Haberler

Nuri Usta Nurus oldu tereciye tere satıyor

Tarih: 19 Haziran 2006 Kaynak: Referans Yazan: Jale Özgentürk
Ankara’da Marangozlar Sitesi’nde küçük bir atölyede Nurettin Usta tarafından temelleri atılan Nurus, alanında dünyada ilk 20 şirket arasında kabul ediliyor. İtalyan hükümetine ofis mobilyası satan Nurus’un son çalışması Denizbank’ı alan Belçikalı Dexia’nın 36 katlı merkez binasının dekorasyonu.

Tasarım, sihirli bir sözcük. Herkesin dilinde. Türk sanayicisi, artık kurtuluş yolunun, katma değeri yüksek, trendleri belirleyen tasarım ve markadan geçtiğini kuşku duymayacak şekilde biliyor.

Tasarım deyince her sektörde ilk akla gelen ülke ise İtalya. Kısa süre öncesine kadar Türkiye’nin tasarım konusunda adı bile geçmezken son birkaç yıldır farklı sektörlerden Türk tasarımcılar uluslararası arenada ödüller kazanıyor.

İşte ofis mobilyaları alanında dünya markası haline gelme yolunda emin adımlar atan Nurus, ödüllü sanayiciler arasında yer alıyor.

1927 yılında Ankara’da Nurettin Usta’nın Marangozlar Sitesi'nde küçük bir atölyede temelini attığı üçüncü kuşağın ise dedelerinin lakabını markalaştırmasıyla farklı bir kulvara geçirdiği Nurus, markasıyla bugün İtalyan hükümetine bile ofis mobilyası satıyor. Ürünleri ile dünyanın ilk 20 şirketi arasına giren Nurus, 9 distribütörüyle faaliyet gösterdiği İtalya’da şirketleşerek Avrupa pazarına yerleşiyor. Nurus’un aldığı son proje ise Denizbank’ı satın alan Belçikalı banka Dexia’nın yeni merkez binası. ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü mezunu Yönetim Kurulu Başkanı Renan Gökyay, şirketin 80’inci yılında amaçlarının dünyada “trend belirleyen” bir marka olmak olduğunu söylüyor. Üçüncü kuşakla hızlanan Nurus’un deneyimleri ve Gökyay’ın görüşleri şöyle.

Nurus nasıl doğdu, hikâyesini anlatır mısınız?
Nurus’un üç kuşaklık bir hikâyesi var. 1927 yılında dedem Nurettin Kunurkaya Ankara’da mobilyacıların bulunduğu Siteler’de küçük bir mobilya atölyesi açarak işe başlamış. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni kurulmakta olan Koç, Sümerbank gibi şirketlerin işlerini alınca işi büyümeye başlamış. 1965 yılında ise ölmüş. O öldüğünde annem Birten işi devam ettirmeye karar veriyor. Siyasal Bilgiler mezunu annem, Türkiye’nin ilk sanayici kadınlarından yani. Babam Akın Gökyay ise hukuk mezunu. Avukatlık ve müfettişlik yaparken işin başına geçiyor. 1970’lerde ev mobilyasına da geçerek İskandinav koltuk üretmekte olan şirketin üretim tesisleri büyüyor. 1981’de kurumsallaşmanın ilk adımı atılarak Nurus A.Ş. kuruluyor. Babamın artık yorulmaya başladığı bir dönemde ise kardeşim Güran ve ben eğitimimizi bitirerek işe başladık. Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü’nden kardeşim de Hacettepe Ekonomi’den mezun.

Üçüncü kuşak olarak işe başladığınızda farklı bir stratejiniz var mıydı? Örneğin endüstriyel tasarım bölümünü özel olarak mı seçmiştiniz?
Biz işe başlarken kendimize hedef koyduk. Şirketimiz ofis mobilyasında uzmanlaşmayı kabul etmişti ama eğer bu işi yapacaksak uluslararası rekabete uygun yapmamız gerekiyordu. Yani tasarımıyla, verimliliğiyle, ürün kalitesiyle, sürdürülebilirliğiyle uluslararası rakiplerle baş edebilmeliydik. O günlerde bu standartları sağlayamazsak rakiplerin gelip bizi kendi pazarımızda zor durumda bırakabileceğini öngörmüştük.

Dünyadaki globalleşmeyi erken fark ettiniz yani.
Evet, biz bir anlamda global dünyayı 1988’de fark ettik. Önemli bir vizyondu bu. Bunun için bazı komponentleri bu işin merkezi İtalya’da yaptırıp Türkiye’de monte edebileceğimiz bir sistem kurduk. Çünkü o sırada istediğimiz kalitede ürünü üretecek yan sanayi mevcut değildi Türkiye’de. Bu malzemeleri getirip katma değerli bir şekilde Türkiye’den çevre pazarlara satmayı hedef seçtik. O zamanlar ne telefonumuza çıkan vardı ne Türkiye’yi doğru dürüst bilen.

