olan bağlılığından yararlanarak önerdiği konseptte banliyö ve militarizm döngüsel bir ortak yaşam sürüyor.


Tom Vigar'ın "Subtopian Dreams"
(Banliyö Rüyaları) başlıklı tezinin
kapağı.
Görseller: Imakegoodtea.com
"Giderek daha sofistike özellikler kazanan silahlar, düşmanı her geçen gün biraz daha caydırıyor, dolayısıyla bu noktadan sonra olası bir savaş, tatbikiyle değil hazırlıklarıyla tanımlanabilir hale geliyor. Artık savaş kavramı, zaman zaman tekrarlanan çarpışmaları değil, sonsuza dek süren 'hazırlıklar'ı ifade ediyor. Bu yolla ebedileştirilen savaşa 'Öz Savaş' diyorum." Paul Virilio ve Sylvere Lotringer'in "Öz Savaş" başlıklı çalışmalarında yer alan bu sözler, "Banliyö Rüyaları" adıyla hazırladığı yüksek lisans tezinde kente ve askeri oluşumlara ait endüstrilerin aynı düzlemde bir araya getirilebileceğine ilişkin öneriler sunan Tom Vigar'a çıkış noktası oluşturmuş. Vigar, banliyöye ait endüstriyel arkeolojiyi, yine banliyöde zaten bulunan ekonomik ve altyapısal elemanlardan daha iyi yararlanabilmek amacıyla doğrudan askeri temeller üzerine oturtuyor. Üretim, tüketim ve militarizmin kendisini aynı çatı altında bir araya getirerek, banliyöyü savaşa hazırlık laboratuvarına ait mekanları üreten ideal bir makine olarak kurguluyor.

Vigar, Winston Churchill'in 1940'ta sarfettiği cümlelerden de alıntı yapıyor: "Söz konusu bu savaşa sadece askerler değil, kadınlar, erkekler ve çocuklardan oluşan tüm ülke nüfusu dahil. Dolayısıyla cephe de 'her yer'. Siperler kent sokaklarında kazılıyor, her mahallenin ise bir 'kalesi' var. Her yolda engellerle karşılaşılıyor, sınırları ise sanayi alanları, yani fabrikalar çiziyor. İşçiler ise, farklı silahlara, ancak aynı cesarete sahip birer asker."

"Banliyöler, Zaman ve Mekandan Kopmuş Birer Vaha"
Teorisini bu görüşlerle oluşturan Vigar, bugün banliyö, endüstri ve savaş düzlemlerinin hiç olmadığı kadar kesiştiğini söylüyor. Projesinde, var olan ve içinde yaşamaya zaten bir şekilde devam ettiğimiz bu sistemi daha verimli hale getirmek için ne yapılabileceğine ilişkin fikirler sunuyor. Cevabını aradığı bir soru ise oldukça yerinde: "Öz Savaş" ve kapitalizmin kaynaşmış mantığı bizi gelecekte ne kadar ileriye taşıyabilir?

Vigar, portfolyosunu da yanınladığı imakegoodtea.com adresindeki web sitesinde, zamanın ve mekanın feshedildiği bir çağda yaşadığımızı söyleyerek tezine başlıyor. Dünyanın öbür ucundaki biriyle web kamerası sayesinde canlı ve görüntülü konuşabilmek artık olağan. Başka bir ülkeden mobilya da sipariş edebilir ve bu şekilde yerinizden kalkmadan, muhtemelen hiçbir zaman karşılaşmayacağınız, kilometrelerce ötedeki birine birkaç ağaç daha kesmesinin söylenmesiyle sonuçlanacak bir olaylar zinciri de yaratabilirsiniz. Ancak bu kolaylığı sağlayan bağlantı imkanlarının başka bir yüzü daha var. Hız ve lojistik yönetimi, tüm dünyada savaşın geleneksel mekan sistematiğinin yerini alıyor. Modern silahların yıkıcılık kapasitesi göz önüne alındığında, bir ordunun misilleme gücü savaşı kazanmasında hayati rol oynuyor. Mobilize olmanın gereğinden fazla vakit alması halinde ise, savaşı henüz başlamadan kaybetme riski doğuyor.

