Söyleşi

"Tasarlarsınız ve İnsanlar Gelmezse Başarısız Olduğunuzu Anlarsınız"

Tarih: Aralık 2008

Fotoğraf: Belgin Çöleri

Birçok dönüşüm ve yeleşim projesine imza atan ve bugün Los Angeles, Kaliforniya ve İstanbul'daki ofisleriyle de Amerika'nın sayılı mimarlık ve kentsel tasarım ofislerinden biri olarak anılan Torti Gallas and Partners'ın başkanı John Francis Torti, ArkiPARC 2008'deki "Kentsel Dönüşüm" başlıklı konferansın konuşmacılarındandı.

Türkiye'de dikkatleri 2000 yılında dünyanın en önde gelen mimarlık kuruluşu olan "The American Institute of Architects" (AIA) tarafından Kentsel Düzenleme alanında büyük ödüle layık görülen Bahçeşehir Projesi ile çekti. Firmanın Türkiye'deki bir diğer önemli projesi ise geleneksel Türk mimarisiyle modern mimarinin harmanlandığı Kemer Country.

İstanbul'u yakından tanıdığını, sürdürülebilir ve yayalara dönük yerleşimlerin İstanbul'a uygun olduğunu ArkiPARC 2008'deki panelde de dile getiren John Francis Torti'yle çalışmaları ve İstanbul ile ilgili bir söyleşi gerçekleştirdik.

Burçin Öğreten: Yaklaşık 55 yıl önce kurulmuş bir ofis olarak tasarıma bakış açınızın evriminden bahsedebilir misiniz?

John Francis Torti: 40 yıl önce Washington'da emlak danışmanı olarak çalışmalarımıza başladık. Mimarların bu işle ilgilenmedigi zamanlardı. Zamanla çok özel bilgiler edindik. Firmamız 15 yıl içinde pek çok dönüşüm geçirdi. Öncelikle 15 yıl önce firmayı degiştirdik ve yeni rotalar belirledik. İlk 40 yıl içerisindeki birikimimizle, şehircilik üzerine bir yaklaşım belirledik. Kısacası şehirleri organize ederek, "şehri ne iyi yapar" ve "mahalleler nasıl daha iyi işler" sorularına cevaplar aradık. Gecekondu bölgelerinden şehir yapma şansını yakaladık ve Tanrı'ya şükür başarılı olduk.

BÖ: Kısa zamanda büyük atılımlar yaparak geliştiğiniz görülüyor. Şu anda kaç tane çalışanınız var?

JFT: Los Angeles, Washington ve İstanbul'da olmak üzere yaklaşık 165 kişiyle beraber çalışıyoruz.

BÖ: Bu ofisler arasındaki koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz?

JFT: Bu durumda biraz çılgın olduğumuzu ve yaptığımız işi çok sevdiğimizi düşünebilirsiniz. Firma olarak neye inandığınız ve inanmadığınız çok önemli. Zamanımızın çoğunu toplantılarla geçiriyoruz. Her Cuma öğleden sonra üçte, mimari stil, kentleşme, sürdürülebilirlik gibi bizim için önemli olan konular hakkında konuşuyoruz. İki yıldır her Cuma yaptığımız toplantılarda da konuştuğumuz sürdürülebilirlik konusunda firma olarak neye inandığımız ve kendimizi bu konuda nasıl eğitmemiz gerektiği bizim için oldukça önemli bir konu.

İnternet üzerinden gerçekleştirdiğimiz video konferanslar ve çalışma odalarımızdaki kameralar sayesinde eskizlerimizi de birbirimizle paylaşabiliyoruz. İletişim her alanda olduğu gibi, bizim gibi farklı kültürlerde çalışanlar için de çok önemli. Güven de çok önemli, insanlar birbirlerine güvendiği zaman daha iyi şeyler ortaya koyabiliyorlar ve aynı çizgide yürüyebiliyorlar.

Biz çalışmalarımızdaki süreçte özelden çok, kapsamlı çalışmalar yapmayı tercih ediyoruz. Mimarı, mühendisi ve bölgede yaşayanları sürece katıyoruz. Çünkü insanların düşüncesi bizim için çok önemli ve insanları dinlemekten korkmuyoruz. Birçok değişken bir araya geldiği zaman en iyi işi çıkaracağımızı düşünüyoruz.

BÖ: Bazı kentsel planlamalardan bahsettiniz. Birçok farklı ülke ve kentte kentsel tasarım ve mimari çalışmalarınız var. Tasarım yaptığınız kentlerde sizi ilk olarak heyecanlandıran etkenler neler oluyor? Bu çalışmalarınız esnasında araştırmalarınıza nereden başlıyorsunuz?

JFT: Dört ana elamandan bahsedebilirim. Bunlardan ilki sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik derken sadece enerjiden bahsetmiyoruz. Dünyanın, tasarladığımız yerlerdeki insanların, alanların sürekliliği de söz konusu. Sürdürülebilirlik önemli bir etken.

