Haberler

Sulukule artık arkeolojik sittir

Tarih: 22 Mart 2010 Kaynak: Radikal Yazan: Derya Nüket Özer
Sulukule'deki Kentsel Yenileme Projesi bir zorunluluk değil, tam tersine şehircilik disiplini açısından bir suç oluşturuyor.

Sulukule'de önce insanlar süpürülüp atıldı. Sonra evler yıkıldı. Hayat silindi. Hoyrat bir rüzgar Edirnekapı'dan Topkapı'ya engelsiz esiyor. Tarihi Yarımada'da 90 bin metrekarelik devasa bir alan uzanıyor. Sıra İstanbul'un bağrındaki çocuklarının ruhlarını deşmeye geldi. Sulukule, 5. yüzyılda yapılan II. Theodosios surlarının Porta Charisius (Edirnekapı) ve Porta Pempton (Sulukule Kapısı) arasındaki bölümüne bitişik. Burası şu günlerde İstanbul'un kalmak için son çabalarını harcaması gereken Dünya Miras Listesi'ndedir. Şehrin ana su kaynağı Lykos deresi, şehre buradan girer. Sulukule arkeolojisinde akla ilk gelen konu su sistemidir. Kazım Çeçen tarafından yayımlanan veriler, Sulukule'nin hemen altında Roma ve Osmanlı dönemlerinde geliştirilerek günümüze kadar ulaşan iki ana su sistemini, İ.S. 2. yüzyıla ait İmparator Hadrinaus su sistemi ile 16. yüzyıla ait 2. Bayezid su yollarını belgeliyor. 2. Bayezid su yolları haritaları su şebekesinin şehre ana giriş noktasının Sulukule bölgesi olduğunu, hatta hangi evin altından nereye uzandığını gösteriyor. Manastırların şehrin dışına çıkarılmasını kapsayan yasayla (‘loca deserta') Erken Bizans döneminde ve devamında bu bölgede çok sayıda manastır inşa edilmiş. Bunların bir bölümünü biliyoruz.

Öte yandan Sulukule bölgesi, Blakherna ve Tekfur saraylarının yer aldığı bir coğrafyanın uzantısı. Bu bölgedeki yapılaşmaya ilişkin elimizde somut bilgiler yok. En önemli iddia Deutoron Sarayı. İmparator II. Iustinos'un, içinde gösterişli bahçeleri olan, heykellerle donatılmış sarayının bulunduğu Deuteron bölgesi, bazı araştırmacılara göre Sulukule çevresindeydi. Öte yandan Yenikapı'daki, günümüzden 8500 yıl önceye giden Neolitik kültüre ait buluntular tam Lykos deresinin denize döküldüğü noktada ortaya çıkarıldı. Lykos deresi çevresi, Sulukule'de de Bizans'tan çok daha gerilere giden buluntular vermeye aday. Ve elbette bir de İstanbul'un toprağının hep sürprizlere gebe olduğu unutulmamalı.

Arkeolojik karar gerekir
Tarihi Yarımada yalnızca topraküstü mirasıyla değil, toprak altında barındırdığı mirasla da dünyanın en değerli alanlarından biri. Eğer süregiden yaşam olmasaydı hiç şüphesiz Efes gibi, Bergama gibi bir arkeolojik sit olarak kabul edilecek ve buna uygun kararlarla ele alınacaktı. İronik olsa da Kentsel Yenileme Projesi, bu alanı bir arkeolojik site dönüştürdü. Yaşam bütünüyle silindi, kentsel doku, korunması gereken tescilli evler dahil, yıkıldı. Kentsel arkeolojik sitlerde yapılaşma ve yeni proje üretme kararları, Türkiye'nin imzalamış olduğu UNESCO'nun çeşitli sözleşmeleri ve Türkiye'nin girmeye aday olduğu AB normlarına göre verilir. Bu belgelerin tümü, kentsel alanlarda, gelişme ile toprak altı miras arasında bir dengeyi öğütlerken, bu dengenin arkeolojik değerlerin korunmasından yana olmasını şart koşarlar. Ancak süregiden bir hayatın olmadığı alanlar için artık kentsel proje kaygısı değil, arkeolojik kaygılar esastır. Kentsel arkeolojide de esas, kamu yararıdır. Sulukule Kentsel Yenileme Projesi'nin kamu yararını gözetmediği, tam tersine bir "soylulaştırma" projesi olduğu UNESCO Dünya Miras Komitesi, AB İnsan Hakları Komiseri, Helsinki Komitesi, AB İlerleme, HABITAT-AGFE Raporlarında da ifade edildi. Bir başka deyişle, Yenileme Projesi bir zorunluluk değil, tam tersine şehircilik disiplini açısından bir suç oluşturuyor. Vazgeçilemezliği değil, vazgeçilmesi gerektiği esas.

