reklam

Yazılarından
Diyalog 2003 > Günkut Akın

Tarih: 16 Aralık 2003
Yer: Arkitera Forum

 

Aklımızın Barajları

Zamana karşı yarışarak yapılan Zeugma kazıları, Türkiye'de hiç alışık olmadığımız bir şekilde, arkeolojiyi kamuoyunun gündemine taşıdı. Aslında Zeugma görkemli bir simge sadece. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinin içinden geçen Fırat'ın havzasında, elbette yüzlerce arkeolojik alan bulunmaktadır. Oysa bunlardan sadece beş altı tanesinde kurtarma kazısı yapılabiliyor. Adı üstünde, kurtarma kazısı yangından mal kaçırmaya benzer. Üç beş parça eşyayı kurtarırız, ama onların içinde anlam bulduğu ev artık yoktur. Anadolu gibi yoğun bir geçmişe sahip olan topraklarda, tarihin asıl taşıyıcısı olan doğadır. Oysa bugün birbiri ardına yapılan barajlarla doğaya ağır bir müdahalede bulunulduğunu, topoğrafya değişirken tarihin silindiğini düşünmeye başlamadık bile. Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış barajlarıyla, Eğin'den Suriye sınırına kadar, Fırat'ın özgün topoğrafyasının korunduğu yalnızca birkaç kilometrelik bir vadi kalacak. Aslında yok olan Fırat'tır.

Türkiye'de arkeolojik kayıplar, en azından kültür çevrelerine ilişkin duyarlılığı daha kolay harekete geçirebilmektedir. Zeugma gündeme gelmeden önce, az da olsa ilgi uyandıran Halfeti'yi unuttuk bile. Fırat'ın kıyısındaki o sapa kenti. Onun sular altında kalmasıyla, Anadolu'da kentsel bütünlüğünü hâlâ koruyan son birkaç yerleşmeden biri daha yok olacak. Bu hiç de sıradan bir olay değildir. Halfeti'nin yitirilmesi, yok etmenin en sapa yerlere kadar ulaşabildiğini ve sıfıra doğru hızla yaklaşıldığını göstermektedir.

Birecik Barajı
Birecik barajı, uluslararası sermayeyle, yap-işlet-devret modeline göre gerçekleştirilen ilk barajdır. 9 Köy tamamen, 3 köy ile Halfeti ilçe merkezi kısmen ve 29 köyün ise tarım arazileri sular altında kalacak; ekonomik faaliyet alanını yitiren bu son grup ile birlikte 32000 kişi yaşam koşullarını değiştirmek zorunda olacak ve bunlardan yalnız 6500 kişi devlet eliyle yeniden yerleştirilecektir. Geriye kalan ve tarım arazisi yok olan 25500 kişinin büyük bir bölümünün de göçe zorlanacağını düşünmek mümkün.

Su altında kalacak taşınmazların kamulaştırılması için devlet 30 trilyonluk bir bütçe ayırmış ve ayrıca yeniden iskan edilenlerin konutları da kamu tarafından finanse edilmiştir. Dört yabancı ve iki Türk ortaktan oluşan Birecik A.Ş. Konsorsiyumu ise proje yapımı, inşaat ve işletmeyi üstlenmiştir. 15 Yıl sonra kamuya devredilecek olan barajın kurulu gücü 672 MV, bunun yıllık enerji üretimi açısından karşılığı 2.5 milyar kilovat/saat'tir. Bu verilere bakarak Birecik barajının küçük ölçekli olduğu söylenebilir. Bu yıla ait tahminlere göre, yıllık tüketimin yaklaşık ellide birini karşılayacak, örneğin resmi verilere göre %21.8 olan, ancak %25-30 arasında değiştiği öne sürülen, şebekedeki kayıp-kaçak oranının ancak onda biri bu yolla geri kazanılabilecektir. Ayrıca bilindiği gibi Fırat havzasındaki barajlar uzun süredir düşük su seviyeleri ile çalışmaktadır. Geçen yılki verilere göre Atatürk barajında 8.5 milyar metreküp su eksiği vardır. Birecik barajı 1.2 milyar metreküplük su tutma kapasitesiyle, bu eksiğin ancak yedide birini telafi edebilecektir.

Barajın verimliliği açısından burada yapılan tartışma gereksiz görülebilir. Barajı yapan ve işletecek olan yatırımcılar elbette kendi açılarından fizibilite hesaplarını yapmışlardır. Ancak Fırat'ı, yaklaşık yüz kilometre uzunluğundaki en son bölümünü kamulaştırarak ve hiçbir demokratik ülkede görülmeyen bir şekilde 30000 insanını toprağından sürerek, uluslararası yatırımcılara sunan kamu açısından elde edilecek enerji kazancı azdır. Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmeyecektir.

Ayrıca sormak gerekir: bu yüz kilometrelik verimli vadi boyunca yapılan bahçe tarımında her yıl elde edilen ürünün maddi değeri hesaplanıp, barajın üreteceği enerjinin değeriyle karşılaştırıldı mı? Vadide kaç yüzbin fıstık ağacı var? Tamamı devlet tarafından karşılanan 30 trilyonluk kamulaştırmanın ve 6500 kişi için yapılan konutların bedeli, vadideki tarımı geliştirmek ve ürünü değerlendirmek için harcansaydı, sonuç ne olurdu? Kamu neyin fizibilitesini yaptı burada? Barajın ömrü nedir? Uzun vadede yapılacak tarımsal üretimin yanında, çok daha düşük bir değer üreteceğine göre, bu barajın yapım kararı alınırken, hangi kriter geçerli oldu?

