Sanat

Bütün koltuklar bir bakıma silahtır, bütün silahlar da bir bakıma koltuk

Tarih: 5 Mayıs 2008 Kaynak: Zaman Yazan: Ekrem Dumanlı
Herkes bir çeşit koltukla sınavdan geçiyor. Mozambikli sanatçı Cristovao Canhavato, kabzalardan, şarjörlerden, namlulardan müteşekkil bir iktidar koltuğu inşa etmiş. British Museum'da sergilenen o müheykel koltuğu çözümlemek kolay. Ya görünmeyen, tamı tamına hissedilmeyen koltuk sevdaları!

Bazen bir tek eser devasa çağrışımlara sebep olur. Bir fotoğraf, bir resim, bir sahne; sökün edip gelen duygu ve düşüncelerin bardağı taşıran son damlası haline geliverir. Çünkü kimi zaman küçük bir nesnenin arkasında tedailer vadisi gizlidir; oraya açıldıkça yeni şeyler keşfedersiniz…

Mesela, palto sıradan bir eşyadır. İhtiyaç halinde kullanılır. Ama "Palto", Gogol'dan sonra bambaşka bir çağrışım merkezi haline gelmiştir. "Sıradan insanlar"ın iktidarla ilişkisini derinden derine sorgulayan bir semboldür artık palto. Vakıa, Palto'da Atakiy Akakiyeviç'in bireysel bir hikâyesi gözler önüne serilir ve o dönemin Rusya'sında yaşanan sınıf farklılığı ince bir üslupla anlatılır; ancak yeryüzü Akakiyeviç'lerle ve sosyal adaletin temin edilemediği toplumlarla doludur. "Rusya'yı küçük düşürüyor" eleştirilerine en veciz cevap, Dostoyevski'den gelir: "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık." Doğrudur... Palto, bürokratik hegemonyayı heccav bir dille anlattığı kadar, insan yüreğinin en derin ve narin noktalarına dokunarak bizi benliğimizle karşı karşıya getirir…

British Museum'u gezerken bir tek eserin, sanatın elinde nasıl bir büyük çağrışım yumağına dönüştüğünü düşündüm. Afrika kültürünün tanıtıldığı bölümde -tıpkı diğer kıtaların ve medeniyetlerin tanıtıldığı bölümlerde olduğu gibi- yüzlerce eser bulunuyordu. Kimi tabiatın bağrından derlenmiş, kimi tarihin derinliklerinden. Sergide dolaşırken bir noktaya geldim ve öylece kalakaldım. Bu bir koltuktu; sıradan, basit, paslanmış bir koltuk. Uzaktan baktığınızda yanında durmaya değmeyecek kadar alelâde. Tamirci dükkânından çıkmış gibi. Ancak yaklaştıkça -daha doğrusu derinleştikçe- ürpertiler duyuyorsunuz benliğinizde. Koltuğun bütün parçaları otomatik silahlardan derlenmiş. Silahların ana gövdesi, şarjörleri, dipçikleri, tetikleri ve bütün mekanizmaları… Hepsi uç uça getirilmiş, birbirine eklemlenmiş ve bu ürkünç koltuk çıkmış ortaya. Sökülmüş silah parçalarıyla koltuğun kolları, bacakları inşa edilmiş ve esere "Throne of Weapons", yani "Silahların Tahtı" adı verilmiş.

Hangi koltuk gücünü silahlardan almaz ki!
Karşımda sıradan bir koltuk, köhne demir parçalarından yapılmış alelade bir sandalye yoktu; resmen bir iktidar tahtıydı bu. "Hangi koltuk gücünü silahlardan almaz ki!" demek geçti içimden. Yine de ‘Silahların Tahtı'na özel bir manada bakmak, onun gerçek hikâyesini dinlemek gerekiyordu. Eser, Cristovao Canhavato adlı Mozambikli bir sanatçı tarafından tasarlanmış. Mozambik'te yaşanan iç savaştan esinlenmiş proje. Aslında mühendis olan sanatçı belli bir sanat eğitimi almamış. Buna rağmen savaşın dehşetini ortaya koyacak semboller peşinde koşmuş. Çocuk yaşta askere alınanların nasıl bir canavara dönüştüklerini, bir parmak çocukların kendilerine verilen öldürme emrini nasıl yerine getirdiklerini görmüş Canhavato. Ölen insanlar, yitirilmiş hayatlar, tüketilmiş umutlar... Bütün bunların vuku bulması bir parmağın tetiğe bir anda dokunmasıyla mümkün.

