Haberler

Uçan heykeller...

Tarih: 13 Mart 2006 Kaynak: NTVMSNBC Yazan: Yasemin Arpa

Heykeltraş Nadia Arditti’nin heykellerini ilk kez Art-İstanbul’da gördüğümde, o gece sabaha kadar heyecandan uyuyamamıştım.  Beni bu heykellerde heyecanlandıran şeyin ne olduğunu anlamak için Arditti’nin atölyesine gitmem gerekti. Gittim.

“...Daha çok kadın konuları işledim. Çünkü en çok tanıdığım şey kadındı. Mesela anne ile çocuk; anne olduğum için... Veya üzgün kadınlar, bağlı kadınlar, hareket edemeyen kadınlar da vardı o süreçte. Mesela bir kadın heykelim var, kabuğundan çıkan bir kadın. Vücudunun bir kısmını göstermiyor; bütün kadınlar gibi. Kadınların her zaman saklı bir yerleri var. Kadınlar her şeyi göstermezler herkese.”

Yasemin Arpa: Bir heykelin yapılma serüvenini bizimle paylaşır mısınız?
Nadia Arditti:
Aslında bir konsept sergi veya heykel düşündüğüm zaman önce küçük bir kitapçıkta serginin planını veya yapacağım eserleri çiziyorum. Fikirleri de yazıyorum bazen, çizmeden. Unutmamak için. Aslında bunu her yerde yapıyorum. Akşam evde veya atölyede o düşünce süreci devam ediyor. Atölyeye gelince de hemen oturup çalışıyorum. Önce kilden başlanıyor. Bronz heykel yapıyorum çoğu zaman. Esas başlangıç kilden yapılıyor. Küçük küçük parçalarla başlıyorum.

Y.A.: Başlangıç hep kille mi oluyor?
N.A.:
Bronz heykellerin başlangıcı kilden oluyor. Metal kaynak heykel yapanlar da var. Tabii taş heykel yapanlar da. Benim yöntemimde kilden başlayıp kilin üstünden kalıp alınıyor. Kalıbın içine mum dökülüyor. Mumlar fırında pişiyor; dökümhaneye gidiyor. Piştikten sonra da bu eriyen mumun yerine ısıtılmış metal dökülüyor, ısıtılmış bronz. soğuduğu zaman temizleniyor ve bana geri geliyor.

Bana geri geldiğinde renklendiriyorum, patinaları yapıyorum, küçük düzeltmeleri varsa onları bronzun üzerinde yapıyorum.

Y.A.: Bronzu tercih etme nedeniniz?
N.A.:
Bronzu tercih ediyorum çünkü bronz kalıcı bir madde. Taş, mermer de kırılıyor. Aslında ben, benim hayat zamanımı aşacak bir madde istiyorum. Yani yaptığım eserler kalsın istiyorum. O yüzden bronzu seçtim. Şu anda sanatta, modern sanatta başka maddeler kullanılıyor. Plastik, kağıt gibi... Ben bunları tercih etmiyorum.

Y.A.: Sanatçı kalıcı olmayı arzulamaz mı?
N.A.: Artık modern sanatta konseptüel sanatta, enstalasyonlar, yerleştirmeler yapılıyor ve çoğu da kalıcı olmuyor. Çoğu zaten film yapılıyor. Veya resmi yapılıyor; yerleştirme bittikten sonra. CD’ler, filmler, videolar kalıyor.

Y.A.: Çalışırken kendinize nasıl bir ortam yaratıyorsunuz?
N.A.: İlk önce müzik tabii. Çok sevdiğim müzikler var. Örneğin Frida filminin müziği. Chocolat filminin müziği... Çoğunluk o müziklerle çalışıyorum. Klasik müzikler de var. Piyano klasikleri. Onlarla da çalışıyorum. Ara sıra atölyem çok soğuk olduğu için bir bardak şarap ta içiyorum.

Y.A.: Bir heykeli ortaya çıkartmak için harcadığınız süreden söz edebilir miyiz?
N.A.: Mühim olan fikir. Fikir kağıda çıktıktan sonra işte bir hafta sürebilir. Bazen 4 gün sürebilir. Küçük heykeller 1-2 gün. Fikir oluştuktan sonra zaten heykel çıkıyor.