Amaca Dönüşen Teknoloji
Türkiye'nin enerji açığı bir gerçek. Ülkemizde kişi başına yıllık enerji tüketimi gelişmiş ülkelere oranla oldukça düşüktür. Ayrıca Türkiye'nin öz kaynaklarıyla üretebileceği enerji potansiyeli de bellidir. Tüm kaynaklar seferber edilse bile, yerli enerjinin 2010 yılındaki tüketime yetmeyeceği söylenmektedir. Bir başka deyişle Türkiye önünde sonunda enerji ithalatına bağımlı olacak veya doğayla barışık, alternatif enerjileri araştırmak zorunda kalacaktır. Bu durumda yapılması gereken, içinden su sızan her vadiyi baraj gölüne dönüştürmek yerine, bir an önce Türkiye'nin artık alarm veren doğal-kültürel değerlerini ve insan haklarını gözardı etmeyen, gerçekçi ve uzun vadeli enerji politikaları oluşturmaktır.

Enerji gibi Türkiye'nin kültür açığı da bir gerçektir. Ne var ki "enerji açığı" söylemini dillerinden düşürmeyenlerin, "kültür açığı" kavramının ne anlama gelebileceğine dair hiçbir fikirleri yoktur. Bunun nedeni de çok basit. Enerji ölçülebilir ve hesaplanabilir. Barajın maliyeti, ne kadar su tutacağı, ne kadar enerji üreteceği ve ne kadar para kazandıracağı hesaplanabilir. Ancak kültürün değerini ölçmek için bu tür sayısal veriler yoktur. Ölçülemeyen şeyi görmemek ise teknoloji fetişizminin kolayca sapabileceği çıkmaz sokaklardan biridir. Bu nedenle Halfeti'nin her biri birer mimari başyapıt olan taş konaklarına kamulaştırma bedeli biçmek için GAP idaresinin önerebildiği tek kriter mutfaklardaki fayanslardır 1. Fayanslar sayılabilir.

Türkiye'de teknoloji hiçbir karşıtlıkla dengelenmeyen bir hayranlık nesnesidir. Özellikle 1950 sonrasında o artık bir araç değil, kendi başına bir amaçtır. Amaç ile aracın birbirini olumladığı bu pragmatik zihniyet aklın barajıdır ve sanıyorum artık onun Türkiye'nin önündeki en büyük engel olduğunu giderek daha iyi anlamaya başlıyoruz. Pragmatik zihniyet sorunlara tek boyutlu bakar, tek boyutlu sonuçlar üretir ve yaşamın karmaşıklığını kavrayamaz. O kültürü salt bir biçimsel kalıp olarak görür; parasal kaynaklar mevcut olduğunda, herhangi bir maddi nesne gibi ısmarlanıp yaptırılabilecek, ancak yaşamsal önceliği olmayan bir şey. Ona göre kültür, aslında ihmal edilebilen veya en azından, maddi tüketim nesnelerine yeterince sahip oluncaya kadar ertelenmesi gereken bir ektir.

Tüm kentleri, tüm caddeleri, tüm apartman daireleri, tüm koltuk takımları, seyredilen tüm televizyon programları birbirine benzeyen bugünkü Türkiye, bu pragmatik kalkınma modelinin ürünüdür. Bu ülkede artık kimsenin kendini ait hissedebileceği hiçbir yer yoktur. Nizip veya Çorlu farketmez. Tesadüfen kalmış son birkaç yapı da tanınmayacak şekilde restore edilmekte, yerleşmelerin, sokakların, hatta dağların ve göllerin adları sürekli değişmekte, milyonlarca insan göç etmekte veya göçe zorlanmakta, yerinde kalmaya direnenlerin evi, tarlası baraj göllerinin baskınına uğramaktadır. 

Sanki Türkiye'de tüm sistem, tarihsel her türlü referansı silmek için çalışmaktadır. Oysa yer duygusu, sağlıklı bir bilinç için ön koşuldur. Kimse bu kaybı küçümsemeye kalkmasın. Türkiye, kültürü erteleyerek kalkınabileceğini sanmış, geçmişini yok ederken aslında geleceğini tehlikeye attığını farkedememiştir. Yer koordinatları kalmamış olan bireylerden özgün bir değer üretmesini beklemek ne kadar gerçekçi olur? Türkiye hep ithal edecektir. Gerçi elektriği satın alabilirsiniz, ancak yok ettiğiniz tarihsel referansları size kimse satamaz ve dünyanın tüm elektriği, birörnek kentlerdeki ağırçekim yaşamları aydınlatamaz.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 TC Başbakanlık, Güneydoğu Anadolu Projesi, Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Birecik Barajı'ndan Etkilenen Nüfusun Yeniden Yerleşimi, İstihdamı ve Ekonomik Yatırımları için Planlama ve Uygulama Projesi, Ankara, 1998, s.4

Günkut Akın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz