Adı "Ortadoğu'nun New York'u", "Çölde yaratılan cennet" gibi benzetmelerle anılan Dubai, dev gökdelenleri ve şaşaalı yaşam biçimi ile bambaşka bir dünya sunuyor.

Dubai seyahati öncesi bir gazeteci olarak gerçekten heyecanlanmıştım. Dünyanın adından en çok söz ettiren kentlerinden birine gidecektim. Daha önce Dubai için 'çölde yaratılan vaha ya da cennet' benzetmesini birçok yerde duymuş, okumuştum. Şimdi buna yakından tanık olacaktım. İlk olarak İstanbul'dan Emirates Havayolları'na ait uçağa bindiğimde etkilendim. 400 kişilik bir uçağa ilk kez biniyordum. Koltuğumun önündeki ekranda ise poker başta olmak üzere birçok oyun oynayabiliyor, müzik dinleyip, film izleyebiliyordum.

Palmiye Adaları
Dubai'ye inip, havaalanından şehir merkezine doğru ilerlediğimde ise 'Ben yanlış bir kıtaya mı geldim acaba? düşüncesine kapıldım. Ama Arapça yazılardan ve ülkenin her şeyhi Şeyh Maktum'un her yere asılı resimlerinden Dubai'de olduğumu anladım. Dubai'ye Arab Health Uluslararası Sağlık Fuarı için ESBAŞ'ın daveti ile gittim. Kentte kaldığım 5 gün benim için gerçekten güzel bir deneyim oldu. Sayamayacağınız kadar gökdelen, 30'a yakın adına Mall denilen büyük alışveriş merkezi, 815 metre yüksekliği ile dünyanın en büyük gökdeleni, Arap ve dünya jet sosyetesinin yaşadığı Palmiye Adaları, şaşalı oteller, dev akvaryumlar, beni gerçekten büyüledi.

Büyü bozulmuş
Biraz araştırma yaptığınızda ise bu büyünün son zamanlarda bozulduğuna tanık oldum. Global krizin burayı da etkilediğini ve 500 bine yakın kişinin bu nedenle şehri terk ettiğini öğrendim. Şu anda 1.2 milyon nüfuslu şehirde dünyanın 100 farklı ülkesinden 1 milyon yabancı kişinin yaşaması da beni çok şaşırttı. Göçler nedeniyle İstanbul'a ya da İzmir'e kozmopolit şehir derken, 100 farklı ulustan insanın yaşadığı Dubai'ye herhalde başka bir sıfat gerekiyor. Limanıyla, serbest bölgeleriyle, denizi ve fuarı ile İzmir'e de çok benzeyen Dubai'yi bu dizimizde birçok yönüyle sizlere aktarmaya çalışacağım.

Araplar azınlıkta
Dubai her şeyden önce çölde bütün dünyanın hayran kalacağı bir cennet yaratmak için hayal edilmiş bir kent. Burada iş yapmak isteyenler için vergi yok. Yani ticaret alabildiğine serbest. Firmalar yılda bir kez lisans ücreti ödemek kaydıyla hiçbir vergiye muhatap olmadan faaliyet gösteriyorlar. İnsanlar için de Dubai gerçekten özgür bir ülke.

Şeriatin izleri
Şeriat sistemi ile ve tek lider tarafından yönetilmesine rağmen, bunu hiç hissetmiyorsunuz. Turizm de ülke için büyük bir gelir kaynağı olduğu için mayolu ve bol dekolteli bir kadınla, abaya denilen çarşaflı bir kadını yollarda yan yana rahatlıkla görebiliyorsunuz. Sedece devlet dairelerinde çalışan Dubai'li kadınlar için çarşaf giymek zorunlu. Ama sokaklarda 100 farklı ulustan insan olduğu için çok değişik kişiler görmeniz mümkün. 1.2 milyon nüfus içinde Araplar sadece 200 bin kişiyi oluşturduğu için sokaklarda arap kıyafetli erkekler ve çarşaflı kadınlara rastlamıyorsunuz.

Dünyanın en yüksek binası orada
Gösterişi çok seven Araplar, inşa ettikleri 815 metre yüksekliğindeki gökdelenle bu alanda rekoru ele geçirmişler. Burj Halife tam 165 katlı ve 75 kilometre uzaklıktan görülebiyor. Gökdelenin ismi de kriz kurbanı olmuş. Kule anlamına gelen Burj Dubai olarak planlanan ismi, kriz nedeniyle Abu Dabi Emirliği'nden kaynak aktarılarak tamamlanabildiği için bu emirliğin şeyhi olan Halife ismini alarak Burj Halife olarak değiştirilmiş.

Dubai'nin her şeyi: Şeyh El Maktum
Dubai'nin marka ülke haline gelmesinde en çok katkısı olanlardan biri de hiç kuşkusuz Dubai Emiri Şeyh Muhammed Bin Raşid El Maktum. Çöl ortasında petrol geliri olmayan bir ülkeyi gayrimenkul, turizm ve ticaret merkezi haline getirmesinde onun katkısı çok büyük. Çünkü Dubai'de her şey El Maktum'un iki dudağı arasında. Çölde kayak, dünyanın en yüksek gökdeleni ve palmiye adası gibi projelere verdiği en büyük destekle Dubai'yi deyim yerindeyse 'uçurmuş' bir lider.

Yaşanan ekonomik krizin sağlığını da olumsuz etkilediği söylensede çok dinç görünen El Maktum, yaşadığı sürece dünya Dubai'den daha çok bahsedeceğe benziyor.