Haberler

Megakentten Meta Kente

Tarih: 8 Haziran 2010 Kaynak: Financial Times Yazan: Edwin Heathcote Çeviren: Derya Yazman
1950'de nüfusu 8 milyondan fazla yalnızca iki tane büyük şehir vardı: Londra ve New York. Bundan bir 10 yıl sonrasında da Tokyo bunlara katıldı.

Bu üçlü, Amerikan sosyolog Saskia Sassen'in "küresel kentler" olarak tanımladığı, güçlerini imparatorluklarından değil de ekonomik etkilerden alan kentsel merkezler kavramının çekirdeğini şekillendirdi. Dünya'nın malvarlığı bu şehirler vasıtasıyla geçti - genellikle kağıt üzerinde olsa bile- Onlar, insanların fırsatları paylaşmak için doluşmasını hızlı bir şekilde arttırdı.

2010'un başlarında, Tokyo Dünya'nın en büyük şehirleri sıralamasında en baştaydı. New York en iyi 10'a girerken, Londra dibe düşmüştü. New York, Tokyo'yu safdışı bırakarak, 10 yıldan az bir sürede büyük kentlerin içine katıldı. Diğer büyük kentler de "küresel güney" gibi ilk 10'da bir yer kazanmak için şehirlerin 20 milyon ya da daha fazla nüfus ile böbürlenmelerine ihtiyaçları olacak. Bu da şehirlerin yeni neslini ortaya koyuyor: "Meta Şehir".

Diğer pazar yığılmalarından 8 tanesi -Asya'daki Mumbai, Şangay, Jakarta, Pekin, Karaçi, Güney Amerika'daki São Paulo ve Meksiko City, Afrika'daki Lagos- aynı yönde ilerlerken, Tokyo bir meta şehir olarak sınıflandırılabilir. Lagos kent canavarı, kendi şehirlerimizi çözümlendiremediğimizde ortaya çıkacak korkularla bizi yüzleştirecek güce sahip bir kent.

Eğer Tokyo parıldar, yüksek teknoloji, yoğunluk ve şiddetin tüketici hayali olursa, Lagos yapısı, altyapısı, sosyal tedariki, kolaylıkları ya da oranın vatandaşları için kabul görmüş ana doğruları olmayan bir şehir olmaya başlar.

Rem Koolhaas bir mimar ve teorisyen. Ayrıca oldukça az karamsar biri. Lagos'un yoğunluğunda ve sıradan insanı kalabalıklığında, o geleceğin vizyonunu gördü.

Koolhaas, yarının büyük kentinin Tokyo'dan daha çok Lagos'un olabileceğini söylüyor. Lagos'un, kendi nişlerini oymak için çalışmak zorunda olan vatandaşların kenar boşluğundaki hayatları için bir mekân olabilebileceğini savunuyor. Lagos'un hastalıklı imajı, kentin geleceğin büyük kenti olması hakkındaki fikrimizi değiştirmesine rağmen, ortada sadece tek bir tahmin - en kötü senaryo- kalıyor.

Manhattan'ın yüksek yapılaşması ya da Londra'nın yoğun aktiviteleri ve değişmeyen adaptasyonu olsa bile büyük kentin çağdaş vizyonu, halen daha orta çağ modelinden elde ediliyor. Roman duvarlarının hafızası ile sınırlanmışlığıyla, biz halen daha şehri, bir yoğunluk, tanımlı merkez, ışınsal olarak çevrelenmiş alçak katlı banliyöler olarak düşünüyoruz. Bu da tarihin şehrini oluşturuyor.

1960'lardan önce, mimar ve teorisyen olan Yona Friedman, ardışık şehirleşmenin uluslararası bir takımı olmak yerine, şehrin geleceğinin geleneksel bir model olmadığını tahmin etti. O, Londra, kuzey Fransa, Benelüx ülkeleri ve Ruhr Vadisi vasıtasıyla Oxford'dan yayılan Avrupalı bir meta şehrin olduğunu sezdi.

Şehirlerin kırsal alanlarının gelişimi, ağır sanayinin reddedilmesiyle, Channel Tunnel ve şehir ölçeğinde havaalanı odakları gibi altyapı gelişimleri, İngiltere'nin Thames Gateway ve Almanya'nın Emscher Parkı gibi hükümetin üstlenmiş olduğu gelişim modelleri ile çakıştığı zaman Friedman'ın vizyonunu gerçekçi kılabilir.

Kuzeybatı Avrupa, meta şehir olmaya başladı ve altyapısı ile de bunda başarı elde etti. Hükümet, kamusal ulaşım ve iletişimi iyi, bilgi ekonomisi ve finansal gelişim ile geleneksel sanayiyi reddeden bölgesel yönetim modeline izin verdi. Bu da, her olumlu yolla bağlantı kurdu ve bu durum içerisinde "geleceği" gösterdi.

Meta şehrin fiziksel ölçeği, fonksiyon ve onun bileşenleri anlamına gelen küçük şehirler dizisini ve önceki banliyöleri içereceği, bu bileşenler arasında bağlantıya ihtiyaç duyacağı anlamına gelir. Dijital ağ, şehirde asla reddedişe neden olmadı. Tam tersine, gezegendeki şehirleşmeye izin verdi.

Amerika'nın Boston, New York, Philadelphia ve Washington DC'yi kapsayan doğu sahili farklı yığılma noktalarını gösteriyor. Bunlardan biri trenden ziyade, araç yolu ve havaalanlarıyla bağlanan, diğeri ise şehirlerin bileşenlerinin kalplerindeki problemler ile zarar görmeye devam eden bir model.

