Haberler

İzmir bir medeniyetler karması gibiydi

Tarih: 20 Mayıs 2010 Kaynak: Yeni Asır Yazan: Kemal Sağlam
Üst tabakaya ait Türkler, kürklerle süslü uzun giysileri, bol nakışlı yelekleri, bileklerine düşen ancak aradan sarı maroken botlarının görünmesine izin veren bol pantolonları, bellerini saran kuşakları ile ayırt ediliyorlardı.

18. yüzyılda İzmir'deki yaşayan farklı kültürdeki insanları giyim kuşamları ile birbirinden ayırt etmek mümkündü. Bu medeniyet karmasında kimin hangi ulusa ya da hangi dine, mezhebe ait olduğunu giydikleri kıyafetler sayesinde uzaktan bile anlamak mümkündü.

Üst tabakaya ait Türkler, kürklerle süslü uzun giysileri, bol nakışlı yelekleri, bileklerine düşen ancak aradan sarı maroken botlarının görünmesine izin veren bol pantolonları, bellerini saran kuşakları ile ayırt ediliyorlardı. Yaygın olarak kullanılan, Müslümanlara ait olan türban, kıyafete ve mezhebe göre değişiyordu. Çoğunlukla alt tabakadan olanlarda, türban yeşil tülbentten oluşuyordu.

Mecburi traş

Yunanlıların ve Ermenilerin sade, süssüz "sashe" giymesine müsaade ediliyordu, Yunanlılar kalpak, Ermeniler türban kullanıyordu ama her ikisi de kafasını ve yüzünü, bıyık hariç, tamamen traş etmeye mecburdular, zira Türkler, sakallı kişilere saygı duyarak öncelik tanıyorlardı. Bir Hıristiyan, sokakta nadiren, köleleriyle dolaşan, yüzlerini alt kısmına kadar kapatan, uzun beyaz elbiselere bürünmüş, yüzlerinin kalanı ise siyah ipekle kapalı, bir Türk kadını görebilirdi. Ermeni bayanların giydiği kıyafetler de içlerine giydikleri uzun elbiselerin (içlikler) açık mavi oluşu dışında, Türk kadınlarının giysilerine benziyordu. Güzelliklerinden emin olduklarında, yanlarından geçen Frenklere yüzlerini açarlardı, ama bir Türk'ün görünürlerde olma ihtimali olduğunda asla açmazlardı.

Yunanlı kadınlar

Yunanlı kadınlar, genelde hoştular ve bazıları, özellikle adalardan olanları gerçekten çok güzeldi. Önemli günler dışında, İzmir'de yaşayan Avrupalılar gibi giyiniyorlardı ama başlarını süsleme zevkinde tüm diğerlerini geride bırakıyorlardı. Güzel koyu renk saçları alınlarının ortasından ayrılıyordu; şakaklarının etrafında, üzerine beyaz bir kep geçirilen, düz ya da süslü siyah ince bir tül bulunuyordu. Üzerlerine oturan, siyah ipek püsküllerle süslü dar bir elbise giyiyorlardı. Örülü uzun saçlarının etrafından siyah bir şerit geçiriyorlardı ve aksesuar ya da doğal çiçeklerle tutturuyorlardı. Yeşil renk, hiçbir kadın tarafından kıyafette tercih edilmiyordu, zira yeşili kutsal renk kabul eden Türkler, kimseye ayrıcalık göstermeksizin, bunu saygısızlık olarak addediyorlardı.

Bir Türk'ün eşini kıskandığı kadar eşini kıskanan başka bir millet yoktur. Hiçbir Türk erkeği, evlenene kadar eşini görmüyordu.

