Haberler

"Kalemi Elime Alıyorum ve Bir Bina Ortaya Çıkıveriyor"

Tarih: 17 Ağustos 2007 Kaynak: Guardian Yazan: Jonathan Glancey Çeviren: Dila Sel, Şebnem Şoher

Mavi keten pantolonu ve gümüş düğmeli siyah gömleğiyle son derece şık görünen Oscar Niemeyer, “O bir kutu Havana Purosu’nu geçen hafta Fidel Castro gönderdi.” dedi. Rio de Janeiro’da bir teras katındaki stüdyosunda oturan dev mimar şöyle devam ediyor: “Ve hemen yanındaki boks eldivenleri, Küba dünya şampiyonu tarafından imzalanmış. Bir keresinde Fidel gece geç saatte beni görmeye gelmişti ve asansör bozuktu. Asansör çok eskiydi. Ben de komşuyu arayıp arkadaşımın onun dairesinden geçerek gelip gelemeyeceğini sordum. Kendisi bu sırada pijamalıydı ve sanırım önce dört kocaman korumanın ve ardından Castro’nun yatak odasından geçişini izlediği için biraz şaşkındı. Fidel ona bir puro verdi.”

Niemeyer’in oldukça iyi bir yaşamı olmuş. 50 yıl önce, Brasilia için tasarladığı ilk dikkat çekici kentsel anıtı üzerinde çalışmaya başladı ve bu, Brezilya başkanının resmi ikameti ve modern dünyada bir eşi daha olmayan, hayret verici güzellikteki Alvorada Sarayı’ydı. Yeni restore edilen bu yarısaydam strüktür yatlara evsahipliği yapan yapay Paranoa Gölü’ne bakan bir yarımadanın üzerinde yer alıyor ve kusursuz geometrik bir çimenliğin uzak köşesinden parıldıyor. İhtiyatlı bir hendek, sinekkuşlarından bir perde ve nazik, modern giriş mekanı bu kolonatlı yapıyı, gezegendeki en sıradışı kentlerinden biri olan Brasilia’nın geri kalanından ayırıyorlar.

Brasilia hala inanılmaz bir mimari cesaret, radikal kentsel planlama ve politik irade başarısıdır. Bugün, Maçu Piçu ve Pompei gibi alanlarla birlikte Dünya Mirası Alanı Listesi’nde yer alan fütüristik merkezi, 1956’da göreve geldiğinde “5 yılda 50 yıllık gelişim” vaad eden popülist başkan Juscelino Kubitschek’in desteğiyle, yalnızca 41 ayda gerçekleştirildi. Hayaline şekil vermesi için seçtiği adam, onu hayalkırıklığına uğratmadı. Mimar Lucio Costa tarafından planlanan JK’nin kentinin açılış töreni 1960’da gerçekleşti. Costa, çalışanı Niemeyer’e ömür boyu bir kez ele geçebilecek mimari bir armağan önerdi: Dünyanın en imkansız ve en özel kentlerinden birinin prestij binalarının tasarımı. Buradaki örnek, çok güçlü bir sembol olan kongre binasıydı.

Niemeyer, bugün Brasilia’daki halen devam eden binası onu yeterince meşgul etmiyormuş gibi şöyle diyor: “Bir sürü yeni işim var. Angola Başkanı ülkesinin, Brasilia’nın 4 katı olan yeni başkentini tasarlanamam için davet etti.” Brasilia’nın 4 katı? Bu demek oluyor ki dört kat daha uzun süre gerekecek. “Bu 16 yıl eder.” Diyorum. “Yoksa daha kısa zamanda yapabilir misiniz?” Niemeyer gülüyor. Eğer Angola’nın başkentindeki iş 16 yıl sürecek olsaydı, Niemeyer açılışta 115 yaşında olurdu. Mimar, bu Aralık’ta 100 yaşına basıyor ve her gün 10 katlı mevzun biçimli bir art deco yapının çatı katındaki stüdyosuna geliyor. Burada çiziyor, iş arkadaşları, ailesi ve arkadaşlarıyla konuşuyor, beyaz kumlu sahile ve Atlantik’in dalgalarına bakan bir masanın başında öğle yemeği yiyor, küçük purolarını içip biraz şarap içiyor ve ardından biraz daha çiziyor. Belli bir duruşu olan yazarlardan, felsefecilerden, bilim adamları, gazeteci ve politikacıların arkadaşlığından hoşlanıyor. Castro burayı birkaç kere ziyaret etmiş. Çok da uzun olmayan bir süre önce Kübalı Başkan “Niemeyer ve ben bu gezegendeki son komünistleriz.” demişti. 1945’ten bu yana Brezilya Komünist Partisi üyesi olan Niemeyer, 1963’te Lenin Barış Ödülü’ni almıştı.



