Haberler

Tarlabaşı'nı Niçin Savunmamız Gerekiyor?

Tarih: 29 Ekim 2010 Kaynak: Birgün Yazan: Cihan Uzunçarşılı Baysal
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Birimi Habitat'a, zorla tahliyeleri raporlayan danışmanlar grubu AGFE'nin İstanbul kentsel dönüşüm bölgelerini ziyaretinin ikinci günüydü (8-12 Haziran 2009); ilk gün muhafazakâr yerel yönetimin Sulukule kentsel yenileme uygulaması incelenmiş, ihlal ve mağduriyetler not alınmıştı. İkinci gün sosyal demokrat yönetimin dönüşüm bölgesi Küçükbakkalköy'deydik. Yaşam alanları tarumar edilerek barakalara sığınmak zorunda bırakılan 15 civarı Roman aile ile görüşürken, sanki önceki günü başa sarmış, yeni baştan yaşıyorduk. Heyet üyesi, Asya Barınma Hakkı Koalisyonu kurucusu, uluslararası barınma hakkı ödülleri sahibi Prof. Arif Hasan'ın bir ara dinlemeye ve izlemeye dayanamadığını fark ettim, birlikte dışarı çıktık. Hasan, ‘dünyanın her yerinde aynı acıyı ve mezalimi görmeye artık dayanamıyorum, inzivaya çekilmek istiyorum' diyerek dert yandı. İsteğini gerçekleştiremeyeceğini ikimiz de biliyorduk; mağduriyet ve ihlalleri görünür kılarak kamuoyu yaratmak, insan hakları savunucularının en önemli güçlendirme mekanizmalarından biridir çünkü.

Rant Üzerinden Şekillenen Kentler

AGFE İstanbul Raporu'nda da vurgulandığı üzere, 8000 yıllık geçmişiyle dünyanın en eski kentlerinden birini küresel kente dönüştürme gayretleri, kentsel arazilerin üzerinde muazzam bir baskı oluşturmakta. 5-yıldızlı küresel kent projeleri, yerleşik toplulukların mahallelerinden zorla tahliyelerine neden olurken, bu mahalleler de üst gelir gruplarının ihtiyaçlarına göre yeniden tanzim edilmekte. Rapor, ‘'İstanbul'da zorla tahliye ve ev boşaltmaların gerçekleşmekte olduğunu'' açıklamakla kalmıyor, sözleşmelere atılan imzaların ardındaki kamulaştırma/acele kamulaştırma baskılarına da değinerek ‘insan haklarının ihlali' olarak nitelendiriyor. Tamamen ekonomik kaygılar ve kentsel rant üzerinden şekillenen ve kentin ekonomik büyümesini insani önceliklerinin önüne koyan böyle bir model adil olabilir mi? Ya da başka türlü sorarsak, bir kentin mekânlarının üst gelir gruplarının ve girişimcilerin ihtiyaçlarına göre tanzimi nelerin/kimlerin pahasına gerçekleşir? Böyle bir paradigmada demokrasi, adalet ve eşitlik yer bulabilir mi? Böyle bir kent güvenli bir kent olabilir mi?

Adil Bir Kent Modeli

Arif Hasan, An Alternative to the World Class City Concept isimli çalışmasında, küresel kent paradigmasına alternatif adil bir kent modeli arar ve önerilerini şöyle sıralar: Kentsel projeler: 1) bölgenin ekolojisini tahrip etmemeli; 2) orta-alt ve alt gelir gruplarının ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda olmalı; 3) kentsel rant yerine sosyal ve çevresel etmenleri dikkate almalı; 4) somut ve somut olmayan kültürel mirası korumalı.

Çevre ve insan sevgisinden yoksunların bu ilkeleri gerçekleştiremeyeceklerinden hareketle, siyasiler ile planlamacıların, kentsel toprakların metalaşmalarını önleyen yeni ve insani bir kent modelini nasıl kabullenebileceklerini de sorgular. Bazı mimari projelerindeki ‘tamir edilemez zararı' görerek, 1983'de Hipokrat yemini benzeri bir yemin yaratmış ve hep sadık kalmıştır: "Ekolojiyi ve çevreyi tamir edilemez bir şekilde zarara uğratacak projelerde yer almayacağıma, yoksulluğu artıran, insanları yerlerinden eden ve somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerini, çok-sınıflı kamusal alanları ve binaları yok eden projeler yapmayacağıma; bunları gerçekleştiren tüm projelere karşı çıkacağıma ve uygulanabilir alternatif projeler geliştireceğime...''

