Haberler

İzmir Limanı, Osmanlı'nın dünyaya açılan penceresi

Tarih: 24 Mayıs 2010 Kaynak: Yeni Asır Yazan: Kemal Sağlam
İzmir ticari anlamda önemli bir merkez... Yıllarca Akdeniz ülkeleri için İzmir Limanı vazgeçilmez bir alışveriş kapısı olmuş. Karadeniz önem kazanmaya başlayınca da Rusya ile ticaret yoğunlaşmış... 18. Yüzyıl'da İzmir, Osmanlı'nın dünyaya açılan penceresiydi.

Türklerin bulunduğu pazarlar, kentin Türk şehri denen bölgesindeydi. Mal sahipleri ürünlerini bol miktarda ve hiç soyulma korkusu duymadan cömertçe sergiliyordu. Dükkan kapıları ardına kadar açıktı.

İzmir, Osmanlı'nın ticarette en gelişmiş bölgelerinden biri, bunu kente girdiğinde gözlemeniz mümkün... Liman mallarla yüklü (bugünkü Pasaport), işçiler ara gibi çalışıyor. Gemilerin biri geliyor, biri gidiyor. Körfezi saran deniz berrak ve coşkulu...

İzmir'in ticareti önceleri sadece Akdeniz ile sınırlıymış ancak aldığımız bilgilere göre, şimdi tüm dünyaya yayılmış. Önemli bir merkez. Karadeniz ticarette önem kazanmaya başladığından beri, Rus limanlarına ve Rus limanlarından yapılan ticaretin büyük bir kısmı İzmir'de toplanıyor. İzmir Limanı, Osmanlı'nın dünyaya açılan penceresi olmuş.

Dürüst insanlardı

Her ticari dükkanın, bazılarının iki ya da üç tane, kendi özel simsarı vardı. Tüm ticareti ellerinde tutan işyeri ve sokak simsarlarının, işverenlerini dolandırma olanakları çok fazla ama genellikle dürüst insanlardı. Bu mevkiler genellikle Yahudi, Yunanlı ve Ermenilerce dolduruluyordu.

İhraç ve ithal edilen malların gümrükleri Osmanlı İmparatorluğu'nun her yerinde bağımsız kişilerce iltizam ediliyordu. Yabancılar malın kıymet bedeli üzerinden yüzde 1-3, Türkler yüzde 4, Yunanlı ve Ermeniler yüzde 5 veya 6 ödüyordu. İzmir'de iki tane gümrük bulunuyordu: Biri Frenk tüccarlar için, diğeri ise Büyük Derebeyi'nin tebaası içindi.

İthal edilen mallar

Karadeniz, Mısır ve takımadaların malları olan kumaşlar, başlıklar, çivit, kahve, şeker, kırmızı boya (koşnil), biber, giysi astarı olarak kullanılan ince yün kumaşlar, tülbentler, kağıt, ham ipek, kadife, altın sırmalı şerit, saatler, işlenmiş pamuk, tarçın, cam, kristal, hırdavat, porselen, küçük Hindistan cevizi (muskat), karanfil, yenibahar (tatlı taze kırmızı biber), keten, şeker posası (şeker pekmezi, melas), zencefil, kalay, çelik, çivi, arsenik, civa, enfiye, yünlü malzemeler, incik-boncuk, kesici aletler, demir tel, beyaz ve kırmızı kurşun, saçma, külçe ve çubuk kurşun, kalay kaplar, ilaçlar, boya ağaçları, kaplamalar, sülfür, rom, aynalar, çanak-çömlek, siyah bira, pirinç, tereyağı, morina balığı ve badem.

Safran, post (hayvan derisi), tütsü, Arabistan hurması, anason, sandarach, caveare, reçine sakızı, kasnı, jalap gibi aromatik reçineler, Ankara keçisi yünü, koyun yünü, ipek, zımpara, içyağı, gülyağı, hububat, çeşitli ilaçlar; bu ürünlerin yanı sıra, demir, branda bezi, kenevir, halat ve Karadeniz ve Takımadalar'da yetişen pek çok ürün de ihraç edilen mallar arasında.

İzmir limanı sık sık, Rus, Yunan, Avusturyalı, Fransız, İtalyan, Raguson (bugünkü Hırvatistan), İngiliz, Türk ve birkaç Amerikan gemisi ile doluyordu. Avrupa'da huzurun sağlanması, özellikle Amerika ile barış sağlanınca, ticaret daha da canlanmış.