Birkaç hafta önce, Venezuela’nın radikal başkanı Hugo Chavez, Niemeyer’le zaman geçirmeye gelmiş. Hiçbiri Nimeyer’den daha ünlü olmasalar da, ünlü mimarlar nedensiz onu ziyarete geliyorlar. O, modern haraketin “kahraman”larından sonuncusu. Le Corbusier, Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright ve Alvar Aalto, hepsi, tek eliyle mimarlığı duyumsal eğrilerden, hafiflik ve unutulmaz biçimlerden oluşan muhteşem birşeye dönüştüren bu genç Brezilyalı’ya hayranlık duyuyorlardı. O zaman bile Niemeyer’in Modern mimarlığı Brezilya’nın koşullarına uygun hale getirme yöntemlerini anlamayabiliyorlardı.

“Walter Gropius Rio’nun üzerinde, Canoas’taki evimde beni ziyarete geldi. Evi varolan peyzajın içine ve dışına akacak şekilde bir dizi doğal eğriyle tasarlamıştım. Gropius evin güzel olduğunu fakat seri üretim yapılamayacağını söyledi. Sanki böyle bir amacım vardı. Ne salak ama!”

Bugün Niemeyer Copacabana’da, ofisine yakın olan ve kendi deyimiyle “sıradan bir apartman”da oturuyor. Muz ağaçlarının ve denize dökülen bir nehrin yanıbaşında, okyanusa nazır Canoas House ise şu anda Oscar Niemeyer Vakfı’nın merkez bürosu olarak kullanılıyor.

“Mimarlık üzerine konuşmayı sevmiyorum” diyor. “Hayat bunun için çok kısa, bir nefes, binalardan çok daha fazla şey ifade ediyor.” Son 70 yılın en çok hayranlık uyandıran, en güzel yapılarını tasarlayan adamın söylemesi için tuhaf bir şeymiş gibi görünüyor. Aynı adam çok azının yapabildiği şekilde mimarlığı yaşamış ve solumuş, aynı zamanda tüm çağdaşlarından daha uzun yaşamış biri. “Tüm eski arkadaşlarım ve tartışma ortaklarım öldüler.” diyor.



Niemeyer’le hayat, evren, kitaplar ve politikadan konuştuk, ta ki tahmin ettiğim gibi mimarlığa yaklaşmaya başladı. Gençliğimden beri kendisinin bir çok binasından çok etkilendim ve sahip olduğum en değerli şeylerden biri Rio’dan Guanabara Körfezi’ne bakan ultra-modern bir yapı olan Niteroi Güncel Sanat Müzesi’nin benim için yaptığı bir çizimidir. Geçtiğimiz 50 yılın en heyecan verici binalarından biri olan müze, gençlik enerjisiyle dolup taşıyor, oysaki 1996’da açıldığında Niemeyer 89 yaşındaydı. “60’tan daha yaşlı hissetmiyorum,” diyor geçen yıl ikinci kez evlenen Niemeyer. Yeni karısı, uzun süredir asistanlığını yapan 60 yaşındaki Vera Lucia Cabreira. “60 yaşında ne yapabiliyorduysam, şimdi de yapabiliyorum.”