Bu düşüncelerden yola çıkarak Vigar, bu aşamadan itibaren güçlü ülkelerin çözmesi gereken sorunun, her an her yerden gelebilecek ve çoğu zaman da mekansal bağlantıları bulunmayan potansiyel tehditleri fiziksel ve coğrafi anlamda etkisiz hale getirmek olmadığı saptamasını yapıyor. Ona göre artık, düşman saldırılarını imkansız hale getirebilecek ve anında yeterli karşı saldırının yapılmasını sağlayacak bir "durum"un nasıl yaratılabileceği sorusuna cevap aranmalı. Bu soru, şu şekilde sözcüklere dökülüyor: Topyekûn savaş altyapısının devamlılığı barış süreci boyunca nasıl sağlanabilir?



Banliyölerin iş yeri ve evi birbirinden ayırmak isteğiyle, 18. yüzyılın sonlarında değişen aile değerlerine bir tepki olarak yaratıldığını belirten Vigar, aileleri banliyö yaşamına çeken faktörleri bu görsel ile anlatıyor. Ona göre bugünkü banliyöler hala bu ayrımı pazarlıyor, ancak içinde çok daha karmaşık bir yapı barındırıyor.


Amerika'da bir hayli süslenmiş olmasına rağmen banliyö kavramının doğuşu İngiltere'de gerçekleşti. Endüstri devrimi ve ulaşım altyapısındaki ilerlemelerin yarattığı, parası ve boş vakti bol olan yeni orta sınıf, giderek daha değişken olan ofis ve konut koşulları ile yoksullar arasında bir uçurum yarattı.

Ve daha sonra da: "Kendi kendine yetebilmenin güvenlik sorunları doğurduğu bir dünyada banliyöler, neredeyse her ağacın ve her tuğlanın kestirilemez olanı günlük yaşamdan mümkün olduğu kadar uzak tutmaya yaradığı vahalar oluşturan bir mimarlığa sahip." (J.M. Richards, The Castles on the Ground)

Vigar, bu noktanın büyük bir ironi barındırdığını düşünüyor. Ona göre, çimleri ilaçlamakta kullandığımız kimyasallar, satın aldığımız temizlik bezleri ve fırçaları, kullandığımız tüm alet - edevat, üreticilerin tarihten bu yana aşılamayan bir savaş ihtimaline karşı hazırlıklı olmalarını sağlıyor. Garip olan ise, banliyö sakinlerinin tüm bu koşuşturmanın varlığından habersiz, yaşamlarını devam ettiriyor olmaları. Amacı kentin kaotik doğasından kaçmak olan banliyö yaşamının, bitmek bilmez tüketim alışkanlıkları ve siyasi tarafsızlığı sayesinde bir savaş platformu yarattığını savunan Vigar, bu noktadan hareketle banliyöleri "buzdolabıyla birlikte plazma ekran TV'nin karşısına yerleştirilmiş politik bir masaj koltuğuna" benzetiyor. Ortaya çıkan bu "Öz Savaş" durumunun, zaten parçalı yapıdaki kentlerin daha da parçalanmasını hızlandırdığını savunuyor. Artan terör saldırılarının ise bu durumun bir sonucu olabileceği, akla gelen ilk düşüncelerden.


Büyütmek için üzerine tıklayın.
Savaşlar artık cephelerle sınırlı değil, günlük yaşantımızda. Zaman ve mekan elverdiği sürece, savaş hali her zaman var olacak.
"Konutun bir zıtlaşma alanı olduğunu hepimiz biliyor, fakat seyrek olarak dile getiriyoruz. Aile, cinsiyet, hijyen ve son olarak da ekoloji savaşları."
Beatriz Columina "Domesticity at War", MIT Press 2007, p. 296

Yeni "Banliyö Kompleksi"
Vigar, bu projeyi hazırlamaktaki amacını, modernitenin yarattığı "Öz Savaş" haline kaçınılmaz, ama aynı zamanda da absürt bir netice önermek olarak tanımlıyor. "Banliyölerin endüstri ve savaş pastasının üstünde bir krema olacağını" varsayan teze göre, sadece banliyö sakinlerinin tükettiği ürünler savaş çabalarını dolaylı yoldan da olsa desteklemekle kalmayacak, banliyönün kendisi modern savaş makinesinin tabutu olacak.