Hırsız korkusu yok

Pazarlar, sokağın her iki tarafında mallar dizili olmak suretiyle, sokakları kaplıyordu. Pazar yerleri aynı malzemeden yapılmış taştan ve kemerli yapılardı. Her iki tarafında da gün batımında kapanan geniş girişleri vardı. Yunanlı, Ermeni ve Yahudilerin olduğu yerler, her ulustan bir parça ürünün olduğunu gösteriyordu. İlk bakışta, ambar, sonsuz gibi görünüyordu, ancak dikkatli incelenildiğinde; her biri dışarıda sattığı ürünlerin örneklerini sergileyen pek çok sayıda küçük dükkandan oluştuğu fark ediliyordu. Yarattığı etki büyüleyiciydi; takılar, kürkler, kürk mantolar, İran ipekleri, Kaşmir şallar, Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika'dan gelen diğer sayısız ürünle beraber gözü okşarken, Doğu kıtasının her bir köşesinden gelen parfümler de havayı misler gibi kokutuyordu.

Açıkgöz Yahudiler

Yahudiler, talep edilen mal kendilerinde olmadığında, daima kendi cemaatlerinden birine sizi yönlendirirdi. Açıkgöz ve sıkı pazarlıkçıydılar, oldukça ketumdular ama genellikle dürüsttüler.

Herbiri ayrı özellikte

Türklerin bulunduğu pazarlar, kentin Türk şehri denen bölgesindeydi. Mal sahipleri ürünlerini bol miktarda ve soyulma korkusu yaşamadan sergiliyordu. Dükan kapıları ardına kadar açıktı. Dükkan sahibi halı ve yastıklarla kaplı banklarda bacak bacak üstüne atıp oturur, uyanıksa, sigara, kahve veya şerbet içerek oyalanır veya uzun sakallarıyla ya da giysilerini süsleyen kürklerle oynardı. Katoliklerin arasında kendi dinlerini hatırlamak maksadıyla değil de, vakit geçirmek için değişiklik olsun diye, her birinin oldukça favori bir eğlence malzemesi olan birer dizi tesbihi vardı.

Muhteşem bir yapı

Mısır pazarı, içerisinde Afrika'nın tüm zenginliklerinin bulunduğu, yeni ve muhteşem bir yapıydı. Bu pazara, İskenderiye'den gelen balyalardan, orada salgın olan veba hastalığının bulaşması ihtimalinden dolayı, her Hristiyan tarafından korku ile bakılırdı. (A Memoir On The Commerce and Navigation Of The Black Sea, and The Trade and Maritime Geography Of Turkey and Egypt.)

(Karadeniz'in Ticareti ve Denizciliği ile Türkiye ve Mısır'ın Ticari ve Denizcilik Coğrafyasına İlişkin İncelemeler)

Henry A.S.Dearborn, Boston, 1819-Shf.54

Kervanlar Köprüsü

Kervanlar Köprüsü hızlı akan dolambaçlı bir nehrin üzerine kurulmuş. Uzun ve dar bir köprü ve oldukça işlek bir yolla kenti şehrin iç kesimlerine bağlıyor. Bu yüzden de, köprüye adını veren ve üzerinden geçen bitmek bilmeyen kervan silsilelerinin oluşturduğu, doğuya has, muhteşem bir geçide sahne oluyordu. Yoğun sessizliğe rağmen, develerin çanlarının sesi belirgin bir şekilde duyuluyordu ve daha sonra rüzgarda dalgalanan dalların arasında kayboluyor, uzun dalgalı alay yol boyunca kıvrıla kıvrıla gidiyordu. Sıranın başında, tüm kafileye rehberlik edecek şekilde, gem ya da dizgin olmaksızın uslu ve kendi halinde giden bir eşek bulunuyordu, şatafatlı arkadaşları (develer) da zorla adım atarak uysalca onu takip ediyorlardı. 18-20 deveden oluşan kervandaki develer, uzun boyunlarını kendilerine özgü ve zarif hareketlerle burarak, heybetli adımlarla ilerliyorlardı ve yarı açık gözleriyle nazik ve iyi huylu gibi görünseler de gerçekte kötü ve tehlikeliydiler. Onları sadece sesleri ile güdenler ise, uçuşan doğulu elbiselerine dolanmış, elleri göğüslerinde kavuşturulmuş halde düşünceli bir şekilde develerin sırtında oturuyorlardı. (Wayfaring Sketches Among The Greek and Turks and On the Shores of The Danube- Yol Hikayeleri, Türkler, Yunanlılar arasında ve Tuna Nehri Kıyılarında Geçen) Felicia Mary Frances Skene, London, 1847, Syf:115)

Mary Frances Skene kimdir?

Felicia Mary Frances Skene: İskoç kadın yazar, pek çok türde eserleri var, dini biyografileri, roman ve şiirleri var. Dergi yazarı, hayırsever, Viktorian Bölgesi'nde hapishane reformları için emek harcamış bir kişi, kitaplarının geliri ile bağışta bulunan kişi. Bu eser de Yunanistan'da uzunca bir süre yaşadıktan sonra, İzmir'e de gelen 26 yaşında iken kaleme aldığı bir seyahatname, gözlemler dizisi.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.