Sanat

Ölümle kalım arasında...

Tarih: 29 Eylül 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Seda Niğbolu
Yaşam ve ölümle olduğu kadar birbirleriyle de ilintili iki ayrı fotoğraf projesi ‘İnsan Halleri’nde buluştu. Sıtkı Kösemen, Ergün Turan ve Süreyya Yılmaz Dernek’in karelerinden oluşan sergi, 25 Ocak’a kadar İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde...

Yaşam, ölüm ve anılar üçlüsünden mürekkep 52 fotoğraf, hayata tutunma ve hayattan sonrasına dair hikâyeleri İstanbul Modern’e taşıyor. Ergün Turan ve Süreyya Yılmaz Dernek, dört yıl boyunca Fatih’ten Üsküdar’a, Bebek’ten Sulukule’ye farklı tellerden çalan 16 İstanbul semtinde, yoldan geçenleri siyah bir fonun önünde çektiler. Bu fotoğraflar 2002’de ‘Biz’ adıyla ve Orhan Pamuk’un önsözüyle kitaplaştırılmıştı.

Yaşama tutunmayı, ölü taklidi yapmak üzerinden tasvir eden Sıtkı Kösemen’in önce portrelerle başlayıp sonra ölüm fikrine dönüşen fotoğraflarıysa sadece bu sergi için çekildi. Dileyen, sergideki deftere seçtiği fotoğrafın hikâyesini yazacak. Hayal gücünü ölüm mü hayat mı daha çok tetikliyor göreceğiz...

Çekim yaptığınız semtlerin profilleri biribirinden çok farklı, hangileri daha çok zorladı?

Ergün Turan: Bebek’te ve Bağdat Caddesi’nde yaptığımız çekimlerde, özellikle bayanları çekerken fazla zorlandık. Bunun üzerine bir bayan arkadaşımızdan yardım istedik, bayanları fon önüne gelmeye ancak o ikna edebildi. Bir de çarşaflı kadınları çekmek istedik ama hiçbir şekilde izin vermediler. Fatih’teki bir camide de sarıklı, cüppeli, dalyan gibi iki genci çekmek istediğimizde dinen belden aşağı fotoğraf çektirmenin yasak olduğunu söyleyip gittiler. Fakat namaz çıkışında gelip “Günahı boynumuza, biz size poz vermek istiyoruz” dediler. O fotoğraf sergide yer almadı ama albümde var.

Sizin ikna süreciniz, tersine kolay olmuş. Tanıdıklarınıza mı teklif götürdünüz?

Sıtkı Kösemen: Genelde tanıdıklarımdı. Arkadaş toplantılarında ben hep resim çekiyorum. Normal zamanda kızlar ‘Çekme, iyi değilim bugün’ der ama burada problem olmadı. Herkes gönüllü olarak taklit yaptı.

E.T.: Ölüm hallerini ölmeden evvel görme haline duyulan dayanılmaz arzu yüzünden olabilir.

S.K.: Sanki iki tarafta birden olmak gibi bir şey var. Fotoğrafın gerçekliğiyle rol yapmanın bir aradalığı... Sergideki resimde anneyle çocuk vardı mesela. Gerçek olduğunu düşününce korkutucu bir şey aslında ama komiklik olsun diye yapılmış. Ana fikir ölüm değil. Tam tersi yaşama bağlanma, daha iyi bir yaşam isteği.

Çıkış noktası tamamen ölüme duyulan tepki miydi?

S.K.: Ölü taklidi yapanlar protestocuydu bir yerde. Dünyanın bu halini protesto eder gibi, ‘Öldük ve yeter artık’ der gibi, inceden alay gibi bir yandan. Björk’ün bir parçası var ‘Play Dead’ diye. Sevgilisine hitaben yazılmış. ‘İyimserliklerinle beni bayma, bu toplumun içinde yapacak bir şeyim yok artık ölü taklidi yapıyorum’ diyor. Benim çok hoşuma gitmişti, ondan yola çıkarak çektim fotoğrafları. Bir de ölü taklidi doğada da olan bir şey. Tavuklar çok yaparmış, balıklar da yaparmış mesela. Bir canlının hayatta kalabilme umudu tükendiği anda dışarıdan gelen tehlikeyi bertaraf edecek hiçbir imkânı yok, son çaresi ölü taklidi yapmak. ‘Piyanist’ filminde de var, savaşta askerler arasında çok olurmuş.

Fotoğrafladıklarınızın isimlerinin, hikâyelerinin kaydını tuttunuz mu?
E.T.: Sadece hafızalarımızda kalanlar var. Onun için albümün adını ‘Biz’ koymuştuk. Çekilen fotoğrafın altına hikâye yazmaya başladığınızda, bakanı söylemek istediğiniz şeylere şartlıyorsunuz. Biz hepsine eşit mesafede durmaya çalıştık. Kamera mesafesi, yüksekliği hep eşitti; hepsi aynı ışık altında ve aynı fon önünde fotoğraflandı. Sokakta giderken ya da bir kafeteryada değip geçtiğimiz insanlarla empati duygusunu çok fazla kuramayız, onları hep mekânın içinde doğal parçalar gibi algılarız. Eşit mesafede ve eşit saygıyla yaklaştığınızda fotoya bakan izleyici her birini bütün sınıfsal, ekonomik özelliklerinden soyutlayarak görme şansına sahip. Farklılığın bu kadar çok reyting haline getirildiği bir gösteri toplumunu da eleştirmeye çalıştık.

Çekimler esnasında hafızanıza kazınacak çok tepkiyle karşılaşmışsınızdır...
E.T.:
En aklımda kalan, kafama yediğim çantaydı. İki tane farklı cinsel tercihi olan insanı çekmek istedik. Yanlarına yaklaşınca beni Fitaş’tan Beyoğlu Sineması’na kadar kovaladılar. Dolapdere’deki çekimden çok etkilendim. Panoyu kurduk, o sırada elinde süpürgelerle bir amca caddeden geçiyordu. Yanına yaklaşıp derdimizi ifade ettik. Hiç ses çıkarmadı, panonun önüne geçti ve gururlu bir edayla satış yaptığı malzemeyi göstererek poz verdi, hiçbir şey söylemeden de gitti. O ne yapmak istediğimizi anlamıştı.

Süreyya Yılmaz Dernek: Kadıköy’de elinde Migros poşetleriyle alışverişten gelen bir teyze vardı. Yıllardır aklımda kalan bir lafı var. “Teyzecim gideceğiniz yer yakınsa poşetleri taşıyalım” dedim. “Evladım, hiç öküze boynuzları ağır gelir mi?” dedi.

E.T.: Fotoğraf için önce ikna olmadı. Sonra “Teyzecim bir torunun olsaydı, ancak fotoğraf çekerek sınıfını geçebilecek olsaydı ve sokaktaki insanlar poz vermediği için sınıfta kalsaydı üzülmez miydin?” dedik. Hemen poz verdi. Giderken de “Siz şimdi öğrencisiniz, paranız da yoktur, bunlar masraflı işler” deyip para vermeye kalktı. Fotoğrafı çekerken bu deneyimleri yaşayacağınızı bilmiyorsunuz ama insanların yardımlaşma duygusunun hâlâ bir biçimde kaldığını deneyimledik. O fotoğraflarda bize bakan yüzlerde bir kendini bırakma hali var, bize yardımcı olduklarının farkındalar. Biri şöyle bir laf etmiş: “Biri bu dünyada bana fotoğrafımı çekecek kadar değer verdi.” Tüylerimi diken diken eden bir şey bu.
Sanat
Takvim
<<Nisan 2024>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30          
Sanat Haberleri Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.