Haberler

Yaşasın çılgınlık

Tarih: 2 Mayıs 2011 Kaynak: Birgün Yazan: Kadir Cangızbay
Çılgın proje: ‘Dansözler kraliçesi Çılgın Şakire' gibilerinden bir şey; çadır tiyatrosu, cambazhane, panayır gösterisi kokuyor. Bir de, eskilerde her akşamüstü Yeni Cami önünde, esas hedef İstanbul'a yeni gelmiş taşralı gençler olmak üzere, mucize bir ilaç veya alet pazarlayan seyyar satıcılar olurdu: Belki de dünyanın en işe yaramaz malını öylesine allar pullarlardı ki, değil taşralı, İstanbullunun en kül yutmazı bile, o gün olmazsa başka bir gün mutlaka bir şeyler alırdı onlardan, hayatının en akıllıca alışverişini yaptığı inancı içinde; tabiî, bütün bu mutluluğu, ‘küçük mucize'yi evde deneyene kadar sürmek üzere...

Bu biraz nostaljik oldu; günümüze dönersek, adam minibüsüyle kenar mahallelere gidip tezgahını açıyor; enva-i çeşit mal; ama, bir de günün yıldızı, diyelim bir parfüm, filmlerdeki esas oğlan misali: Çıldırtan parfüm, çılgın kızlar için.

Bu kızcıklar, en fazla beşinci altıncı sınıfta okuldan alınmış, ardından da başını örtüp tekstilde işe vermişler; bir çoğu, en fazla bir iki yıl içinde ya çalıştıkları yerden tanıdığı ya da telefondan tanıştığı birine kaçar, kendinden en az on beş yaş büyük, evli, genellikle üç çocuklu. Bir süre sonra adamın yakınları araya girip, derler kızın ailesine "artık olan oldu, ‘damat'la sulh olun da hiç değilse kızın namusu sizden düşsün"; tabiî, bir miktar para da işin içine girer. Aile de, kızı geri almak yerine imam nikahına razı olur, ciddî ciddî düğün şenlik yapılır; ana-baba, akrabalar hep birlikte halaya katılırlar; kızın erkek kardeşi, kendinden iki yaş büyük veya bir yaş küçük, itiraz edecek gibi olmuşsa da, eniştenin kendisine verdiği birkaç yüz liralık özel harçlık, onun da ikna olmasına yeter ve de kızcağız gelin gider; ama, adamın anasının babasının evine: Damat bey ikinci bir ev açacak durumda değildir.

İlk çocuk hemen olur; ikincisi de gecikmez; ama, damadın ateşi yavaş yavaş sönerken, kızımızın da canı sıkılmaya başlamıştır; ayrıca artık reşit ve de daha bir uzaklara açılmaya hazırdır: Ya enternet üzerinden ya da yandaki inşaattan, mutlaka birileri çıkar kendisini yeni bir dünyaya uçuracak. Bu defa, belki aralarındaki yaş farkı biraz daha azdır, ama adam yine evli ve yine çocukludur, çok muhtemelen.

Bütün bunlar, sevdalanma diye yaşanır; taraflar, özellikle de kız tarafından; oysa aslında, tam bir patinajdır söz konusu olan; aynı bir çamurda, dişleri baştan sökülmüş lastiklerle. Daha on beşine bile varmadan sonu noktalanmış bir hayatın dışına kendini atabilmek için bitimsiz bir debelenme; ama, hep sonuçsuz ya da sonuç hep aynı; kalan tek çare, aklın dışına kaçış: ‘Çılgın', işte böylesi bir bataklıkta kendine alıcı bulur.

Yeni Dünya Düzeni ideologlarının ‘post-modernite'sinin iyice köksüz ve görgüsüz, görgüsüzlüğü ölçüsünde de cüretkar ve agresif bir versiyonudur ‘çılgın'. ‘Hayalleri sınır tanımayan liderin muhteşem vizyonu'ndan söz edip, ‘çılgın proje'de ‘kabına sığamayan enerji dolu bir toplumun imkansız görüneni gerçekleştirmek üzere şahlanışı'nı gören ise, zaten dünyaya yine aynı bataklığın içinden bakıyor demektir.

‘Kanal', aslında, sadece bir oyalama ve geçiş dönemi projesi; esas projenin ne olduğu ise benim için ne meçhul, ne de beklenmedik: Ayasofya'yı yıktırıp, yerine muazzam ve muhteşem bir alışveriş merkezi inşa ettirmek; Dubai'deki gibi, çatısında bir buz paten pisti de bulunan; ama, başbakan, bunu açıklamak için, başkanlık sistemini getirip sultanlık tahtına oturmayı bekliyor.

