Haberler

İstanbul ayaklarınızın altında

Tarih: Kaynak: El Pais Yazan: Blanca Lopez Arangüena
Boğaz manzaralı bir jakuzi, Marmara Denizi manzarasıyla golf oynamak İstanbul Sapphire'in sunduğu lükslerden sadece birkaçı. Bu bina aynı zamanda Avrupa'nın en yüksek gökdeleni unvanına da sahip olmakla beraber Moskova'daki gökdelenlerin en büyük rakibi ve Türkiye'nin gerçekleştirdiği ekonomik mucizenin yeni sembolü olarak da nitelendiriliyor.

XIX. yüzyılın ortalarında İstanbul'daki Fransız Büyükelçisi boğazın sol yanında kalan kısımda yabancıların ikamet etmesi için gerekli olan izni devlet büyüklerinden aldı, bu mahalleye İstanbul'un büyük deresi anlamına gelen Büyükdere adı verildi. Bu mahalle sayesinde Hristiyanlar şehirdeki Müslümanların uzağında yaşama fırsatını buldu. Siyasi ve pratik anlam taşıyan bu çözüm Hıristiyan ve Musevi cemaatine kendi ibadet yerlerini inşa edebilmelerini sağlarken devlet açısından da vergilerin toplanmasını kolaylaştırdı. Boğaza nazır bir alanda yer alan ve çam ağaçlarıyla çevrili olan ahşap evlerin yer aldığı bu bölgenin güzelliği kısa zamanda mahallenin büyükelçilikler tarafından tercih edilmesini sağladı ve mahallenin turistik bir nitelik kazanmasına neden oldu, Birinci Dünya Savaşı'nın öncesinde mahalleyi gemi aracılığıyla ziyaret edenlerin sayısı günlük olarak binin üstündeydi.

Bu güzel bölgenin adını alan cadde yıllar içerisinde İstanbul'un ana arterlerinden birine dönüşmüş. Her sabah binlerce araç Levent'teki finans merkezlerine ulaşabilmek için yol alıyor. Fakat sadece çok az kişi Türkiye'nin Manhattan'ının geçmişte gayrimüslim zenginlerin yaşadığı, fabrikaların bulunduğu ve refah seviyesinin yüksek olduğu Büyükdere mahallesi olduğunu biliyor.

Cumhuriyetin ilanı ve yunan azınlığın nüfus mübadelesine tabi olması nedeniyle Büyükdere sakinlerinin büyük çoğunluğu arkalarında ahşap evleri ve fabrikalarını bırakarak ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yıllar içerisinde köyden kente göç eden insanlar nedeniyle kalabalıklaşan bu bölge Levent adıyla bir finans ve sanayi merkezi haline dönüştü, günümüzdeyse Türk bankacılık sektörünün kalbinin attığı yer olarak değerlendiriliyor.

Altı yılda kırk gökdelen. Levent, Türk mucizesinin en belirgin kanıtı
Son altı sene içerisinde kırk adet gökdelen inşa edildi, 2015 yılına kadarsa 29 tane daha gökdelenin inşa edilmesi öngörülüyor. Levent ve Maslak arasındaki çoğunluğunun bankalar ve ofislerden oluştuğu gökdelenler Türkiye'nin gerçekleştirdiği ekonomik mucizenin en gözle görülür kanıtı olarak değerlendiriyor. Bölgeye alternatif rezidanslar inşa etmek için beş yıldan beri çeşitli mimari projeler gerçekleştiriliyor. Eski bir ofis bloğu üzerine inşa edilen Levent Loft günümüzde şehrin en lüks rezidanslarından birisi olarak görüşüyor, bunun yanı sıra tasarımının New York'taki Guggenheim'a benzediği Istanbul Kanyon adında bir alışveriş merkezi de bulunuyor.

Ekolojik özelliğe sahip Sapphire insanların rahat içinde yaşaması için tasarlanmış
Bu projelerinin büyük çoğunluğu modern türk mimarisinin en önemli mimarlık bürolarından birisi olan Tabanlığolu'nun imzasını taşıyor. Bu büro aralarında International Property Award ve Architect of the Year 2010'nun da olduğu 40'tan fazla uluslararası ödülün sahibi ve tasarımdan ödün vermeden şehirle doğayı bir araya getiren, şehri daha yaşanabilir kılan projeler hazırlıyor. Son projesi olan İstanbul Sapphire Avrupa'nın en yüksek binası ve ülkenin ilk ekolojik binası olması nedeniyle en iddialı projelerden biri olarak gösteriliyor.