Büyütmek için üzerine tıklayın.
Vigar, Alexander Kleins'in 1928 yılında ev içinde zıtlaşmalardan kaçınmak ve istenmeyen karşılaşmalar riskini en aza indirmek için tasarladığı fonksiyonel konut planını da yeniden ele almış. Fonksiyonel evde, bir aktivite gerçekleşirken diğer aile fertleri söz konusu alandan bir şekilde izole ediliyor. Solda "kötü", sağda ise karşılaşmaların engellendiği "iyi ev."

Mimar, banliyö, endüstri ve savaş düzlemlerini kullanarak coğrafya kavramını ortadan kaldırmayı ve var olan sistemi çok daha verimli hale getirmeyi öneriyor. Bu üç farklı düzlemin yeniden konumlandırılması ve aralarındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesinin garip görünüşlü, ancak birçok avantajı beraberinde getiren bir manevra olduğundan bahsediyor. Bu konumlandırmayla ortaya çıkan bina sisteminin yararlarını ise, şu şekilde sıralıyor:

Arazinin 1/3'ünü Kullanma: Nüfus artışıyla birlikte arazi fiyatlarının yükselmesi de kaçınılmaz. Ancak bu bina tekniği, normalde kendisine ayrılacak arsanın 1/3'ünü kullanarak doğaya duyarlı çalışmalar ve ekim yapılabilmesi amacıyla geniş bir alan bırakıyor (Vigar, bu noktada da ironik yaklaşımı elden bırakmıyor ve "Gerçekçi olmak gerekirse arta kalan bu alanlar büyük ihtimalle işe yaramaz inşaatlar için kullanılır" cümlesini de ekliyor.)

Farklı Düzlemler Arasındaki Ulaşım Masrafını Azaltma: Araç kullanmanın gerekmediği yaşam biriminde, hem maddi tasarruf yapmak hem de CO2 emisyonunun azaltılmasına katkıda bulunmak mümkün oluyor. Bu da mecburi olarak geri dönüşüm masraflarının azalması demek.

İnsan Kalkanı: Bir saldırı halinde tüm ülkenin aynı anda karşılık vermesini sağlayacak imkanlar. Bu pasif savunma sistemi, milyonlardan tasarruf etmek için ideal.

Hiper Verimli Pazarlama: Evsel atıklar, kullanıcıya özel pazarlama teknikleriyle kolayca analiz edilebiliyor ve bu şekilde tüketim gözle görülür biçimde azaltılmış oluyor. Sonuç olarak, korunmak istenen devamlılık durumuna katkıda bulunulmuş oluyor.

Subtopia #451

Büyütmek için üzerine tıklayın.
Savaş düzlemi dışındaki düzlemler, kendilerine bağımlı olabilecek diğerlerinden habersiz bir şekilde varlıklarını sürdürüyor. Savaş düzlemi ise, diğerlerinin arasına gizlice sızabilecek ve "bir acil durum düğmesine basılması" halinde marifetlerini sergileyebilecek potansiyele sahip.

Vigar, bu mükemmel banliyö kümeciklerinin tüm dünyaya yayılmasını kurguluyor ve her binada bir diğeriyle tamamen aynı görünen, fakat bazı farklı özellikler barındıran savaş düzlemleri konumlandırıyor. Sonuç olarak banliyönün vaadi, kamusal alan kullanımına ve bireysel özgürlüğe bağlı olarak terörden ve diğer bireylerden gelebilecek zararların ihtimallerini hesaplamak ve bu zararlardan koruma sağlamak.