"Zorla Tahliyeler" Meşrulaştırılıyor

AGFE İstanbul Raporu'nun zorla tahliye projeleri olarak tanımladığı kentsel dönüşüm projelerinin mimar ve şehir planlamacıları, Arif Hasan gibi kendi iç hesaplaşmalarını yapmazlar ise nasıl bir kent yaratacaklarının acaba farkında mıdırlar? Kentsel rant üzerine oturan ve barınma hakkı mağduriyet ve ihlallerini tetikleyen böyle bir modelin kenti nerelere sürükleyebileceğini acaba yerel ve merkezi yöneticiler öngörebilmekte midir? Yoksulluğu kriminalleştiren diliyle zorla tahliyeleri meşrulaştıran Basın'ın bu gidişatta hiç mi günahı yoktur? AGFE Heyeti'nin değerlendirmelerine göre, kentsel dönüşüm modeli evsiz insanlar yaratarak devamlı hareket halinde bir nüfusa yol açmakla kalmayacak, yoksulluğun katmerleştirilerek kent çeperlerine taşınması ile gerilimleri de arttıracaktır. Gerilim politikaları üzerine oturan bir model ise ‘çökmeye mahkûmdur'. Bu ikazın üzerinden 1,5 sene bile geçmeden, Beyoğlu Belediye Başkanı'nın NTV'den iftiharla ‘‘Galata'dan başlayarak alanlar açtık'', ‘verdiğimiz bir hareket ile tüm mekanizmayı tetikledik' cümlelerinden kısa bir süre sonra, hep birlikte Galata çevresi ve Tarlabaşı'ndan başlatılan bu tetiklemenin Tophane'de sebep olduğu depreme ve gerilimin zemin şaşırarak sanat galerilerinde patlamasına şahit olduk. Barınma hakkı ihlal ve tehditlerinin baskısı altında yaşayan nüfuslardan oluşan bir kentin adil bir kent olamayacağının ve adil olmayan bir kentin hiç de güvenli olmayacağının altını çizerek, belki de artık Tophane'yi Toskana yapma hayallerini bir kenara koymak ve çağdaş Avrupa'yı tanımlayan bazı metinlere başvurmakta yarar var: ‘‘Kentsel politikaların temel amacının sosyal ve mekânsal uyum olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Kentlerimiz ve kasabalarımız, her türlü sosyal ortamdan gelen insanların her gün birbiri ile harmanlandığı ve insanların yaşadığı, çalıştığı, çok nesilli, çokkültürlü ve çok dinli yerlerdir.'' (Avrupa Kentsel Şartı-2)

Gidişata "Dur" Demenin İlk Adımı...

Her türlü sosyal, kültürel ve ekonomik ortamdan gelenlerin harmanlandığı İstanbul'u, rant hırslı girişimciler ve siyasiler ile fırsatçı mimar ve planlamacıların eline terk eden, kentin önceliklerini de yaşayanlarının talepleri doğrultusunda düzenlemek yerine kentsel rantın yönüne göre gerçekleştiren bu sistemde, demokrasi ve adaletten bahsedilemeyeceği açıktır. Şiddetin kenti nasıl teslim alabileceğini görmek için Tophane örneği yeterli bir alarmdır. Öte yandan, paradoksal bir şekilde, bugün Kadiri tarikatından Tophaneli Ahmet Amca'nın barınma hakkını muhafazakâr yerel yönetim değil, Tarlabaşılı travesti Gizem korumaktadır. Tarlabaşı elden giderse başta Tophane olmak üzere İstanbul'un birçok bölgesi nüfuslarından kopartılmış, gerilimlere gebe bölgelere dönecektir. İşte bu nedenle Tarlabaşı'nı koruyabilmek, adil bir kent inşa edilebileceğinin umudu olarak önemlidir. Yönetimler ile mimar ve planlamacıların yoksulluğu artıran, insanları yerlerinden eden, kenti gerilimlerin ve şiddetin kucağına atan rant-odaklı projeler yerine insan-odaklı projeler üretmeleri de bu nedenle gereklidir. Dubai-Manhattan arası bir kent karikatürüne dönüştürülerek Disneylandlaştırılmak istenen binlerce yıllık bu antik kenti ve kubbeli/minareli siluetini muhafazakâr iktidara karşı savunmanın paradoksu bir yana, bu gidişata dur diyebilmenin ilk etabı, elbirliği ile Tarlabaşı'nı korumaktan geçmektedir.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.