Bina nerdeyse Türkiye'de sadece uçakların erişebileceği bir yüksekliğe sahip. Zeminle çatı arasındaki 261 metre mesafe Boeing'in havalanma zamanına eşit olan bir dakikada kat ediliyor. Uçaktan farklı olarak İstanbul Sapphire'in teras katında bir sürpriz sizleri bekliyor. 54. katta yer alan dürbün sayesinde Asya'daki güneş batışını, şehrin denizleri ve Boğaz'ın iki köprüsünü aynı anda görebilirsiniz. Boğazın başlangıcında yer alan Galata Kulesi'ni de görmeniz mümkün. 200 metrenin üzerindeyken İstanbul'a aşık olabilir ve bu şehri hiç terk etmemek isteyebilirsiniz.

Bir zamanlar sultanların başkenti olan şehir oldukça kalabalık ve karmaşık gözüküyor. İki kıtayı birleştiren bu şehri yukarıdan huzur içerisinde seyredebilmek insana büyük keyif veriyor. Geçen ay açılan Sapphire bu ay ziyaretçi kabul etmeye başladı. Türk ailelerinin alışkın olduğu yaşam tarzına göre tasarlanan bu gökdelen diğer emsallerinin çoğunda görülen olumsuz özelliklere sahip değil. Her bir köşesinde insana değer verildiğini hissediyorsunuz. Üç katta bir XIX. yüzyıl İstanbul mimarisini hatırlatan özel bir bahçe bulunuyor. Üç metre yirmi santim yüksekliğindeki tavan ve zemine kadar uzanan geniş pencereler gün ışığından optimum bir şekilde yararlanılmasını sağlıyor ve insanların yaşama sevincini artırıyor. Ayrıca her dokuz katta bir spor salonu, havuz, spa, dünyanın en yüksek golf pisti gibi çeşitli sosyal alanlar yer alıyor.

Bina en ayrıcalıklı yapı olarak göze çarpıyor
Fakat burada yaşamanın sadece çok az sayıda kişinin karşılayabileceği maliyeti var. Sapphire şehrin en ayrıcalıklı binası olma özelliğine sahip. Bankacılar ve iş adamları gökdelenin 180 dairesini satın alanlar arasında bulunuyor. 120 metrekarelik bir dairenin fiyatı 1 milyon Dolar. Fiyatlar 1.100 metre karelik çatı katı için 7.5 milyon Dolar'a (5.2 milyon Euro) kadar çıkabiliyor, özel bahçe ve her sabah istenilen denize karşı kahvaltı yapma binanın sakinlerine sunduğu lüksler arasında. Şu ana kadar dairelerinin %60'ı satıldı, gökdelenlerin işletilmesinden sorumlu olan Bersay şirketinin öngörülerine göre bir yıldan kısa bir süre içerisinde tüm dairelerin satılması planlanıyor.

Yüksek teknolojiye sahip aynı zamanda Türk yaşam tarzını yansıtan bir binanın inşa edilmesi bu binanın başarısını ve Tabanlıoğlu'nun tasarımının değerini ortaya koyuyor. Projeden sorumlu baş mimar Melkan Gürsel, eşi Murat Tabanlıoğluyla beraber başarısının sırrını "Şehre yaşam katmak istedik" diye özetliyor. Haliç manzaralı geniş ofisinde sorularımızı yanıtlarken İstanbul'da yaşayan yüksek gelirli kişilerin seksenli yıllarda şehir merkezi yerine şehrin yakınlarında yer alan doğayla iç içe konut projelerini tercih ettiklerini belirtip, "İstanbul zenginler ve geri kalanlar arasında ikiye bölünmüştü, iş merkezleri saat yediden sonra ıssızlaşıyordu" tespitinde bulunuyor.

