Haberler

'Ucube' tartışmaları, sanatın demokratikleşmesine katkı sağlayabilecek mi?

Tarih: 17 Ocak 2011 Kaynak: Yeni Şafak Yazan: Fatma K. Barbarosoğlu
Siyasilerin resim, heykel, müzik, sinema, edebiyat üzerinden ortaya koydukları yargıları nasıl ele alacağımız konusunda ciddi sıkıntılarımız var.

Sadece siyasilerin yargılarını değil, kamuoyunun beğenisini de değerlendirme konusunda ciddi zafiyet söz konusu edebi kamuda.

"Ucube" tartışmasında en büyük hasar Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın hanesinde kayıtlı kaldı. Çünkü Günay, Başbakan Erdoğan'ın "ucube" yorumunu sanat çevrelerinin tepkisini çekmemek adına sözün sahibine rağmen yorumlamaya kalktı ve kendi yorumunun enkazı altında kaldı.

"Başbakan heykele değil oradaki gecekondulara ucube dedi" diyerek yorumlama girişiminde bulunması Ertuğrul Günay'ın kariyerinde yol kazası olarak daima hatırlanacaktır.

Kabinedeki bakanlar arasında kendi konumunun ve durumunun yükünü en fazla hisseden bakanların başında geliyor Günay. Yükünün gittikçe taşınamaz hale gelmesi kültür söz konusu olduğunda kafaların fazlasıyla karışık olmasından kaynaklanıyor. Günay, kafa karışıklığının hükümet ile sanat çevreleri arasında bir gerilim oluşturmaması için arabulucu bir dil tutturmaya çalışıyor. Buna ihtiyaç var mı? Hayır.

Ertuğrul Günay, arabuluculuk girişiminde her defasında yorulduğuyla kalıyor. Nitekim Başbakan "ucube" sözünü oradaki gecekondular için söylemiştir diye aşırı bir gayret ile yorumlama çabası, Günay'in kendisini hükümetin dışında artı bir olarak gördüğünün en bariz ifadesi oldu.

Günay'ın "Başbakan ucube sözünü oradaki gecekondular için söyledi" diye izah getirmesi Başbakan'ın da bir dakika orada dur anlamına gelecek şekilde heykel için söyledim diyerek sözünün altını çizmesinin üzerinde durmak gerekiyor.

Ucube sözünü oradaki gecekondu için söyledi demek, efsanesini "fakir fukara babası" olarak inşa etmiş Recep Tayyip Erdoğan'ı hiç tanımamak anlamına geliyor.

AK Parti iktidarı, başarısını Başbakan'ın karizması üzerinden kuruyor ve koruyor.

Başbakan bu karizmayı küçük hikâyeye yaptığı vurgu ile insanların gündelik hayatında bir tutam ışık yaratmak üzerinden tazeliyor

Dar gelirli vatandaş, üç yerin başına yıkılmasından korkar: Fakirhanesi, hastane ve mahkeme.

Gecekondu problemini toplu konut üzerinden çözmeye çalışan AK Parti iktidarı, vatandaşı en çok sağlık sektörüne getirdiği hizmetler üzerinden memnun ediyor.

Mahkemeler ise fakiri ve zengini ile hepimiz için hâlâ duvar.

"Ucube" yargısını doğru yere oturtabilmemiz pek mümkün görünmüyor. Sebebi, halkın estetik kodları ayan beyan ortada iken, seçkinlerin kendilerinde bile kayıtlı olmayan klasik Avrupa zevkini, halka zorla dayatmaya kalkması. Klasik Avrupa zevkinin artık Avrupa'da bile yaşamadığını oradaki aydınların bunu dert olarak görmediğini bir türlü kabul edemiyor mahallesinde ve 19. yüzyılda kilitli kalanlar.

"Ucube" tartışmaları şehir merkezlerine diktiğimiz heykellerin sanatsal değerini gündeme taşıdı ki, bu son derece önemli.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana heykelin bir sanat eseri değil modernleşmeyi sağlayacak bir "kutsal obje" olarak ortaya konması yüzünden; heykelden anlayanlar, aman heykel sanatına destek olalım diye susarken; anlamayanlar, heykel işte berbat bir şey diyerek gözlerini kapatarak yaklaştılar estetik değeri sıfır olan birçok heykele.

Muzır/hırsız vatandaşlar, arada bir heykelleri kaçırma denemesinde bulundular ama bu denemeler 28 Şubat sürecinde, "irticanın ayak sesi" olarak epey bir malzeme olduysa da, bunca heykel bunca maliyet peki bu maliyetin karşılığı olarak bu ürünlerin estetik değeri nedir tartışması hiç yapılmadı.

Sanatın, aristokratların zevk ve denetiminden çıkarak, demokratik paylaşım alanına girmesi bizde çok sancılı oldu. Sanat zevki olan aristokratlar yeni kurulan cumhuriyetin dışında kaldı. Cumhuriyetin yükünü çekenler ise şehrin dokusuna, vatandaşın ruhuna sinmiş olan eserleri Osmanlı'ya bağlılık olarak gördüklerinden, geçmişin izini silmek için, Osmanlı'nın inşa ettiği her türlü sanatı ve sanat eserini imha etmeleri gerektiğine karar verdi.

Yüzlerce cami yıkıldı. Yıkılmayanlar pavyona varıncaya kadar olmadık işler için kiralandı. (Bkz Sirkeci Vezir Cami).

Tezhip, hat, minyatür sanatı onca baskıya rağmen sanatın demokratikleşmesine muhteşem bir cevap olarak tekrar hayatımıza girdi. Sırası gelmişken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yayınlarından çıkan Dünden Bugüne Hanım Hattatlar adlı kitabı muhakkak edinmenizi tavsiye ederim. Hanım Hattatlar, (ki ben kadın hattatlar demeyi tercih ederim esasında) bahsinde bu çalışmayı yayına hazırlayan, ve dünyanın tek solak kadın hattatı olarak ilgi odağı olan Hattat Hilal Kazan'ı özellikle zikretmek isterim.

Velhasıl, "ucube" tartışmalarına sanatın demokratikleşmesi açısından bakalım ve o heykeli "orada" istemeyen Kars halkının Başbakan'ın "ucube" nitelemesini hislerine tercüman olarak alkışlamasını anlamaya çalışalım.

Ama önce ucube diyenler ve bir sanat eserine ucube denir mi diyerek karşı çıkanlar olarak, başlangıç noktamızı iyi tespit etmemiz gerekiyor. Heykeli "buradan" tartışıyoruz. Buradan tartışırken bütün samimiyetimizle kendi argümanlarımızı dile getirmeyi başarmalıyız. Ermenistan bize ne der, dünya kamuoyunda bu durum yanlış anlaşılır türünden itirazlar sanatın demokratikleşmesine katkı sunmaz tam tersine "onlar"ı dikkate alan otoriteye teslimiyete sebep olur.

Politikacıların estetik yargıları gündelik politikanın rengini taşır daha çok. Ama edebi kamu olarak bizler estetik yargılarımızı gündelik siyasetin yargılarından ve baskısından kurtarmak zorundayız.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.