Haberler

Saddam'ın Sarayları

Tarih: 16 Haziran 2009 Kaynak: BLDGBLOG Yazan: Geoff Manaugh Çeviren: Pınar Çelen

Uday'ın Saray'ında yerle bir olmuş yüzme havuzu - Cebel Makhul, Irak (2009)
Fotoğraflar: Richard Mosse (www.richardmosse.com)

Foto muhabiri Richard Mosse BLDGBLOG'da ilk olarak geçen yıl, uluslararası taşımacılık endüstrisinin hava kazaları tatbikatlarını görüntülediği unutulmaz görsel turu ile adını duyurmuştu.

Kendisiyle o zamandan beri haberleşiyorduk. Mosse bu ilkbahar Irak'tan döndüğünde, beklenmedik şekilde yoğun ve etkileyici olan yeni işlerini gönderdi.

Burada ilk defa yayınlanan bu olağandışı görüntüler, Saddam Hüseyin'in ABD ordusunun geçici barınağına dönüştürülen kraliyet saraylarını gösteriyor. Mermer sütunlar ve devasa avizelerle süslü geniş koridorlar, havuzlarla, duvarlarla, hendeklerle ve hepsinin ötesinde bomboş çöllerle çevrili iken birden üniversite yurduna dönüşüyor. Saddam'dan kalan mekânlara, ağırlık takımları, bayraklar, bölmeler, divanlar, basketbol potaları ve hatta bikinili kadın afişleri getirilmiş. Bütün bunlar sanki uzun bir hafta sonu için taşınan biri, olağan günlük eşyalarını boşaltmışçasına garip, dekoratif bir etki bırakıyor.

Bu etki kamuflajın ironik bir şekli gibi, korkunç yabancıyı tanıdık ve yaşanılabilir kılıyor. İşte postmodern iç mimari üzerine askeri bir kıvraklık.

Tabii ki sonradan resmin kenarında bir çift başıboş postal, terkedilmiş bir barbekü ya da yakın zamanda düşen bir bombanın kısmen parçaladığı mermer duvara dayanmış, çökmüş tavan ve parçalanmış kiremit tozlarının arasında duran bir makineli tüfek fark etmenizle birlikte bu mimari ve her gece orada uyuyan insanlar birden yepyeni bir trajik hikâyeye dâhil oluyor.

Mosse'nin gönderdiği onlarca fotoğrafla büyülenip - ki burada sadece bir bölümü görünüyor - ona Irak'ta fotoğrafçı olmanın nasıl bir deneyim olduğunu sordum.

BLDGBLOG: Irak'a ziyaretinizin ardındaki temel sebep neydi? Geziyi kendiniz mi finanse ettiniz, bir galeri mi destekledi?

Richard Mosse: Yale Üniversitesi Fotoğrafçılık Bölümü'nden Yüksek Lisans derecesiyle geçen yaz mezun olmamın ardından kazandığım Leonore Annenberg Sahne ve Görsel Sanatlar Bursu bu yolculuğu destekledi. Burs yeni fotoğraflar çekebilmek için iki yıllık gezi masraflarımı karşılıyordu, ben de Irak'ın da dâhil olduğu birkaç yerde çekim yapabilmek için başvurdum. Önerim "tesadüfî anıtlar" üzerine çalışmaktı. Tarihin tekrar tekrar yazılan sabit bir var olma hali içinde olduğu görüşündeyim ve tarihi yazma biçimimizin; etrafımızdaki dünyayı nasıl etkilediğimizi, çevremize neler işlediğimizi ve neyin kalıcı olup neyin kaybolduğunu görmenin basit bir yolu olduğunu düşünüyorum.


Şimdi bulundukları El-Salam Sarayı'nda, Cumhuriyet Muhafızları Sarayı'ndan çıkarılan Saddam'ın kafaları - İleri Operasyon Üssü Toprakları, Bağdat, Irak (2009)

Sanırım bu fikir 2004'te Kosova'dan geçerken aklımı çeldi. Orada, yolun kenarındaki bir çiçek tarlasında mayınlanmış ve harap olmuş bir bina görmüştüm. Moloz yığının üzerinde ters de olsa sağlam yatan küçük kubbesi dışında kilise neredeyse tamamen çökmek üzereydi. Arnavut Kosova'nın tarih kitaplarını yeniden yazma arzusunun mükemmel bir resmiydi bu. Diğer bir deyişle, önümdeki manzara önemsiz bir şiddet eylemi değil, Arnavut Kosova toplumunun bölgedeki Sırp Ortodoks kilise mirasını reddeden bilinçli bir eylemiydi. Dini mimarinin yok edilmesi korkunç bir suçtur ve etnik temizlik eylemini içerir (Kristallnacht'ı hatırlayın), yine de bunun yepyeni bir Arnavut Kosova dünyası yaratma uğraşı olduğunu inkâr edemem.