‘Çocuk askerler’in tetiğe bağımlılığını gördü Mozambikli sanatçı; daha doğrusu masumiyetin bir an-ı seyyale içinde nasıl yok olup gittiğini, öldürmenin hayvanî bir şehvete dönüştüğünü müşahede etti... Sonra savaşın çirkin yüzünü aksettirecek eserler inşa etti. Mesela bir ağaç yaptı silahlardan; kocaman bir ağaç. Namlular, mermiler, şarjörler… Kin ve nefretin, silahların gölgesinde nasıl büyüdüğünü bu ürkünç eserle takdim etti insanlara. Yıllarca derledi, topladı, koleksiyon sahibi oldu adeta ve parçalarını bir araya getirdiği silahlarla savaşı / dolayısıyla barışı anlattı her renkten, her dilden insanoğluna…

Kanaatimce, sanatçının hiçbir eseri "Silahların Tahtı" kadar çarpıcı ve etkileyici değil. Dünyanın dört bir yanından derlediği silah parçaları, uğrunda bedeller ödenen "Taht"ın bir bölgeye ya da bir millete mahsus olmadığını haykırıyor. Koltuğun her bir parçası bir başka ülke yapımı silahtan koparılmış ve yirmi beş parçadan bir "taht" yapılmış…

Aslında bütün koltuklar bir bakıma silahtır; bütün silahlar da bir bakıma koltuk içindir. İnsanoğlunun iktidar hırsına kapıldığı, kendisine düşman bulduğu günden beri bu böyledir. İstekler, arzular ve amaca ulaşmak için başvurulan metotlar... Kabil'in Habil'i öldürmesi için anlamlı bir sebep yoktu aslında. Nakledildiğine göre Kabil, kardeşi Habil'e ölüm tehdidinde bulunmuştu. Kardeşinin bu tecavüzkâr sözüne karşılık şöyle demişti munis olan kardeş: "Öldürmek için bana el kaldırsan bile, ben öldürmek için sana el kaldırmam". Ve eklemişti "Doğrusu ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."

Kabil'i bu kadar öfkelendiren neydi, onu anlamak mümkün değil, üstelik rivayetler de değişik. Ancak manzara çok açık: İlk insan ve ilk peygamber Adem'in çocuklarından biri, diğerini öldürmeye karar vermişti. Binlerce yıl sonra bir gün Hazret-i Muhammed şöyle diyecekti: "Zulümle öldürülmüş hiç kimse yoktur ki, onun kanında Adem'in ilk oğluna bir pay düşmesin; çünkü adam öldürenlerin ilki odur." Kabil, sadece bir cinayet işlememiş, insan (kardeş) öldürmenin kapısını açmıştı; yani "sebep olan yapan gibidir" düsturuyla dökülen her kandan o da sorumluydu…

Ademoğulları, binlerce seneden beri nedenler buluyor, vesileler icat ediyor ve birbirinin canına kastediyor. Her kavga bir iktidar mücadelesi ve her mücadele bir çeşit taht kavgasıdır. Aslına bakarsanız, aile içi şiddetin vehimlerden kurulmuş otorite arayışı ile süper güç olma uğruna verilen amansız kavganın medyatik tahtı arasında bir fark yok. Hepsinde de zaaflar aynı, metotlar aynı, maksatlar aynı: daha çok hükmedebilmek, daha çok üstün gelebilmek.

Herkes bir çeşit koltukla (tahtla) sınavdan geçiyor. Mozambikli sanatçı kabzalardan, şarjörlerden, namlulardan müteşekkil bir iktidar koltuğu inşa etmiş. O müheykel koltuğu çözümlemek kolay. Ya görünmeyen, tam tamına hissedilmeyen koltuk sevdaları! Belki de her birimizin kalbi, mevhum koltuklar tarafından istila ediliyor her gün. İntikamdan, hırstan, şöhretten devşirilmiş koltukların gölgesinde yaşıyoruz; sonra onları değişmeyen önyargılarla köpürtüyoruz durmaksızın. Halbuki o koltukların üzerine oturup ona hükmetmek de var bu hayatın içinde; o koltuğa gömülüp yok olmak da.
Sanat
Takvim
<<Haziran 2024>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
          1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
Sanat Haberleri Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.