En iyi binalarında en sevdiğim şey, bir anda ortaya çıkmış, tümüyle aklı, eli ve gözüyle oluşturulmuş gibi görünmeleri. Hepsi oldukları gibiler ve onların başka türlü olduklarını hayal edemezsiniz. İster Brasilia’nın yanan meydanlarında olsun, ister Rio’nun üzerindeki tepelerde, içinde bulundukları alandan doğal olarak çıkıvermiş gibi görünüyorlar.

Niemeyer’in tamamen eğri ilk binası olan Sao Francisco de Assis at Pampulha kilisesi sade çizgilerle şekillenmiş olarak gözüküyor. Mimarların düşünceleri dışında yaratıcı hareketli tamamen tasarımsal gözüken bir yapı.

“İşte böyleydi” diyen Niemeyer “Benim için mimarlık çizimle başlar. Annemin söyledigine göre ben küçükken parmaklarımla havaya çizgiler çizermişim. Bir kaleme ihtiyaç duydum ve ilk olarak ona sahip oldum o zamandan beri her gün çiziyorum. Yapılar kağıt üzerinde sizin söylediğiniz gibi durur ancak keyfi fırça darbelerinin sonuçları değildir. Zihnim içinden geçen fikirler sayesinde çizimlerim yönlendirilir ama binaların mevkilerine baktığımda, bütçesi, inşaatınn nasıl olacağı üzerinde durulu ve ne olursa çizgilerler çok hızlı oluşur. Ben kalemimle hızlandım ve bina gözüktü. İşte burada ve söylenecek daha fazla bir şey yok.”

“Tabii ki mühendislerime uzun yıllar boyunca bazı güçlükler çıkardım ama onlar benimle birlikteydiler. Binalarımın herzaman yere yumuşakça dokunmsı, esnek olamsı ve hayret verici olması için olabildiğince hafif olmasını istedim. Mimarlık bir keşiftir ve uygulma olarak zevkli olmalıdır. Eğer işlevi için endişeleniyorsan sonuçlar kötü olur. Binalarımın çoğu politik ve şehre ait anıtlar oldular ama belki de bazıları sıradan zayıf insanlara sevinç duygusu verdi. Bu da mimarın ne yapabildiğidir daha fazlası değil.”

Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni tekrar ziyaret ettiğimde, Rio’daki fakir favelalılarda da dahil her çevreden gelen ziyaretçilerle konuştum ve onların bu binadan zevk aldığını farkettim.Yeni evli çiftler fotoğraf çektirmek için buraya geliyorlar. Çocuklar sanki bu çarpıcı ancak sıcak binayı kucaklarcasına kollarını açıp koşuyorlar. Bu sanat eseri Jetgiller çizgi filmindeki çizgilerin bu açıdan var oluşudur.

Bazen Niemeyer’n yapıları yükselir, kıvrılır aynı ulusal yeni Brezilya Müzesi’nin 80 metrelik beton kubbenin yükseltilmiş yürüyüş yolunu çevrelediği, sardığı, etrafında döndüğü gibi.

Bu hoş bir gurur ama içinde hiçbirşey göstermiyor ne koleksiyon ne bir galeri bu bina sadece kendinin sergisidir. Gerçek şu ki binanın bir göreve ihtiyacı var ve Niemeyer üretken bir şekil vericidir. Ve eğer amacı talepler tarafından disiplinli olarak yönetilemiyorsa onun bile reddedilmeye ihtiyacı vardır.

Cezayir, Ain el Bey’deki Constantine Üniversitesi’nin başkan Houari Boumedienne’nin yaptırdığı ana binaların muhteşem kıvrımları ya da Paris’teki Komünist Parti Genel Merkezi’nin nefes kesici kubbesi de işte bu yüzden bu kadar etkileyicidir; bunlar yörüngelerine çekilen herkesi etkilerken ayakta kalmaya çabalayan göz kamaştırıcı, imza niteliğinde binalardır. Modern mimarlık hareketini en yetenekli ve sıradışı mimarlarından biri olan Niemeyer kapalı ve tembel bir egitimden gelmiştir. Betonarme yapıların olasılıklarının anlaşılması ile ilgili yüksek bilgiye sahiptir.