Mimariyi, geçmişin, şimdinin ve geleceğin yeniden oluşmak için bir araya geldiği yeni bir gelecek oluşturmak için geçmişi nasıl değiştirdiğimizi keşfetmenin bir yolu olarak görmeye başladım. Ama mimari tek yol değil, dil de - kelimelerimiz ve onları kullanma şeklimiz - bu gibi şeyleri ölçmek için uygun bir barometre.

Fakat mimari, sessiz kameramın gözüyle araştırabileceğimi ve resimleyebileceğimi düşündüğüm bir alandı.


JDAM bombasından zarar görmüş Saddam'ın Sarayı'nın iç mekanı - Cebel Makhul, Irak (2009)

BLDGBLOG: Bir savaşın varlığı gibi en gözle görülür sebeplerin dışında neden Irak'a gittiniz? Görmeyi umduğunuz belirli şeyler var mıydı?

RM:
Saddam'ın sarayları hakkında birçok şey duymuştum. İşgali izleyen yıllarda, saraylar Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun usandırıcı soruşturmalarının odak noktasındaydı ve haberler hep ya birinden ya diğerinden geri çevrilen heyetlerle doluydu. Saddam'ın saraylarına girmeye neden bu kadar istekliydik? Toplamda 81 olmak üzere çok fazla inşa ettirdiği için mi? O saray komplekslerinde mutlaka bir şey saklıyordur diye düşündük. Mutlaka yeraltı parçacık hızlandırıcıları inşa ediyordur. Ve sonunda merak bizi yedi bitirdi.


ABD'nin bölücü duvarlar ve klima üniteleri yerleştirdiği El-Salam Sarayı - İleri Operasyon Üssü Toprakları, Bağdat, Irak (2009)

Aslında Saddam sarayları otoritesinin göstergesi olarak her bir şehre inşa ettiriyordu. Irak'ta saraylar, Saddam'ın varlığının daimi hatırlatıcısıydı. Şehrinizde bir saray olması Saddam'ın sadece yakınlarda değil, her yerde olduğu hissini veriyordu. Saddam her zaman her yerde var olandı.

Bir keresinde bir Doğulu bana, işgalden önce Saddam'ın saraylarından birinin yakınından geçen Iraklılar'ın başlarını başka yöne çevirdiklerini, saraya bakmayı reddettiklerini söylemişti. Sanki Jeremy Bentham'ın Panopticon'ının büyük bir açık hava versiyonunda tutsaklarmış gibi. İlginç bir şekilde Bağdat'taki El-Salam Sarayı'nın surlarında bulunan nöbetçi kuleleri sadece dışarıya dönükler, sarayın içini görmeyecek şekilde yapılmışlar. İnsanlar bunun Saddam'ın en büyük oğlu Uday'ın yaşı tutmayan kızlarla ilişkilerini gardiyanların görmemeleri için olduğunu söyleseler de ben kulelerin, dışarıyı gözetleyen ama görülmeyen bir otorite havası yarattığını düşünmeyi seviyorum. Aynen İngiliz ordusunun Belfast tepelerine inşa ettiği dinleme cihazları ve teleskopik kameralarla dolu uğursuz siyah kuleler gibi.


Açıkhava spor salonu - El-Fav Sarayı, Zafer Kampı, Bağdat, Irak (2009)

Iraklılar'ın Saddam'ın saray mimarisine başlarını çevirmeleri fikri bana aynı zamanda W.G. Sebald'ın On the Natural History of Destruction (Yıkımın Doğal Tarihi Üzerine) kitabını anımsatıyor.

BLDGBLOG: Evet inanılmaz bir kitap. Bombalanmış şehirler ve eriyen asfalt arasında dönüp duran ateş hortumları tasvirini hala unutamıyorum.

RM:
Sebald, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Alman toplumunun kucaklarına veya tavana; şehirlerinin korkunç enkazını görecekleri pencerelerden başka her yere bakarken trenleri nasıl kullandıklarını anlatıyor. Sanki algılamayı reddederek, dışlayarak savaşı bir şekilde kabullenmiyorlardı.

İlginç olan, her iki durumda da Irak'ta ve savaş sonrası Almanya'sında, körlüğü turistin ya da yabancının gözlemliyor olması. Sanırım bu yüzden ülke dışında fotoğraf çekmeyi seviyorum, diğer herkes kabullenirken sadece turist olan kişi gerçekten sessiz kalan şeyleri fark ediyor.