Diğer üçü ise, daha çok fiziksel doğayı biçimlendirmekle ilgili. Her şehir, her mahalle çok iyi kamusal alanlara sahip olmalı. Güzel kamusal alanlar oluşturduğunuz zaman, insanlar orada olmaktan hoşlanır. Tasarlarsınız ve insanlar gelmezse başarısız olduğunuzu anlarsınız, insanlar geldiğinde ise başardığınızı görürsünüz. Yeni ve eski düşünce sistemi bu. Tarihe, Osmanlı'ya ya da Bizans'a baktığınızda bunu görürsünüz. Onların otomobili yoktu. Otomobil kamusal alanları öldürür. 21.yy tasarımcıları olarak daha iyi dengeler oluşturmaya çalışıyoruz. Araçlar değil insanlar öncelikli olmalı. Karışım önemli. Tarihsel şehirlere bakarsanız her şey karışık. Okulu, çalışma alanlarını ve dükkânları karıştırmazsanız, arabayı kullanmak zorunda kalırsınız ve trafik oluşur. Karışık alanlara ve farklı işlev birlikteliklerine inanıyoruz. Böylece, arabanızı az kullanmış olursunuz ve bence bu sürdürebilirlik adına önemli. İnsanların yürüyebileceği mahalleler oluşturmak ve arabalarını az kullanmalarını sağlamak, sürdürülebilirlik adına alabileceğimiz en önemli kararlardan biri.

Sürdürebilirlik, kamusal alan, karışım ve son olarak birleşim çok önemli. Bir mahalleyi diğerine, bir şehri ötekine bağlamalıyız. Tıpkı bu şehirdeki ulaşım ağları gibi. İyi bağlantılarla, otomobillerin daha az kullanılması sağlamalıyız.

BÖ: Açıkçası İstanbul hakkında bazı sorular sormayı planlıyordum ama oldukça fazla bilgiye sahipsiniz.

JFT: 18 yıldır buradayız. İlk olarak Kemer Country çalışması için gelmiştik. Burası benim ikinci evim gibi. İstanbul'a gelmekten üç sebepten dolayı hoşlanıyorum: Şehir, inanılmaz, büyüleyici ve benzersiz, insanlar inanılmaz derecede arkadaş canlısı ve yemekler harika. Burada olmayı seviyorum.

Bu arada projeye nasıl başladığımız hakkındaki bir önceki sorunuza dönersek bunun cevabı: Araştırmak. Neredeysek öncelikle orayı araştırıyoruz. Çin, İstanbul ya da Dubai. Her yer farklıdır ve her yerin kendi geleneksel kültürü vardır. Yaptığımız işi seviyor ve bölgeyi bilen mimarlarla çalışıyoruz. Bazen geleneksel, bazen modern tasarımlar yapıyoruz. Şehir planlama anahtar kelime. Mimarlık şehir planlama tarafından desteklenmeli, mimarlık ve şehircilik de bölgenin kültürü tarafından desteklenmeli.

BÖ: LEED sertifikasına sahip birçok binanız var. Tasarımlarınızda çevresel faktörleri öncelikli olarak dikkate aldığınızı söylemek mümkün. Bu konuyla ilgili çalışmalarınız devam edecek mi?

JFT: Sertifika, bir nevi binanın performansından emin olma yöntemi. LEED sertifikası sadece binanın tasarımı, detayı ya da taşıyıcı sistemi ile ilgilenmiyor, aynı zamanda genel olarak binayı değerlendiriyor. Biz kendi ofisimizde bu tür çalışmalara çok geç başladık. 8 yıl önce gelip sürdürülebilirlik adına ne yaptığımızı sorduklarında, bilmediğimizi söyledik, sonra tekrar geldiklerinde, neler yapabileceğimize baktık. Bu konuyla ilgili genç bir grup oluşturduk ve çalışmaya başladık. Ofisteki her mimar ve planlamacı, sürdürülebilirliğin önemini anlamalı. Bu konu daha fazla zaman alıyor ve uğraş istiyor belki ama biz bunu yapıyoruz. Bu konuyu müşteriye anlatıyoruz ve eğer müşteri bununla ilgilenmiyorlarsa, biz de onlarla ilgilenmediğimizi söylüyoruz. Çünkü herkes torunlarının nasıl bir yerde yaşayacağını merak ediyor. Sürdürebilirlik ve kaynakları az kullanmak önemli.

BÖ: Dünyadaki global krizin mimarlık ve konut sektörüne ne gibi etkileri olacak?

JFT: Şu an başlangıcını da gördüğümüz gibi inşaat endüstrisi yavaşlayacak. Bunun en az bir yıl süreceği şüphesiz. Bu kriz sayesinde eski hatalarımızdan ders çıkaracağımızı umuyorum.

Kriz Amerika'da başladı ve bütün dünyaya yayılıyor. Amerika'dan öğrenilen her şey doğru değil. Bunu anlamamız lazım. Ama önümüzdeki aylar içerisinde daha güvenli ve istikrarlı biçimde başlayacağımıza inanıyorum.

BÖ: İstanbul'daki projelerinizden bahsedebilir misiniz? Yeni projeler var mı?

JFT: Bazı çalışmalarımız var ama henüz kontratları bitmediğinden konuşmak için çok erken.

Söyleşi Arşivi
Dönem içinde gerçekleştirilen söyleşilerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz söyleşiyi listeden seçiniz.