Y.A.: Seçtiğiniz temalar üzerinden gidecek olursak hepsinin kendi yaşamınızda bir karşılığı var sanıyorum.
N.A.: İlk başladığımda -15 sene oldu- daha çok kadın konuları işledim. Çünkü en çok tanıdığım şey kadındı. Mesela anne ile çocuk; anne olduğum için... Veya üzgün kadınlar, bağlı kadınlar, hareket edemeyen kadınlar da vardı o süreçte. Mesela bir kadın heykelim var, kabuğundan çıkan bir kadın. Vücudunun bir kısmını göstermiyor; bütün kadınlar gibi. Kadınların her zaman saklı bir yerleri var. Kadınlar her şeyi göstermezler herkese. İşte öyle konular işledim ilk sergilerimde.

Ondan sonra büyük bir ameliyat geçirdim; beyin tümörüm için. Ve o sırada hep kesik kadınlar yaptım ve keskin vücutlar. Mesela “Kılıç” denen bir heykelim var. Ameliyat etkisiyle. Aynı zamanda da kadının hayatı devamlı kesiliyor. Çocuklar, iş, eş, günlük hayat... Kadın her zaman parçalanıyor. Onu da göstermek istedim o süreçte. Ameliyat sonrasında da çok kişi bana yardımcı oldu. Eşim yardımcı oldu tabii. Ve bir “Melekler” serisi çıktı. Aynı zamanda tümörden kurtulduğum için uçan kadınlar yapmaya başladım ve melekler. Daha çok bana yardım edenler kişileri hem de içimden çıkan sıkıntıyı göstermek istedim. O sırada zaten bu atölyeye geçtim. Daha önce evimin alt katında çalışırdım, daha küçük boyutlu heykeller yapıyordum. Buraya gelince -yüksek tavanlı bir yer- bana kilisem gibi geliyor. Müziği açıyorum ve çalışmaya başlıyorum. Burada büyük heykeller çalışmaya başladım. Mesela ilk geldiğim hafta küçük bir köşede oturdum ve orada küçük bir heykel çıkarttım. O büyük alanda ne yapacağımı şaşırdım. Sonra yavaş yavaş büyük işler çıktı ve burada işte Londra’daki “Yükselen Kanatlar” heykelimi yaptım. O sırada da büyük zorluklar yaşadım. Sponsor bulamadık ilk başta. Eşim de yardım etti . Ve yeni bir seri çıktı; ‘Ayrı Beraberlik” serisi. Orada iki heykelden oluşan erkek-kadın, hem ayrı oturabiliyor, hem yan yana. Mesajlı heykeller yani. Mesela eve dönüyorsunuz, heykeller ayrı duruyor masada. Eh işiniz zor o zaman. Beraber durabiliyor veya biraz dokunuyorlarsa birbirlerine işiniz iyi... Her seferinde başka bir form çıkıyor, interaktif heykeller bunlar.

Bir süreden sonra uçmaya başladım. “Ayrı Beraberlik” artık tek başıma da uçmaya başladım ve aynı zamanda da hayatımda tamamlanan bir süreç oldu. Yuvarlak formları çalışmak istedim. Yuvarlak formlar ve “Ayışığı” serisi çıktı. Hem ay, hem de bir kadının hayatında tamamlanan hatları var. Ve o şekil üzerinde 25 heykel çıkardım. Bazen üst üste, iç içe giren halkalar, ayın üstünde yatan kadınlar, uçan kadınlar... Öyle bir seri çıktı ve o seri devam ediyor şimdi. Hem “Sen ve Ben” hem ” Ayışığı” serisi.

Y.A.: Yeni serginizde hangi seriler yer alıyor?
N.A.: Yeni sergimde hem “Ayrı Beraberlik” , “Sen ve Ben” heykelleri ve “Ayışığı” serisi var.