Doğumgünü Sarayı'nın içine kurulmuş ABD ordusu telefon kioskları - Tikrit, Irak, (2009)

BLDGBLOG: Kraliyet sarayını bir banliyö ofisine ya da hastane bekleme salonuna dönüştüren telefonlar, sıralar ve geçici yataklar... Bu gibi elemanların yerleştirilme biçimleri çoğunlukla eğlenceli bazen de şok edici olabiliyor. Askerlerin yaşamının sizi en çok çarpan mekân detaylarını anlatabilir misiniz?

RM: Bazı sarayların iç mekânlarının nasıl da askerleri ağırlayacak hale getirildikleri inanılmazdı. Birlikler, kubbeli tavanların ve parıldayan sahte kristal avizelerin altında koşuşturuyordu. Muazzam mermer kolonlar, alelacele suntadan inşa edilmiş kabinlerin arasındaki yolların üzerinde yükseliyordu. Geçici kantindeki derin dondurucuları ve mikrodalga fırınları süzen Obama'nın yüzü televizyonlarda parıldıyordu.

Sarayların birçoğu çoktan Iraklılar'a geri verildi ama Amerikan birlikleri kaldıkları diğer yerlerde, yerde bir deliğe işedikleri ve duş almak için günlerce bekledikleri kısıtlı koşullarda yaşıyorlar. Ön cephede yaşam şartları zorlu ve bir diktatörün zevk mabedinde geçirilen günlere sövmek gerçekçilikten biraz uzak gibi görünüyor.




Saddam'ın Doğumgünü Sarayı'na kurulmuş Amerikan yatakhaneleri - Tikrit, Irak (2009)

Bütün bu uğraşın içinde bana en ilginç gelen, ABD'nin her şeyden önce Saddam'ın saraylarını işgal etmeyi seçmiş olmasıydı. Eğer bir halkı, onları korkunç bir diktatörün elinden kurtardığınıza inandırmaya çalışıyorsanız, neden gidip onun tahtına oturasınız ki? Garnizonu yerleştirmek için daha sağduyulu bir seçim Saddam'la ilgili kurumlardan, işgalci güçlerin sonlandırdıklarına inandıkları terörden ve adaletsizlikten uzak bir yer olurdu.

Bu yüzden çalışmamın adını "Breach" koydum. Breach sur ya da saray duvarlarında yarık meydana getiren askeri bir manevra, yani gedik anlamındadır. Ama breach aynı zamanda "stepping into the breach" deyiminde olduğu gibi yerini alma anlamına da gelir. ABD yarattığı gediği kapatarak yok etmeye çabaladığı şeyin yerini dolduruyordu.

Breach kelimesinin başka anlamları da var: Sadakatsizlik, güven ihlali ya da balinanın sudan sıçrayarak havayı yarması. Bu fotoğraflar üzerine çalışırken bütün bu anlamlar benim için önemliydi.


El-Fav Sarayı'ndaki geçici ofis duvarları - Zafer Kampı, Bağdat, Irak, (2009)

BLDGBLOG: Bu fotoğrafların birçoğunda sanki binalar yarım kalmış gibi, askerler yerden karolar kaldırıyorlar ya da saray duvarlarının çatlaklarından bakıyorlar. Görebildiğiniz kadarıyla, Saddam'ın sarayları sağlam değiller miydi yoksa savaşta ağır tahribat mı almışlardı?

RM:
El-Fav Sarayı'ndaki duvar kaplamaları düşüyordu çünkü orada kullanılan çimento az miktarda tuzluydu. Karolar bile dökülüyorsa, benzer oranlarda tuzlu temellere ne olabileceğini düşünün! El-Fav Sarayı'nın çökmesi sadece an meselesi.

Kemerlerin çatladığını ve duvarların çökmeye başladığını şimdiden görebilirsiniz.


Düşen karolar ve avizeler - El-Fav Sarayı, Zafer Kampı, Bağdat, Irak, (2009)

Yine de ABD askerlerinin, Saddam'ın mimarisinin sorunlarına işaret ettiği resimleri sergilemeye çok istekli değilim çünkü o resimlerin bir propaganda aracı olabilecekleri oldukça açık ve o yapıların birçoğunun Batı'nın korkunç tedbirleri sırasında yapıldığını göz ardı etmek kolay. Saddam'ın tedbirler sırasında neden saraylar yaptırdığını anlamak güç olabilir ama WPA'nın Büyük Bunalım sırasında nasıl kurulduğunu hatırlayın. Saddam savunucusu olarak anılma riskini göze almak istemiyorum ama bir hikâye birçok farklı açıdan ele alınabilir.


