Haberler

Başbakan belediye başkanıyken

Tarih: 4 Eylül 2008 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Oktay Ekinci
Başbakan Erdoğan geçenlerde ‘Asıl çevreci benim’ deyince, tam tersi uygulamaları da ardı ardına medyada sıralanıverdi.

Ege koylarını kaplayan balık çiftliklerinden yeni nükleer ve termik santral projelerine, ormanların turizmcilere tahsisinden efsanevi dağların ve su kaynağı yaylaların madencilere teslim edilmesine kadar, son yılların ne kadar çevre düşmanı uygulaması varsa sayılıp dökülüyor.

Bunlar arasında en çok vurgulanan da İznik Gölü kıyısındaki hukuk dışı Cargill fabrikasına verilen destek, hatta ‘himaye’ci tutum.

Bir yandan tarım alanını yasadışı işgal eden ABD tesislerine ‘kurtarma yasaları’ düzenlemek, bir yandan da bu gibi ‘kayırma’lara karşı çıkanları ‘Boş zamanlarında çevrecilik yapıyorlar’ diyerek aşağılamak, saygı sınırları içinde acaba nasıl tanımlanabilir?

Ne var ki bütün bu örnekler medyada yer alırken yine Başbakan’ın ‘Ben çevreciliğimi İstanbul’da gösterdim’ sözü yanıtsız kaldı.

Vaktiyle de böyle olmamış mıydı?.. Belediye başkanıyken yaşanan onca kültür ve doğa katliamına rağmen medyamız Erdoğan’ı ‘en başarılı’ ilan ederek şimdiki siyasi konumunu da hazırlayan ‘kamuoyu desteği’ni sağlamamış mıydı?

Erdoğan’ın belki de aynı aymazlığa güvenerek ‘Çevreciliğimin kanıtı İstanbul’a hizmetlerimdir’ demesini, günlerdir bir türlü ‘sindiremediğimi’ söylemeliyim.

Çünkü aynı yıllarda Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı’ydım. Kentin çevre ve yaşam değerleri üzerindeki imar talanı oyunlarını engelleyebilmek için neler çektiğimizi bir biz biliyoruz, bir de eminim ki Erdoğan.

İşte her biri belgeli, kanıtlı olan ‘kente karşı suç’larından bazıları:

İlk Hedef ‘Oda’lar
27 Mart 1994 seçimlerini Refah Partisi (RP) adayı olarak kazanan Erdoğan, 19 Ocak 1994’te Sheraton Oteli’ndeki basın toplantısında demişti ki: ‘Bizimki asla tek kişi ya da klik iktidarı olmayacaktır...’

Buna rağmen neredeyse ‘ilk imar icraatı’ ise müteahhitler arasındaki ‘RP kliği’nin isteğiyle, mimar ve mühendis odalarındaki ‘proje denetimi’ne son vermesiydi.

Belediye ile meslek odaları arasında Nurettin Sözen döneminde imzalanmış ‘imar işbirliği protokolü’nü henüz 20 günlük başkanken tek taraflı olarak iptal etti. Böylece, İstanbul’daki yapılaşmanın mimarlık ve mühendislik kurallarına göre gerçekleşmesinden ‘çıkarları zedelenen’lere duyduğu yakınlığı daha ilk ayında kanıtlamış oldu.

İlerleyen yıllarda, yine meslek odalarının seçimlerine de müdahale eden Erdoğan’ın, sayısız imar yolsuzluklarına davalar açan TMMOB kadrolarına ‘kelaynaklar’ demesi nasıl unutulabilir?

Odaları ele geçirmek için seçim günü belediye araçlarını da görevlendirerek evlerinden arabalarla alınan yandaşlarının ‘eksiksiz oy vermeleri’ni sağlamış, buna rağmen istediğine kavuşamamıştı.

Havzalarda Yapılaşma
Erdoğan’ın İstanbul’a karşı duyarsızlığını en açık sergileyen tutumu ise asıl oy tabanını oluşturan ve partisinin siyasal kalelerine dönüşen ‘içme suyu havzaları’ndaki kaçak yerleşmelere sağladığı ‘yeni imar olanakları’ydı.

