Haberler

Güç bende

Tarih: 2 Eylül 2008 Kaynak: Evrensel Yazan: Cengiz Bektaş
Eskil çağda “kent”, gerçekte yalnızca oy verme yetkisi olan vatandaşlarındır. Çoğunluk olan köleler, hizmetçiler kentin dışındadır.

Kent, dışa karşı duvarlarla korunmuştur. Orta çağda, koruma duvarları olmayan yerleşmeye kent bile denmezdi.

Bütün yapılar gücün kimde olduğunu göstermek içindi sanki: Kiliseler… Saraylar… Şatolar… Kısacası mimarlık, güçlülerin “Güç bende!” demelerinde en etkili araç olmuştur.

Tecimerleri, kent soyluları gücü ele geçirdiklerinde bu simgelere belediye sarayları eklenmiş. Sanki insanların kendi kendilerini yönetmelerinin, sözüm ona demokrasinin simgeleriydi bir bakıma belediye yapıları…

Demokrasi oyununu oynayarak gelmiş yönetime, örneğin Hitler… Hitler bir “diktatör”… Özel şehircilik, mimarlık işlikleri kurmuş…

Kendine kültür kökeni arayan 19 yy. Batılısının izinden gitmiş… Helen mimarlığı diye bildikleri biçeme, dış görünüşleriyle uymaya çalışan yapılar yaptırmış. Münih’teki “Krallar Alanı “, “Sanat Evi” gibi yapılarla eskil çağ biçeminde bir Nazi mimarlığı düşlemiş. Düşlemekle kalmamış, gerçekleştirmiş de…

Bu açıdan bakınca Stalin’in başka türlü davranacağını sanıyorsunuz: Oysa, bir bakıma o da simgelerle uğraşıyor.

Örneğin Moskova’da tıpatıp eş, beş tane dev boyutlu yapı yaptırıyor. Bunlardan bildiğimce biri bakanlık, biri üniversite, biri hastane, biri konutlar toplamı, biri otel mi ne… Şu ya da bu, içleri çeşit çeşit işlevde, dışları birbirinin tıpatıp eşi…

Dışları içlerine uymuyor kısacası… Tepelerinde kocaman birer yıldız… Sonra bunlardan, demir perde ülkelerinin başkentlerine de yapıldı birer tane…

Amaç ne yazık ki birdi: Gücün kimde olduğunu göstermek… Bunu yaşamından korkmadan Nâzım Hikmet anlatmadı mı?

Nâzım, öğrenciliğinin Moskova’sına yeniden ulaştığında, ona Stalin’in Moskova’sını göstermek isterler. Bir mimarı yanına yol gösterici olarak verirler… Geziden sonra mimar, Nâzım’a sorar: Nasıl buldunuz? Nâzım bütün yüreğinin açıklığıyla hoşnut olmadığını söyler.

Mimar “Aman efendim, bütün bunlar Stalin’in beğenisi...” anlamında sözler edince, Nâzım’ın yanıtı şu olur: “Stalin adında bir mimar tanımıyorum.”

Özellikle dışla için uyuşumunun, bunların bir birlik oluşturduğunun bilincindedir Nâzım. Herkesten önce de dile getirmiştir bunu…

Mustafa Kemal’in yaptıklarını anlamayan kimi mimarların genç Cumhuriyet için Osmanlı biçeminde yaptıkları yapıları da böylece eleştiriyordu bir bakıma…

“TOKİ” yazımda anlattım… Türkiye’de kimileri şimdi de Selçuklu-Osmanlı biçemi arıyorlarmış… Ne demekse…

Mimarlığa bir yön vereceklermiş kendi bilisiz düşünüşlerine göre… Ben de onlara geçmişten örnek gösteriyorum işte. Benim alanım mimarlık, şiir…

Başka alanlarda karşılaştırmalar yapmıyorum. “Mimarlık toplumun aynasıdır” derler. (Bence şiir de...) O aynada gördüklerimi söylemek zorundayım.

“Biz doğruyu öbür dünyada mı söyleyeceğiz?” derdi Denizli’deki kasap Ali amcam… Kulağımda küpedir.
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.