"Hizmetiniz için teşekkürler" afişi - El-Fav Sarayı, Zafer Kampı, Bağdat, Irak, (2009)

Bu da demek oluyor ki, saray harika bir yapı ama inşası aceleye getirilmiş, zayıf malzemeler kullanılmış ve rüküş. Görünüşe göre Saddam sarayın iki yılda bitmesi için ısrar etmiş ve inşaat sırasında birçok kesintiye gidilmiş. Mesela merdiven tırabzanları yontulmuş mermer yerine kristalize alçıtaşından yapılmış ve birbirine uymayan parçalar değiştirilmek yerine sadece zımparalanmış. Geniş banyo gibi mekânlarda kullanılan mermerler ticari ambargoya rağmen İtalya'dan getirilmiş. Tavanlardaki alçı kalıp duvar resimleri Fas'tan getirilmiş.


Merdiven - El-Fav Sarayı, Zafer Kampı, Bağdat, Irak, (2009)

Bağdat Havaalanı yakınında kurulan Zafer Kampı'nın merkezindeki El-Fav Sarayı daha sonra, ABD Ordusu'nun karargahı haline geldi. Saray şimdi Irak Koalisyon Birlikleri Komutanı General Odierno gibi generallerle dolup taşıyor. Bina, muhtemelen yapılmış en büyük ve en çirkin avizeli holün etrafında yükselen katlı bir düğün pastasını andırıyor. Avize aslında kristalden değil cam ve plastik ızgaradan yapılmış.


Avize - El-Fav Sarayı, Zafer Kampı, Bağdat, Irak, (2009)

Saray, hendeği andıran bir gölle çevrili. Bu gölde yüzmek baştan çıkarıcı olabilirdi, tabii Zafer Kampı'nın kalıcı kanalizasyon havuzuna dönüştürülmemiş olsaydı. Hem askeri hem de hijyenik açıdan kelimenin tam anlamıyla kokuşmuş bir yer, yazın pek de hoş olmasa gerek. Sarayı çevreleyen yapay gölleri kötü şöhretli "Saddam Levreği" de mesken edinmiş. Saddam'ın politik muhaliflerinin cesetlerini bu canavarlara yem yaptığı söylenir. Aslında bu balıklar levrek değil sisbalığının bir türü. Zafer Kampı'na yerleşen ABD birlikleri balık tutmaya bayılıyorlar ve yakınlarda 48 kg'lık bir cins yakalamışlar.


Zafer Kampı Üssü'nde yakalanmış balık (Tigris Salmon), 1m 80cm boyunda 48 kg ağırlığında. (ABD Ordusu'nun izniyle)

BLDGBLOG: Sizin varlığınız askerler tarafından nasıl karşılandı? Kendinizi bir foto muhabiri olarak mı fotoğrafçı olarak mı tanıttınız?

RM:
Benim için sanat ve gazetecilik arasındaki fark çok büyük önem taşır, fakat Irak'ta 20 dakika geçirmek mantığı geri plana itiyor. Orada çalışan Amerikalılar'ın, ülkelerindeki insanlar tarafından hoş karşılanmadıkları için kendilerini biraz unutulmuş hissettikleri düşüncesine kapıldım. Bu yüzden herhangi bir kamera gördüklerinde minnettar kalıyorlar. Bu arkasında pelerinli bir İrlandalı bulunan 8"x10"lik kocaman körüklü bir kamera olsa bile. Çekmemeyi tercih ettiğim birçok bariz fotoğraf vardı ve ara sıra birileri buna güceniyordu.


Bir basketbol maçı - Doğumgünü Sarayı, Tikrit, Irak, (2009)

BLDGBLOG: Askerlerin bu binalarla ilgili düşünceleri nelerdi? Hiç merak edip etrafı araştırıyorlar mıydı yoksa bu bir güvenlik ihlali miydi?

RM:
Saddam'ın saraylarından birini işgal eden askerlerin, sarayın asıl işlevi ile oldukça ilgilendiklerini düşünüyorum. Irak çöllerinde muazzam büyüklükte, dağınık ve amaca yönelik kurulmuş askeri üslerde karşılaştığım bölüklere oranla daha çok birlik içinde ve işlerinden daha mutlu görünüyorlardı. Büyük üslerde hiyerarşi ve protokolden taviz verilmezken, daha sıkışık ve daha az konforlu saray üslerinde farklı rütbelerdeki askerler Amerikan üslubunu yaşatırken, daha yakın ve birbirlerine karşı daha rahat davranabiliyorlardı.