Bunu imar planlarıyla yapamayınca, tutup İSKİ yönetmeliğindeki değişikliklerle talana izin vermeleri hukuk skandalıdır. Su kaynaklarını koruma kuşaklarına bile yapılaşma hakkı tanıyan yönetmelik, Mimarlar Odası’nca açılan davada iptal edilmiş, ancak bazı kelime değişiklikleriyle yeniden yürürlüğe sokulmuştu.

Sözde ‘yeni’den düzenlenen 2. yönetmelik de yargıdan dönünce, aynı yönteme devam edildi. Tam 5 kez mahkemenin iptal ettiği yönetmelik farklı cümlelerle yayımlanarak, şimdiki susuzluğun da temel nedeni olan havzalardaki kaçak apartmanlara ‘ruhsat’ sağlandı.

Sitlere İptal Davası
İstanbul’un kuzeyindeki ‘kentin akciğerleri’ denilen orman ve tarım alanlarını imara açma oyunlarını ise bilmem ki nasıl özetlesem!

Beykoz ve Sarıyer’deki elde kalan son yeşil alanların 1995’te SİT ilan edilmelerine karşı en sert tepkiyi Erdoğan göstermiş; ‘Koruma kurulları bize engel oluyor, belediyelere bağlamak lazım’ gibisinden demeçleriyle birlikte kararın iptali için mahkemeye başvurmuştu...

Oysa aynı SİT kararı, ‘Erdoğan onaylı’ nâzım planda da öngörülen ‘kuzeyde imar kısıtlaması’ ilkesini desteklemek içindi.

Yargı Erdoğan’a değil, Koruma Kurulu’na hak verince, belediye ekipleri Beykoz caddelerine şu tür afişler asmışlardı: ‘SİT kararıyla tapu hakkımızı engelleyenleri kınıyoruz...’

Bir anlamda ‘hukuk devletini de kınama’ anlamını taşıyan bu söylem genel seçimlerde daha da sertleşecek, 2000’li yıllardaki ‘2B’ ısrarlarının da nedeni olan ‘orman işgalcilerine tapu sözü’ aynı bölgelerde ‘oy patlaması’ yaratacaktı.

‘Yok Edilen’ Pafta
Boğaziçi’ne 3. köprü yapıldığı takdirde İstanbul’un son yaşam kaynaklarının da ‘15 yılda biteceğini’ kanıtlayan şehircilik çalışmasının birdenbire ‘yok edilmesi’ ise hazindir.

Erdoğan göreve gelir gelmez Sözen döneminin nâzım planını beğenmeyip ‘yenisi hazırlansın’ dediğinde, belediyedeki uzmanlar 3. köprünün İstanbul’a olası etkilerini de araştırdılar.

Şehirciliğin bilimsel kestirimleriyle 1995’te hazırlanan ‘senaryo pafta’, sonucun ‘felaket’ olacağını açıkça gösterince, Erdoğan da ‘3. köprüye karşıyız’ demek zorunda kalmıştı. Ne var ki aynı pafta esrarengiz bir şekilde kaybolurken ‘karşıyız’ lafı da bir daha asla söylenmedi.

Bütün bunlarla birlikte TURİNG’in elinden alınan Boğaziçi köşklerindeki ‘kaçak mescid inşaatları’, Yenikapı İDO iskelesinin ‘Suriçi’ni otomobilden arındırma’ ilkesini çiğnediği için kurulca onaylanmayan yasadışı projelerle ruhsatsız inşa edilmesi, gökdelenleri sürekli çoğaltan imar değişiklikleri, Şişli halkının ‘bölge parkı’ olmasını istediği eski İETT garajına Cevahir’le ‘ortak’ alışveriş merkezi yapılması ve daha nice ‘kente karşı suç’lar ortadayken ‘çevreciliğimin kanıtı İstanbul’dur’ sözüne ne denilebileceğine dilerseniz siz karar verin.
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.