Fark etmeden

Geçtiğimiz sokaklardaki Avrupalı tüccarların depoları, herhangi bir yerde görebileceğiniz bu tür binalardan farksızdı ama değişik kıyafetler giymiş olan gruplar arasına doğru ve aralık kapılarından içerlerine bir göz atarak, mermer avlularını, iç bahçelerini, karşılama odalarını görmemize izin veren, moresk tarzı evlerin çıkıntılı balkonlarının gölgelediği şehrin iç kesimlerine doğru ilerledikçe işler değişmişti. İzmir'de, böyle bir terim kullanmak uygun düşerse, büyük bir "medeniyetler karması" vardı. Öyle ki, 50 veya 100 yıldır İzmir'de yaşayan ve belki de geçen onca zaman sonra doğu ruhunun kendi adetlerine ve alışkanlıklarına ne derece karıştığının bile pek de farkında değillerdi. Kökenlerine sıkı sıkıya bağlıydılar ve her ülkenin alışkanlıkları, gelenek ve görenekleri nesilden nesile özenle aktarılıyordu, gerçi bu yabancı ailelerin bireyleri yaşadıkları yerden ayrılmadan hayata veda ediyordu ve yaşam tarzları tam bir Asyalı gibiydi. Bu arada, daha modern ülkelerin kibarlığı ile bu ülkenin lüks miskinliğinin birleşimi, gayet iyi tahmin edilebileceği gibi, yaşamı oldukça eğlenceli yapıyordu. Gün içerisinde hararetli saatlerde verdikleri keyif molalarında, okuyarak hayal dünyasına dalarlardı, ki Türklerin bunu yaptığı pek bilinmezdi. Mehtaplı geceleri ise, evlerinin çatısında, doğu tarzına göre sessizliği gidermek için yapılan samimiyetsiz sohbetler yerine, daha ziyade dış haberler hakkında veya ilginç konularda neşeli sohbetler yaparak geçiriyorlardı.

Her ırktan insan

İzmirli Avrupalıların, misafirperverlikleri oldukça iyi bilinir, gerçekten, bize de aynı misafirperverlik gösterildi. Gözlerimizin önündeki müthiş manzaranın tadını çıkarmak üzere, sahilden güllü yolun sonundaki Madam V...'nin evine giden yürüyüş yolunu bulmalıydık. En başta, kısa ve tıknaz yapılarına asalet veren kürk mantoları ve görünüşünden ağır olduğu anlaşılan başlarındaki muazzam türbanları içerisinde Türklerin kendisi için bile hava çok sıcaktı. Hayret verici bir aldırmazlıkla, biz değersiz Hıristiyanları itip kakarak, hatta neredeyse üzerimizden, sanki bizi görmemiş gibi, yuvarlanarak geçmeleri, işin en eğlenceli yanıydı. Sonra başlarında siyah küçük bir balona benzer bir şeyler olan Ermeniler, daha sonra da yanımızdan tabaklanmamış derileri ve kürkleri içinde, bize korkunç aralıklı dişlerini göstererek sırıtan Bulgarlar geçti. Sonra, bana göre tüm zamanların en ilginç bireyi olan Derviş, vakur adımlarla, yüzü ölü gibi solgun bir şekilde geçti. Sonra kendi büyük şehirlerimizde rastladığımız ve tefeciden kurnazlıkla para çalan, zulümün yüzlerini süzgünleşirdiği, perişan görünümlü Yahudiler gibi değil ama vakur görünüşlü, asil ve dingin çehresinde dinlerine duydukları derin bağlılıkları okunan, kendine has ve muhteşem kıyafeti içerisinde Yahudiler geçti. Daha sonra; tüm bu olağanüstü kalabalığın ortasında, dalgalı bir denizde yürüyormuşçasına bir o yana bir bu yana salınarak Türk kadınları geçti. Kahverengi örtülerinin ve büyük sarı terliklerinin onların görüntüsünü hantallaştırdığını itiraf etmekte bir beis yoktu ancak, bize yüzlerini ekşitmek üzere yüzlerindeki kalın beyaz örtüyü kibarca kaldırdıklarında bir tane bile çirkin bir yüz göremedik.

Masal kent

Etrafımızı saran tamamen Doğuya ait manzara bizi oldukça tatmin etmişti, bu ülkelere ait en el güzel kitabı olan "Arabistan Geceleri" adlı kitabı okuduğunu söyleyen bir beyefendinin itirazları bir yana, ki ona göre olayların olağan akışında aslında; açılan bir pencereden dışarıya balkondaki çiçekleri sulamak üzere çıkan bize büyüleyici bir şekilde gülümseyen ve daha sonra kaybolan genç bir bayanı görmeliydik, ya da en azından etrafta krallık peşinde koşan üç yakışıklı prense ve üçgözlü bir deve rastlamalıydık. Neyse ki, okuduğu betimlemelerdeki gibi, bir platform üzerinde yeşil ipek giysili ufak tefek konuşkan bir adamın, fiyakalı yaşlı bir Türk'ün sakallarını kıvırcıklaştırdığı, saçını traş ettiği bir berber dükkanını görünce birazcık yatıştı. Her birimiz, gemimizin İzmir'de kalacağı kısa zaman zarfında mümkün olduğunca fazla yer görebilmek için ayrı ayrı plan yapmış olarak, yolcu arkadaşlarımızdan kalacakları otelin kapısında ayrıldık.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.