Haberler

Muvakkitle müneccimin yalnız adı var!

Tarih: 4 Ağustos 2010 Kaynak: Zaman Yazan: Özge Yalın
Şimdilerde umursamaz tavırlarla bakıp geçtiğimiz saatler, eskiden muvakkit denilen görevliler tarafından güneş ve yıldızların hareketlerinden yararlanılarak ayarlanırdı. Muvakkitler aynı zamanda namaz vakitlerini hesaplar, takvim hazırlardı. 'İstanbul Muvakkithaneleri' adlı kitap, muvakkitler ve onların görev yaptığı binaların yanı sıra zaman, takvim ve saat konularında geniş bilgiler veriyor.

"Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir?/ Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat." Kurmalı, kurmasız, çalar, çalmaz, pilli, dijital, çeşit çeşit, boy boy saatlerin bilekleri, masaları, duvarları doldurmadığı zamanlarda söylenmiş bu beyit, yılın hangi gecesinin en uzun olduğunu 'müneccim'le 'muvakkit'in değil, gama mübtela olanların bileceğini ifade eder. Beyitte geçen müneccim, yıldız yani astronomi ilmiyle uğraşanlara eskiden verilen ad. Muvakkit ise çoğu büyük camilerin yanında yer alan muvakithanelerde saatleri ayarlamak ve namaz vakitlerini tespit etmekle görevli kişi demek. Atasözleri ve deyimleri saymazsak hayatımızdan bütünüyle el etek çeken bu tabirler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ yayınlarından çıkan 'İstanbul Muvakkithaneleri' kitabıyla yeniden hayatımıza giriyor. Esra Erkal ve Şerif Esendemir editörlüğünde hazırlanan kitap, zaman kavramına, İslâm'da zamanın önemine, muvakkithanelere, meşhur muvakkitlere, muvakkithanelerde kullanılan âletlere ve takvime dair geniş bilgiler içeriyor.

Kur'an-ı Kerim'in pek çok âyetinde gökyüzünde olup biten olaylara, güneşin, ayın hesap ile devrettiğine dikkat çekiliyor. Namazın müminler üzerine 'vakitli' olarak farz kılındığı belirtiliyor. Haccın eda edileceği, orucun tutulacağı aylar haber veriliyor. Bu sebeple de astronomi ilmi Müslüman dünyasında alabildiğine gelişmiş. Birçok ibadetin yerine getirilmesi için bu şartın aranması, 'an'daki tecelliyi yakalama, bir nefesi gafletle geçirmeme anlayışıyla yan yana gelince zaman da, zamanı hesaplama da bir nevi kutsiyet kazanmış. Zaman, âdetâ insaniyetin bir parçası olmuş. Bu anlayışı Ahmet Hamdi Tanpınar, 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde muvakkit Nuri Efendi'nin üzerinden şöyle dile getirir: "Zaten saatle insanı birbirinden pek ayırmazdı. Sık sık, 'Cenab-ı Hak insanı kendi sureti üzere yarattı; insan da saati kendine benzer icat etti.' derdi. Bu fikri çok defa şöyle tamamlardı: 'İnsan saatin arkasını bırakmamalıdır. Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!' Saat hakkındaki düşünceleri bazen daha derinleşirdi: 'Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekân insanla mevcuttur!"

İnsanoğlunun zamanla ilişkisi dünyaya gelişiyle başlasa da 'İstanbul Muvakkithaneleri'nden, bu konudaki ilk ilmî araştırmalara milattan önce 2500-2000 yıllarında yaşayan Akadlar zamanında rastlandığını öğreniyoruz. Müesseseleşmiş rasathane ise İslâm âleminde ilk defa 811-813 yıllarında Bağdat'ta Halife el-Memun tarafından inşa ettirilmiş. Osmanlılar, cami, medrese, sıbyan mektebi, sebil gibi vakıf yapılarının arasında astronomi ve astroloji ile uğraşan, namaz vakitlerini hesaplayıp müezzinlere ve halka bildiren, devletin takvim ve zayiçelerini hazırlayan kişilerin görev yaptığı muvakkithaneleri kurmuşlar. İstanbul'da ilk muvakkithane, fetihten sonra Fatih Camii'nde inşa edilmiş. Camiye yaptırılan güneş saati, girişin yanındaki minarenin kaidesinde, yazıları hafif silinmiş metal çubuğu düşmüş olsa da hâlâ duruyor.

İstanbul'da 32 Muvakkithane Ayakta
Kitapta İstanbul'da binaları ayakta olan 32 muvakkithane tarihçeleri ve mimari özellikleriyle fotoğraflar eşliğinde tanıtılıyor. Zamanın çarkları tarafından öğütülüp ortadan kalkmış muvakkithanelerden kısaca bahsediliyor. Buralarda kullanılan usturlab, rub'u tahtası, kum saati, kıblenüma, sekstant, oktant, daire-i muaddel, küre, güneş saati, su saati, mekanik saat gibi aletler, özellikleri, kullanımları hatta bazılarının yapılışları ayrıntılı şekilde anlatılıyor. Bu konuda Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa Camii'ndeki kum saatinin kullanımı gibi ilginç bilgilere de rastlıyoruz. Hadikatü'l Cevami'den yapılan alıntıda, Hüseyin Ayvansarayî, Hadım İbrahim Paşa Camii'nin saatini şöyle anlatıyor: "Ezan vakti geldikte, oradaki bir evin içine iki yüksek direk dikerek bu direklerin üzerine de bir tahta konulur. Makara ile hareket ettirilen birkaç aded kum saati ile, o evde oturanlar bu saate bakıp ve ezan vakti geldikte o tahtaya vururlar. Ve bu sesi işiten müezzin derhal minareye çıkar ve ezanı okur. Ve bunun böyle olması için vakfiyede madde ve şart konulmuştur."

Mehmet Çelebi, Ahmed Nakşî, Müneccimek Mehmed, Cihangirli Mehmed Sâdık Efendi, Hacı Hüseyin Hulûsî Efendi, Ahmed Ziya Akbulut gibi meşhur muvakkitlerin görev yaptıkları muvakkithanelerden birinin duvarına asılan şu mısralar da herhalde bu konuda söylenecek başka söze yer bırakmıyor: "Bak saate kim dakika fevt eylemeyüp / İşletmede rakkas-ı derununu her gâh / Miftah-ı inabetle kur işlet sen de / Dil saatini bisavt-i Allah Allah." (Saate bak ki dakika geçirmeden içindeki rakkası her an işletiyor. Sen de inabe anahtarıyla gönül saatini Allah Allah sesiyle kur.)

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.