Daha zorlu bir çevreye rağmen tarihin bir parçası olduklarını hissetmeleri işlerinden memnuniyet duymalarını sağlıyordu.


ABD askerlerinin yaşam alanlarından bir detay - Doğumgünü Sarayı içi, Tikrit, Irak, (2009)

BLDGBLOG: Mimar Jeffrey Inaba, BLDGBLOG'la yaptığı bir röportajında Saddam'ın saraylarının New Jersey banliyölerindeki McMansion'lar gibi göründüğü şakasını yapmıştı. "Devlet erkinin mimarisi ve birinci dünya ülkelerinin konut mimarisi birbirinden çok da farklı değiller. Devlet gücünün simgesi olması gereken Saddam'ın sarayları, New Jersey'deki evlerden farklı görünmüyorlar," diye takılmıştı. Bu saraylar korkutucu değiller, diğer bir değişle bayağılar. Kitschler. Şimdi siz gerçekten sarayların içinde bulunduğunuza göre bu kıyaslama hakkında ne düşünürsünüz?

RM: New Jersey McMansion'larından birinde bulunmadığım için yorum yapamam. Yine de "McMansion" İrlanda'da bizler tarafından da kullanılan bir terim. İrlanda 17. yüzyıldan bu yana İngiliz ceza kanunları yüzünden zor dönemler geçirdi. Bu kanunlardan biri "Pencere Vergisi"ydi. Bu acımasız icra, penceresi olan herkesten para almak için dayatılmış bir çeşit lüks tüketim vergisiydi. Bunun sonucunda yerel İrlanda mimarisi penceresizleşti. Örneğin İrlandalılar yarımkapı kullanımında oldukça mesafe kat etmişlerdir. Yarımkapı, insanları evden uzak tutarken ışığı içeri geçirmeyi sağlayan yarım kapanan bir kapı çeşididir.

Bu yenilik ve sazdan çatı yapmanın incelikleri dışında İrlanda mimarisi hala kendine gelebilmiş değildir. Bugün hala, neredeyse ülkemdeki herkes evlerini, 15 Euro'ya alabilecekleri Plan-a-Home isimli bir kitaptan seçer. Fazladan biraz nakit paranız varsa, kitabın arka sayfalarına hamle yapabilir ve daha göz alıcı McMansion'lardan birini seçebilirsiniz. Bunlar gerçekten Saddam benzeridir.


Doğum Günü Sarayı, Tikrit, Irak, (2009)

BLDGBLOG: Bu sarayların birçoğu gibi ünlü "Yeşil Bölge" de Irak'ın geri kalanından güvenlik duvarlarıyla tecrit edilmiş durumda. Oradayken gerçekten Irak'ta olduğunuzun farkına varabildiniz mi yoksa kendinizi vatan hasreti çeken Amerikalılar'ın arasında, duvarlar ve yatakhanelerle örülü garip bir çeşit mimari dünyada mı hissediyordunuz?

RM:
Saddam'ın bütün sarayları Yeşil Bölge'dekiler (şimdilerde "Uluslararası Bölge" olarak anılıyor) gibi gerçeklikten kopmuş değil. Ziyaret ettiğim Tikrit yakınındaki Saddam'ın Doğumgünü Sarayı şehrin nerdeyse merkezindeydi. Saddam, her yıl doğum gününde bu sarayı ziyaret edermiş.

Askeri üste nereye giderseniz gidin açık hedef halindesiniz ve yakın çevrede Iraklılar'ın geliş gidişlerini duyabilirsiniz. Gün doğumunda güvercinlerle birlikte çatıya çıkıp değişen ışığı izlemek harika bir deneyim. Irak savaşının dramını hissedebilir ve komşular arasındaki çitleri, her yere dağılmış çöpleri görebilir ve havlayan köpek sürülerini duyabilirsiniz. Uzaklardan arada sırada gelen silah seslerini de duyabilirsiniz ve izlendiğiniz hissi içinizi sarar.

Mümkün olduğunca çok saraya ulaşmak için Irak'ta oldukça yavaş bir ay geçirdim. 81 saraydan sadece altısını gezebildim. Silahlı kuvvetlerle çalışırken her şey fazlasıyla yavaş ilerliyor. Artık saraylar Iraklılar'a geri veriliyor ve birçoğu yeniden işlevlendirilecek, özelleştirilecek veya yıkılacak. Eğer bir yayıncının dikkatini çekebildiysem Saddam'ın mirası ve ABD'nin işgal izleri tamamen yok olmadan Irak'a dönüp çalışmamı tamamlamak isterim.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.