Haberler

‘Yaşama Kültürü Mirası'mız

Tarih: 3 Haziran 2010 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Oktay Ekinci
Kent belleğindeki ‘toplumsal işlev'ler de ‘kültürel süreklilik' için yaşatılarak korunmalı.

İstanbul'un sanat yaşamında "cumhuriyetle yaşıt" emeği olan "Emek Sineması"nı son yıllardaki "AVM salgını"na kurban eden sözde "yenileme" (restorasyon) projesini yüksek yargı da "tehlikeli" buldu.

"Kültürel mirasın korunması"nı sadece "bina"larla ve hatta binaların, sadece "dış görünüm"üyle sınırlı gören; tarihsel iç mekânları ve kentin bellek değeri olan "toplumsal işlev"leri ise hiç önemsemeyen mimari projenin "onay"ına Mimarlar Odası dava açmıştı...

İstanbul 9. İdare Mahkemesi, tarihi ve özgün sinema salonu mekânına "mağazalar"ı sıralayan projeyi "telafisi imkânsız zararlar doğurabileceği" gerekçesiyle 12 Mayıs 2010 tarihli kararıyla durdurdu.

Şimdi devreye "bilirkişi"ler girecek ve ‘yenileme'de sadece "dış görüntü"yle yetinmenin çağdaş kent yaşamındaki "kültürel süreklilik" açısından "koruma" sayılıp sayılamayacağını irdeleyecekler..

‘EMİRGÂN' ÖRNEĞİ
Emek sinemasında kentin "yaşam kültürü"nün, üstelik koruma adına hiçe sayılması, yıllar önceki "Kurul Kararı"mızı aklıma getirdi... 90'larda İstanbul 3 Numaralı Koruma Kurulu'nda görev alanımız Boğaziçi'ydi... her yönüyle İstanbul zenginliği olan "Emirgân'da çay içme"yi sona erdirecek bir proje, vaktiyle aynı yerde bulunan yalının yeniden yapımını (restitüsyon) öngörüyordu... Üstelik teklifin "yasal" ve "teknik" dayanakları da tamdı.

19. yy'a ait yalının resimleri bile bulunmuş; Osmanlı belgelerinde varlığı kanıtlanmış; şimdiki "Çınaraltı" bahçesine yayılan "sahil sarayı"nın yeniden ve "eskisi gibi" gerçekleşebilmesinin "mimari güvence"leri sağlanmıştı.

Uzun değerlendirmelerden sonra, "Emirgân'da çay mı; yalı mı?" şeklinde özetlenebilecek tartışmayı 18 Şubat 1993 tarih ve 5597 sayılı kurul kararında "çay" yanıtıyla noktaladık. Gerekçemiz, edebiyatımıza da giren ve 20. yy İstanbul yaşantısıyla bütünleşen ‘Emirgân'da çay' kültürünün, artık geleceğe taşınması gereken bir "miras" olmasıydı...

Proje sahipleri "kanıtlarımızı dikkate almadılar" diyerek bizi bakanlığa şikâyet ettiler... Dönemin Kültür Müsteşarı Emre Kongar'dan aldıkları "Onlara güveniyoruz, kent kültürünü gözetmeleri için biz görevlendirdik" yanıtıyla isteklerine ulaşamadılar...

Ardından, kararımızın "bilimsel" değil "duygusal" olduğu savıyla açtıkları iptal davasında mahkeme, "Kurul, İstanbul kültürlerinden hangisinin yaşatılması konusunda takdir yetkisini kullanmıştır" diyerek kararımızı "hukuk"a uygun buldu. Dahası, "Boğaziçi'nde yüzlerce yalı var ama Emirgân Çay Bahçesi bir tane" gibi değerlendirmeler de mahkeme kararına geçmişti...

‘YASAL GÜVENCE' İÇİN
Bu örnekten hareketle Emek Sineması'na dönersek; Emirgân'a bir yaşam mirası olarak değil, sadece eski bir yapının "arsa"sı gözüyle bakılmasını hukuka aykırı bulan yargının, sinema salonunu "AVM arsası" gören projeyi de geçersiz kılacağından eminim...

Ayrıca bu davanın, "tarihten gelen toplumsal işlevler"in de korunmaları yönünde "açık" ve "kesin" düzenlemelerin yapılmasına "esin kaynağı" olabileceğini de düşünüyorum... Çünkü kültür ve tabiat varlıklarını koruma hukukumuz, tarihi ve doğal değer taşıyan "taşınmaz" ve "taşınır" mirasımızın yarınlara aktarılmasını amaçlasa bile; aynı mirasın "yaşama kültürü"müzdeki "bellek" değerlerini oluşturan "tarihsel işlevler" için yeterince yasal güvence sağlayacak düzenlemeleri içermiyor.

Örneğin İstanbul'daki bir Hacıbekir Şekercisi 1770'lerden beri aynı mekânda; ama korunan sadece binası! Sözgelimi bir gün "ayakkabıcı"ya dönüşmemesi için tek güvence "ailenin duyarlılığı..."

Ya da bir "Vefa Bozacısı"; bir "Zeynel Abidin Cümbüş" mağazası; hatta Eminönü'ndeki "Nimet Abla Piyango Gişesi", "Sabuncakis Çiçek", "Kurukahveci Mehmed Efendi Mahdumları", "Koska Helvacısı", "Alkazar Sineması" ve nicelerinin asırlık geçmişleriyle geleceğe aktarılmalarını, sadece "vârislerin duyarlılıkları"na borçluyuz.

Benzer şekilde kentin eski ve özgün "meyhane"leri de az sayıda kalsalar bile, eğer binaları eski eser ise sadece "mekân"ları koruma altında, kendileri değil; her an meyhane geleneğini terk edebilirler... Bunun olmaması için sahiplerinin ya da işletmecilerinin "direniş"leri tek çare...

Bunlar arasında, örneğin Atatürk'ün çok sevdiği, Beyoğlu'ndaki "Rus mutfağı"nın temsilcisi Rejans Lokantası'nın mülk sahiplerince tarihsel mekânından çıkarılmak istenmesini, "kültür mirası kiracı"nın sadece kendi adına değil İstanbul adına da mal sahibiyle "mahkemelik" olmasını hüzünle izliyoruz.

Diğer tüm kentlerimizdeki benzer örnekleri düşündüğümüzde, yaşama kültürümüzde yer etmiş geleneksel işyerlerinin, yani "toplumsal bellek zenginliğimiz"in aslında "koru(n)masız" olduğunu görebiliriz.

Yazımızı, aynı konuda Prof. Dr. Mete Tapan ile Ercan Tekin'in katıldıkları, Kanal B'deki İmar Dosyası programımızın çağrısıyla noktalayalım: "Geçmişten geleceğe yaşama zenginliğimizin tarihsel işlevlerini de koruyacak bir yasal düzenlemenin özellikle ‘İstanbul-2010 Kültür Başkenti' sürecinde tüm kentlerimize kazandırılmasını bekliyoruz..."

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.