Bu stratejiyi nasıl belirlediniz?
Bu stratejiyi belirlerken önümüze bir harita koyduk. Türkiye Avrupa’nın ucunda, Ortadoğu'nun ise başında yer alıyor. Oysa Avrupa’dan Uzakdoğu’ya bakarsanız tam ortada. Dünya, Türkiye’yi hâlâ doğru haritada görmüyor. Sadece az sayıda öncü ülke doğru görmeye başladı. Bugün Türkiye’de bulunan yabancı sermaye işte bu öncü kuvvetler. Türkiye artık son 5 senedir Asya’da sayılmıyor. İrlanda’dan Singapur’a uzanan bir haritaya bakacak okursanız aklı olan herkes doğru stratejiyi ve bu coğrafyanın jeo-ekonomik önemini anlar. Şimdi, biz böyle bir harita çizdik önümüze. Bölgesel bir şampiyon olma hedefini koyduk.

Bu vizyonu gerçekleştirmek için ne yaptınız?
Kaynaklarımızı hazırlamak uzun zaman aldı. Bu vizyona uygun fabrikalar kurduk. Teknolojik gücü yüksek, robotlarla çalışan modern fabrikalar kurduk. Stratejik bir plan çizdik. Önce Ortadoğu ülkelerini hedef aldık. Oradaki ABD’li ve İngiliz firmalar sayesinde ihracatı öğrendik. Hedefimiz A plus segmentti. O yıllarda Avrupa’da "Türkiye’den çok iyi tasarımlar çıkar" fikrinin "adamın köpeği ısırması" haberine eşdeğer olduğunu düşünürseniz stratejinin nedenini anlarsınız. 1997-98’de Ortadoğu’ya markamızla girdik. Böylece yatırımlarımızı sürdürecek nakit akışını da sağlamış olduk. Bugün 5 fabrikamız var.

Avrupa pazarı ne zaman devreye girdi?
Avrupa’ya İrlanda, Belçika ve Yunanistan’la girdik. 1996 yıllarında. Tasarım ağırlıklı çalışmaya da o yıllarda başladık. Rekabetin yoğun olduğu alanlarda girseydik İtalyanların karşısında başarılı olamazdık. Farklılaşma yaratmamız gerekiyordu. Biz de bugünün sihirli kelimelerinden farklılaşmayı böyle tanımladık.

Tasarım konusunda neler yaptınız?
Türk tasarımcı Atilla Kuzu, İtalya’da yaşayan Defne Koz, tasarımcılarımız arasında. Kuzu tarafından tasarlanıp, Nurus tarafından global pazara sunulan Taklamakan, geçen aylarda Martha Herford Müzesi'ne daimi olarak sergilenmek için seçildi. Mobilyada dünyaca ünlü tasarımcı Fritz Frenkler'le çalışıyoruz. Tasarladığı yönetici masası I/X, tasarım dünyasının Oscar'ı sayılan Industrie Forum'un en büyük ödülünü aldı.

İtalya tasarımın lider ülkesi. Sizin bu ülkede operasyonlarınız sürüyor. Şimdi de şirketleşiyorsunuz. Rekabet şansınız var mı?
İtalyan pazarına 4 yıl önce çok ufak operasyonlarla girdik ama artık İtalya’da önde gelen bir markanın sahibiyiz. Tabii ki bu çok da kolay bir iş değil, cesaret isteyen bir iş. Nurus İtalya diye bir organizasyonumuz var. İspanya, Fransa, Portekiz ve İsviçre’yi Nurus İtalya üzerinden kontrol ediyoruz ve yönlendiriyoruz. Lojistiği de Nurus İtalya üzerinden yapıyoruz. Türkiye olarak nakliye sistemimiz çok gelişmiş durumda. Bu büyük avantaj. Rakip ülkelere göre çok avantajlıyız.

Avrupa Birliği süreci gelişiminize nasıl yansıdı?
Gümrük birliği süreci olmasaydı bugün Türkiye’nin elektronik sektörü Avrupa’daki konumuna kavuşur muydu? Otomotiv sektörü de mobilya sektörü de bu duruma gelemezdi. Bugün ev mobilyası sektöründe çok daha büyük operasyonlar yürüyor. Boydak grubu, Yataş grubu, Çilek, Lineadecor, Koleksiyon çok önemli işlere imza atıyor. Bunlar kartopu gibi büyüyecek. Bu tamamen bence gümrük birliğiyle başlayan öngörünün sonuçlarıdır. Türkiye’nin geleceğini hakikaten parlak görüyoruz. Çünkü bölgedeki en eğitimli genç, verimli işgücü her şekilde Türkiye’de var.

Yıllarca şirketler Türkiye’nin imajının kendi markalarının önüne geçtiğinden yakınırdı. Türkiye markasında değişim var mı?
Türkiye markasında çok büyük bir değişim var. Son 3 yıldır çok fazla misafiri İstanbul’da ağırlıyoruz. İstanbul başlıbaşına bir olay oldu. İlk davet bizden gitse bile ondan sonra her vesileyle İstanbul’a gelmek istiyor müşterilerimiz. İstanbul inanılmaz bir medeniyetler buluşması. İstanbul’u gören yabancı bizim bu kadar yeni fikri nasıl çıkarttığımızı anlıyor. Hâlâ buraya geldiği zaman deve göreceğini zanneden çok insan var Avrupa’da. Bu bizim şansımız. Türkiye’yi olduğundan çok daha küçük görüyorlar. Anadolu’yu hiç bilmiyorlar. Zaten buna uyananlar şanslılar ve öncüler.