"Ormanların yeşilini gökyüzüyle buluşturma fikrinden esinlenilmiş"
Ayrıca ekonomik mucizenin yeni bir orta ve üst sınıf oluşturduğunu, şehrin merkezine uzak yaşayan bu kişilerin doğadan tamamen kopmadan şehirde yaşamak istediklerini belirtiyor. "İstanbul'da park eksikliği var, boş alan bulmak güç, bu eksiklikten yola çıkarak ormanların yeşilini yüksek bir mekanda finans merkezine taşımak istedik" değerlendirmesinde bulunup bu açıdan bakıldığında Sapphire'in şehri daha yaşanabilir kılan bir şehircilik projesi olarak da değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Sapphire aynı zamanda Türkiye'nin ilk büyük ekolojik binası olma özelliğine de sahip. Mor ötesi direkler sayesinde güneş ışığını emen ısıtma sistemi sıcaklığın sürekli olarak 22 derecede kalmasını sağlıyor. Ayrıca binanın cephesindeki çifte kristal sistemi enerji tüketimini %25 düşürüyor ve üç katta bir yer alan delikler sayesinde doğal bir havalandırma sağlanıyor. Binanın tasarımı Richter ölçeğine göre dokuz şiddetindeki bir depreme dayanıklı olabilecek şekilde yapılmış bu özelliği sayesinde bina, tektonik plakalar üzerine kurulu olan kentin en güvenli noktalarından biri konumunda.

20 kişilik bir ekip proje için altı yıl boyunca çalıştı. Mimarlık bürosunun şu anki sahibinin babası Hayati Tabanlıoğlu'dan bayrağı devralan, Atatürk Havalimanı ve ülkenin ilk alışveriş merkezinin tasarımını yapan ve 20. yüzyılın ikinci yarısının en başarılı Türk mimarlık ofislerinden biri olan Tabanlıoğlu'na göre inovasyon ve etkinlik projenin başarısında önemli rol oynuyor. Tabanlıoğlu'nun ikinci kuşağı bu felsefeye şehirle doğayı birleştiren aydınlık mekanlar yaratma düşüncesini de eklemiş.

Söz konusu büro "Çözümler içimizden, geleneklerden, şehirden kaynaklanır. Yerli mimariden yararlanmak ve insanların yaşam tarzına uygun mekanlar oluşturmak gerekir" değerlendirmesinde bulunuyor. İstanbul'daysa bu felsefeyi gökdelenler üzerinde yansıtıyor, "Levent veya Maslak gibi bölgelerde görülen olgu bir yarış değil, 14 milyon insanın yaşadığı dev bir şehirde giderek pahalılaşan yaşamın ve azalan kaynakların neden olduğu bir gereklilik" sözleriyle bu durumu özetliyor.

Bu gökdelen fildişi kuleye benzemiyor. Safir halka açık olan ve sekizinin yüksek hızlı, dördünün de gökdelen sakinleri tarafından kullanıldığı toplamda 14 asansörle çıkılan bir terasa sahip. Bunun yanı sıra binanın alt kısmında yer alan dört katta, 36.000 metre karelik alan üzerinde Mango gibi İspanyol firmalarının da dükkanlarının bulunduğu alışveriş merkezi bulunuyor. Metro durağına doğrudan ulaşım ve 6 katlık yer altı garajı sayesinde kuleden şehrin merkezine 20 dakikada ulaşılabiliyor. Binanın yer aldığı bölgede iş merkezleri dışında çok fazla farklı alan bulunmuyor, bu durum yeni nesil mimarlarının tasarladığı binanın ne kadar avantajlı olduğunu gösteriyor

Levent Manhattan gibi değil ve onun gibi olmak da istemiyor, sadece İstanbul'un farklı yüzlerinden birisi olmayı istiyor. Binalarla çevrili bir iş merkezi olan bölgede yaşam alanlarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Sapphire şehre yeni bir nefes aldırmak ve sakinlerine ayrıcalıklı bir yaşam sunmak istiyor. Her şeyden önce sakinlerinin yükseklerde aile hayatı yaşayabilmelerini sağlıyor Metrekare fiyatının 10.000 Dolar olmasına rağmen, Sapphire bir Türk atasözü olan "ev alma, komşu al" atasözüyle örtüşüyor.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.