Y.A.: Heykelin birden çok üretildiğini öğrendim. Bu işin kuralı nedir, bir heykelden en fazla kaç adet üretilebilir?
N.A.: Aslında UNESCO’nun kurallarına göre bir heykelin silikon kalıbı olduktan sonra 12 tane üretilebiliyor. 8+4. 12 tanesi orijinal heykel olarak sayılıyor. Tabii sanatçı kendisi de karar verebiliyor. Ben şu anda 4+2 yapıyorum.

Y.A.: Heykeller tıpatıp aynı olmuyorlar galiba?
N.A.: Hayır. Form olarak benziyorlar da patinaları değişiktir. Patinalar değişik olduğunda değişik oluyor, tıpatıp aynı olmuyorlar.

Y.A.: Bedenin sonsuz devinimleri...
N.A.: Beden dili sonsuzdur, doğru. Yani ben heykelde beden dili çalışıyorum ama dans sanatında da aynı duyguları gösterebilirsiniz.

Y.A.: Kadın ve erkek vücutlarını ifade edişinizde ne gibi farklılıklar var?
N.A.: Kadın vücutları daha yumuşak ve daha yuvarlak. Erkek vücutları bazen kaya gibi oluyor veya çizgili. Çünkü erkeğin psikolojisi değişik. Kadından daha sert, daha başka bir ifadesi oluyor. O yüzden erkekleri çizgili yapıyorum çoğu zaman, kadınları düz yapıyorum.

Y.A.: Heykellerinizden kadınlar mı erkekler mi daha çok etkileniyor acaba?
N.A.: Kadınlar daha çok etkileniyor. Bazen erkekler de etkileniyor ama çoğunluk kadınlar. Galiba biraz da feminist oluyorum heykeller de. Kadın çoğu zaman daha büyük oluyor erkekten veya daha üstün gibi. Kadınlar hep uçuyor, erkekler altta duruyor. Belki de öyle yapmak istediğim için.

Y.A.: Sizi en iyi ifade eden sözcük hangisi?
N.A.: Uçmak, uçmak...

Y.A.: Teşekkürler sayın Arditti.

Ahmet Kamil Gören:
“Kanatlanıp uçmak isteyen bedenler, dalgalarla, rüzgarla sürüklenmek isteyen faniler, Ay’la, dünyayla dans eden figürler, maddi dünyadan sıyrılıp, sonsuz evrenle bütünleşme düşlerini simgeliyorlar gibi...

Heykellerde diğer dikkat çeken bir özellik ise kuşkusuz duygu boyutu olarak sıralanabilir. Arditti’nin ürettiği heykellerin temalarının kendi duygu evreninin imgeye dönüşmüş bir izdüşümü olduğu anlaşılıyor...”


Özgeçmiş
1948 yılında İstanbul’da doğdu. Eğitimini İsviçre’de tamamladı ve resim yapmaya başladı. Sonra heykele yöneldi. Mum eritme tekniği ile dökülen bronz heykellerin patinalarını kendi özel metoduyla Sanayi Mahallesi’ndeki atölyesinde gerçekleştiriyor. Yurt içi ve yurt dışında 15 kişisel ve 38 karma sergiye katıldı. Bir çok eseri Türkiye, İsviçre, Fransa, Belçika, İspanya, İngiltere ve Amerika’daki sanatseverlerin özel koleksiyonlarında yer alıyor.

Anıt Heykelleri:
1997- “Rüzgar”, Bronz Anıt Heykel, Ataşehir Emlakbank Konutları, İstanbul
2000- “Yükselen Ateş”, Bronz Anıt Heykel, Türkiye Musevileri 500. Yıl Vakfı Müzesi, İstanbul ( Birinci Dünya Savaşı ve kurtuluş Savaşı’nda ölen Türk Musevi şehitlerin anısına)
2003-”Yükselen Kanatlar/ Soaring Wings”, Bronz Anıt Heykel, cass Business School, City of London.
205- “Dayanışma/ Solidarity”, Bronz Anıt Heykel, Or-Ahayım Hastanesi Bahçesi, Balat, İstanbul
2006-”Yükselen Ruh/ Soaring Sprint”, adlı anıt heykeli Ağustos’ta Seattle’de özel bir malikaneye yerleştirilecek.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.