Başbakan bu projesini gerçekleştirebilir ya da gerçekleştiremez; ama benim söylediğim kesinlikle bir fantezi değil. Bir kere de onların zihinsel gettosuna girip dünyaya oradan bakmayı deneyin; göreceksiniz ki Ayasofya, hele içinde namaz da kılınmıyorsa, elin gavurundan kalma çanak çömleğin en büyük parçasından başka bir şey değil ve de İstanbul'un gerçek fethi ancak onun da ortadan kaldırılmasıyla tamamlanmış olacak.

Her ne kadar Osmanlı'ya sahip çıkma peşindeymiş gibi görünüyorlarsa da, aslında dünyayı ‘dar-ül İslam'-‘dar-ül harp' dikotomisi üzerinden algılayabiliyorlar; ki, böyle çizilmiş bir coğrafyada, medeniyet ve kültür olarak Osmanlı arızî kalıyor: Allah bilir, bir çoğu Tekbir'i bile Itrî'nin bestesi üzerinden kerhen getiriyordur; malûm, bazılarına göre musikî de haram ya.

Ayasofya'nın yerine niye buz patenli alışveriş merkezi derseniz; gönüllerindeki cennet Dubai de ondan. Hiçbir şey üretmeden ve de insanlarla uğraşmak zorunda kalmadan en büyük lüks içinde yaşamak. Bunların özendiği post-modern Dubai'de, ortalıkta insan yok: Kendi içine kapalı iki katlı villalardan oluşan siteler; ki bunların içinde ne sokak var, ne bakkal, ne de sair esnaf; zira, bütün ihtiyaçlar büyük alışveriş merkezlerindeki süpermarketlerden karşılanıyor; yani, tam tamına bizim başbakanın istediği gibi bakkalların tarihe karıştığı bir dünya; bir de yüzlerce gökdelen, on beşi süper (üç yüz metreden yüksek) olmak üzere; ki, bu sonuncular yeryüzündeki emsallerinin yüzde yetmişini oluşturuyormuş; ama, bu binaların hemen hepsi yarı yarıya boş.

Sokak olmazsa, tabiî cadde de yok: Otoyol genişliğinde arterler; bir de yan yollar; yani, her şey arabalar için; yine, tam bunların hayal ettiği ve ne yazık ki artık gerçekleştirmeye de başladıkları gibi. Ama bütün bunların ötesinde, her şeyi en iyi ve insanın gözüne gözüne batırarak özetleyen, hemen bütün gökdelenlerin en üstteki son yirmi otuz metrelerinin binanın bütününden farklı renk ve ebatta kulevari boş uzantılar olması: Hepsi bir seferde birlikte yapılmadıkları için her biri bir öncekinin yükseklik rekorunu kırıp en uzun süre elinde tutabilsin diye, ilave ederlermiş bu işlevsiz beton bloklarını: ‘Çılgın'ca bir sidik yarışı; ki fiziken de böyle bir manzara oluşuyor, yan yana dikilmişlerinin bir kaçına bir arada bakınca.

Kısacası, insanların yaşarken ve de yaşamak üzere kendi elleriyle inşa edip biçimlendirdikleri bir şehir değil de, bütün parçaları başka bir yerlerde başka birilerince önceden imal edilip sonra bir araya getirilmiş bir dev maketler yığını; ki, bu açıdan da bizim ‘çılgın'lara tam uyar: Ümraniye'de Edirne Selimiye Camii'nin bire bir kopyası yapılacakmış ve temeli de atılmış bile.

Her şeyin ithal, maketinin de pek muteber olması beni şöyle bir tahminde bulunmaya da sürüklüyor: Her ne kadar çok-karılılık serbest olsa da, Dubai'nin ithalatında önemli kalemlerden biri de büyük ihtimalle ‘şişme kadın'. Ancak, şu da aklıma gelmiyor değil: Daha beş altı yaşındaki kızları bile adeta bir cinsel objeymiş gibi kapanmaya zorladıklarına göre, ithalat kalemleri arasında ‘şişme çocuk' da bulunabilir, yoksa bile katılabilir; ki, biz de bunu buradan ‘alanı varsa, her şey satılır'ı şiar edinmiş iş adamlarına duyurup, ülkemizin nurlu geleceğine karınca kararınca bir katkıda bulunmuş olalım.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.