Doğum yeri olan Brezilya’da, beton ucuz olmakla kalmayıp aynı zamanda göreceli bir deneyimsiz çalışma ile dökülüp kalıplandığı sırada hayal edilmemiş limitlere esnetilebilirken binaların çoğunluğunda kullanılmak üzere çelik çok ender ve pahalı bulunuyordu. Beton yapıda, Niemeyer, sadece modern olmayıp aynı zamanda onun çok sevdiği Brazilya peyzajının yankılandığı ve kadın formlarının görünüşünde çizdiği bir mimarlığı şekillendirmenin bir yolunu görebilmiştir.

1936 yılında idealist eğitim bakanı Gustavo Capanema Lucio Costa’yı sağlık ve eğitim bakanlıkları için Rio’nun merkezinde bir genel merkez olan ülkenin ilk modern binasını tasarlaması için görevlendirdiğinde Niemeyer’in parlama şansı geldi.

Costa ve Capanema tüm zamanların en büyük modern mimarı olan Le Corbusier’nin önerilerini almaya karar verdiler. Ünlü ileri görüşlü İsveç-Fransız mimar Rio’ya gitti. 1928-1937 yılları arasında 143 kusursuz transatlantik uçuş yapan 237 metrelik Alman zeplinine gönderme yaparak “Graf Zepplin’de onunla tanışmaya gittim,” diyor Niemeyer.

Le Corbusier indiğinde, Niemeyer onun “ önemsiz kullarını ziyaret eden büyük bir tanrı” olarak göründüğünü söylüyor. Ya da öyle gözüküyordu. Corbu’nun ziyaretinin sonuçları beklenmedik oldu. Capanema’nın bakanlığı için iki farklı tasarım yaptı: okyanus kenarında, bulunamayacak bir alan için idealistik bir tasarım; diğeri ise yeni Brezilya ve Brezilyalıların fikrini yansıtamayan birkaç katlı bir bina tasarımı idi. “ Çok özel bir şey yapmak istemiştik” diyor Niemeyer, “ Belki de Avrupalılar ve Kuzey Amerikalıları ziyaret etmekten dolayı zevkle dans eden ilkel Hintlilerden çok daha fazlası olduğumuzu göstermek istedik.”.

Hiçbirşey karşılığında çalışan ve ailesine bağlı Niemeyer, Corbusier’nin planını bugün Rio’nun merkezini süsleyen yüksek katlı yapıya dönüştürmüş. Milli bir anıt, o günden beri Capanema Sarayı olarak adlandırılmış. Le Corbusier, Niemeyer’in kendini göstermeye başlayan yeteneğinden derinden etkilenmiş. Niemeyer’in sonraki standartlarıyla çelişse de, sarayın içi eğrilerle dolu, dışı ise midye ve denizatı figürleri olan romatik fayanslarla süslenmiş ve derin güneşliklerle korunuyor. Son derece fotojenik ve sanat, mühendislik, peyzaj ve mimarlığın mükemmel bir birleşimi olan bu kendine güvenli yeni bina 1943’te elde edildi.

O zamanlar, Le Corbusier’yi hafifçe tasarımlarında eğriler kullanmaya teşvik eden Niemeyer, asla karıştırılmayacak bu yeni ve serbestçe akan tarzını Pampulha’daki bir dizi yeni binada geliştirdi. Brasilia’da 15 yıl boyunca eğrileri dik açılarla dengelemişti.

“Brasilia’da çalıştığım süre harikaydı.” diyor Niemeyer. “İçinde yaşamamız için ahşap bir kabin tasarladım. Ben, mühendisler, ziyarete gelen dostlar ve JK’nin kendisi. Ona “Catetinho” adını verdik (Bugün Catetinho ulusal bir anıt.), JK, biz onun kentini inşa ederken savanada bize katılmak için kaçardı. İşçilerle aynı danslara ve barlara giderdik. Bu çok özgürleştirici bir dönemdi. Tüm geleneksel engellerin kalktığı yeni bir toplum doğuyormuş gibi görünüyordu. Bu uzun sürmedi. Şu anda Brasilia çok büyük. Yatırımcılar, kapitalistler toplumu bölüyor ve kentin ahlakını bozuyorlar. Brasilia buna dur demeli.”