Tarihi alanların sorumlusu kim?
İstanbul'un tarihi alanlarının sorumlusu kim? En sonuncusu Yenikapı Marmaray inşaatı olmak üzere bütün projeler, çok önemli buluntular verdi. Her defasında, bunlar bir sürprizmiş gibi sonradan çözüm üretilmeye çalışıldı. Yenileme Kurulu'nun onayladığı Sulukule Yenileme Projesi'nin, Romanları yüzyıllardır ait oldukları topraklardan sürdüğü gibi, topluluğun soyut mirasını yok etmesi, tarihi kentsel dokuyu parçalayıp izleri silmesi gibi köklü sorunlarının yanında arkeolojik tahribatı da öngördüğünü baştan beri söylüyoruz. Proje, Sulukule evlerinin sığ temelleri ile korunmuş olan bu arkeolojik alana derin temelli yapılar, yeraltı otoparklarını yerleştiriyor.

Oysa, böylesi bir alanda girişilecek her türlü projenin en önemli ayağı arkeolojidir. Kültür Bakanlığı'na bağlı olan Yenileme Kurulu, tarihi miras konusundaki kararları projeden hareketle alıyor. Yani, tersten gidiyor. Bir arkeolojik envanter çalışması, literatür taraması bile yapılmadan proje onaylanıyor. Anlaşılan o ki, 90 bin metrekarelik bir alandaki kazının planlaması, alışılagelen sistemle, inşaatın ilerleyişine göre yapılacak.
Baştaki soruya dönersek: İstanbul'un tarihi alanlarının sorumlusu kim? Arkeolojik kazıyı finanse edecek olan TOKİ mi, Kültür Bakanlığı mı? İstanbul Arkeoloji Müzeleri öyle görünüyor ki, böylesi geniş ve prehistorik buluntuların bile beklendiği bir alanda yapması gereken özenli çalışmayı hep olduğu gibi müteahhitle cebelleşerek ilerletme durumunda kalacak. Müze, daha şimdiden, henüz kazı ruhsatı alınmamış olmasına karşın alanda moloz hafriyatına girişen şirketi birkaç kez uyarmak zorunda kaldı bile.

Boşluk unutmaya izin vermez
Üzerinde yaşamın kalmadığı ve üretilen kentsel projenin kamu yararı taşımadığı, dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri için verilecek karar, bir tarihi miras yönetimi konusudur. Yukarıda sözünü ettiğim uluslararası sözleşmeler, kentsel projelerde arkeologların taraflardan biri olarak yer almasını şart koşar. Bizdeki uygulamada ise arkeologlara yalnızca "kazıcılık" işi düşerken, müze ve bu alandaki çeşitli disiplinler sürecin planlamasına dahil edilmiyorlar.

Her arkeolojik sit, kazılmak zorunda değildir. Kazıldıktan sonra nasıl korunacağı en büyük sorundur. Sulukule için de bu karar verilmek zorunda. Oysa proje başladığı anda otomatikman bir arkeolojik kazı başlamış olacak. O zaman başka soruların yanıtları verilmek zorunda kalınacak: Proje mi değişecek, buluntular müzeye mi taşınacak, buluntuların sunduğu bilgi topluma nasıl aktarılacak, nasıl görünür kılınacak vb. Miras yönetimi insanoğlunun belleği ile bugünkü varoluşunu buluşturup geleceğe yansıtma işidir aynı zamanda. Sulukule arkeolojik siti yüzlerce yıldır uyuyan ruhların anısını, dünyanın sürgün Romanlarının hüzünleriyle buluşturan, kendi anlamıyla dolu kocaman bir boşluk olarak duruyor şu an. Bu boşluk, koruma politikalarının en temel prensibi olan "aidiyet duygusu" ile bu toprağa bağlı olan Sulukule halkıyla dolmalı yeniden. Aksi halde boş kalmalı. Boşluk, unutmaya izin vermez, yüzleştirir.

ICOMOS 2008 Quebec Deklarasyonu, ‘Mekânın Ruhu" derken korumacılıkta yepyeni bir kapı açtı, bu unutulmamalı.

Son söz: Bu yazı Sulukule'yi kapsıyor ama İstanbul'da hızla ilerleyen bütün yenileme projeleri için de geçerli. Fener-Balat Projesi de yeraltı otoparklarıyla ve kapsadığı alanla aynı yazının konusu.

DERYA NÜKET ÖZER: Sanat Tarihçisi, Yeditepe Üni., GSF, öğretim görevlisi

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.