Asya'da ise şaşırtıcı bir model ortaya çıkıyor: Çin'in Pearl Nehri Deltası. Özel amaçlı sanayi yayılımı ile Hong Kong'nun 40 milyondan fazla nüfusa sahip yüksek yoğunluğuyla Dünya'nın üretim merkezi olarak gelişen bir bölge.

Kompakt, yürünebilir, tarihi Avrupa şehri de, bir plancının rüyası olarak kalıyor. Bu durum iyi hedefler içerebileceği gibi, tutarsız bir durumda oluşturabilir. Los Angeles'ın kentsel yayılımı ekonomik büyümeyi ve Hollywood yaşam tarzına özenle bakmayı öngören bir geleceğe işaret ediyor.

Güney Kaliforniya, Los Angeles'dan San Diego'ya, lekelenmiş banliyölerin parçalanmış şehri, gelişimlerin ve soylulaştırmanın bir çizgisi olmaya başladı. Tijuana içindeki Meksika sınırlarına karşı patladı ve bu etkiyle uluslararası bir banliyö haline geldi.

Teddy Cruz, kariyer hayatını Kaliforniya/Meksika sınırında kazanan bir mimar. O da, Tijuana gibi kendi, resmi olmayan bir şehirleşme modeli ile gelişen şehirlere işaret eder.

Tek düzeliğe tezat olarak, ıskartaya çıkarılmış bina parçalarının tekrar kullanılması ve yaşayanlarının zorla ortaya çıkardıkları yaratıcılıkları sayesinde Tijuana'nın gecekondu bölgesine mimari bir karakter verildi.

Her ne kadar Kaliforniya modern-gelenekçi imar planını yani ticari, endüstriyel ve ikamet alanlarının ayrı tutulmasını kabul etse de, Tijuana bu yoğunluğu kutluyor. Cruz, en keskin tahminini burada yapıyor. Geleneksel bir Avrupa şehrinde, yoğunluk iskan mahaline göre ayarlanır. Cruz, yoğunluğun aynı zamanda etki gücünün ölçüm şekli olarak tanımlanmasını öneriyor. O, sosyal ve ekonomik etkileşimlerin olduğu bir yoğunluk ki, bu yoğunluğun şehrin başarısını ölçmenin en gerçekçi yolu olduğuna inanıyor.

Tijuana'nın resmi olmayan yoğunluğu - birbirine sıkıca bağlı ağların oluşması ve kısıtlı imkana sahip toplulukları, zengin komşularının yanında şiddetli tezatlıklar oluşturuyor.

Hiç kimse Lagos ve Tijuana'nın modern bir şehir için model olması gerektiğini önermezken, her ikisi de canlılık ve kendilerine yetebilme açısından batının anlayamayacağı gerçek şehir aktivitesini oluşturuyor.

Meta şehir, yüzyüze gelen en büyük krizlerden birini tanımlayan eşitliğin yok edildiği yer. Araştırmalar tutarlı bir şekilde refahın, toplum oranı ile orantılı olduğunu belirtiyor. Yeni çıkan büyük şehirler (Mumbai'den Sao Paulo'ya) refah açısından aşırı bolluk gösteriyor.

Bu durumlarda bolluk, fakirin kıskanç birine dönüştüğü ortamda korkmaya başlıyor. Sonuç olarak da duvarların ve kapıların, topluluklar gibi normlara dönüştüğü "getto şehirler" oluşuyor. Genellikle yakınlık psikolojisi kapanıyor ve başkalarını dışarda tutmak için rekabet başlıyor.

Bunlar meta şehirin yüzleştiği ciddi problemler arasında yer alıyor. Yerleşimleri kötüye kullanmanın yaygınlaşması ile bu problemlerin ölçüleri ve büyüklüğü yönetimi zorlaştırıyor. Eşitsizlik kökleşebilir ve batı şehirleri bazı problemleri çözebilseydi, zenginlik ve fakir şehirden gelen göç, bir kereliğine eşitsizliği attırabilirdi.

Küresel güneyin meta şehrini yok eden umut nedir? Bu ölçekte sürdürülebilirlik nasıl sağlanabilir?

Sürdürebilirlik artık kilişeye dönüştü. Şehirlerin enerji ile ahlaksızlıkları ve kaynakları için, duygusal yüzyıllık kırsal hayat tarzlarına karışıyormış gibi teşhir ediliyor. Aslında, zıtlık doğru. Kaynakların yoğun olduğu Londra bunu verimli kıldığında, kamusal ulaşımın servis alanlarına, çalışma alanlarına ve alışveriş yerlerine olan yeterliliği ile halkın nispeten halen varolan yerel inancıyla, İngiltere çevresindeki en az yeşil bölge, kuzeyin en az yerleşimli kırsal alanı oluyor.

Dışarıdaki yerleşim yerleri belki kaçış isteğinin manifestosu. İnsanlığın birlikte toplanması, iyi bir hayat için umut sembolünü, doğal birlikteliği ve entelektüel kaynakları sağlıyor.

Gelecekteki şehrin yüzleşeceği mücadeleyi tahmin etmek imkansız görünüyor. Eşitsizlik, sağlık, eğitim, suç, yönetim, terorism, savaş ve yalnızlık hakların mahrum edilmesi gibi problemler olacak. Ama başka bir potansiyel kabus var: İklimsel felaketler, kirlilik, aşırı nüfus yoğunluğuyla birlikte yemek, su, güç ve havanın gelecekte devamlılığının hiç bir garantisi yok.

Kabus senoryolarına rağmen, orjinal büyük şehir olan Londra da hatırlanmalıdır ki, bu sarsıntılara rağmen ayakta kalmış ve yaşanılması tercih edilen bir şehir olmuş. Bu problemlerin hiç biri çözülmez değil. Şehir, her şeyi hesaba katarsak eğer, medenileşme yeri olarak görülmeli.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.