Son yıllarda İtalya’dan da çok sayıda yatırımcı geliyor.
Ben Türk-İtalya İş Konseyi’nde birçok kez görev aldım. İtalyanlar bizim şirkete başladığımızda gördüğümüz "Kendi ülkelerinde onlarla rekabet edemezsen gelip burada seni zor durumda bırakırlar" öngörüsünü yaşıyorlar. Biz ofis mobilyalarında bunun tersini yaşattık onlara. İtalyan hükümetine ofis mobilyası satabiliyoruz. Rönesansı başlatmış bir ülkenin tasarım beğenisine hitap ederek başarıyoruz bunu.

AB ile müzakere süreci resmi olarak başladı ama sorunlar var. İş dünyasında artan işbirlikleri tam üyelik sürecini olumlu etkiler mi? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Türkiye cazibesini ne kadar arttırırsa yabancılar ekonomimizin içine o kadar girecekler. Ekonominin içine ne kadar girerlerse AB süreci de o kadar rahat olacak. Çünkü her işin başı ekonomi. Ekonomi olmazsa refah düzeyini tutturamayız, eğitime yatırım yapamayız, değişime yatırım yapamayız. Bunun yolu da istikrardan geçer. Kimse burada kişisel kurallarıyla hareket edemez. Bir kanunu çıkararak biz ev ödevimizi yerine getirdik diyemeyiz. Aynı zamanda uygulamak zorundayız. Türkiye’nin tek sıkıntısı çok inişli-çıkışlı olması.

Ekonomideki dalgalanmalar nasıl etkiliyor sizi?
Son bir aylık gelişmeler dünyanın tamamında olan gelişmeler ve dalgalanma birçok şeyden tetiklendi. İhracatta durum kötüydü. Para kazanmama noktasındaydık. Bu düzeltmeyi doğru buluyorum. Ancak bu kadar süratli olmamalıydı. Yaz sonuna kadar bir durulma beklemiyorum. Şimdi cari açık biraz kendine gelecek. Ancak kapasite dengeleri bir miktar bozulacak. Enflasyon da biraz zorlanacak.

Sanayide fiyat artışları bekleniyor. Bunun sonuçları ne olur?
Çok enteresan bir şey var. Ekonomi üstatları sanayicilere diyorlar ki "aman fiyatlarınızı tutun verimliliğinizi artırın." Size şunu sormak istiyorum: Banka veya finans piyasası neyin ticaretini yapıyor? Finansal enstrümanların ticaretini yapıyor. Onlar 1.45’ten aldıkları dövizi bana o fiyattan satıyorlar mı? Gelişmeleri günü gününe yansıtıyorlar. Onlara kimse kâr etme diyor mu?

Markalaşma sihirli sözcük. Türkiye’nin markalaşma sürecine önerileriniz neler?
Markalaşma çok önemli bir kavram. Herkes buna sihirli bir anahtar diye saldırıyor. Markalaşma evet sihirli bir anahtar ama doğru kullanılması lazım. İş süreçlerinin bir parçası olması lazım. Bu sağlanmazsa hiçbir işe yaramaz.

NURUS’un projeleri
- Dexia Towers Brüksel. 2006 yılı içinde alındı. 4.5 milyon euro değerinde bir proje. 5000 kişi çalışacak, 36 katlı bir proje. Steelcase, Samas, Pami gibi dünya devlerine karşı alınmış

- Belgacom’un iki yeni binası. Brüksel'de 2 iş kulesi. Yeni bir iş modeli çalışması yapıyor, Dinamik iş akışı sağlayan bir çalışma, çalışanlar geldiklerinde istedikleri masada oturuyorlar. Amaç mekânın optimum kullanımı.

- Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı Projesi.

- Fransa Murex Binası. 400 kişilik bir ofis.

- Eylül’de Milano’da açılacak ve Nurus’un Avrupa Tasarım ofisi olacak 700 metrekarelik showroom’u. Mobilya tasarımının merkezi olan İtalya Milano’da global devlerle rekabet edebilme gücü.

- Tataristan Başkanlık Sarayı, Özbekistan Merkez Ulusal Bankası, Yunanistan Merkez Bankası Bölge Ofisleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Eti Salat, Fransa Abbonnements, İrlanda Jacobs Engineering ve Hyundai, İrlanda Vitra, İtalya Podini Holding binası, Katar Merkez Bankası.

Renan Gökyay Kimdir?
1964 yılında Ankara'da doğdu, ilk öğrenimini Ahmet Vefik Paşa İlkokulu ve Fransızca Ecole Papillo'nda tamamladı. Orta ve lise öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde bitirdi. 1987'de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. Halen Nurus Grubu İcra Kurulu Genel Koordinatörü ve grubun üretim firması olan NUMAS A.Ş.'nin Genel Müdürü olarak görev yapıyor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.