1961’de Brezilya’da, ordu gücü ele geçirdi. Niemeyer de uzun yıllar, çoğunlukla Paris’te olmak üzere sürgünü tercih etti. Burada Jean-Paul Sartre ve André Malraux ile yakın arkadaşlıklar kurmasının yanısıra, Batı Avrupa ve Kuzey Afrika’da güzel binalar tasarladı. Çünkü o bir mimardı ve mimarlar inşa etmeyi severler. Niemeyer Brezilyalı müşterileri için çalışmaya devam etti. En şaşırtıcı olanı ise, Brasilia’daki dev hatta daha çok korkutucu, 1971 tarihli Ordu Karargahı Saddam’ın Irak’ında hiç tuhaf durmazdı. Bu, şaşırtıcı olmayan bir şekilde Niemeyer’in tartışmaktan hoşlanmadığı bir konu. Hemen konuyu değiştiriyor.



Niemeyer, güçlü binalarının da gösterdiği gibi, kontrol etmeyi seven bir adam. Bugün, çoğu her gün birlikte çalıştığı profesyonel ekibinden oluşan ailesiyle çevrelenmiş olan mimar, denklerinin tümünden daha uzun yaşadı. Peki bugün ilham almak için kime bakıyor? Daha genç meslektaşlarıyla tartışıyor mu? Çağdaş mimarların işlerine bakıyor mu? “Hayır, kendimle tartışıyorum. İçimizde aslında en azından iki kişiyiz. Yani çizdiğimde, benimle tartışan çok akıllı bir adam oluyor. Harika bir adam! Kumsalı, kadınları ve denizi seviyor. Basit bir yaşam sürmek, balık tutmak istediğini söylüyor, ama mimarlık hakkında benden çok daha fazla şey biliyor. Bazen, çizim tahtamla yalnız olduğumda, onunla yüksek sesle konuşuyorum ve bir şekilde yeni bir binanın ne olmak istediği konusunda sonuçlara varıyoruz. Çizimler ortaya çıkıyor. Çizimlerle birlikte bir de yazı yazıyorum ve sonra anlamlı olup olmadığından emin olmak için geriye dönüp tekrar okuyorum. Eğer değilse, kendimle yeniden tartışıyorum ve yeni bir çizim üretiyorum. Eğer bu net ve basit bir şekilde okunuyorsa, binanız budur. Hepsi bu. Fazlası yok.”

Tarih kitaplarındaki yerinden haberdar mı? “İnsanlar bana, gelecekte birinin binalarıma bakması fikrinden keyif almadığımı soruklarında onlara o kişinin de kaybolacağını söylüyorum. Herşeyin bir başı ve bir sonu var. Sen. Ben. Mimarlık. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı ancak mütevazi kalmalıyız. Hiçbirşey çok uzun süre baki kalmaz.”

Elbette, Niemeyer’in kendisi dışında. Hala, Rio’daki çizim tahtasının yanıbaşında bıraktığım adamın, bundan 70 yıl önce bir zeplinden inip Le Corbusier’yle tanışmaya giden genç mimar olduğunu düşünmekte zorlanıyorum. Ama çizdiğinde –o basit, mükemmel, baştan çıkarıcı çizimler- yaşlı adam ve genç adam açıkça aynı kişi oluyorlar. Yaşayan bir efsane olmak zor olmalı. Son 70 yılın en zorlayıcı bina ve anıtlarını yaratmış olmasına karşın, Nimeyer mimarlık hakkında konuşmaktan hoşlanmadığını söylüyor olmasının nedeni bu olsa gerek. Belki de konuşmasına gerek yok. Yalnızca yaptıklarına bakmak yeterli.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.