Mimar, tezinin kurgusuna uygun olarak geliştirdiği Subtopia #451'de, bahsettiği üç ayrı düzlemin birleşmesiyle ortaya çıkan yaşam birimindeki hayatı da detaylı olarak anlatıyor. Temizlik malzemesi, böcek ilacı ve Sarin gazıyla doldurulmuş ICBM1 üretiminde uzmanlaşan bir banliyö olan Subtopia #451'de kusursuz çim alanlar var, çünkü belirli niteliklere sahip bir çim alana sahip olmamak "kötü vatandaş" kategorisine girmenize sebep olabiliyor. Savaş endüstrisi için üretim yapan firmalar ise, yeterli "hazır olma" düzeyinde kalabilmek için ürünlerine günlük yaşam işlevleri yüklemiş. Aslında ihtiyaç duyulmayan ürünler üretip bunların reklamını yapmak da firmaların faaliyetleri arasında. Vigar'ın kurgusuna göre bu şekilde her an aktif kalabiliyorlar.


Büyütmek için üzerine tıklayın.
#001: Doğaya karşı: İstediklerimizi bir türlü yapmayan doğaya karşı, "ehlileştirici" kimyasallar
#002: Komşulara karşı: iyi biçilmiş çimler, iyi bir sakal traşıyla aynı mesajı verir. Komşunuzdan daha iyi biçilmiş çimlere sahip olmanız, hayatınızın geri kalanı berbat da olsa, hayati bir gereklilik.
#003: Terörizme karşı: Çimler ve bahçe, özgürlüğü simgeliyor. Özgürlüğünüzü sizden almaya çalışanlara karşı caydırıcı güç.

Bu yoğun endüstriyel faaliyeti mümkün kılan yapıların arasında, uçsuz bucaksız otopark alanları ve hizmet endüstrisine ait ofisler bulunuyor. Ofis çalışanlarının görevi ise, banliyö sakinlerinin mutlu olmasını ve kesintisiz olarak savaş endüstrisi tarafından üretilen ürünlere ilgi duymasını sağlamak.


Yağışlı bir gün. Yağmur damlaları, üst örtüyü oluşturan taşıyıcı sistem tarafından üretiliyor. Banliyö sakinlerinin başlarını kaldırıp yukarıda ne olup bittiğine bakması, stratejik ışıklı tabela ve reklamlar sayesinde engelleniyor.

Üç düzlemden biri olan banliyö düzlemi, Subtopia #451'de alt kısmı endüstri düzlemi tarafından gözlenebilen bir mekan iskeleti tarafından destekleniyor. Strüktürde bulunan detaylı olarak tasarlanmış fıskiye sistemi, düşmanın neden olabileceği yangınları anında söndürmek için tasarlanmış. Bu yangın söndürme sistemi, yapay bir iklimlendirme sistemiyle birlikte harekete geçerek meydana getirdiği şartlarla, iş gücünü oluşturan banliyo sakinlerinin sürekli yeraltında olduklarını düşünmelerini sağlıyor. Mimarın kurgusuna göre asla kafalarını kaldırıp yukarıda neler olup bittiğine bakmayacak olan işçiler, "iyi banliyö sakinleri" olarak, çevrelerini saran yaşam koşullarını hiçbir zaman umursamayacak şekilde yetiştirilmiş.

Sabit bir savaş halinin devamı için geliştirilen bu düzen veya yaşam biçimi, içinde elbette açık çelişkiler barındırıyor. Savaşın arka planda sürekli kıpırdandığı ve kendini geliştirdiği bir ortamda, barışa gerçek anlamda ulaşılamayacağına şüphe yok. Ancak Vigar'ın projesi de tam olarak bu çelişkiyi işliyor ve kendi kendini çürüten bir tez olmasıyla önem kazanıyor. İçinde yaşadığımız dönemin merkezinde bulunan ironiyi somutlaştırarak gözler önüne seriyor.

1ICBM: Intercontinental ballistic missile (ICBM), 1957 yılında Sovyetler Birliği'nde ilki yapılan kıtalararası balistik füze. (Kaynak: Wikipedia)

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.