Sanat

Zihnimden kaçmam lazım...

Tarih: 25 Eylül 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Umut Eroğlu
Genç sanatçılar için bir oyun sahası güdüsüyle hareket eden Play’deki ilk sergiyi illüstratör, tasarımcı Özlem Ölçer açtı. Kimi duygu yüklü, kimi oyuncak ama genelde eğlenceli işlere imza atan Ölçer, ‘Zihinden kaçmaya çalıştığım işler bunlar. Zihnim zaten karışık ve bunu somut şeyler katarak sunmayı doğru bulmuyorum’ diyor.

Galatasaray Hamamı’nın çaprazında büyükler için yeni bir oyun alanı açıldı, adı ‘Play’. Oyunun kuralları yok, sahası sanat. İlk faaliyeti bir sergi olsa da zamanla performansların, etkinliklerin ve interaktif projelerin yer alacağı bir platforma dönüşecek. İlk serginin adı ‘After the After Hours’. ‘Mesai sonrasının ardından’ gibi çevrilebilir. Kimileri sahiden oyuncaklı, kimileri duygu yüklü, kimisi parçalanmış, çoğunlukla eğlenceli işler Özlem Ölçer imzası taşıyor. Özlem Ölçer, Bilkent’te grafik eğitiminin üstüne bir yıl heykel okumuş ve Hacettepe’de master yapmış. 10 yıldır illüstratör olarak çalışıyor. Swatch için saat tasarımı, Cecille ve Gourmet Records için plak kapağı tasarımları, Levis 2006 kış kataloğu için illüstrasyon, Rebel Moves için albüm tasarımı ve animasyon video klibi için illüstrasyon yaptığı işlerden bazıları. Şimdi ilk kişisel sergisinin heyecanını yaşıyor. Sergide yer alan kıpır kıpır işler de onun heyecanına eşlik ediyor...

İçindeki sanatçıyı dürten nedir?

Hemen her şey, ruhumu temizleme dürtüsü, etrafımdaki sanatçılar, eski tasarımcılar. İsimlerden çok işler etkiliyor beni. İçindeki his, sanatçının duruşu önemli. Bir de elektronik müzikten çok etkileniyorum. Uzun yıllar dijital teknoloji ile çok fazla iç içeydim. Bu bir yerden sonra tatmin etmemeye başladı. Analog işlerin hepsinde bir doku var, gerçeklik var ve sınır yok. Bu sayede ruhu yakalamak daha fazla mümkün.

‘İlk kişisel sergi kafası’ nasıl bir şey?

Zor. Bir yandan hiç tatmin edici değil ama bir yandan da çok keyifli. Yıllardır olmasını düşündüğüm bir şeyin bir anda gerçekleşmesi durumu. İddiası olmayan ama bugüne kadar biriktirmiş olduğum işler. Şu andaki sergiler gibi bir konsept altında toplanmış değiller. Benim anlayışım da bu değil aslında. Gelişine vurmak gibi, sanatın kendi doğalında şekillenmesini tercih ediyorum.

Nasıl bir söylemi var peki bu serginin?

Zihinden kaçmaya çalıştığım işler. Zihnim zaten karışık ve bunu içine somut bir şeyler katarak sunmayı doğru bulmuyorum. Çizme kabiliyeti bana evren tarafından verilmiş bir hediye. Ve ben bunu evrenle doğrudan bağlantılayarak, ruhsal bir temasla ortaya dökmem gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de zihnimi geri planda tutmam gerekiyor. Duygusal bir söylemi var yani serginin.

Soyut ama organik bir dünya yaratmışsın, sen nasıl tanımlarsın bu dünyayı?

Doğa aşığı bir insanım ama şehirde yaşıyorum. Her yer bina, deli gibi bir enerji ve karmakarışık insanlar. Var olan doğa parçaları da sahte duruyor. Bu da işlerdekine benzer bir parçalanma ve kırılma yaratıyor. Kendi kırılganlığım ise daha yumuşak hatlara sahip, hassaslığımdan geliyor sanıyorum. Uzun süre iç içe yaşadığım doğaya özlemim ise oganik tarafı besliyor.

Resim ağırlıklı bir sergi ancak ahşap, plastik objelerle daha çok eğleniyormuşsun gibi duruyor?

Onlar benim için bir çocuğun oyun hamuruyla oynaması gibi. Bir de ortaya çıkan şeylerle birebir bağlantı kurabiliyorsun.

Onlar daha kolay karakter kazanıyor sanki?

Olabilir tabii. Bir varlık olarak duruyorlar, bir maddesi var. Alıp gezdirebiliyorsun mesela. Ahşabı Çeşme’den toplamışım, başka bir objeyi bambaşka yerde deniz kıyısında bulmuşum. Böylelikle bir arada durduklarında ortaya bir yaşanmışlık da taşınıyor ve daha karakteristik oluyorlar.

İllüstrasyon gibi ticari işlerle uğraşmanın sanatına nasıl bir etkisi var?

Baskılama, oto sansür. Ama şöyle bir durum var, herkes benim işlerimi çocuksu, naif, ‘şeker’ buluyor. Bu isteyerek yaptığım bir şey değil ama ticari işlerden aldığım bir taraf sanırım. Ticari işlerde her zaman alternatifli çalışırım, çok uçuk bir şey de sunarım, çok normal, yumuşak bir şey de. Uçuk işlerin kabul edildiğini hiç görmedim. Bunun sanatıma etkisi de uçuk şeyleri kabul edilebilir kılmak oluyor. Ama daha cesur, karşındakine bir şey söyleyen işleri yapmayı tercih ederim.

Play yeni açılan bir mekân ve senin işlerinin oyuncu karakteriyle örtüşüyor, denk mi geldiniz?

Erşan (Çürüklü) ve Ömer’le (Zapsu) yaklaşımlarımız örtüşüyor. Sanatla uğraşmak aynı şeyi ifade ediyor: ‘Play’, oynuyoruz yani. Bu denk gelme, fikirsel birlik durumu da evrenin bize bir hediyesi aslında.

‘After the After Hours’ ne anlam taşıyor?

Ruhumu tabiata sattım/ Kapadım şalteri çıktım devreden/ Peki beni dans ettiren bu makine sesi nerede? Mesai sonrası anlamına gelir ‘after hours’. Dinlenmeye çekilirsin, kendinle ilgilenmeye başlarsın. Bundan sonra da kendi derinliğin başlar. Etraftan gelen talepleri geride bırakmışsındır, kendini de bırakır ve ne gelirse (ilhamı kastediyor) onu çizersin.

Genç sanata destek
Play Studio, Erşan Çürüklü ve Ömer Zapsu tarafından eylül başında kuruldu. Londra ve Stockholm ekolünden gelen, yurtdışında ve İstanbul’da çalışmaları sergilenen ikili, stüdyoyu çağdaş ve genç sanatçılara destek olmak amacıyla hayata geçirdi. Standart galeri alışkanlığını kırma güdüsüne sahip Play, tüm sanat dallarına açık.

Video, müzik, enstelasyon, heykel ve performanslar Play’de oynanacak oyunların genel hatlarını çiziyor.

Mekânın her ay farklı bir çehreye bürünmesi de yapılan hınzır planlar arasında.

Özlem Ölçer’den sonra Play sahasına inecek sanatçı Hayal Pozantı. Pozantı’nın kişisel sergisi 10 Ekim’de başlayacak. Adres: Turnacıbaşı Sok, No:19 Beyoğlu (Galatasaray Hamamının sokağı)
Sanat
Takvim
<<Mart 2024>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Sanat Haberleri Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.